KOMİSYON KONUŞMASI

ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli milletvekili arkadaşlarım; benden önce İYİ PARTİ'yi temsilen konuşma yapan Ahmet Erozan arkadaşımız dış politikamızla ilgili genel değerlendirmeleri yaptı, dolayısıyla ben bir genel değerlendirme yapmak niyetinde değilim. Yalnızca, Bakanın burada oluşundan istifade, dış politika noktasında zihnimde soru oluşturan birkaç noktayı gündeme getirmek ve daha sonra da Sayın Bakanın bu konudaki görüşlerini almak istiyorum.

Bunlardan birincisi, Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atina ziyareti öncesi bir Yunan televizyonuna verdiği mülakatta Lozan Antlaşması'nın güncellenmesi gerektiğini söylemişti. Daha sonra da Atina'daki ziyaretleri sırasında Yunan Cumhurbaşkanıyla olan karşılıklı basın toplantısında "Doksan dört yıl önce yapılan bir anlaşma sadece Türkiye'yle Yunanistan arasında yapılan bir anlaşma değil." falan dedikten sonra: "Yani dünya yeniden inşa ediliyor, dolayısıyla bu anlaşma gözden geçirilmelidir." diyor. Buna Pavlopulos'un cevabı ilginç, diyor ki: "Var olan sözleşmeye yeni anlam içeren bir metin ekleyebiliriz ancak 'bir antlaşmayı gözden geçirme ya da değiştirme' gibi bir kavramı kullanmıyoruz." Büyük bir samimiyetle bunu anlamanızı rica ediyorum.

Şimdi, ilginç bir nokta; tabii, ilk soru şu: Sayın Cumhurbaşkanı "Lozan Antlaşması'nı değiştirelim, yeniden gözden geçirelim." derken nasıl bir değişiklik arzu ediyor? Bu birinci soru. Daha sonra Sayın Mevlüt Çavuşoğlu Sayın Bakan CNN Türk'te bir konuşmasında birdenbire alevleniyor; "'Yunan Adası' diyoruz maalesef Meis'e, geçmişte vermişiz bunu İtalyanlara Lozan'da. Geçmişteki anlaşmaları bize ilkokul kitaplarında, lise kitaplarında anlatmaya çalıştılar ama maalesef görüyoruz durumu." diyerek Lozan Antlaşması'nı -Türkiye'nin kurucu anlaşması olan Lozan Antlaşması'nı- bir anlamda Sayın Cumhurbaşkanı gibi muhtemelen biraz küçümsüyor, biraz reddediyor; herhâlde o da değiştirilmesi noktasında bir görüş ortaya koyuyor.

Şimdi, tabii, bunu söylerken Sayın Bakanın muhtemelen şunu hatırlıyor olması gerek: İsmet Paşa Lozan'a giderken Sevr Antlaşması sonrasında On iki Adalar'ın İtalya, Ege Adaları'nın Yunanistan, İstanbul ve boğazların da İngilizler tarafından işgal altında tutulduğunu muhtemelen biliyor idi ve yine Lozan Anlaşması sırasında Meis Adası gündeme getirildiğinde İtalyanlar müttefik tazminatları meselesini gündeme, masaya getirdiler ve yine Fransızlar Meriç sınırını tartışmaya açarak Trakya'dan bazı bölgelerin Yunanistan'a vesaireye aktarılması noktasında bir tartışmayı başlattılar. Böyle bir açmazın içerisinde bu karar verilmişti.

Şimdi, böylesine, hem Sayın Cumhurbaşkanının hem Sayın Bakanımızın bir anlamda küçümsedikleri Lozan'a bugün Hükûmetin ha bire silahlanma konusunda veya benzeri konularda referans yaptığını ve bununla uluslararası hakları olduğunu, Türkiye'nin uluslararası planda hakları olduğunu vesaire, uluslararası anlaşmalara göre, Lozan'a göre Yunanistan'ın yanlış yaptığını söylüyorlar. Bu enteresan bir durum yaratıyor, ilginç bir durum yaratıyor. Bir taraftan bir anlaşmayı reddediyorsunuz, küçümsüyorsunuz, "Değiştirilmesi gerekir." diyorsunuz, bir taraftan da Yunanistan'la olan ilgili adalar sorununda, Ege sorununda vesaire Lozan'ı referans olarak kullanıyorsunuz. Bu, enteresan bir şey; bunun açıklanmaya muhtaç olduğunu düşünüyorum.

Daha sonra, zannediyorum 2004'lerden itibaren 2016'ya kadar istikşafi görüşmeler yapıldı bu Hükûmet -daha doğrusu AKP hükûmetleri demek daha doğru olur- ile Yunanistan arasında ve ilginç olan nokta bu istikşafi görüşmeler boyunca Lozan'la da Yunanistan'a veya İtalya'ya bırakılmamış ada ve adacıklar -vakit almamak için saymıyorum ama arzu edilirse sayabilirim- 18 civarında ada ve adacığın Yunanistan tarafından resmen işgal edildiği, birçoğuna asker çıkarıldığı, birçoğunun da oturmaya açıldığı görülüyor. Bir tarafta istikşafi görüşmeler devam ediyor, bir tarafta da bu gerçekleşiyor. Bu çok ilginç bir durum. Yani önümüzdeki dönemde de Yunanistan'la muhtemelen istikşafi görüşmeler başlatılacak; korkarım, bu istikşafi görüşmeler döneminde Ege'deki ve Yunanistan'daki veya adalardaki var olan haklarımızı da kaybedeceğiz gibi bir izlenim var benim kafamda.

Üçüncü bir nokta: Sayın Dışişleri Bakanımızın Karadeniz'le ilgili NATO toplantısında, daha doğrusu "NATO'nun Geleceği" başlıklı bir oturumda bir ifadesi var ve Gürcistan Dışişleri Bakanının da Gürcistan'ın NATO'ya girmesi konusunda Türkiye'nin desteği, özellikle de Sayın Çavuşoğlu'nun desteği konusunda teşekkürü var. Buna yönelik olarak da Sayın Bakan -Anadolu Ajansına yansıdığı şekliyle, burada okuyorum- şöyle cevap veriyor bu teşekküre: "Gürcistan'ı NATO'ya neden davet etmediğimizi anlamıyorum. NATO üyesi olarak biz Rusya'yla görece iyi ilişkilere sahip olduğumuz için eleştiriliyoruz ama Batılı dostlarımız -altını çiziyorum- Rusya'yı provoke etmeme bahanesiyle Gürcistan'ı davet etmek üzere anlaşamıyor. Gürcistan'ın bize, bizim de Gürcistan gibi bir NATO müttefikine ihtiyacımız var." Yani hiçbir Avrupalı NATO ülkesinin Rusya'yla -bu anlamda ilişkilerini bozmamak adına muhtemelen- Gürcistan'a böyle bir bakış açısı sunmadığı bir ortamda Türkiye -niyeyse, hangi gerekçeyle olduğunu anlamak mümkün değil tabii- NATO'ya Gürcistan'ın daveti konusunu bu şekilde... Sayın Dışişleri Bakanının ağzından "Batılı dostlarımız Rusya'yı provoke etmeme bahanesiyle Rusya'yı davet etmezken biz bunu yaptık." diyor.

Sadece şunu hatırlatmak istiyorum: 2008'de Gürcistan'ın Rusya tarafından işgal edilmesinin temel nedenlerden biri NATO'ya doğru yola çıkmasıydı. Yani böylesi bir konunun bu şekilde Türkiye tarafından, özellikle Rusya'yla birçok yerde tartışıp birçok yerde de ortak hareket ettiği -Libya'dan tutun da Suriye'ye kadar- bir ortamda böyle bir politika anlaşılır bir politika değildir.

Son olarak da, bir buçuk dakika içerisinde şunu gündeme getirmek istiyorum: Burada, Dışişleri Bakanımız, Dışişleri Bakanlığı, Doğu Türkistan, daha doğrusu onların deyimiyle Dışişlerinin deyimiyle söyleyelim, Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nde -tabii, Doğu Türkistan olarak biliyoruz biz bunu- bildiğiniz gibi, Çin'de Doğu Türkistanlılara neredeyse 2000'li yılların başlarından itibaren "jenosit" diyebileceğimiz boyuta varmış, kültürel, fiziki, dinî, sosyopolitik baskılar uygulanıyor. Milyonlarcası şu anda kamplarda, Mao Çin'inde olduğu gibi yeniden eğitim... Mao Çin'inde ve Sovyetler Birliği'nde bu yöntem vardı, şimdi Çin bunu devam ettiriyor; yeniden eğitmek, topluma kazandırmak adı altında Doğu Türkistanlıların, halk deyimiyle söylemek gerekirse anasını belliyor. Şimdi, burada Sayın Dışişleri Bakanlığı mensupları "Biz, her yerde bunu gündeme getiriyoruz." falan diyorlar ama ben, bugüne kadar Sayın Cumhurbaşkanının ağzından ya da Sayın Bakanın ağzından spesifik olarak Çin'i uyaran, Çin'e bir anlamda bu konuda en azından ayar verecek nitelikte bir şey duymadım. Sayın Cumhurbaşkanı, son Birleşmiş Milletler konuşmasında da Keşmir'den bahsetti. Keşmir'in arkasında olduğumuzu söyledi.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Andican, süreniz dolmuştur. Bir dakika ek süre veriyorum, lütfen tamamlayınız.

ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Arakan Müslümanları Filistin vesaire onları geçtim çünkü, Filistin zaten Filistinlilerden çok Filistinci olduğumuz bir konu olduğundan her oturumda, her toplantıda gündeme getiriliyor. O toplantıda mesela, Doğu Türkistan'la ilgili veya Dışişleri Bakanlığının deyimiyle Sincan Uygur Özerk Bölgesi'yle ilgili bir şey duymadık. Yani bir diğer deyişle, özetlemek gerekirse, tabii, kapalı ortamlarda Çin'in reaksiyonunu veya ne derler ona, hasmane bir tutum sergilememesini amaçlayan... Belki küçük toplantılarda vesaire bunlar gündeme getiriliyor olabilir ama Türkiye'den beklenen Doğu Türkistanlıların başından geçen bu ağır tabloyu daha yüksek sesle, daha yüksek platformlarda ve uluslararası zeminde daha çok gündeme getirmesidir.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Andican, ek süreniz de dolmuştur; bağlarsanız son cümleyle.

Buyurun.

ABDUL AHAT ANDİCAN (İstanbul) - Son cümlemi söylüyorum Sayın Başkan.

Çünkü adını bilmediğiniz 39-40 ülke Doğu Türkistan'la ilgili bildiriler kaleme aldılar, altına imza attılar yayınladılar; bunların arasında Türkiye yoktu.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.