| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a)Çevre ve Şehircilik Bakanlığı b)Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 20 .11.2020 |
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.
Sayın Bakan, hoş geldiniz.
Sayın Bakan Yardımcıları, değerli bürokratlar ve sevgili milletvekili arkadaşlarımız; hepinizi selamlıyorum.
Çevreye, tabii, hepimiz bulunduğumuz yerden tanımlama getirebiliyoruz yani genelde herkes çevreden söz edebiliyor; kimine göre ot, çiçek, böcek gibi bir tanımlama çıkabiliyor. Aslında çevre, bu pandemi döneminde de en önemli meselelerin başında geliyor. Sanayi, ekonomi, kalkınma ve yoksullukla beraber aldığınızda çevre, aslında tümüyle siyasi bir olay ve burada gerek yurttaşların gerek siyasi partilerin gerek kurumların tercihlerini kimden yana koyacakları konusunda da önemli bir kriter. Son dönemde dünyada işte, ekolojiden, doğadan, çevreden söz edildiğinde, çevreyle ilgili önlemler düşünüldüğünde "Aslında çevreci; işte bacaya filtre taktırdı..." Sorun filtre takmak değil, o baca niye orada açılmış, niye orada insanlara zarar veriyor? Önemli olan filtre taktırmadan orada o önlemi alabilmektir. Bunu niçin söylüyorum? Doğanın korunması en önemli meseledir. Eğer biz doğayı korumuyorsak, doğayla iyi bir şekilde dengeyi tutturamıyorsak burada ciddi problemler ortaya çıkıyor ve bu problemlerden en çok zarar gören kimler? Dezavantajlı kesimler. Dezavantajlı kesimler kim? Yoksullar ve belli bir azınlık bundan daha çok yararlanırken büyük bir çoğunluk zarar görmekte.
Biz merkezî bütçeyi ele aldığımızda, aslında Halkların Demokratik Partisi olarak genel tavrımız, biz daha doğadan yana, ekolojiden yana bir bütçeyi savunuyorduk ve diyorduk ki: "Belli bir azınlığın değil, yüzde 99'un bütçesi olsun."
Bakın, pandemiyle beraber ne ortaya çıktı? Ya, birçok yerde tarım alanları endüstri alanlarına, sanayi alanlarına dönüştürüldüğü için insanlar şimdi gıda krizi çıkabilir mi, çıkamaz mı; bunlarla ilgili önlem almaya çalışıyorlar. Bir de ne anlaşıldı? Eğer biz, hepimiz çevreye sahip çıkmazsak bir virüsün -doğadan dolayı- hepimizin yaşamını ne hâle sokabileceğini gördük. Burada bize düşen görev, aslında bir azınlık için değil, hepimiz için daha çevreci, daha doğadan yana barışık bir düzen kurmak ve sistemi geliştirmek ve son dönemde yapacağımız şey, birçok problemde olduğu gibi önce korumak.
Ben sağlık emekçisiyim, hekimim; biz hekimliğe başladığımızda -Komisyonda daha önce birkaç kez söyledim- bize ilk öğretilen "..." () "Önce zarar verme." Çevre de budur, önce zarar vermemek. Zarar vermemeyi düşünürseniz birçok şeyi yerine getirirsiniz ve beraberinde gelir diğerleri. Çünkü "çevre" dediğiniz; fiziksel, psikolojik, biyolojik, sosyal, ekonomik, kültürel birçok şeyi barındırıyor içerisinde ve hatta tarihi barındırıyor içerisinde -Hasankeyf'den birazdan örnek vereceğim- kültürü barındırıyor içerisinde ve çevre, sadece geçmiş değil, gelecektir de. Siz geleceği de o şekilde kurguluyorsunuz. Böyle düşündüğünüz zaman, gerçekten zarar da vermezsiniz, çalışma da yaparsınız ama Sayın Bakan, bu bütçe, korumadığı gibi geleceğe bir miras da taşıyamayacak çünkü çok cüzi bir bütçe, merkezî bütçeden hele hele bu pandemi sürecinde ayrılan pay çok az bir para.
Sizin Bakanlığınızı ilgilendiren sel, deprem, çığ gibi felaketler; biliyorsunuz Van'da Bahçesaray'da çok büyük bir felaket, çığ yaşandı. Şimdi, birçok şeye "doğal afet" diyoruz ama aslında bilim insanları günümüzde yaşanan "doğal afet" dediğimiz birçok şeyin insanların yanlış yönetişiminden, yönetiminden kaynaklandığını söylüyor. Yani bugün Türkiye'deki selde; siz sel yataklarına bina yaparsanız, köprüler yaparsanız, yollar yaparsanız buna bilim diyor ki: "Orası bir gün sel görecek." Siz betondan veya "imar barışı" diye tanımladığınızdan -nedense "barış" genelde bu şeylerde tanımlanıyor, gerçek ihtiyaca dönüşmüyor- binalar yıkıldığında işte diyorsunuz ki: "Deprem oldu, doğal felakettir, kaderimizde varmış." Bunların çoğu artık geçti, bilim bazı şeyleri önlememiz gerektiğini düşünüyor ve böyle bakmamız lazım. Türkiye'de geldiğimiz aşamada ne oldu biliyor musunuz? Türkiye'de çevreyle ilgili bir şey konuşulduğunda, yurttaş bu kadar baskıya rağmen çevreci görünüyor, iktidar sanki bu çevreye itiraz edenlere yönelik baskı aracına dönüştü ve büyük bir kesim buna itiraz ederken belli bir azınlık bu zenginliğe doymuyor Türkiye'nin doğal zenginliklerini de yok etmeye çalışıyor ve beraberinde doğal afet ile insan afeti yan yana geliyor; sanki doğayı yağmalamaya çalışıyorlar ve ne oluyor? Biz, hepimiz altında eziliyoruz. Artık yer altı, yer ve yer üstü, yani hava denilen şeyde de bilumum problem yaşıyoruz ve ben şunu söyleyeyim sağlık açısından: Çevreye duyarlı olmazsak çevre, gerçekten giderek halk sağlığı sorununa dönüşüyor ve sağlık hepimizi ilgilendiriyor.
Şimdi, diğer konulara gelince; biraz özellikle bölgeyle ilgili konuşmak istiyorum. Biraz önce Ekrem Bey de söyledi, -Ekrem Bey burada, geçen yıl da aynı fotoğraflar... Herhâlde grup fotoğrafları sağladı- Ya, Bakan Bey, biz milletvekiliyiz, Garo Paylan da Diyarbakır Milletvekili; Sur'a giremiyoruz, sokağa çıkma yasağı. Bir hafta sonra Tahir Elçi'nin katledildiği yerde yıl dönümüne gideceğiz, Dört Ayaklı Minare'nin arkasına gidemeyeceğiz; Bu binalar daha teslim edilmedi, döküldü. Bakın, Toplu Konut da burada, döküldü Ekrem Bey. Bakın, bir şeyi siz tanıtırken, geçmişine girmiyorum, yani neyin ne olduğunu da görmemiz lazım.
Peki aynı Diyarbakır'da -şimdi Diyarbakır denilince akla ne geliyor? Gitmişsinizdir, Diyarbakır Surları- surların uzunluğu kaç kilometre biliyor musunuz? Dünya çapında uzaydan görülen bir fotoğraftır; 5,5 kilometre, yüksekliği 12-13 metre. Şu anda ne yapılıyor? Ben dün de söyledim, şu anda yeni bir Sur yapılıyor; Diyarbakır'ı ikiye bölüyorlar.
Diyarbakır'dan tren geçiyor; Kurtalan Ekspresi Diyarbakır'ın içinden geçiyor. Diyarbakır büyükşehir oldu; Kayapınar, Bağlar, Yenişehir diye merkez ilçeleri var, üçünün içinden de geçiyor. İstenirse bu, raylı hizmete dönüştürülebilir ama Cengiz Holding yoluyla, güvenliğiyle, özelleştirmesiyle, her şeyiyle kendisine Mazıdağı'nda bir tesis açmış ve oradan, üstünden -gerçekten çok tehlikeli madde taşıyacak, taşısın ama- bunu kentin içinden götürecek. Kentin içinden gitmesinde şöyle bir problem var: Ya bir felaket çıkarsa ya bir çevre faciası çıkarsa... Dün söyledik, Ulaştırma ve Altyapı Bakanlığıyla görüşmüş, Devlet Demiryollarına o zaman demiş ki: "2 metreye yakın bir duvar örün tellerle." ve 12 kilometre; Diyarbakır surları 5,5 kilometre.
Bakın, daha önce burada bir görüntü vardı. Yayaların geçmeyeceği şekilde düzenlenmiş; bu, birçok yerde var. İstanbul'da var, Eskişehir'de var, Ankara'da da var, her yerde var. Şimdi, siz 5,5 kilometrelik surun yanına -yani UNESCO tarafından Dünya Miras Listesi'ne alınmış- 12 kilometrelik bir bölme işlemi yapıyorsunuz, kenti bölüyorsunuz ve biz konuştuğumuzda da buna itiraz ediyorsunuz. Bunun izahı yok arkadaşlar, bunun çevreyle alakası yok, şehircilikle alakası yok.
Hevsel Bahçeleri, dünya mirası. Evet, arkadaşlar konuşuyor fotoğrafları, ben bunu da gösteriyorum; çok güzel ve tarihi çok eski. Şimdi burası millî parklara dönüştürülüyor ve şu anda Diyarbakır'da bunun ihaleleriyle ilgili konuşmalar yapılıyor. Lütfen, burada tümüyle, yani bitki örtüsüyle, yaşayan canlılarıyla, konumuyla, nehriyle... Yani birçok fotoğrafçı için ilham kaynağı burası, bir çok kesim için. Buraları ihalelere açmayalım.
Gelelim benim vekili olduğum Batman'a. Sayın Bakan, kaymakam ne yaptı, biliyor musunuz? Hasankeyf'e misafirlerimizi bekliyoruz. Siz deprem günü oradaydınız, belki gidecektiniz ama haklı olarak yarım kestiniz, döndünüz. Yeni Hasankeyf bu; yani cetvelle çizseniz bu kadar olmaz. "Tek tip, tek tip." diyoruz ya -tekçi yönetim- bakın, arkadaşlar, tekçi yönetim. Hasankeyf buydu Sayın Bakan, buydu on iki bin yıl... Çocuklar ellerinde bir şey, Kürtçe, Türkçe, Arapça, Süryanice, neyse çocuklar gelip tanıtım yapıyordu; o dönemki kaymakamlar o çocuklara ders veriyordu. Şu anda yok. Biz yeni yüz istemiyoruz, yüzümüzün bozulmasını istemiyoruz; buydu. Siz bundan söz etmeseniz ne olur? Peki, ne oldu?
Hasankeyf'le ilgili başka bir şey söyleyeceğim, Ilısu Barajı. Sayın Bakan...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Normal süreniz tamamlanmıştır.
Bir dakika ek süre veriyorum Sayın İpekyüz.
Lütfen tamamlayınız.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkan bu ilginizden dolayı, kolaylığınızdan dolayı.
Sayın Bakan, bu, geçtiğimiz hafta, sekiz gün önce bütün haber sitelerine düştü, bir kısım televizyonlara da düştü; Hasankeyf'te Ilısu Barajı'ndaki suların birden çekilmesiyle ilgili bir balık katliamı... Bakın arkadaşlar, görün; biz bunu söylediğimizde buna itiraz mı edeceksiniz ya. Yani on iki bin yıllık tarih gitti, birçok şey gitti. Biz dedik ki: "Ya, canlılar yok oluyor. Orada yaşayan hayvanlar yok oluyor." Batman'daki yerel gazeteci diyor ki: "Biz gittiğimizde kokudan duramadık." Bunlar böyle devam ediyor.
Şimdi, toplu konutla ilgili birçok şeye değinebiliriz. Ya, Nusaybin'le ilgili burada... Bakın, bunlar süs değil, yapıştırılan şeylerin düşmesidir; geçtiğimiz ay 4 çocuğun kafasına düştü bu.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın İpekyüz, ek süreniz de bitti.
Lütfen toparlayıp bitirelim.
NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Çok teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.
Yani birileri bir şey yaptığında sorun yapmak veya tanıtmak değil. Bir, siz koruyacaksınız ve denetleyeceksiniz, yani denetleme hepimizin görevi. Bu denetlemelerde bürokratlar veya gidenler size nasıl bilgi veriyor bilmiyorum ama Sayın Toplu Konut İdaresi Başkanı da burada...
Diyarbakır'da "Çölgüzeli" diye toplu konut var. Arkadaşlar fotoğraflarını göstermiş, size de iletebilirim. Bir gittiğinizde bize de söyleyin ya, hep kendi yandaşlarınızla gitmeyin, bizimle beraber de gidin; bize oy verenlerle beraber gezelim. Siz kendi ekibinizle beraber gittiğinizde...