| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a)Çevre ve Şehircilik Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 20 .11.2020 |
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Çok teşekkür ediyorum.
Sayın Başkan, Sayın Bakan, Çevre ve Şehircilik Bakanlığımızın çok kıymetli bürokratları, çok değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Bakan, öncelikle, İzmir'de yaşadığımız deprem sürecinde gösterdiğiniz iyi niyetli çabalarınız için teşekkür ediyorum, bu konuya biraz sonra biraz daha değineceğim.
Sayın Bakan, ben de şöyle bir baktım, sizin öz geçmişinizde inşaat mühendisi olduğunuzu, mesleğinize karşı sonsuz saygım olduğunu da belirterek söylüyorum, çok kısa bir sürede başarılı bir geçmişinizle bugün Bakanlık düzeyine gelmişsiniz. Tabii, bu süreçte TOKİ'de, Emlak Bankasında ve özel sektörde mesleğinizin gereği olan çalışmaları yapmışsınız. Bu konuda tabii ki takdire şayan bir süreç var geçmişinizde.
Bakanlığımız Çevre ve Şehircilik Bakanlığı. Bu, sunumunuzda da dikkatimi çekti, kelime sayısı üzerinden de baksanız, sayfa sayısı üzerinden de baksanız, içerik üzerinden de baksanız çevre ve çevreye duyarlılık konusunun ikinci planda olduğunu görüyorsunuz, hissediyorsunuz. Bu konuda düşüncelerimi özellikle belirtmek istedim.
Sayıştay raporuna baktığımızda öncelikle dikkatimi çeken, denetim görüşünün dayanakları kısmında toplamda yaklaşık 19 bulgunun olması. Denetim görüşünü etkilemeyen tespit ve değerlendirmeler içerisinde 40 adet bulgu var ve hepsi birbirinden önemli. Yani bunlara kısaca baktığımızda, örneğin ecrimisil gelirlerinin eksik muhasebeleştirilmesini görüyoruz ve öyle böyle değil yani 294 milyon 761 bin 949 TL, "121" hesabının eksik olduğu tespit edilmiş. Örneğin İskân Kanunu kapsamındaki işler için verilen krediler ile bu krediler karşılığı yapılan tahsilatların muhasebe kayıtlarındaki takibinin zamanında yapılmaması. Duran varlıklar için yapılan değer artırıcı harcamaların doğrudan gider kaydedilmesi gibi burada üzerinde dikkatle durmanız gereken birçok konu var. Tabii, denetim görüşünü etkilemeyen tespit ve değerlendirmelerde de özellikle çevre ve çevreyle ilgili konulardaki eksiklikler, yanlışlıklar ve buna bağlı çok sayıda tespitler var. Yani Çevre Kanunu gereğince yapılan çevre giderlerinin ödenmemesi, çevre idari para cezalarının yüzde 50'sinin genel bütçeye gelir kaydedilmemesi, çevre gelirlerinin takip ve tahsili için tahsilat karşılığı öngörülen ödeneğin kullanımı hakkında yönetmelik kapsamında verilen nakdî yardımların denetiminin yeterince yapılmaması; ambalaj atığı yönetim sistemiyle ilgili, atık ithalatı yapan ithalatçılar tarafından ödenen ücretin maktu olarak belirlenmemesi; ÇED'le ilgili, Tabiat Varlıklarını Koruma Genel Müdürlüğüyle ilgili, ekolojik temelli bilimsel araştırma raporu hazırlama sürecinde eksiklerin olduğu gibi gibi... Yani Bakanlığınızın hemen hemen bütün kurumlarındaki, birimlerindeki sıkıntıların hepsi bir bir yer alıyor. Bu konuda daha önceki yıllarda da aynı bulguları gördüğümüz için bunlara bir kez daha dikkat edilmesini ve bu konuda daha hassas ve duyarlı olmanızı önemle rica ediyorum.
Bütçeniz 3 milyar 378 milyon 164 bin lira. Bu da şaşırtıcı tabii, bir ülkenin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı olarak yani bütün dünyanın üzerinde titrediği çevre konusunda ve depremselliği, deprem riski çok yüksek olan bir coğrafyada olan ülkemizin şehircilik konusunda görev yapan Bakanlığı tek başına Cumhurbaşkanlığı bütçesi olan 4 milyar 39 milyon liranın yaklaşık 700 milyon lira altında 3 milyar 378 milyon lira bir bütçeyle hem çevre hem de şehircilik konularına el atıyorsunuz. Diyorum ya: Tek başına Cumhurbaşkanlığı bütçesi 4 milyarın üzerinde bir bütçe. Tabii, bu da bütçe dengesinde, bütçenin önceliklerinde, bütçe tercihlerinde ne kadar sorun olduğunu bir kez daha bize gösteriyor.
Sayın Bakan, ben stratejik planınıza baktım, aslında bütün belgelerinizi gözden geçirip performans programınızı inceledim. Burada, yani acaba biz nereye gidiyoruz ülke olarak, hedefimiz nedir? Örneğin, Avrupa Birliği kendisine bir hedef koymuş, demiş ki: "2020 yılında -bu yıl itibarıyla- sera gazı emisyonlarında 1990 yılına göre yüzde 20 azaltım öngörüyorum. 2030'da yüzde 30." demiş, sonra onu yeni tedbirlerle yüzde 40'a çıkarmış. Kaldı ki 2050'de de yüzde 80, yüzde 95... Yani küresel ısınma ve iklim değişikliğinin üzerinde durulması gereken en temel konusu sera gazı emisyonları. Bu konuda ciddi bir tedbir öngören bir hedefi var. Bizim bu konuda sürdürülebilir bir yaşam adına sürdürülebilir bir çevre stratejimiz nedir? Bu örnekte olduğu gibi, Bakanlığımızın, ülkemizin bu konudaki strateji belgesi nedir? Buna ilişkin birtakım amaçlarınız var; çevrenin ve tabiatın korunması, iklim değişikliğiyle mücadele birinci amaç.
Tabii, sizin ve iktidarınızın diğer bakanlıklarının getirdiği yasal düzenlemeler ne yazık ki ne çevrenin ne tabiatın korunmasına değil tahribatına neden oluyor. Orman tarımından çıkartıp, efendim, endüstri bölgelerine, sanayi bölgelerine, konut alanlarına açılmasına izin veren düzenlemeler getiriyorsunuz. Tarım alanları kirletiliyor. Bu konuda yaptığınız herhangi bir şey, bilgi, belge, bir şey göremiyorum burada. Yer altı suları kirleniyor. Bu konuda tarımdan kaynaklanan herhangi bir önlem, tedbir göremiyorum. Madencilik faaliyetlerine sınırsız önü açılarak her imkân sunuluyor. Bunun yarattığı asit maden drenajı, toprakların yarattığı yer altı kirliliğine dayalı sorunlar, kirlilikler ve emisyonlar... Bu konuda tabii şunu görüyorum ben yani çevreyi korumak isterken, kirletenler, bu koruma tedbirlerine hep birtakım engel getirir ve bu önlerindeki engelleri ortadan kaldırmaya kalkar ve Bakanlığınızın üzerinde bu konuda ciddi bir baskı olduğunu düşünüyorum.
Diğer yandan "Sürdürülebilir bir kent planlaması yapalım." diyorsunuz, ki burada akıllı şehirler vesaire birçok konu yer almış stratejik planınızda ama tabii rant çevreleri bu hedeflerinizden sizi döndürmeye çalışırlar.
Bakın, ÇED izin ve lisans süreçlerinin hızlandırılması, etkin denetim ve izleme diye bir amacınız var. Şimdi, baktım, bu ÇED'le ilgili Bakanlığımızın karnesi nedir diye, Bakanlık ne kadar çevre korumacı bir anlayış içerisinde diye. Bu, Bakanlığınızın, ÇED Yönetmeliği'nin yayınladığı 93 yılından 2019 yılına kadar verilen ÇED kararları; Bakanlığınızın sayfasından aldığım bir veridir bu. Bu yıllar içesinde, 93-2019 yılları içerisinde 63.112 proje için ÇED Gerekli Değildir." demişsiniz, sadece 1.076 için "ÇED Gereklidir." demişsiniz. ÇED olumlu ve olumsuz değerlendirmelerinde yine aynı şekilde, sadece 54 projeye yani 93'ten bugüne kadar sadece ve sadece 54 projeye ÇED olumsuz raporu verilmiş Sayın Bakan. Şimdi, bu neden? Tabii bunu çok iyi biliyorum, yani hâlen daha adı o zaman "Çevre ve Orman Bakanlığı" olan 2009 yılındaki bir genelgeden kaynaklanıyor; 2009/7 sayılı Genelge, hâlen yürürlükte bu genelge. Bu genelge diyor ki: "Çevresel Etki Değerlendirmesi Olumlu Kararları hakkındaki yürütmenin durdurulması/iptal kararları, hakkında ÇED Olumlu Kararı verilen ÇED Raporunun bir ya da birkaç bölümüne ilişkin ise ve yürütmenin durdurulması/iptal kararı, ÇED Raporunun diğer bölümlerini olumsuz yönde etkilemiyor, yani Kararın tümünün yeniden ele alınıp değerlendirilmesini gerektirmiyorsa, ÇED Raporunun hazırlanmasına ilişkin tüm sürecin en baştan tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır." deyip bir inceleme değerlendirme komisyonuyla ÇED'i yeniden veriyorsunuz yani ÇED raporu "olumsuz" diyor size ya da nedenlerini de ortaya koyuyor, daha doğrusu mahkeme bu kararı veriyor, ÇED olumlu kararına karşı mahkeme "Olmaz." diyor, siz mahkemeyi arkadan dolanmak için bir genelgeyi hâlâ uyguluyorsunuz. Çevresel Etki Değerlendirmesi çok kıymetli bir yönetmeliktir, doğru uygulandığı takdirde ama bugüne kadar doğru uygulandığını maalesef hiç göremedik, bu her alanda, daha sonra değinebilirim birkaç cümleyle.
Şehircilik vizyonuyla yeni planlama ve kentsel dönüşüm... Bakın, zaten bunu açıklamaya gerek yok. Sayın Cumhurbaşkanı "İstanbul'a ihanet ettik, betona dönüştürdük." dedi. Bu zaten sizin veya sizden önceki... Ben Bakanlık nezdinde ve sizin siyasal iktidarınız nezdinde ifade ediyorum. Zaten bir de "imar barışı" getirdiniz, o da evlere şenlik bir konudur aslında. Yani bugün depremle ilgili yaşananlar, bugün selle ilgili yaşananlar, sel felaketi... Zaten bunlara afet demek yanlış bir şey, doğal olaylardır bunlar; bunları afete dönüştüren insanın kendisidir, yanlış kararlar, yanlış uygulamalar, yanlış yasalar veya yasaların yanlış kullanılması sonuçta bunu afete dönüştürüyor. İmar barışı da yanlış bir yasadır ve bu doğa olaylarının afete dönüşmesine neden olan bir konudur. Tabii, imar barışıyla getirilen çok ilginçtir yani ruhsatsız, imarsız, aslında hiçbir yönetmeliğe... Örneğin, İzmir'de Bayraklı bölgesinde birçok yapının, 1975 yılı yönetmeliğiyle 1998 öncesi yapılmış yapıların yıkımı, özellikle ağır hasarlı yapıların yıkımı söz konusu. Ama öbür taraftan, siz hiçbir yönetmeliğe göre yapılmamış binalara yapı kayıt belgesi verdiniz ve "Bunların da sorumluluğu mülk sahibine aittir." dediniz sorumluluktan devleti azat ederek. Şimdi bu yapılar ortada duruyor, Türkiye'nin dört bir yanında. Nerede bir deprem olsa yıkılabilecek nitelikte bu yapılar maalesef sizin çıkardığınız kanunla risk yaşıyor şu anda o bölgeler de. Dolayısıyla bütün bunlara baktığımızda ne şehircilik ne çevre konularında gerçekten... Böyle parça parça baktığımızda yapılan çalışmalar güzel çalışmalar diye de nitelenebilir ama bir bütün, bir vizyon ve korumacı bir anlayış olduğunu maalesef göremiyoruz bu çalışmalarınızda tabii. Enerji etkin ve çevreye duyarlı binalar da bu imar barışıyla kaçak ve ruhsata aykırı ekleri olan binalara dönüştürüldü yani onun yerine bu söz konusu, tabii bu da ayrı bir sorun.
Hangi akıllı şehirden bahsediyorsunuz? Hedefiniz nedir? Güzel, akıllı şehirler her konuda, sadece akıllı şehir değil, ekokent ya da ekolojik yaşam, pasif binalar, sıfır enerjili binalar, binaların yapımı sürecinde suyun geri dönüşümü, gri suyu kullanan binalar gibi aslında çevresel amaçlı daha nice proje uygulamaları varken, bunlara yönelik bir vizyon veya bir uygulamayı da ben ne yazık ki ne stratejik planınıza uygun olan performans programınızda ne de bugünkü sunumunuzda göremedim. Dolayısıyla bu hedef ve tahmin performans kriterleriniz de, performans programınız da heyecan da vermiyor, bir vizyonel niteliği de yok.
Sayın Bakan, bakın, sağlıklı çevrede yaşamaya yönelik çalışmaların en önemli parçası olan çevresel altyapı süreçleri ve çevre yönetimi, kentlerin planlanması ve yönetim süreçlerinin tüm aşamalarında çevre boyutunun değerlendirilmesi ve doğru yönetilmesiyle ancak mümkün. Merkezî ve yerel yönetimlere baktığımızda ise su temini, atık su, atık yönetimi, hava kalitesi, iklim değişikliği, gürültü, enerji ve planlamanın diğer çevresel süreçlerin yürütülmesi esas olmalı. Bugün su kaynaklarımız, yer altı sularımız, toprağımız, havamız kirlenmiş durumda Sayın Bakan. Yapılan bilimsel araştırmalar, ilgili kamu kuruluşları değerlendirmeleri ve TÜİK istatistikleri bu gerçeği de önümüze koyuyor. Yüzey sularımızın yüzde 80'i, yer altı sularımızın büyük kısmı kirlenmiş durumda. Vatandaşlarımızın da yüzde 50'si bu bağlamda sağlıklı içme suyuna ulaşamıyor. Kentlerimizde hava kirliliği boyutları her geçen gün artıyor. Yeşil alanlarımız yok denilecek kadar az, tarım alanlarımız, meralarımız yapılaşmaya, sanayi, enerji ve benzeri yatırımlara ve amaç dışı kullanımına terk ediliyor. Son, iktidarınız döneminde, Türkiye tarım alanları yaklaşık 36 milyon dönüm azalmıştır Sayın Bakanım ve bunun bir kısmı konut, bir kısmı tabii ki madencilik, bir kısmı sanayi, endüstri bölgeleri, büyük bir kısmı ise tarım politikasızlığından kaynaklanıyor. Son on beş yılda, 28 bin hektar orman alanı için izinler verilirken, 8 bin hektar orman alanını yangınlarla kaybettik ve maalesef orman alanlarımız, meralarımız, tarım alanlarımız, doğal karakteri korunması gereken alanlar mevzuatlar eliyle yani çıkardığınız yasalarla madencilik, sanayi, enerji, turizm, konut ve benzeri faaliyetlere açılarak bir bir kaybediliyor.
Covid-19 olarak tanımlanan coronavirüs salgını tüm dünyada olduğu gibi ülkemizde de sağlığımızı tehdit etmeye devam ediyor. Yaşadığımız süreç, hijyenin sağlık için önemiyle birlikte sağlıklı şehirlerde yaşayabilmek için çevre sağlığı hizmetlerinin de önemini ortaya koymuştur. Salgın sürecinde sağlıklı bir çevrede, sağlıklı yaşamın önemini de çok daha iyi anlıyoruz.
Bakın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yönetilen 313 hava kalitesi izleme istasyonundan alınan ve "havaizleme.gov.tr" adresinde yayımlanan açık kaynaktan elde edilen verilere dayanarak 2014'ten bu yana hava kalitesine dair raporlar incelendiğinde, neredeyse bütün kentlerimizde hava kalitesinin gittikçe kötüleştiğini görüyoruz.
Öte yandan, Covid-19 nedeniyle 30 büyükşehrin yanında Zonguldak ilinde de kısıtlamaların getirilmiş olmasının ana nedeninin bu bölgede yaşayan vatandaşlarımızın uzun süredir hava kirliliğine maruz kalmaları olduğunu da unutmayalım. Ülkemizde en az 75 milyon insan 2019 yılında kirli hava solumuştur. Hava kirliliği ancak ve ancak sürekli ve verimli ölçüm izlemeyle çözülebilir fakat ne yazık ki SO2, NO2, kükürt dioksit, azot dioksit ve SOx gibi ülkemize sınır değerleri tanımlanmış kirleticiler, kirlilik kaynaklarının sağlıklı bir şekilde tespit edilmesini sağlayacak düzeyde izlenmemektedir. Tabii, kent merkezlerinde ise ulaşımdan kaynaklı hava kirliliği de etkisini artırarak gösteriyor.
Bakın, insan sağlığı ve doğa için risk olan kömürlü termik santrallerin olduğu bölgelerdeki istasyonların bir kısmında -örneğin Muğla Yatağan, Sivas Kangal- ölçüm yapılmadığı ve bu santrallerin etkisini tespit etmesi gereken istasyonlarda tüm kirlilik parametrelerinin partikül madde olarak 2,5 ölçülmediği görülmektedir. Doğrudan akciğerlere ulaşan ve alt solunum yolu enfeksiyonu, akciğer hastalıkları yapan partikül madde 2,5 kirleticisine dair mevzuatımızda hâlâ herhangi bir sınır değer tanımlanmamıştır. Dolayısıyla, hava kirliliği konusunda Avrupa Birliği kriterlerine yönelik de söylenecek çok şey var. Sayın Bakan, bakın, Adana, Mersin, Gaziantep gibi nüfusun yoğun olduğu büyükşehirlerimizde ve Kahramanmaraş, Manisa Soma gibi kirliliğin önemli kaynağı olan kömürlü termik santrallerin olduğu istasyonlarda PM2,5 ölçümünün yapılmıyor olması, İzmir'de PM2,5 ölçüm istasyonu olmasına rağmen veri olmaması, hava kalitesinin yeterince takip edilmediğini de göstermektedir. Bakın, 229 istasyonda SO2 ölçümü yapılmakta, bu istasyonların 26'sında ölçüm yapılmamıştır. Tabii, daha nice şeyler söyleyebiliriz; bunların sağlık faturaları, bunların yaşam tehditleri, halkımız tarafından yaşanıyor. Yapılan araştırmalar ülkemizde yüzeysel sularımızın, yer altı su kaynaklarımızın, havamızın ve topraklarımızın yüzde 50'sinden fazlasının kirli olduğunu gösteriyor. Bakın, Kaz Dağları, Salda, Akkuyu, Sinop, İğneada, Kuzey Ormanları, Aliağa, Bergama, Trakya Alakır Vadisi, Alpu Ovası, Gediz Ovası, Gördes, Menderes, Murat Dağı, Munzur Dağı, Çataltepe, Karadeniz, Aydın, Karaburun Yarımadası, Ovacık, Soma, Yatağan... Daha buraya sığdıramadığımız pek çok yerde ekolojik yıkım karşımıza çıkıyor ve bunların etkilerini maalesef hep beraber yaşıyoruz. Tabii, İzmir ve bölgemizde de daha nice altın madeni, nikel madenciliği gibi Gediz Havzasında...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Sındır, normal süreniz bitmiştir; tamamlamanız için iki dakika ek süre veriyorum.
Lütfen, tamamlayınız.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum.
Tabii, ÇED olumlu belgesi iptal edilen termik santrallere ilişkin, Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından yeniden verilen ÇED olumlu belgeleriyle -gene dava süreçleriyle- santrallerin çalışmasına devam ediliyor. Yapılan çalışmalara göre, belediyelerde toplanan atıkların yüzde 30'unun plastik olduğunu, Türkiye'de farklı sektörlerde toplam 8 milyon 612 bin ton plastik tüketildiğini, 1 milyon 800 bin ton plastik ambalajın piyasaya sürüldüğünü ve bunun sadece 384 bin tonunun toplandığını, bu noktada oluşan atıkların büyük kısmının kontrolsüz koşullarda doğaya bırakıldığını da hepimiz görüyoruz. Tabii, atık yönetimi süreçlerini de gerçekleştirebildiğimizi söyleyemem. Süre kısa olduğu için bu konuyu hızlı geçiyorum. Virüs salgını nedeniyle çevre sağlığı ve kişisel hijyene yönelik hassasiyetin ve zorunluluğun arttığı bu dönemde atık yönetimi de bu sürecin ön önemli parçalarından birisi.
Sayın Bakan, Bakanlığınızda -tabii ben dilerdim ki- bakın, planlama, sanayi, enerji, ulaşım, altyapı, kentleşme, turizm gibi birçok konuda ülke yönetimi ve politikalarını, yatırımları yönlendiren, yürüten kamu yönetimi idarelerinde çevre mühendislerinin istihdamı da yok denecek kadar az. Örneğin, çalışma alanı içerisinde tarımsal kaynaklı kirleticiler, su yönetimi, gıda, orman alanında Tarım ve Orman Bakanlığına alınan 2.153 mühendis alımında hiç çevre mühendisinin olmadığını da görüyoruz ve alınan çevre mühendislerinin sayısının zaten, işte, 21, 7, 17, 23 sayılarıyla ve Çevre Bakanlığının dışında olduğunu da idrak ettiğimizi özellikle belirtmek istiyorum.
Sayın Bakan, tabii, Sayıştay raporlarına da değindim, bunların da...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Sındır ek süreniz de dolmuştur lütfen toparlayınız.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Toparlıyorum, bitti zaten Sayın Başkanım.
Bu konuda, bir de şunu söylemek istiyorum son olarak Sayın Başkan, teşekkür ederim. Bakın, İzmir depremi bir afet olarak karşımıza çıktı, bir doğa olayı ama insanın yarattığı bir sorun olarak, bir afet olarak karşımıza çıktı. Yitirdiğimiz bütün canları rahmetle anıyorum, yaralılarımıza, hâlen tedavisi süren yaralılarımıza acil şifalar diliyorum, bir daha böyle afetleri yaşamayalım diye diliyorum. Ancak Sayın Bakan, derhâl müdahil oldunuz. Tabii yerelin imarla ilgili kararlarını da bir kenara bırakarak bu konuda imar uygulamalarına yönelik, yapılaşmaya yönelik bir takım kararlar aldınız.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Sındır, çok aştınız sürenizi, rica ediyorum.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Son cümlem.
Bu konuda, bakın, Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği ve bilim uzmanları diyor ki...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun lütfen.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sizin şehir hastanesinin hemen yakınındaki rezerv alanı olarak tanımladığınız alan aslında Laka Deresi havzasında yüzeysel akışın bertaraf edilmesi için hemen çalışmalara...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yalnız, Sayın Sındır, üç buçuk dakika oldu, rica ediyorum. Bakın, çok konuşmacımız var "bir cümle" dediniz.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Son cümlem Sayın Başkan, konu olarak son konu.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Buyurun lütfen, buyurun.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bir sel felaketinden sonra -1995 yılındaki- 65 vatandaşımız Laka Deresi havzasında sellere kapılarak hayatını yitirmişti, burada yitirmişti Sayın Bakan. Siz şimdi, aynı dere havzasında 3 bin, 5 bin konut yapmayı, rezerv alanda yapmayı planlıyorsunuz. Sayın Bakan, Çevre ve Şehircilik Bakanısınız, doğa olayını afete dönüştürmemenin gereği bu tür havzalarda, bu tür sel felaketlerinde olabilecek alanlarda bunun yapılmamasıdır, bu konuda dikkatinizi...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum, sağ olun, Sayın Sındır.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Ben teşekkür ediyorum Sayın Başkan. Bitti, son...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Ama çok aştınız süreyi, rica ediyorum, kimse bu kadar süre kullanmadı.
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bitiriyorum sözlerimi.
Sayın Bakan, her ne şekilde olursa olsun 2021 yılı bütçenizin bu düşünceler çerçevesinde çevremize, doğamıza, insanlığa, ülkemize, vatanımıza milletimize hayırlı olmasını, bu konuda da başarılı olmanızı diliyorum.
Teşekkür ederim.