| Komisyon Adı | : | KAMU İKTİSADİ TEŞEBBÜSLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Et ve Süt Kurumu Genel Müdürlüğünün (ESK) 2017 ve 2018 yıllarına ait bilanço ve netice hesaplarının görüşmeleri |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .11.2020 |
ATİLA SERTEL (İzmir) - Sayın Genel Müdür, güzel bir sunum yaptınız teşekkür ederiz; eksiği, aksağı olsa da ben sizin başarılı işler yapacağınıza olan inancımı koruyarak başarılarınızın devamını diliyorum.
Tabii, biz ilkokulda öğrenciyken bize sorarlardı, "Türkiye nasıl bir ülke?" derdi öğretmenimiz. Biz de derdik ki "Kendi kendine yeten 7 tarım ülkesinden biriyiz." ve öğretmenimiz bize "Aferin oğlum, tebrik ederim, çok güzel." derdi, çok da sevinirdik. Ama şimdi görüyorum ve üzülüyorum ki kendi kendine yeten 7 tarım ülkesi olmaktan çoktan çıktık. Bu, tabii, bizim süreç içerisinde sanayileşmemiz ya da kalkınmamızla doğru orantılı bir durum olsa, tarımı mekanizasyon hâline getirdik, hayvancılığı daha modern tesisler kurarak geliştirdik falan desem doğru değil. Yani verilen rakamlar, gelen rakamlar bize gösteriyor ki 2010 yılı Ağustos ayından günümüze kadar 6 milyar dolarlık canlı sığır, koyun ve karkas et ithal etmişiz. Et fiyatlarını düşürmek amacıyla yaptığımız bu ithalat söz konusu. Kendi hayvancımızı perişan etmişiz ama et fiyatlarını düşürememişiz. Şimdi, bu et ithalatı ve bu canlı hayvan ithalatının da içinde var olan bazı hukuksuzlukları, yolsuzlukları bir kenara koyuyorum ama en büyük sıkıntıyı da görüyorum ve üzülüyorum ki üreticiye yaşatmışız. Bunun göstergesi de yanımızda Van Milletvekilimiz, gerçekten haklı bir şekilde, burada bir iktidar milletvekili olarak Genel Müdürden kendi bölgesine yatırım istiyor. Sayın Genel Müdürümüz, yine Erzincan Milletvekilimiz, "Benim memleketim olan Erzincan'da beyaz etin desteklenmesi gerekir." diyor. Bunu burada KİT Komisyonunda ve Genel Müdüre ithafen söylüyorlar. Bir sistem bozukluğundan kaynaklanan, geçmişte, bizim 26'ncı Dönemde bakanlarla beraber oturduğumuz ve bakanları gördüğümüzde bu sorunları bire bir aktarabildiğimiz hatta iktidar milletvekillerinin değil, zaman zaman muhalefet milletvekilleri olarak kendi kentimizin sorunlarını da direkt olarak bakana ilettiğimiz dönem bitti. Yani en büyük sıkıntı bu aslında. Yani sistemde ve rejimde bir bozukluktan kaynaklanan ve asla düzelmeyeceğine ilişkin bir gidişattayız.
Şimdi, arkadaşlar, 6 milyar dolarlık canlı sığır ve et ithal ediyoruz falan. Bunun en son bir örneğini söylemek istiyorum. Okan Gaytancıoğlu arkadaşımız, milletvekilimiz bir soru önergesi verdi. Bosna Hersek'ten 2.500 ton, Sırbistan'dan da 2 bin ton, toplam 4.500 ton kemiksiz lop sığır eti ithali istenmişti ve başlamıştı. Bu firmanın Bosna Hersek'ten lop et ithalatını Tarım Kredi Kooperatiflerinin iştiraki olan TAREKS, Sırbistan'dan lop et ithalatını da Etçi firması yapmıştı. Sayın Tarım Bakanı, 26 Ekim 2019'da artık et ithalatının yapılmayacağını, hayvan ithalatının yapılmayacağını açıklamıştı. Ama daha üzerinden çok az bir süre geçti, ne yazık ki Türkiye'ye 200 binin üzerinde yine besilik canlı hayvan girişi oldu. Ama asıl sorun şu: Bu hastalıklı etler girdi bizim ülkemize, gazetelerde de konu oldu. Bu hastalıklı etleri getiren firma Bosna Hersek'te "Mujanovici d.o.o" firması. Bu firmanın başında, sahibi "Muris Mujanovic" diye bir adam. Bu adam, bu hastalıklı etleri getirdikten sonra Türkiye tarafından fişlendi ve bertaraf oldu. Fakat aynı adam "Mujanovici d.o.o" firması mimli olduğu için "Zp Komerc" diye bir firma kullandı ve aynı adam Türkiye'ye yine ne yazık ki et satışını gerçekleştirdi. Bunlar gerçekten doğru işler değil. Oradaki kesimin İslami esaslara uygun olduğu söylendi. Hem kesimhanede büyükbaş hayvanlar kesiliyordu yani işte diğer hayvanlar, bir de aynı kesimhanede domuz kesimi de yapılıyordu. Hatta ona ilişkin fotoğraflar da var. Yani yarın öbür gün gazetelerde o fotoğrafları haber olarak görebilirsiniz.
Sevgili arkadaşlar, şimdi eğri oturup doğru konuşmak lazım, biz bir yerlerde hata yapıyoruz ve bu hata, bizim hayvancılığımızı öldürüyor. Ben, gazeteci kimliğimle güneydoğuyu, doğuyu yani Kars'ı, Ardahan'ı, Iğdır'ı, Van'ı, Bingöl'ü, Batman'ı; bütün o bölgeyi defalarca gezen bir insanım, inanılmaz yayların olduğu...
SÜLEYMAN KARAMAN (Erzincan) - Erzincan'ın da var, Erzincan'ın.
ATİLA SERTEL (İzmir) - Erzincan'ı... Erzincan, can memleket ya.
Öylesine güzel ovalarıyla, öylesine geniş alanlarıyla -Osmaniye'si, Orta Anadolu'su- hayvancılığa çok uygun bir yapısı var. Buranın desteklenmesi lazım, yani biz bunu muhalefet milletvekili olarak söylerken eleştiri olarak da söylemiyoruz. Kalkınmamız için, köyden kente göçün de önünü engellemek için yani istihdam politikalarını da düşünmemiz için, fakirleşen ve yoksullaşan köylünün kentteki gecekondulara, kentin varoşlarına dayanmasının önüne geçmek için, iç göçü önlemek için tarımı mutlaka kalkındırmamız lazım, bunun millî bir politika olması lazım. Bu millî politika da bizim önümüze konulan Et ve Süt Kurumunun yaptığı işlev yani işte Mustafa arkadaşımın söylediği gibi, Mustafa Tuncer'in söylediği gibi gelirin büyük bölümünü kiraya verirse ve bunca yıllık kurum hâlâ kendi mülkünü edinemiyorsa ve aslında hayvancılığı teşvik etmesi gereken Et ve Süt Kurumunun bu konuda yetersiz kalması söz konusuysa buna hem teşekkür edeceğiz ama hem de yapılmayanları eleştireceğiz.
Bakın, arkadaşlar, bir örnek vermek istiyorum ve bu örneğin Türkiye'de çok önemli olduğunu söylemek istiyorum. İzmir Büyükşehir Belediyesi geçmişte 240 okulda 210 bin çocuğa her gün sabahları süt içiriyordu, her gün sabah üreticiden alınan taze sütü Tire Süt aracılığıyla okullara dağıtıyordu. 2012 yılında iktidar baktı ki bu doğru bir yöntem ve doğru bir iş, bunu aldı ve bütün okullara yaygınlaştırdı. Yani, bu hayvancılığın geliştirilmesinde sütün para etmediği noktada hayvanın kesilmesinin de önüne geçilmesi söz konusu. Aslında inekler süt para etmediği için 2008-2009'da kesilmeye başladı, hayvan nesli tükenmeye başladı ki ana olmadığı zaman onun buzağısı nereden olacak? Asıl mesele orada; ineklere yönelik "Süt para etmiyor, öyleyse ete dönüştüreyim." diyen, kısa vadede çare arayan üreticinin getirdiği sonuç oldu.
Sevgili arkadaşlar, sonra ne yaptı İzmir Büyükşehir Belediyesi? İktidar bu konuda süt dağıtımını okullara alınca dedi ki ben bu konuda durmuyorum ve 1-5 yaş arasında bütün çocuklara ayda 8 litre sütü ücretsiz olarak dağıtacağım. Bugüne kadar 30 ilçenin 25'ine ulaşıldı ve arkadaşlar 25 ilçede -Bergama, Dikili, Kınık, Bayındır, Selçuk, Ödemiş, Tunç Soyer döneminde de dâhil edildi- bugüne kadar dağıtılan sütte son rakamı söylüyorum: 87 milyon 200 bin litreye ulaştı, 315 milyon liralık süt alımı yapıldı yani üreticiden. Bu destek sayesinde süt üretiminin Türkiye'ye yansıması yüzde 70 ama İzmir'de süt üretiminin yansıması yüzde 440'a ulaştı, yüzde 440'a; 427.512 çocuğa 87 milyon 200 bin litre süt dağıtıldı. Şimdi İstanbul Büyükşehir Belediyemiz de aynı uygulamaya geçti, İstanbul'da da süt dağıtımına başlandı ve Silivri ve o bölgedeki süt üreticisi ve hayvan üreticisi destekleniyor. Bununla da yetinmiyor büyükşehir belediyelerimiz, mesela Eskişehir Büyükşehir Belediyesi, İzmir Büyükşehir Belediyesi koyun ve keçi dağıtımını sürdürüyor yani yoksul köylerde koyunu ve keçisi olmayan insanlara arı kovanı, keçi, koyun dağıtarak hayvancılığın gelişmesini istiyor. İşte bunu bir model olarak Türkiye'ye uygulamak lazım. O model de şudur: Yani yerel yönetimler, siyasi parti farkı gözetmeksizin halka hizmet veren kuruluşlardır. Mademki İzmir bunu yapıyor, İstanbul başladı, Adalet ve Kalkınma Partisinin, Milliyetçi Hareket Partisinin, diğer partilerin, İYİ PARTİ'nin bütün belediyelerinde bu yöntemin İzmir'den örnek alınarak çoğaltılmasının hayvancılığa çok büyük yararı olduğunu düşünüyorum ve buradan öneriyorum. Yani biz tabii ki sadece eleştirmeyeceğiz, olumluya yönelik görüşlerimizi de açıklayacağız.
Şimdi Sayın Genel Müdüre ben bazı soruları yönelteceğim ve konuşmamı bitireceğim; o soruları da kısa kısa yöneltmeye çalışacağım süreye uygun kullanmak için çünkü süremi aştığımın farkındayım ama sanıyorum arkadaşlarımı sıkmadan konuşmamı yaptım.
BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Teşekkür ederiz.
ATİLA SERTEL (İzmir) - 2018 yılında 116.760 baş ithal, 156.975 yerli olmak üzere toplam 273.735 büyükbaş hayvan kesimi gerçekleştiren Et ve Süt Kurumu, bu kesimlerin büyük kısmını dondurarak saklamayı tercih etmiş. 2017 yılında 3 milyon 898 bin 367 kilogram olan dondurulmuş et miktarının 2018 yılında yüzde 451 oranında artırarak 17 milyon 607 bin 920 kilograma ulaşması dikkat çekmişti. Şimdi, 2019 ve 2020 yılında ithal ve yerli olarak belirtilmek kaydıyla kesimi yapılan hayvan sayınız kaç?
2018 yılında, dondurulmuş et miktarının artmasının sebebi neydi? Pandemi sürecinde bu stokları erittiniz mi? Günümüz itibarıyla ESK depolarındaki dondurulmuş et miktarı nedir? Dondurulmuş etlerin yüzde kaçı yerli, yüzde kaçı ithal et?
Yine diğer sorum, 2018 yılı eylül ayı itibarıyla ithalatın sonlandırıldığını belirtmiştiniz, sonra üretim, tüketimi karşılamadığı için ithalat yapılıyordu. Şimdi, kendi kendine yetebilecek bir duruma gelme umudu var mı, yoksa et ithalatı -yani et ithalatı derken canlı hayvan ithalatını da katıyorum- devam edecek mi?
Bir de o Komerc firmasından alışverişe devam ediyor musunuz, yani o Bosna-Hersek firmasıyla?
2019-2020 yılları arasında iç piyasadan alınan büyükbaş ve küçükbaş hayvan sayısı nedir? Bu alımlar için üreticiye ödenen miktar nedir? Yüzde kaçı iç piyasadan, yüzde kaçı dış piyasadan temin edilmiştir?
Ben bir şey daha sormak istiyorum, o da şu: Et fiyatları Almanya'daki rakamlarla aşağı yukarı aynı yani Almanya'da asgari ücretle çalışan bir kişi 1.635 avro alıyor, bir aylık maaşıyla 204 kilogram kırmızı et tüketebiliyor, Türkiye'de 2.324 lira alıyor asgari ücretli, bir aylık maaşıyla 36 kilogram et alabiliyor yani 204 kilogram alıyor bir Alman asgari ücretli, Türkiye'de 36 kilogram alıyor. Et fiyatına baktığınız zaman Almanya'da 1 kilogram et 5,99 avro, Türkiye'de 58 lira, Almanya'da 1 kilogram dana kuşbaşı 8 avro, Türkiye'de 1 kilogram dana kuşbaşı 64 lira. Şimdi, bütün bunları yan yana koyduğumuzda bizim insanlarımızın artık et yemesi de bir hayal hâline geldi, eti ancak kasap vitrinlerinde görüyorlar, öyle oldukça da iyi beslenme, dengeli beslenme, gıdaya ulaşabilme, sağlıklı nesiller yetiştirme imkânı da gerçekten geriye doğru gidiyor.
Benim isteğim ve talebim şudur: Ben, Güneydoğu ve Doğu Anadolu başta olmak üzere, hayvancılığın merkezi hâline gelmesi gereken Orta Anadolu'nun inanılmaz bir destek görmesi gerektiğini söylüyorum, inanılmaz. Yani bu noktada biz eğer o bölgelerdeki insanlarımızı, o bölgelerde yaşayan insanlarımızı üretime sokup hayvancılığı teşvik etmezsek Türkiye'nin gelecekte ne yazık ki -üzülerek söylüyorum "ne yazık ki"yi, tabii bu iktidar devam ederse- açlık tehlikesiyle baş başa kalacağını düşünüyorum çünkü sadece hayvancılık değil, tarımdaki gerileme de beni gerçekten çok korkutuyor. Mesele ithalat değil, mesele, kendi hayvanını, kendi tarım ürününü kendinin yetiştirmesidir. O nedenle ilkokul öğretmenlerimin bir kez daha kulaklarını çınlatıyorum, Türkiye'nin yeniden kendine yeten 7 tarım ülkesinden 1'i hâline gelsin.
Çok teşekkür ediyorum sabrınız için, sağ olun.