KOMİSYON KONUŞMASI

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Bakan, kurumlarımızın değerli temsilcileri; ben de öncelikle hepinizi saygıyla selamlarım.

Sayın Bakan, size tekrar hayırlı olsun, Allah yardımcınız olsun, zor zamanda zor bir göreve geldiniz. Başarılar diliyorum.

Şimdi, dün akşamdan beri düşünüyorum, bu bütçede ne konuşmak uygun olur, makro mu, yoksa kamu maliyesi ağırlıklı mı diye; en sonunda kamu maliyesi ağırlıklı konuşmanın daha faydalı olabileceğini düşünerek öyle bir hazırlık yapmıştım ancak baktım ki siz bugün konuşmanızın önemli bir kısmını makroya ayırdınız. Dolayısıyla şimdi ben de konuşmamı bu anlamda bir miktar değiştirmek durumunda kaldım fakat burada hemen şunu söylemekte fayda var: Bu yeni sisteme geçtikten sonra, bu partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçtikten sonra ekonomi yönetimiyle ilgili bir karışıklık var yani ekonomi yönetimi nedir, bütçeyi kim yapar, bu konuda bir karışıklık var, onu bir defa söylemek lazım. Geçmişte neydi? Devlet Planlama Teşkilatının sorumlu olduğu bakan veya hazineden sorumlu olan Başbakan Yardımcısı oluyordu çoğu zaman, onların koordinasyonunda ekonomi birimleri bütçeleri yapıyorlardı ve makroekonomi yönetimi bu şekilde oluşuyordu. Burada da sıkıntılar olmakla birlikte, yine bunun bir çerçevesi, bir mantığı vardı ama şimdi geldiğimiz noktada bütçeyi yapan Cumhurbaşkanlığı, bütçenin sahibi ve yapanı Cumhurbaşkanlığı, teknik yapanı da Cumhurbaşkanlığı; aslında bütçe uygulaması Maliye Bakanlığına bırakılmış, artı hazineden dolayı da borç idaresi bırakılmış. Ancak şimdi bakıyoruz, bu tabii, yeni bir sistem, siz 2'nci Bakansınız, sizden önceki ayrılan Sayın Bakanın tavrı ekonomi yönetiminden sorumlu bir bakan şeklindeydi. O yüzden size dedim: Siz de makroyu daha fazla konuşunca "Ekonominin patronu benim." anlamını taşıyor bu. Şimdi, öyleyse burada bir sıkıntı var. Yani bütçenin gelir gideri ve finansmanı ile uygulayıcısı makroekonomi yönetiminden sorumlu olamaz bana göre, olmamalı. Bu sizin şahsınızla alakalı bir şey değil, kurumsal bir değerlendirme yapıyorum. Dolayısıyla burada olması gereken, bu işin koordinasyonunun Cumhurbaşkanlığında yapılması. Cumhurbaşkanlığı bu işi yapamayacağına göre, daha doğrusu o devleti koordine ediyor dolayısıyla bir Cumhurbaşkanı Yardımcısının ekonominin yönetiminden sorumlu olması lazım yoksa bakın, organizasyonel meseleler de bizim sıkıntılarımızın giderek büyümesine neden oluyor, burada böyle bir sıkıntı var. Ya da o zaman, Hazine ve Maliye Bakanlığı olarak sizin kurumsal kapasitenizi geliştirmeniz lazım çünkü makroyla ilgili analiz yapacak kurumsal kapasitesi yok Hazine ve Maliye Bakanlığının. Dolayısıyla projeksiyon ortaya koyacak, politika ortaya koyacak. Hukuki altyapı da yok, kanununuza bakın, böyle bir göreviniz de yok. Dolayısıyla bu sıkıntının giderilmesi lazım. Bakın, bu, iki yılda bize çok zarar verdi, bundan sonra da korkarım zarar verecek, inşallah bu düzeltilir.

Şimdi küçük bir not daha: Siz, Sayın Berat Albayrak Hazine ve Maliye Bakanı olmadan önce en son orta vadeli programı yapan, onun koordinasyonunu yapan Kalkınma Bakanıydınız. Siz "orta vadeli program" ifadesi kullanıyordunuz, sizden sonra gelen Sayın Bakan bir devri sildi ve dedi ki: "Bu, yeni ekonomi programıdır." Hukuki olmayan bir kavram kullanıldı. Ha, memleketin hiçbir yerinde hukuka uyulmadığı için burada da hukuka uyulmadı. Haydi, ilk geldiğinde bunu anlayabilirsiniz; "Bir çerçeve çiziyorum, bir hava veriyorum..." Yeni ekonomi programı bir, yeni ekonomi programı iki, bir daha yeni ekonomi programı... Sayın Cumhurbaşkanı ifadeyi düzeltti, en son konuşmasında "orta vadeli program" lafını kullandı ama bugün siz "yeni ekonomi programı" lafı kullandınız. Bir, hukuki değil; iki, bu sizin yaptığınız en son orta vadeli programı değiştirmek amacıyla yapılmış bir şeydi, sizin tekrar "yeni ekonomi programı" lafını kullanmanızın da çok doğru olmadığını düşünüyorum. Elbette, devlette süreklilik esastır, elbette bu programın... Ha, bizim şu eleştirimiz var, biz bunu söylüyoruz: Bu program çıkar çıkmaz geçersiz hâle gelmiş bir programdır, bu programın ve buna dayanarak hazırlanmış olan bütçenin zaten revize edilmesi lazım. Bunun için hâlâ elimizde bir fırsat var ancak şu anda görüyoruz ki Hükûmet o taraflı değil yani programı değiştirme veya revize etme yönünde... Değiştirmeden kastım politikalarını revize etme çünkü iş çok değişti yani Türkiye -en sonda söyleyeceğimi baştan söyleyeyim- 2 tane büyük riskle karşı karşıya, bunu görmemiz lazım. Bir: Türkiye, ikiz açığa doğru gidiyor; hem bütçe açığımız var, yüksek kamu açığımız var hem de cari açığımız var. Bakın, bunu, bu şekilde yürüten, rezerv parası olanların dışında hiçbir ülke yürütememiştir. Bizim geçmişte de 90'lı yıllarda da bütçe açıklarımız fazlaydı ama cari açığımız çok düşüktü. 2000'li yıllarda o yüksek büyümelerle, fon akışlarıyla, birtakım şeylerle bütçe açıklarına uygulanan programlarla bütçe açıklarını aşağıya doğru çektik, cari açığımız büyüdü yine sürdürülebilirdi. Şimdi, Türkiye, iki açıkla birlikte, artı yaşadığımız son dalgalanmalardan dolayı da bankacılıkla -gerçi BDDK burada herhangi bir analiz yapmadı çünkü bağımsız değil artık BDDK- ilgili de sistemik risklerle karşı karşıya, bunu bir defa görmemiz lazım.

Şimdi, dün bir arkadaşımız söyledi, dün fırsat olmadı ona ilişkin değerlendirme yapmaya, bugün burada yapacağız. Arkadaşlar, siyaseten bazı şeyler söylenebilir, onu anlıyoruz ancak hakikaten buna inanıyorsanız -ki ben Salih Beyin o ifadesine inandığını düşündüm, ben kişisel olarak da tanıyorum- sadece, işte "Cumhuriyet tarihinde yapılmayan işler yapıldı." şeklinde bir ifadesi oldu. Yani Cumhuriyet tarihine kadar uzattı işi. Şimdi, bir bakalım; bakın, bu rakamlar çok önemli, "çokomelli": Şimdi, on sekiz yıllık iktidarınızda, Sayın Bakan, burada 2020 yılı cari açığı -28 milyar dolar olarak alınmış, bu 30-35 milyar doları geçecek herhâlde ama- 28 milyar dolar üzerinden, Merkez Bankasının veri tabanından alınmış rakam. 2003-2020 döneminde Türkiye 558,2 milyar dolar cari açık yaratmış. Bu nedir, cari açık? Cari açığı hepimiz biliyoruz ki tasarruf-yatırım farkı. Yani ülkenin kendi tasarrufları var, yetmeyen kısmında dış tasarrufları kullanıyoruz. Yani "S-I" dediğimiz şey cari açık. Yani 558 milyar dolar yabancı kaynak kullanılmış 2003'ten bugüne kadar, sizin hükûmetleriniz döneminde. Mukayeseyi sağlıklı yapabilmek için sizden önceki on sekiz yılda ne kadar kullanılmış yani 1985-2002 döneminde Türkiye'nin cari açığı ne kadar biliyor musunuz Sayın Bakan? Sadece 21 milyar dolar ve 84'ten önce de ödemeler dengesi verisi olmadığı için, birkaç, tek tek yıllar var ama böyle milyon dolarlar bazında, hani o cumhuriyet tarihi diyoruz ya, o beğenmediğiniz Cumhuriyet tarihinde 20-25 milyar dolarla Keban, Atatürk Barajları yapılmış, bu ülkeye bu kadar yatırım gelmiş, bu kadar iş yapılmış. 558 milyar dolar dış kaynak kullanan hükûmetin yaptığı ve Türkiye'yi getirdiği durum da ortada. Dolayısıyla ha, biz yine yapanlara teşekkür ediyoruz, elbette "İşler yapıldı." diyoruz, bunları her defasında söylüyoruz ancak Cumhuriyetle böyle bir hesaplaşmanın ben anlamını göremiyorum, teknik bir altyapısı da yok. Yani -tekrar diyorum- 21 milyar dolar dış kaynak kullanarak yapılan işleri siz düşünün ve 558 milyar dolar dış kaynak kullanarak yapılan işleri de siz düşünün.

Şimdi, galatımeşhurlardan bir şey daha var. Efendim, işte "Türkiye büyüyemiyordu, biz Türkiye'yi büyüttük." Evet, güzel, hakikaten öyle ama burada hep söylediğim şey şu: Bir performans nasıl ölçülür? Performans, bir ülkenin dünü ile bugünü şeklinde ölçülmez, şartlar çok farklı olabilir. Bakın, şimdi ne diyoruz? Mesela, darbe oldu diyoruz, şu oldu diyoruz, bu oldu diyoruz, coğrafya karıştı diyoruz, değil mi? Geçmişte de böyle şeyler var. Şimdi, 90'lı yıllar yani 2000'li yılların öncesi gelişmekte olan ülkeler için zor yıllardı. Yani fon akımlarının gelmediği, fon akımlarının gelişmiş ülkelere kaydığı, enflasyonun ve büyümenin gelişmekte olan bizim gibi ülkelerde düşük olduğu ama gelişmiş ülkelerde daha yüksek olduğu yıllardı. 2000'lerden sonra küresel iklim değişti, Türkiye'de iktidarlar değişti, işte tek parti iktidara geldi, güçlü bir iktidar geldi, güçlü bir program uyguladı. Bakın, bunları hep söylüyoruz, belli bir döneme kadar güzel işler yapıldı. Türkiye de dünya gibi, bizim benzer ülkeler gibi bir büyüme performansına doğru gitti. Ama bunu şimdi mukayese ederken "Geçmişte üç oluyordu, beş oluyordu, şimdi şöyle." değil. Bakın, burada bir tane grafiği şuradan, ekrandan göstereyim, şu turuncu arkadaşlar -2020'yi koymadım, yıl bitmedi daha, 1986-2003 yani sizden önceki, AK PARTİ'den önceki on yedi yıl- gelişmekte olan ülkelerin ortalama büyümesi Sayın Bakanım. Kaçmış ortalama büyümesi? 3,9. Mavi olan dünya, dünyaya bakmıyorum ben, mukayeseyi kendi sınıfımızdaki ülkelerle yapmamız lazım. Şu gri olan da Türkiye'nin büyümesi, 3,8. Yani arada 0,1'lik bir büyüme farkı var, hemen hemen onlarla aynı performansı göstermişiz. Şimdi, 2000'li yıllar için ne diyoruz? Fon akımları, işte gelişmekte olan ülkelere geldi, şöyle oldu, böyle oldu. 2000'li yıllardan sonra da yani 2003-2019 dönemi, sizin dönemizde, gelişmekte olan ülkelerde büyüme 5,8'e çıkmış, Türkiye'de 5,2 olmuş. Bu, güzel bir büyüme ama eğer hakikaten performansa bakacaksak arada 0,1'lik fark 0,6'ya yükselmiş. Şimdi, bunu böyle görmek lazım. Ha, siyaseten ne derseniz deyin ama burası bir teknik Komisyon, hakikaten bu değerlendirmeyi bence bu şekilde yapmak lazım.

Diğer bir husus, şimdi biz diyoruz ki: "Ya, yüzde 13 enflasyon çok yüksek. Dünyada zaten gelişmiş bir ülkede yüzde 1-2 enflasyon hatta eksi enflasyon var, gelişmekte olan ülkelerde yüzde 4 enflasyon var. Türkiye, yüzde 12 enflasyonla gidemez." Bazı arkadaşlar çıkıp diyor ki "Ya, yüzde 70 enflasyonlardan geldi bu memleket." Kardeşim işte o da öyle değil. Geldi de o zamanın şartları yine farklıydı.

Şu da enflasyonla ilgili grafik. Şimdi, burada yine şu turuncu -bu sefer turuncu yanlışlık olmuş- Türkiye, mavi olan da gelişmekte olan ülkeler. Şimdi, yıllarında küçük farklılık var çünkü gelişmekte olan ülkelerin genelinde enflasyonla mücadele -bizimkinin tarihini 2000 alırsınız- bizden 5 yıl önce ama döneme yüksek enflasyon dönemleri dersek oturur. Mesela yıl kayması var orada, küçük bir yıl kayması var onu izah edeceğim. Şimdi, bakın, gelişmekte olan ülkelerde enflasyon 66,7 arkadaşlar, Türkiye'de 65,3 yüksek enflasyon döneminde yani sadece Türkiye'nin sıkıntısı değildi ama AK PARTİ'den önce hiç kimse olup biteni bu şekilde anlatamadığı için teknisyenler olarak biz dahi şundan eminim ki, Sayın Bakanın arkasındaki birçok teknisyen dahi, o zaman herkesin yüzde 3-5 enflasyonu vardı, bizim yüzde 70 enflasyonumuz vardı diye biliyor. Arkadaşlar, manzara bu; her şeyi şartlarına göre değerlendirmek lazım.

Sonra, enflasyon bizim gibi ülkelerde hep düşmeye başladı. Şu ortadaki grafikte, bakın, gelişmekte olan ülkeler, bu da düşük enflasyon döneminde -gelişmekte olan ülkeler için 1996-2018, bizim için 2003-2018 diye alıyorum ben bunu- enflasyon gelişmekte olan ülkelerde 7,3 ve bizde de 9,8. Bakın, enflasyonda onların altındayken onların üzerine çıktık.

Tekrar geliyoruz, önümüzdeki dönem daha vahimi. Bu yine tatminkâr yani biz yüzde 5'lere de düşürdük, tekrar yükseldi. Şimdi, önümüzdeki beş yılın projeksiyonu, bu, IMF verisidir; bakın, mavi olan gelişmekte olan ülkeler, diğeri Türkiye, yüzde 11 ortalama enflasyon arkadaşlar. Yüzde 4 enflasyona karşılık yüzde 11 enflasyonu var. Şimdi, mukayeseleri bu şekilde yaparsak sağlıklı bir iş yapmış oluruz. Tabii, bunlar hiç hesapta yokken hesaba girdi on iki dakikam gitti.

Şimdi, Sayın Bakanım, bu salgınla mücadele meselesi -burada Başkan olarak dinlediniz ama tabii Bakan olarak size tekrar bir daha anlatmamız gerekiyor- şöyle bir şey: Türkiye salgının -ekonomi ayağıyla söylüyorum, diğer ayağı benim uzmanlık alanıma girmediği için bir şey diyemeyeceğim- ekonomik boyutuyla mücadelede başarısız olmuştur; nokta. Niye? Çünkü çok yüksek bütçe açığıyla biz bu salgına yakalandık -tabii bunun sorumlusu biz değiliz elbette, Hükûmettir bunun sorumlusu- ve hiçbir şekilde doğrudan gelir transferi şeklinde salgınla bir mücadele yapılamadı. Arkadaşlar, bakın, ya, 8 milyar lira bizde çekirdek parası Türkiye'de. Yavuz Ağıralioğlu'nun güzel bir lafı vardı: "Ya, bizim TELEKOM'dan yediğimiz kazık o dediğiniz paradan fazla." dedi. Şimdi, 8 milyar TL bütçeden salgınla mücadelede yapılan harcamadır. Gelir ne kadardır, onu siz söyleyin. Çünkü gelir hiç yok, sizin Bakan Yardımcınız bunu daha önce de söylemişti: "Efendim, işte biz krediler verdik. Efendim, biz vergi ertelemeleri yaptık." Vergi ertelemeleri yaptık ama verginin hepsi bu yıla düşüyor arkadaşlar. Biz yıl sonu tahmini üzerinden konuşuyoruz. Dolayısıyla vergi kolaylığı anlamında bir şey yapılmadı. Bütçeden 8 milyar TL sadece harcama yaptık. Ne yaptık? İşsizlik Fonu'ndan yaklaşık 27-28 milyar TL harcama yaptık ama kalan tamamını kredi vererek salgınla mücadele yapıldı. Kredi verdik, düzensiz, yoldan geçene kredi verildi. Şubat-ekim sonu itibarıyla kredi genişlemesi 800 milyar lira. 8 milyar lira bütçeden para harcayacaksın, 800 milyar lira kredi vereceksin, bankalar o yüzden sistemik riskle karşı karşıya diyorum. Bakalım bu paraları bankalar nasıl tahsil edecek? Ondan sonra ne oldu? Tabii, ekonomi bir şahlandı, 800 milyar lirayı iki, üç ayda ekonomiye verdiğiniz zaman hangi ekonomi olsa ayağa kalkar, ondan sonra Sayın Bakan ne dedi? "V tipi toparlanma" dedi, arkasından da işte, Cumhurbaşkanı onu takip etti. Ondan sonra tabii, para altına, dolara gidince altın, dolar artmaya başlayınca bu sefer, dolar 6,85'te tutabilmek için Türkiye'nin milyarca doları heba edildi. Bu da olmadı, baktı rezervler eridi, altını şey yapamadı yani doları tutmak mümkün değil ondan sonra bıraktık doları aldı başını gitti, dolar 8,50'ye vurdu. En son çare, değişiklikler yapmakta bulundu. Tabii, değişiklik değildir bu. Hiç kimse... Yani elbette Sayın Bakanın şahsından kaynaklanan hakikaten ciddi sıkıntılar vardı çünkü "Ben dolara bakmıyorum. Biz doları istesek tutarız." anlamındaki sözler bir Hazine Bakanına yakışmıyor. Umarım bunları siz devam ettirmezsiniz, yanlış icraatler neden olmuştu ama sistemden kaynaklanan sıkıntılar oldu.

Diğer bir husus da şu: Tabii, Merkez Bankası bu ülkede bağımsız değil. Merkez Bankası hiç kimsenin faiz artışı beklemediği zaman gitti 2 puan faiz artırdı, herkesin faiz artışı beklediği dönemde üzerindeki baskıdan dolayı faiz artıramadı, dolambaçlı yollardan arttırdı. Merkez Bankasından kim var burada bilmiyoruz, ona sadece Sayıştay raporu şey yapıyor herhâlde. Dolambaçlı yol dediğimiz şu: Bütün faiz artışı maliyetine katlandık, şu anda faiz artışı olmadı Türkiye'de ama ortalama fonlama maliyeti yüzde 14 arkadaşlar bu ülkede, faizler arttı ama politika faizini arttırmadığımız için kırılganlığı arttı ülkenin, sıkıntılar arttı. Naci Ağbal gelir gelmez "Politika araçlarını kullanacağız." dedi, siz de dediniz, ondan sonra, Cumhurbaşkanı dedi ve ondan sonra ne oldu? Dolar aşağı geldi. Şimdi piyasaya teslim olundu, piyasa, Hükûmeti dize getirdi. Yani bu, bu kadar net bir şeydir. Şimdi keşke bunlar olmasaydı. Yanlış politikalar buraya getirdi. Yüzde 20 faize doğru gidiyor Türkiye, yüzde 1-2 faizi olan... Yani açın bakın, devletin bir sürü dokümanlarında var, bizim gibi ülkelerde yüzde 3-4 faiz arkadaşlar. Yüzde 20 faize gidiyoruz, bu faiz şoku da muhtemelen kurtarmayacak. Ciddi bir artış geleceğini de piyasalar bekliyor. Tabii biz faiz artışı yanlısı değiliz, keşke işleri düzgün götürseniz de faiz artışı olmadan bunlar yapılabilseydi ancak faiz artışı sözüyle bu iş şimdilik toparlanmaya çalışılıyor. Geldiğimiz nokta, tabii yeni ekonomi programında Ortaya koyduğunuz kur tahminlerinin çok üzerinde bir kur tahmini var.

Şimdi, diğer bir husus -burayı geçeceğim, devletin büyüklüğü meselesi vardı Abdüllatif Bey'den sonra- ama şunu söyleyeyim: Devletin büyüklüğünde ben genel devlet harcamalarına bakarım, oradaki faiz dışı harcamalarına bakarım. Tabii, siz geldiğinizde Türkiye'nin çok ciddi bir faiz yükü vardı, bu faiz yükünden Türkiye kurtuldu. Uygulan programlar... Ama şunu unutmayın ki son üç dört yıldır faiz tekrar artıyor. Bu faiz, bakın, benim enflasyonla ilgili de Genel Kurulda böyle bir konuşmam vardır, Venezuela örneğini verdim. Şimdi, faiz ve enflasyon, bunlar öyle bir şeydir ki bunlar çok hızlı bozulur ve bozuluyor zaten. 1 trilyon lira Temmuz 2018'de merkezî yönetimin faiz stoku, doksan beş yıllık cumhuriyet tarihinde biriktirdiğimiz borç 1 trilyon lira, iki yıl iki ay içerisinde 1,9'a çıkıyor, 2'ye gelmiş neredeyse; yeni rakam muhtemelen 2 trilyon lira olacak. Düşünebiliyor musunuz, borç stoku yüzde 100 arttı iki yıl içerisinde. Dolayısıyla bu, çok hızlı bozuluyor. Şimdi, burada, yani devletin büyüklüğü anlamındaki rakamlar bana göre uluslararası standartlara uygun harcamalar anlamında ama gelir tarafında bir problem var, onu görmemiz lazım.

Şimdi, şu kitapta, Cumhurbaşkanlığı Yıllık Programı'nda çok kıymetli bir tablo var, 51'inci sayfasında "Genel Devlet Yapısal Denge"si diye. Bu, çok teknik olduğu için belki bir kısım arkadaşların dikkatinden kaçmış olabilir ama ben söyledikten sonra muhtemelen bakacaklardır. Şimdi, biraz cevap olsun diye söylüyorum, sizden önceki görüşmelere gelen Sayın Bakan Yardımcıları bize böyle bir kısım başka ülkelerin bütçe açıklarını filan örnek verdiler, bunlar örnek değil yani hakikaten bu örnekleri vermek çok yanlış. Bunu ben yakıştıramıyorum. Yani bakın, Türkiye'de pandemiyle olan bir şey de değil. 51'inci sayfayı açıp bakarsanız -çok uzatmayacağım- 2017'de Türkiye'nin yapısal... Bu "yapısal" ne biliyor musunuz arkadaşlar? Yani konjonktür etkilerinden arındırıyor çünkü büyümeniz hızlı olur, gelirleriniz çok olur, açığınız düşer; büyümeniz düşük olur, açığınız artar. Bu etkilerden arındırıyor. Bir de böyle "bir defalık gelir" dediğimiz yani af çıkartırsın, bir yerden "barış parası" diye toplarsın, o paralar çıktıktan sonra esas ana omurga nereye gidiyor diye bakıyorsunuz, 2017 yılında Türkiye'nin genel devlet yapısal açığı millî gelirin 4,1'i; 2018'de 5,3; 2019'da 5,6; 2020'de 5,4; şu anda sizin programınızda yüzde 4,6'sı. Bunlar çok yüksek yapısal açıklar. Zaten normal açıkların bir kısmı da bunlardan yüksek yani 2020'de 6,1 toplam kamu açığı. Yapısal açıkta, bakın, büyütmüyorum, küçültüyorum yani buradaki şey düşürüyor çünkü büyüme düşük olduğu için bir kısım kalemleri şey yapıyor yani 6,1 olan normal açığı burada, yapısalda 5,4 olarak alıyoruz ama şimdi, geriye doğru da aslında bu şey... Bu son dört beş yılda Türkiye'nin bütçe dengeleri olağanüstü yüksek bir şekilde bozuluyor ve mutlaka Sayın Bakanım, odaklanmanız gereken yer burası. Şimdi, burada yapılması gereken şey, tabii, ilk önce harcamalarda tasarrufa gideceğiz, bir defa yapılması gereken ilk iş o.

Şimdi, "İtibardan tasarruf olmaz." diye bir söz söylendi. Bu sözü de tepeden tırnağa bütün kamu bürokrasisi maşallah götürüyor. Meclise baktırdım ben, tabii, burası Meclis yani Meclisten emsal vereyim ki yasama bir erktir, "Biz buradan tasarruf edilsin." dersek diğer kamu kuruluşlarında yapılması gereken tasarrufu siz düşünün. 39 tane Audi var Mecliste, 28 tane Passat var, özel kalemde sadece 21 tane araç var. Sayın Meclis Başkanının aracını yıkayan kişi dahi özel araçla evine gidiyor. Şimdi, böyle bir israf memleketin hiçbir yerinde olmaz. Bu, Mecliste böyleyse diğer kurumlarda çok fazla olduğunu -biz de devletin içerisinden geliyoruz- bunları görüyoruz.

Şimdi, bu alım satım, devlet binasındır, kiralamasıdır, hizmet alımlarıdır, bunların hepsinde ciddi şekilde tasarruf imkânı var, bu tasarruflara gitmeniz lazım. Unutmayın ki biz hasırda yatıp mübarek vücudu hasırdan iz olan bir Peygamber'in ümmetiyiz arkadaş. Şimdi, hep din konuşuyoruz ya... Şimdi, böyle insanların olduğu bir Türkiye Cumhuriyeti devletinin vatandaşları veya devlet yönetiminin şunu dememesi lazım: "Tasarruftan itibar olmaz." Ben bunu hiçbir şekilde doğru olarak görmüyorum.

Şimdi, tabii ama nereden tasarruf edeceksiniz? Harcamaların tasarruf alanı ne kadar var? İşin o boyutu da biraz sıkıntılı çünkü ciddi bir katılık oluştu yani millî gelirin yaklaşık yüzde 7'si kadar bir personel giderimiz var, yüzde 18'i kadar sosyal harcamalarımız var, zaten ikisi toplam küsuratlarıyla yüzde 25 ediyor yani geriye kalıyor bir yüzde 7-8'lik bir devlette genel bir harcama var. Burada ciddi bir tasarruf hâlâ var burada. Ama harcama kısmında bir noktayı daha söyleyeyim, ondan sonra...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, normal süreniz bitmiştir, iki dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayın.

ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, biz promosyon arkadaşıyız, bana bir on dakika verirsiniz artık siz yani Planlamadan o kadar hukukumuz var.

Şimdi, kamu-özel iş birliği projeleri... Sayın Bakanım, herkes söylüyor, biz de söylüyoruz. Yani burada buna Allah rızası için bir bakın, burada çok büyük bir vurgun var. Bu sözleşmeleri mutlaka tadil etmek durumundasınız. Sadece bizim görebildiğimiz... Yani konuşmanızda söylemediniz, bunları niye söylemiyorsunuz? Ya, bir Hazine ve Maliye Bakanlığı bütçe konuşmasında kamu-özel iş birliği projelerinden gelecek riskleri veya buradan yaptığımız, koyduğumuz ödenekleri... Yani bundan daha fazlası beklenmez, en fazla beklenilen şey bu.

Şimdi, benim gördüğüm kadarıyla hastaneler için hizmet karşılığında 6,4; diğerlerinde kullanım bedeli de 10 milyar; 16 milyar sadece şehir hastanelerinde ödeyeceğiz. Kara yollarında -garantilerden dolayı, tamam mı? "Yatırım yaptık." filan diyoruz ya- 14 milyar TL ben bir şey görüyorum. Diğer ufak tefekler var, onlar üzerinde durmuyorum ama esas üzerinde duracağım nokta, vergi kısmı.

Şimdi, tabii Türkiye'de adaletsiz bir vergileme sistemi var. Gelir ve kazanç üzerinden alınan yani gelir ve kurumlar vergisi, büyük şirket vergileri ve birinci sınıf gelir vergisi mükelleflerinden alınan vergiler OECD ortalamasının millî gelir oranı olarak yaklaşık yarısında Sayın Bakanım. OECD'de yüzde 11,5'ken biz de 5,4 gelir ve kazanç üzerinden alınan vergilerin millî gelire oranı. Esas alan burası ama siz ne yapıyorsunuz? Geçen gün feryat ettik burada, gittiniz kurumlar vergisini düşürdünüz efendim ya, kanunu çıkardınız. "Bak, bankacılık ne kadar kârlı. 42-43 milyar TL kârımız var." diyor. Şimdi, bankacılar 43 milyar kârınız var, ondan biraz daha az vergi verin diye bankaların vergisini düşürüyoruz. Böyle bir şey olabilir mi?

BEKİR KUVVET ERİM (Aydın) - O madde çıkartıldı.

ERHAN USTA (Samsun) - Çıkartıldı mı? Burada vardı, burada çıkarmıyoruz ki bir yere. Plan Bütçe Komisyonunda, burada niye çıkarmadınız arkadaşlar? Bunu o kadar izah ettik yani tabii irade olmayınca böyle oluyor. Şimdi, demek ki dediğimiz doğru, her söylediğimiz yanlış değil yani istirham ediyorum, bu anlamda lütfen dediğimize bakın. Biz milletin kötülüğüne bir şey söylemiyoruz. Diyorum ki bakın: OECD'nin yarısı kadar gelir ve kurumlar vergisi yükümüz. Alan burada, buranın üzerine gitmemiz lazım ama biz nereye gidiyoruz? Biz gidiyoruz, gidiyoruz harcamalar üzerinden alınan vergiler...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, toparlayabilirsek çok sevinirim.

ERHAN USTA (Samsun) - Sayın Başkanım, toparlıyorum.

Biz ne yapıyoruz? Harcamalar üzerinden alınan vergilerde OECD'yle hemen hemen aynı vergiyi topluyoruz millî gelire oran olarak, harcamalar üzerinden. Dolayısıyla bu adaletsizliğin... Adaletsizliği gidermek değil yani yüklenmemiz gereken yerin öbür taraf olduğunu söyleyeyim. Biz siyasetçi olarak, daha fazlasını söylemek çok mümkün değil.

Şimdi, kayıt dışılıkla mücadele... Ben bu Gelir İdaresi Başkanlığı ne yapar başından beri anlayamadım. Yaklaşık otuz yıldır bilfiil çalışıyorum. Bütün başkanların hepsini tanıdım, çalıştık, konuştuk fakat hakikaten kurumu küçümsemek için falan söylemiyorum, zaten vergilerin yüzde 75'i otomatik geliyor, yüzde 25'ini Gelir İdaresi Başkanlığı topluyor. Ne kadar Sayın Başkan personel sayınız? 50 binin üzerinde olması lazım.

GELİR İDARESİ BAŞKANI BEKİR BAYRAKDAR - 38 bin.

ERHAN USTA (Samsun) - İşte 40 bin, tamam. Bir kısmı başka yere kaydırılmış demek ki daha önce 50 bin civarındaydı.

Şimdi, buraya bir bakmak lazım. Kayıt dışılık... Şu Türkiye Cumhuriyeti devletinin -son bir yılda yaptıysanız bilmiyorum- kendi hesap ettiği bir kayıt dışı ekonomi boyutu yok biliyor musunuz? Mehmet Şimşek'i ben aşağıda çok eleştirdim. Dedim ki: Ya, Profesör Schneider diye bir Hollandalı var -adam yaşlı, 80 yaşında adam- 40 tane ülkenin kayıt dışı ekonomi boyutunu hesap ediyor, hem de millî gelire çıkmadan hesap ediyor, jenerik bir iş yapıyor. Bizim o zamanki Maliye Bakanımız, Profesör Schneider'in kayıt dışı ekonomi rakamını kullandı burada. Biz bunu şu programa 30 defa yazdık "Ya, Maliye Bakanlığı şu çalışmayı bir yapsın." diye. Yani boyutunu bilmediğiniz bir şeyle nasıl denetleyeceksiniz? Boyutunu da bilemiyoruz, denetimi de yok dolayısıyla burada çok ciddi bir sıkıntı var.

Son husus Sayın Başkanım, müsamahanıza sığınarak.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Planlamacı marjı da tamamlandı, lütfen toparlayalım.

ERHAN USTA (Samsun) - Çok teşekkür ederim. Hemen bitiriyorum, hemen bitiriyorum.

Yani şu "roll over" rasyoları -ne diyorduk- borç çevirme oranları, bakın, çok hızlı artıyor Sayın Bakan. Şimdi, bu yıl için söylüyorum ben, yüzde 286. Ya, işte "crowding out" dediğimiz olay bu. Yani özel sektörün kullanacağı bütün kaynakları hazine kullanıyor. Ya, 90'lı yıllardaki mesela arkadaşlar, hazine 100 lira piyasaya iç borç ödemiş, piyasadan 286 lira çekmiş. Biz nasıl büyüyeceğiz? Hep böyle demiyor muyduk? İşte bankalar bankacılık yapmıyor, devlete borç veriyor, hazine bonosu... Aynı nokta, bak, ilk dokuz ay rakamı yüzde 286. Borç çevirme oranıyla Türkiye'yi bir yere götürme imkânınız yok. Söyleyeceğim çok fazla şey vardı ama daha fazla şey yapmak istemiyorum.

Bir de şunu çok kısa... Sayın Başkanım, hakikaten öneri olsun diye söylüyorum, eleştiri olsun diye değil. 2018'in Temmuzunda bir şey daha icra edildi, altına ve dövize dayalı borçlanma. Bakın, o günden bugüne kadar -iki yıl iki ay dönemi içerisinde- altın ve döviz üzerinden borçlanma yapmak yerine normal, cari, o yüksek faizlerimizle borçlanma yapmış olsaydık, 135 milyar TL bugün daha düşük bir maliyetle karşı karşıya olacaktık. Tabii, hepsi bu yılın bütçesiyle gelmedi, taksitlerine göre gelecek. Bakın, Sayın Başkanım, iki yıldaki hatalı borçlanma stratejisinin bu ülkeye maliyeti 135 milyar TL; o da bugünkü kurla, kur fırlarsa bu da fırlayacak.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, çok teşekkür ediyoruz.

ERHAN USTA (Samsun) - Ben çok teşekkür ediyorum.

Bütçenin hayırlı ve uğurlu olmasını diliyorum. Eğer bizden istenen bir şey olursa hem burada hem istediğiniz her yerde bildiklerimizi sizlerle paylaşmaktan büyük bir mutluluk duyarız. Arzu ettiğimiz şey, Türk milleti refah içerisinde yaşasın, Türk devletinin başı dik olsun; bunun için mücadele ediyoruz. Düşüncelerimizi de bu çerçevede değerlendirmenizin faydalı olacağını düşünüyorum.

Tekrar çok teşekkür ediyorum, sağ olun efendim.