KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Bakan, Sayın Başkan; bütün herkesi saygıyla selamlıyorum. En başta şunu söyleyelim: Sağlık Bakanlığının bütçesi artmış görünüyor. Niçin görünüyor diyorum? Çünkü aslında baktığımızda bütçe yetersiz ve yetersiz görünmesinin nedeni bir taraftan TL üzerinden değerlendirme yaparken -ama biz biliyoruz ki Bakanlığın bazı kalemleri döviz üzerinden ödeniyor- döviz üzerinden ödenince, Türk lirası olarak Bakanlığın bütçesi arttığında, döviz üzerinden verdiği kalemlere baktığımızda pek artmamış oluyor ve hizmete veya koruyucu sağlığa yansımamış oluyor.

Öncelikle, çok zor bir dönemde siz bu işi üstlendiniz. Bu, sadece sizin değil bütün dünyanın bir problemi. Pandemiyle baş etme nasıl olacak, neler yapacağız? Ve biz, sağlığın tanımından yola çıktığımızda nedense sanki sadece Sağlık Bakanıyla bu iş çözülecek. Ya, siz o koltuktan gitseniz, arkadaşlar bile gitse, başkaları da gelse yine bu pandemi var. Burada, aslında tercihler nasıl olacak, nasıl yapılacak? Ve sağlık hizmeti bir ekip hizmeti olduğu gibi sadece hekimle olmadığı gibi sağlık tek başına Sağlık Bakanıyla, sağlık kurumlarıyla da olmuyor. Muhtelif diğer bakanlıklarla bir koordinasyon lazım, organizasyon lazım ve en önemlisi biz, bu tabloyu dünyada nasıl yarattık ve burada yaratmamak için neler yapabiliriz? Bakın, biz burada görüşürken şu anda Meclis Genel Kurulunda madenlerle ilgili, enerjiyle ilgili maddeler görüşülüyor. Orada, yine, doğayla ilgili bir kısım yapılmaması gerekenler yapılmaya çalışılıyor.

Şimdi, sağlığın tanımından yola çıktığımızda aslında pandemiyle beraber şu ortaya çıktı: Koruyucu sağlığın ne kadar önemli olduğu. Türkiye'de sağlıkta dönüşümle beraber, birçok itirazlara rağmen o dönem evet, hastaneler açılsın; evet, bazı yatırımlar yapılsın, bazı teknik donanımlar gelsin ama ihmal edilmemesi gereken, önemli olan; insanların hasta olmaması, hastaneye az başvurması. Bunu başarabilirsek, becerebilirsek biz koruyucu sağlıkta ilerlemiş oluyoruz.

Bakın, bütçeye baktığımızda koruyucu sağlık için ayrılan parayla tedavi edicilere baktığımızda arada bir fark var. Genel bütçe içerisinde baktığımızda merkezî bütçede koruyucu sağlık yüzde 1'ler düzeyinde, Sağlık Bakanlığında yüzde 24'ler düzeyinde görünüyor ve bunu da kendi içinde değerlendirdiğimizde aile hekimlerine verdiğimiz yatırımlar veya masraflarla, sağlık çalışanlarına verdiğimiz ödemeleri düşündüğümüzde aslında koruyucu sağlık hizmetlerine çok cüzi bir miktar da para vermiş oluyoruz ve tedavi edici hizmetlere baktığımızda bu dönem çok önemseniyordu aslında. Tedavi edici hizmetlerde de Sayın Bakan, sayın yetkililer giderek sıkıntıya düşeceksiniz. Bu şehir hastanelerine verdiğiniz kiralar, hizmet bedelleri döviz üzerinden olduğu sürece, her yıl dövizle ilgili bir başarı sağlanmadığında, döviz yükseldiğinde tedavi edici hizmetler, tedavi yatırımlarınız azalmış olacak, bunun bilinmesi lazım. Bir taraftan da "Personel yetmiyor, personel alınması gerekir." Diyorsunuz, nitekim, bu konularda girişim yapılıyor ama personele vereceğiniz parada da ciddi bir azalma söz konusu olacaktır.

Bizlerin en çok öne çıkardığı ve söylemek istediğimiz konulardan biri sadece bu bütçe değil, arkadaşların bir kısmı değindi, sizin bir paralel bütçeniz de var. Bir bu kadar bütçeniz de var, bu da döner sermayedir. Şimdi, size sorduğumuzda diyeceksiniz ki "SGK'ye sorun." SGK'yle konuştuğumuzda "Zaman yok buna, size yazılı cevap vereceğiz." diyorsunuz ama biz biliyoruz ki döner sermaye ilk çıktığında işte, çalışanlar için bir şeyler söyleniyordu, giderek sağlık hizmeti alımına dönüştü, sağlık hizmetlerinde yatırıma dönüştü, teknik işlere dönüştü. Birçok ihale o kalemde yapılıyor, sağlık çalışanlarına hiçbir şey verilmiyor ve bu kalem de bilinmiyor, bu paranın nereye gittiği de bilinmiyor. Birçok para harcanıyor, nelerin yapıldığını bilemiyoruz.

Sayın Bakan, burada otururken geçen yıl, basındaki arkadaşlar sizin konuşmanızdan hemen son dakika haberi geçtiler televizyonlarda ve birçok yerde, dediler ki: "Sağlık Bakanı Fahrettin Koca diyor ki: 'Bundan sonra hastaneleri biz kendimiz yapacağız.'" Bu çok güzel bir şeydi, gerçekten bu ülkenin çeşitli yerlerinde sağlık kurumlarına ihtiyaç var, hastaneye ihtiyaç var ve bunun da koruyucu sağlığı ihmal etmeden ülkenin kendi gelirleriyle yapılması anlamlıdır.

Şimdi, 22 hastaneyle ilgili düzenleme düşünülmüştü, 4'üyle ilgili bir fesih işlemi yapıldı; 4 tane kamu-özel iş birliğiyle ilgili bir fesih ama bu neye dayanarak yapıldı, ne aşamada, mahkeme açıldı mı açılmadı mı, mahkeme açıldıysa Türkiye Cumhuriyeti mahkemelerinde mi, tahkimde mi ve ne aşamada; hiç kimse bize bilgi vermiyor. Eğer bu mahkemeler, bu fesih işlemi başarılıysa bu 4 hastaneyle ilgili, niye diğerlerinde yapmıyoruz? Eğer başarısızsa niye açıklanmıyor? Çünkü bize açıklanan bilgiler, kamuoyunda bilinen bilgi 4 tanesiyle ilgili fesih işlemi yapılmış. Bunun mutlaka bize açıklanması lazım.

Gelelim Covid meselesine. Evet, burada şeffaf değiliz. Burada artık "pandemi" de demememiz lazım "sindemi" dememiz lazım. "Sindemi" İngiltere'de çıkan birtakım bilim insanlarının savunduğu, dile getirdiği bir şey. Nedir? Pandemi ile sinerjiyi birleştirmişler. Burada dedikleri şu: "Kronik hastalığı olan, diyabeti olan, KOAH'ı olan veya dezavantajlı, en dipte olan, yoksul olan, aç olanlar daha çok hastalanıyor." O zaman "sindemi" dediğimizde, biz bir önlem aldığımızda, bir mücadele yürüttüğümüzde ülkedeki yoksulları, dezavantajlı kesimleri düşünmemiz lazım. Bu ülkede 10 milyondan fazla asgari ücretle geçinen varsa -10 milyondan fazla asgari ücretli demek açlık sınırının altında demek- onlara günlük 39 liraya "Evde otur." deniliyorsa Sağlık Bakanlığı bir önlem aldığında veya "Maske tak." dediğinde nasıl olması gerektiğini de düşünmesi ve ilgili bakanlıkları uyarması lazım.

"Kapan." demek rahat, "Otur." demek rahat ama bunu bir türlü anlayamadık: AVM'ler açık ama insanlar fabrikaya gitmek zorunda ve neyle gidecek? Toplu taşımayla gidecek. Orada bir düzenleme yok. Eğer siz parayı öncelikli düşünüyorsanız bu olmaz. Evet, o da önemli, ikisi paralel seyretmeli. Siz paralel seyretmediğinizde, denetim yapmadığınızda, bir insan Batman'da tekstil için sabah erken işe gittiğinde, İstanbul'da saat 6'da uyanıp fabrikaya gittiğinde siz ona nasıl "Korunun." diyeceksiniz, nasıl "AVM açık." diyeceksiniz? Bunun bir izahı olmaz, bunu düzenlemeniz lazım.

Ve "yasak" kelimesi giderek keyfiyete dönüştü. Gerçekten bu virüs mü, herhangi bir şey mi; onu da bilemiyoruz. Virüs eğer Türkiye'de saatleri düşünse, günleri düşünse gerçekten şaşkına dönerdi ama öyle bir şey de yok. "Akşam çık, hafta sonu çık, maça git, kahveye gitme, yemek ye, kafe olursa gitme, stada git, stada gitme..." Bunların izahı olmaz. Gerçek şey önlemekle olur, önleme olmadığı sürece olmaz.

Sayın Bakan, filyasyon ekipleri iniyor. Siz de çok iyi biliyorsunuz, hepimiz de biliyoruz; ya, Türkiye'de sıtma savaş memurları vardı, verem savaş memurları vardı, trahom savaş memurları vardı ve Türkiye'de trahom dediğinizde de sıtma dediğinizde de belli bir aşamaya geldik. Ya "filyasyon" dediğiniz, sıfırıncı vakaya gitmektir. Şu anda sıfırıncı vaka değil, hiçbir yere gitmiyorlar, temas edileni zaten aramıyorlar. Daha geçtiğimiz hafta bizim burada milletvekili arkadaşımız pozitif çıktı, arkada oturan milletvekili arkadaşımız pozitif çıktı ama hiçbirimize bir kimse telefon açıp sormadı filyasyon açısından. Bu filyasyon değildir, ilaç tarifi gibi bir şey yapıyorlar. Eğer filyasyon hizmeti olsa en başta bu Meclisin çatısı altında olurdu. Bu burada yapılmıyorsa Batman'daki, Siirt'teki, Denizli'deki, Rize'deki, İstanbul'daki vatandaşın vay hâline. Sizin gerçekten koruyucu sağlığı düşünmeniz lazım.

Sayın Bakan, şurada, sizin açıkladığınız tabloda, yıllara göre 5 yaş altı nüfusla ilgili ölüm oranları veriliyor. Bir sayfada "8,9" deniliyor, hemen arka sayfaya geçtiğinizde "11,1" deniliyor; ikisi de 2019. Ya, bu arkadaşlar bunu hazırlarken de bakmıyorlar mı? Tabloda farklı, grafikte farklı yani bunu böyle yaptığınızda değil ki turkuaz tablo, inandırıcılığı kalmıyor. Şu anda bize dağıttığınız kitapçıkta bile -yanılmıyorsam sayfa 21 ile 22- 21'deki grafik ile 22'deki tablo birbirini tutmuyor. Yani, bunu hazırlayanlar hiç mi halk sağlığından başka bir şeyden anlamıyorlar? Bu, olunca gerçekten güven kalmıyor.

Şehir hastaneleri, biraz önce de söyledim, ya Sayın Bakan gerçekten şu anda sizin oturduğunuz Sağlık Bakanlığı binası ne kadar kira veriyor? Bununla ilgili bir açıklama yapmak lazım ve bu kirayla ilgili neler neler yapılabilir, nerelerde yatırımlar yapılabilir? Siz bunu yapmadığınız sürece inandırıcı olmuyor. 6 seçim geçti.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, normal süreniz tamamlanmıştır, bir dakika ek süre veriyorum.

Lütfen, bitirin.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Şimdi, Sayın Başkan birkaç konuya daha değineceğim, lütfen.

Bunlardan biri de şu: Arkadaşların çoğu konuştu, Sayın Bakan, zorunlu olarak Türkiye'de şu anda cezaevlerinde gereksiz yere birçok tutuklu var ve tutuklu mahkemeye çıkmak cezaya dönüştürülmüş ve pandemiyle ilgili en zor şartlarda yaşamaktalar. Her gün Meclise dilekçe gelmekte, her gün milletvekilleri aranmakta, bununla ilgili bir düzenleme yapmak lazım, şeffaf olması lazım, gerek oraya gidenlerle ilgili, oradaki sağlık sistemiyle ilgili, en zor dönemde.

Ana dili meselesinde ben size bir konuda teşekkür ediyorum, daha önce size söylemiştik. Şu anda, bölge illerinde Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde 112'yi aradığınızda Kürtçe de var, Zazaca da var. Sayın Bakan, peki bu pandemiyle ilgili niye bir anons yapmadınız? Ya, TRT Kürdî'de bile bir anons yapmadınız pandemiyle ilgili; Fransa yaptı, Almanya yaptı, İtalya yaptı.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, toparlarsanız çok sevinirim.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - En son şunu söyleyeyim: Sayın Bakan, ya, size Türk Tabipleri Birliği de, birçok sağlık çalışanı da geldi. Şu anda, şeffaflık yok verilerde. Ne olur Türkiye vakalarını değil, il il, her il kendi vakalarını açıklasın. Batman kendi vakasını bilsin, İstanbul kendi vakasını bilsin, İzmir kendi vakasını bilsin. Oradaki yurttaş, yöneticiler çözüm bulsun.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, teşekkür ediyoruz.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, toparlıyorum, selamlıyorum.

Şeffaflık yok, izin yok, tayin yok, emeklilik yok, istifa yok, özlük haklarında dağılım yok, aşı yok sağlık çalışanlarına, katılım yok, PCR testi bile yok ve sağlık çalışanlarına meslek hastalığı için verdiğimiz kanun tekliflerine de ret geliyor. Siz buradayken, bütün heyet buradayken ne olursunuz meslek hastalığına dönüştürelim. Üç ay önce -siz de orada konuşurken- Türk Tabipleri Birliği Başkanına ve yöneticilerine, Bilim Kurulu üyelerine dediniz ki: "Meslek hastalığı yapacağız." Şu anda 155 kişi yaşamını yitirdi.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, gerçekten çok aştınız süreyi. Lütfen, rica ediyorum.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Bununla ilgili düzenleme yapalım.

Teşekkürler Sayın Başkan.