KOMİSYON KONUŞMASI

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Atilla Bey, siz konuşurken dinledim ama bakın, dinledim, ben burada notlarımı aldım. Bu notlarımın arasında var.

Siz orada noktayı koyunca size bir cevap verme anlamında değil, siz orada söylenen bir gerçek ya da öyle bir söylentiyi ifade ettiniz, ben de dedim ki aslında böyle bir şey yok. "Böyle bir şey yok." derken ben de bir başka tezi ileri sürdüm. Dolayısıyla bunu size ya da sizin öğretmenlerinize... Eğer öyleyse tek doğru olurdu, öyleyse hiçbir şeye itiraz edilmemesi gerekirdi. Öğretmenler bunu dedi, ondan sonra bunun dışına çıkılmaması gerekirdi; ilim olmazdı, bilim olmazdı, gelişme olmazdı. Lütfen yapmayın. Siz aldınız, oraya götürdünüz. Aynı yoldan hareket ederek Sayın Tuncer "Siz burada değildiniz." deyince "Bana yalancı mı diyorsunuz?" demek durumunda kaldım.

MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Yine değiştiriyorsunuz.

Sayın Başkan, konu yine değişti.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Lütfen bir bitireyim.

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Şöyle yapalım: Çok güzel bir düzenimiz vardı...

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Ama lütfen arkadaşlar...

Sayın Zeybek, lütfen dinleyin, dinleyin artık.

MUSTAFA TUNCER (Amasya) - Söyleyeceklerinizi söyleyin de bitsin gidelim ya!

KEMAL ZEYBEK (Samsun) - Ülke için bir şey istiyoruz, kendimiz için değil.

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Şu anda güzel olmayan bir şey yok. Lütfen, devam ediyoruz.

(Gürültüler)

Arkadaşlar lütfen...

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Ya, arkadaşlar, bu ne kadar tahammülsüzlük... Yapmayın lütfen ya! Allah aşkına yapmayın ya! Atila Bey, lütfen... Siz bu işleri biliyorsunuz yani havayı istediğinizde gerer, istediğinizde yumuşatırsınız, lütfen...

ATİLA SERTEL (İzmir) - O size ait bir şey.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Peki, öyle deyin, sizin görüşünüz.

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Lütfen karşılıklı konuşmayalım.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Değerli arkadaşlar, yani şunu söyleyecektim, yine de söyleyeceğim: Özellikle Mustafa Tuncer Bey'in altını çizdiği konulara hakikaten katılıyorum. Tüm konuşmacılar bugün burada; iktidar deyin, muhalefet deyin ama değerli Komisyon üyelerinin hepsi çok değerli şeyler söyledi. Tekrara düşmenin de bir anlamı yok.

Yani şu da bir gerçek: "Et mi, süt mü? Önce süt mü, sonra et mi?" tartışması çok net. Anadolu'da insanımız bunu çok açık bir şekilde ifade etmiş, diyor ki: "Anası olmayanın danası olmaz." yani süt ineği olmazsa etin olması da mümkün değil; bugün burada o tespitler de yapıldı.

Yine, benim altını çizmek istediğim bir başka husus, tabii üretim açısından bakıldığında -dünyadaki gelişmeler, ülke şartları- Büyükşehir Yasası'nın bu konuda çok ciddi engeller oluşturduğunu düşünüyorum. Köy,statüsü, sosyolojik anlamda değerlendirdiğimizde daha çok üretimi çağrıştıran; mahalle, tüketime daha yakın bir yerleşim ya da kavram. Dolayısıyla, yani bizim bu anlamda kırsaldaki o boşalmayı önleyecek, buna "kırsal cazibe merkezleri oluşturma" mı dersiniz, "köy kentleri" mi dersiniz, "tarım kentleri" mi dersiniz... Ama sonuçta hayvancılık olmadan Türk tarımını belli bir noktaya getirmek de mümkün değil yani gelir "pattern"i içerisinde baktığımızda, tarımsal gelirlerin şu anda çok az bir kısmı hayvansal üretimden, hayvansal gelirlerden elde ediliyor. Bunu mutlaka yapısal olarak değiştirmek zorundayız. Bunu değiştirmek için de 7/24 bu işle uğraşacak insanlara ihtiyaç var. Küçük tarım işletmelerini biz belli bir müddet, özellikle geçmişte biraz tu kaka olarak gördük ama Türkiye açısından bunların çok daha ciddi önemi olduğunu da özellikle bu pandemi dönemi de bize gösterdi.

Dolayısıyla, arkadaşlar, tarım ürünlerini konuşurken tarım ürünlerinin kendine has özellikleri var, arzı, talebi yani diğer sınai üretimden tabii ki farklı, istediğiniz an arzı, talebi ayarlayamıyorsunuz; arzı artırıp, talebi çekip ya da tersini yapamıyorsunuz. Gıda olduğu için talep yönü de bu anlamda son derece sıkıntılı. Tabii, bu konuda tarım piyasaları devreye giriyor. Daha çok şikâyetimiz tarım piyasalarının oynaklığıyla alakalı. Tarım ürünlerinin üretildikten sonra taşınması, daha doğrusu yılın bütününe dağılımıyla ilgili sıkıntılar da burada önemli sorunlar ortaya çıkarıyor ve depoculuk devreye giriyor.

Bu vesileyle depo konusundaki en son durumumuz nedir? Yani özellikle seçim bölgem Ankara için soruyorum yani soğuk hava deposu ihtiyacı Türkiye genelinde ne, Ankara'da ne? Bu konularda yazılı olarak bilgi verebilirseniz çok memnun olurum.

Lisanslı depoculuk, Türkiye'de daha yeni yeni devreye girmeye başladı ama o da yetmiyor çünkü lisanslı depoculuğu yapabilmeniz için standartların oluşması gerekiyor, üretim standartlarının oluşması gerekiyor. Dolayısıyla değerli arkadaşlar, bu konuda Türkiye açısından tarım, tarımsal üretim, özellikle de hayvancılığın önemi büyük. Tabii, konjonktürel olarak tarım ürünleri fiyatları çıkacaktır, inecektir. Bunu regüle edebilmek için değişik yöntemler, esaslar var ki bu, kurumumuzun da buradaki asli görevi, bizim sorgulamamız gereken ya da üzerinde tartışmamız gereken görevi piyasa regülasyonuyla alakalı. Biz, tabii, daha önceden "tarım ürünleri müdahale kurumu" adı altında bir kurumla bu işin yapılabileceğini, aslında onun çerçevesini de belirleyen bir çalışma da geçmişte yapmıştık yani şu andaki gidişat da o yöne doğru gider şeklinde. Buradaki mesele, bu faaliyetleri yapmak değil yani işte kesim yapmak, bunu depolamak vesaire değil, aslolan o piyasayı regüle etmektir. Buradaki yapılan faaliyetler onun şeyi.

Ben işletmecilikle ilgili de bir iki soru sorarak konuşmamı bitirmek istiyorum. Efendim, biraz önce dediğim gibi, aslolan kurumun buradaki asli fonksiyonunu, misyonunu, işlevini yerine getirip getirmediği yönüyle değerlendirmek ama işletmecilik yönüyle de baktığımızda, tabii, 2017-2018 -2020'deyiz, aradaki şeyi bilemiyoruz ama- mali tablolar üzerinde gördüğüm, asıl oradaki rakamları sormak değil maksadım, çarpıklığa işaret etmek. Mesela, 2017'den 2018'e geçildiğinde mamul stoklarında ciddi bir artış var yani 197 milyondan 1 milyar 72 milyona birden bir sıçrama olduğunu görüyoruz. Yani bu stok yönetimi açısından, stok politikası açısından bir değişiklik mi oldu, bunun devamı nasıl geldi?

İkincisi: Bununla birlikte, hani mamul stoklarının ya da ticari stokların artmasının doğal olarak faaliyet hacminde de bir artışı meydana getirmesi gerekir diye bekledim. Oradan da baktığımda, satışlar 4,4 milyardan 3,9'a düşüyor yani artma değil, belki çok anlamlı bir büyüklük olmayabilir ama bir miktar da düşüş söz konusu. Bundan sonraki dönemi göremediğim için bir değerlendirme yapmak mümkün olmadı ama orada stok yönetim politikanızda bir şey mi var, onun daha sonraki yansımaları ne oldu? Doğrusu onu merak ediyor ya da dikkatinizi o noktaya çekmek istiyorum.

Yine, bununla bağlantılı olarak, toplam alacaklar içerisinde çok fazla ağırlığı yok ama şüpheli ticari alacak, onun da dışında diğer şüpheli alacaklar kaleminde daha da büyük bir kalem var. Dolayısıyla o kalem nedir? Ne olduğunu doğrusu merak ettim. Bu vesileyle, özellikle alacak ve stok yönetimi konusundaki politikalarınız yani bunlarla, en azından işaret ettiğim konularla ilgili bir açıklama verebilirseniz çok memnun olacağım.

Efendim, çok teşekkür ediyorum yaptığınız çalışmalardan dolayı, Türk tarımına, özellikle Türk hayvancılığına verdiğiniz katkılardan dolayı çok teşekkür ediyoruz. Her kim bu konuda katkı veriyorsa Allah hepsinden razı olsun.

Ben kurum hesaplarına bu görüşmelerin faydalı olmasını diliyorum.

Teşekkür ediyorum efendim.