KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, Sayın Bakanım, Dışişleri Bakanlığımızın çok kıymetli bürokratları ve çok değerli milletvekili arkadaşlarım, basınımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Evet, ben de sözlerime öncelikle bu günün anlam ve önemine dair bir iki cümleyle başlamak istiyorum, 24 Kasım Öğretmenler Günü. Bildiğimiz gibi 24 Kasım 1928 tarihinde Türkiye Cumhuriyeti devletinin kurucusu Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün millet mektepleri başöğretmenliğini kabul ettiği gündür zatıalilerinin. Ve 1981 yılından yani kendisinin doğumunun 100'üncü yıl dönümünden sonraki her yıl 24 Kasımı Öğretmenler Günü olarak kutluyoruz. Başta Başöğretmen Mustafa Kemal Atatürk olmak üzere, geride bıraktığımız, yitirdiğimiz çok kıymetli değerlerimiz, elleri öpülesi öğretmenlerimiz olmak üzere onlara Allah'tan rahmet dileyerek hâlihazırda görevde olan ve hayatta olan tüm öğretmenlerimize saygılarımı, minnet duygularımı ifade ederim.

Değerli dostlar, evet, Dışişleri Bakanlığının bütçe görüşmelerini yapıyoruz. Bütçeye baktığımda, bütçede bir önceki yıla göre yaklaşık yüzde 24-25'lik bir artış öngörülmüş. Merkezî yönetim bütçesinde de yüzde 23'lük bir artış olduğuna göre, merkezî yönetim bütçesinin, toplam bütçenin oransal olarak karşılığını bulduğunu görebiliriz ancak 2019'a göre gelen artış oranı -2019 yılına göre kıyasladığımızda- 2019 yılından 2021 yılına geldiğimizde yüzde 24,83'lük bir bütçe artışı, merkezî yönetim bütçesinde karşılığı yüzde 41,8'lik bir artış. Yani 2019'dan bugüne kadar geldiğimizde iki yılın bütçesi üzerinden bir erime olduğunu, açıkçası sadece geçtiğimiz yıla göre bakarsak bunu göremiyoruz ama son iki yıla baktığımızda yarı yarıya bir erime olduğu da görmemiz gerekir diye düşünüyorum.

Şimdi, Sayın Bakanım, Türkiye'nin dış politikasında geldiğimiz noktadan ben mutlu değilim; mutlu olmayı çok isterdim çünkü dış politikanın bir devlet politikası... Buradaki bütün siyasi partilerin yani zaten bizim buradaki görüşmelerimizi bir siyasi gelecek ya da beklenti üzerinden değil, sizin kararlarınızı da millî bir mesele olarak gördüğümüz anlayışıyla sizlere ifade ettiğimizi... Lütfen, öyle dinleyiniz, yoksa yine biz de bunun aleti gibi olmuş oluruz. Biz burada sizin bütçenizi ve dış politikadaki süreci en az sizin kadar ve -siz bu görevin başında olduğunuz için en az demem bile kendime zül gelir, böyle bir hakkım da olduğunu, haddim de olduğu düşünmem ama- aynı zamanda bizim de bunu böyle bir mesele olarak gördüğümüzü belirterek vurgulamak istiyorum.

Bakın, dış politikamızın vatandaşlarımızın yaşamına, ekonomisine, sosyal refahına, onur veya gurur duyabilecekleri bir duruma neden olup olmadığını sorgulayalım. Yani üç yıl, beş yıl, on yıl, yirmi yıl geriye gidelim, o günden bugüne biz dış politikada daha mutlu muyuz? Türkiye'nin dış politikasının uluslararası ortamda bizi daha mutlu edecek, ekonomik anlamda da bundan bize fayda, menfaat getirmiş olan bir sürece neden olduğunu söyleyebilir miyiz? Ben açıkçası bunu söyleyemiyorum, bunu göremiyorum. Tabii, bu konuda söz almak ve bu konuda eleştiri yapmak bile ben ve arkadaşlarım için eminim bize oldukça zül geliyor, zira bizlere göre, dış politika bir devlet politikası olmalı ve alınan her siyasal, diplomatik, ekonomik, sosyal ve kültürel dış politik kararların bu ülke yurttaşı olan herkesin, hangi siyasal, sosyal, kültürel, etnik veya inanç temelinden gelirse gelsin tüm yurttaşlarımızın arkasında durması, savunması ve hepsinden önemlisi gurur duyması ve herkesin bundan mutlu olması gereken bir politika olması gerekir. Oysa ki bugün dış politikamızın böylesi bir devlet politikasından gittikçe uzaklaştığını, iç siyasetin de bir malzemesi hâline evrilen, getirilen bir... Yani tabii, bunu söyleyeceğim, tek bir kişinin, Sayın Cumhurbaşkanının duygu ve düşüncelerine belki de tercihlerine, kişisel dostluklarına veya husumetlerine göre şekillenen bir politika hâlini aldığını ve iç siyasetin şekillendirdiği bir devlet politikası değil fakat iç siyaseti şekillendirmeye çalışan bir dış politikadan bahsettiğimizi maalesef söylemek zorundayım. Eğer bu ülkenin gerçekten bütün ayarlarıyla oynanır ise, Türkiye Cumhuriyeti devletinin tapu senedi olan Lozan sorgulanır ise, iç siyaset malzemesi yapılmaya kalkışılır ise, iyi komşu ilişkilerimiz, karşılıklı menfaatler esasında sürdürülen ikili ilişkiler veya uluslararası ilişkiler tutarsız, gelgitleri olan, güven vermekten yoksun ve aslında neredeyse dünyanın güvenini yitirmeye yüz tutmuş bir sürece evrilir ise; bugün Putin'le "kardeşim, dostum", yarın Trump'la "kardeşim, dostum" bir ona yüz çevirip diğerine sırt çeviren, öbür gün öbürüne; bir gün "kardeşim Esad", ertesi gün "katil Esed" olur ise yani dediğim gibi, bir kişinin ikili insani ilişkileri ve hırs ve ihtirasları üzerinden yürütülmeye kalkılırsa süreç ve tabii, Dışişleri Bakanlığımız ve dış temsilciliklerimiz nezdinde de bunun gereği mecburen yapılmak durumunda kalınırsa bu bizi mutlu etmez. Sekiz yıldır Doğu Akdeniz'deki gelişmelere göz yumulursa, görmezden gelinip tam tersine, bu coğrafyadaki hemen hemen tüm ülkelerle sürekli çatışan, kavga eden, ilişkileri diplomatik çıkmazlara sürükleyen bir süreç sonrasında, tabii ki Doğu Akdeniz'deki çıkarlarımızı savunan ve bunun artık çatışma ortamına evrilmesine neden olan bir süreçle karşı karşıya kalırız. Haklarımızı tabii ki savunacağız, mavi vatan hepimizin vatanı; buradaki haklarımızdan feragat etmeden, taviz vermeden savunacağız ama bu sürecin yanlış yönetimini de ifade etmek ve bu konuda düşüncelerimi sizlerle paylaşmak zorunda hissediyorum.

Tabii, sıfır sorunlu bir durumdan... Belki şunu diyebilirsiniz: Dostluk, gerçek bir dostluk ifadesi belki sadece Azerbaycan'la kendi yerini bulabilir, gerçek dostluktan bahsedemeyebiliriz ülkelerle olan ikili ilişkilerimizde belki ama karşılıklı menfaatler çerçevesinde, en azından yapılan ikili anlaşmalar üzerinden iki ülke insanının, yurttaşlarının bundan yarar sağlayacağı durumlara süreci evirebiliriz. Oysa bunu göremiyoruz, sırf sorunlu bir duruma doğru ilişkilerimiz evrildi. Neredeyse "dost" veya "müttefik" diyebileceğimiz hiçbir ülke kalmadı. Maalesef iç politikada da iktidarda kalabilmek uğruna insanlarımızın millî, manevi, kültürel inanç ve değerleriyle, toplumun şuuruyla oynanılarak, devlet demokrasiden uzaklaştırılarak otokratik bir yönetim sonucunda bunları yaşıyoruz.

Bakın, Sayın Bakanım, ben de NATO Parlamenter Asamblesi üyesiyim parti grubumuz adına. Burada başka arkadaşlar da var, Sayın Şirin Paşam var, Ahmet Yıldız Vekilimiz -Değerli Büyükelçimiz- var. Hepimiz aynı şeyleri yaşıyoruz. İç meseleleri kendi içimizde konuşuyoruz, tartışıyoruz tabii ki ama dış politikada... NATO Parlamenter Asamblesi Genel Kurulu vardı dün, daha doğrusu dün ve dünden önceki dört beş gün içerisinde genel kurul oldu. Ülkemize, vatanımıza, milletimize birinin incitici yani küçücük bir eleştirisi bile bizim kanımıza dokunuyor, hepimizin kanına dokunuyor, bunun mutlaka yanıtını verme ihtiyacı duyuyoruz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Sındır, normal süreniz tamamlanmıştır, bir dakika ek süre veriyorum.

Buyurun.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Bakanım, bakın, NATO Parlamenter Asamblesi Genel Kurulunda örneğin bir Alman parlamenter çıkıp Türkiye'yi yerden yere vurma cüretini, cesaretini kendinde buluyor ve buna en son biz geçenlerde -epey oluyor- geçen sene içerisinde bir başka toplantıda şahit olduk yani genel olarak birçok ülkeden de alkış alan sözler, tavırlar, davranışlar. "Biz müttefikiz." diyoruz, onlar bizi müttefik olarak ifade bile etmiyorlar, görmeyi bırakın yani "Müttefikimiz bile değil." diye bir Alman parlamenter bunu ifade edebiliyor. Bu konular bizi gerçekten üzüyor. NATO, Batı dünyasıyla neredeyse pamuk ipliği gibi kalmış ilişkilerimizde tek uluslararası kuruluş, o da Genel Sekreteri Stoltenberg'in olumlu yaklaşımı sayesinde bu böyle gidiyor yoksa NATO'yla ilişkilerimizde gerçekten...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Sındır, çok teşekkür ediyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bir konuda bir şey daha söyleyeceğim, bitiriyorum Sayın Başkanım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Bir cümleyle... Bir cümle lütfen.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Zaten pek fazla konuşmacı da yok, izin verirsiniz.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Var, var, sizin tahmin edemediğiniz kadar ama herhâlde biraz dış politikayı konuştuğumuz için herkes stratejik davranıyor, geç konuşmaya çalışıyor.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Biliyorum. Şu vurguyu yapmak istiyorum çünkü eksik gördüm, hiç kimsenin konuşmadığı bir konu.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Lütfen, bir cümleyle.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Bakanım, bugün biz aslında Dışişleri Bakanlığı bütçesini görüşürken aynı zamanda Avrupa Birliği Başkanlığı, Türk Akreditasyon Kurumu ve Avrupa Birliği Eğitim ve Gençlik Programları Merkezi Başkanlığı kurum ve kuruluşlarının da bütçelerini, çalışmalarını, faaliyetlerini değerlendirmek, konuşmak, görüşmek istiyorduk. Sizin bize sunduğunuz kitapçık içerisinde bu kurumlarla ilgili herhangi bir ifade göremedim.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Yalnız, süreniz buna yetmez, lütfen başka bir arkadaşımız dile getirsin.

Teşekkür ediyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Şu soruyu yönelterek sözümü tamamlıyorum: TÜRKAK ile belki Sanayi ve Teknoloji Bakanlığının ilişkisi olabilir, Ticaret Bakanlığının olabilir, bilim ve teknoloji alanında olabilir ama Dışişleri Bakanlığının -hâlen bunu savunmak zorunda kalıyorsunuz biliyorum ama- nasıl bir ilişkisi olabilir?

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok aştınız sürenizi Sayın Sındır.

Çok teşekkür ediyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bu soruma bir yanıt verirseniz...

Bütçeniz hayırlı olsun, devletimiz için, milletimiz için iyilikler yararlar getirsin diliyorum.

Sayın Başkan, teşekkür ediyorum sabrınız için.