KOMİSYON KONUŞMASI

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Sayın Başkan, Sayın Bakan, değerli hazırun; ben sözlerime başlarken öncelikle Türkiye'de bulunan İranlı bir kadınla ilgili esasen bir görevimiz var bu konuda onu ifade etmek isterim. Nasibe Şemsai, İranlı bir kadın ve Edirne'de bulunan Geri Gönderme Merkezinde tutuluyor şu an. Edirne'deki Geri Gönderme Merkezinde tutuluyor ve İran'a iadesi söz konusu. Nasibe Şemsai yine bütün dünyada bilindiği gibi Orta Doğu'da, Kuzey Afrika'da son zamanlarda kadınların güçlü mücadelelerine sahne oluyor; eşitsizliğe karşı, ücret eşitsizliğine karşı, zorunlu baş örtüsüne karşı ve kadınların haklarının tanınmasına karşı yürüttükleri mücadele sonucunda gerçekten çok sayıda kadın bu anlamda mağdur ve kimileri göç etmek zorunda. Nasibe Şemsai'yle ilgili gerekli çalışmaları yürütebilirse Bakanlığınız memnun olurum.

Sayın Bakan, dünyanın ekonomik, siyasi, askerî, ekolojik, sosyolojik açıdan çok derin bir kriz içinde olduğunu hepimiz biliyoruz, sizler de sunumunuzda ifade ettiniz. Türkiye ise bu gelişen dengeler içerisinde tam anlamıyla bir kaos ve belirsizlik içinde ne yazık ki azade değil. Hele de AKP iktidarı zamanında üzülerek ifade ediyoruz ki bir kötü karneyle karşı karşıyayız. Nedir bu karne? Türkiye, bugün dünyada Katar, Pakistan ve kısmen belki Ukrayna ve Azerbaycan'la ilişkilerini dengeli götürebiliyor ama onun dışında dünyadaki birçok ülkeyle doğusuyla, batısıyla dünyanın her yerle ne yazık ki yalnızlaşmış ve tecrit olmuş bir durum içerisinde. Sunumunuzda sıkça bahsettiğiniz yumuşak güç, diplomatik teamüller yani bunlardan ziyade pratiğe baktığımızda özellikle Suriye'de savaş başladığı zamandan 2011'den bu yana kadar Türkiye'nin geleneksel dış siyasetinde çok büyük değişime tanıklık ediyoruz ki geleneksel siyaseti de eleştiren bir siyasi parti olarak şu ankini daha fazla eleştiriyoruz çünkü şu an geleneksel teamülden de uzaklaşarak bir tek adam rejiminin belirleyiciyle ne yazık ki bir dış siyaset izleniyor. İktidar El Kaide'yle, cihatçılarla ortak yürüttüğü işler böyle bir pozisyon çizmiştir, sadece iç kamuoyu değil dünya kamuoyu açısından bu böyledir. Bunun örneklerini Libya'da savaşçı ihraç ederek görmüş olduk ve Türkiye'yi çok tartışmalı bir pozisyona sokmuştur bu durum. Uluslararası mahkemelerde yargılanabilecek bir düzeye getirmiştir vaziyeti.

Dengelere oynama adı altında NATO'yu Rusya'yla, Rusya'yı NATO ve AB ülkeleriyle dengeleme çizgisi sürdürüldü. Âdeta bir sarkaç siyaseti Türkiye'nin dengesini tamamen bozmuş durumdadır dış siyasette. Yine "Dış siyasetteki başarısızlığın bedelini 83 milyon insan ödüyor." dediğimizde "Bu nasıl olabilir?" diye bir türlü en azından sizin cenahı bu manada ikna edemedik. Sadece Suriye savaşında iktidarın El Kaide, El Nusra ve uzantısı gruplara sağlamış olduğu maddi desteğe baktığımızda, burada silahlara ödenen paralar, maaşlara ödenen paraların haddi hesabı yok; ayrıca gerçekten de hesabı yok yani bu, mesela resmî olarak gider kalemlerinde, böyle kalemlerde gözükmediği hâlde çok büyük harcamalar yapılıyor buraya.

S400, F-35'e dönük eleştirilerimizi sürekli ifade ettik, burada bir kere daha ifade etmek isteriz. Buraya milyonlarca dolar para yatırıldı, S-400 şu an kullanılmaz bir hâlde, Sinop'ta bir deneme yapıldı, o kadar. Onun dışında F-35 programından Türkiye çıkarıldı fakat Türkiye buraya para yatırmış durumda. Yani kullanılıp kullanılmayacağı belli olmayan silahlar için çok büyük bir para ayrılmış durumda. Ve damatlar diyarına dönüşen iktidar, diğer damadın ailesine yani askerî sınai kompleksin kazanç kapılarını da uluslararası siyasette önünü açmış durumda.

Libya'da -siz de bahsettiniz- önceki bütçe görüşmelerinde Millî Savunma Bakanlığı da oldukça detaylı bahsetti- savaşan taraflardan bir tarafı sizler seçtiniz. Trablus merkezli Ulusal Mutabakat Hükûmetiyle Deniz Yetki Alanlarının Sınırlandırılması Anlaşması'ndan tutalım da askerî anlaşmalara ve farklı anlaşmalara imzalar atıldı. Ben buradan sormak istiyorum: Libya'da Mısır, Fas ve Tunus'un girişiminde ve ev sahipliğinde çeşitli toplantılar ve konferanslar yapılıyor. Bunu ben Millî Savunma Bakanına da sormuştum, sizin sunumunuzda da "9-15 Kasımda Tunus'ta düzenlenen Libya Siyasi Diyalog Formu'nu izliyoruz." diye bir ibare var. Türkiye burada yok ama, Türkiyesiz bir çözüm ilerliyor. Peki, Serrac'la imzalanan bu anlaşmaların akıbeti ne olacak, yok hükmünde mi sayılacak? Bölge için oldukça önemli olan Doğu Akdeniz Gaz Forumu'nda da Türkiye yoktu, şimdi yapılan konferanslarda da yok. Biz ısrarla şunu ifade ettik: Akdeniz'le kıyıdaş ülkelerle mutlaka diyalog yolu seçilmeli; işte NAVTEX ilanlarıyla, işte askerî gemileri sondaj gemilerinin önünde göndererek yapılacak saha faaliyetleriyle... Siz "Sahada olan, masada olur." dediniz ama gördük ki şu an Türkiye, Libya konusunda sahada ve masada değil.

Suriye'yle 911 kilometrelik sınırımız var. Suriye'nin güvenliği elbette bizim için de güvenlidir. Biz şunu ifade etmekten hiçbir zaman vazgeçmeyeceğiz: Komşun güvende değilse, senin evin de güvende değildir. Bu tezi bir an olsun bile biz aklımızdan çıkarmıyoruz, sizlerin de çıkarmamasını öneriyoruz. Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyan bir siyaset izlenmeliydi, olmadı. IŞİD gibi bütün dünya için tehlike arz eden bir örgütün arka bahçeliği yapıldı. İktidarın Neoosmanlıcı, yayılmacı politikaları, Kürt sorununun çözümsüzlüğündeki ısrarı ne yazık ki Türkiye'yi bu siyasete mecbur bir hâle getirmiş durumdadır. Kaosa gömülü bir Suriye, sınırlar güvensiz, 5 milyona yakın sığınmacı şu an Türkiye topraklarında ve emin olun ki Suriye'den devşirilmiş olan Selefi cihadist ekiplerden devşirilen ordu sağa sola bir asker ihracatına dönüşmüş durumda, gönderiyorsunuz. Bu, siyasi, hukuki ve ekonomik olarak Türkiye'nin boynundaki ağır zincirlerden biridir ve bu zinciri ülkenin boynuna sizin iktidarınız taktı ne yazık ki.

Şunu da ifade etmek isterim: Biz ne yapabilirdik? Yapabileceğimiz çok şey vardı. Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygı duyabilirdik. IŞİD, El Nusra ve uzantısı çetelerin Türkiye sınırlarını kendi babalarının, analarının evi gibi kullanmalarına müsaade etmeyebilirdik. Suriye barışı için uluslararası güçleri ısrarla ve ısrarla siyasi çözüme çağırabilir, böylece 911 kilometrelik sınırımızı daha güven altında tutabilirdik. Kuzey ve Doğu Suriye'de yaşayan Kürt kardeşlerimizin Suriye Anayasası'nda yer bulmalarını sağlayabilirdik. Cenevre'de yazımı akamete uğrasa da çalışmaları sürdürülen Suriye Anayasası'na çok daha ciddi katkılarda bulunabilirdik. Bakın, sadece bu bahsettiğimiz ülkeler nezdinde değil genel olarak Türkiye'nin uygulamış olduğu Orta Doğu ve Kuzey Afrika politikalarında Türkiye'deki iktidardan Arap sokakları çok rahatsız. Bakın, bugün Suudi Arabistan eğer bir ambargo çağrısı yapıyor buna Bahreyn, Birleşik Arap Emirlikleri gibi ülkeler patır patır destek veriyorsa ve aynı zamanda halkta, toplumda bunun doğrudan bir karşılığı varsa bu Türkiye'de izlenen siyasetin yanlışlıklarının göstergelerinden biridir.

Sayın Bakan, bir başka konuya daha değinmek istiyorum: TİKA, Yunus Emre Enstitüsü gibi kanallarla çok sayıda faaliyetler yürütülüyor yurt dışında. Bizler, Uygur Türkleri, Gagavuz Türkleri, Iraktaki Türkmenler, dünyanın neresinde olursa olsun yaşayan her Türk vatandaşımız, her Türkiyeli vatandaşımız için kültürel hakların korunmasından sonuna kadar yanayız. Ama sadece Bakanlığınızın değil, ulus devletin tekçi anlayışının ürünü olan, Türkiye'nin yönetilmesinde de bunun zuhur ettiğini bilen bir yerden şunu ifade etmek isteriz: Avrupa Ülkelerinden sadece örnek verecek olursak, Avrupa ülkelerinde en az Türkler kadar Kürt vatandaşımız yaşamaktadır, daha az sayıda Arap vatandaşımız, Ermeni ve şimdi burada sayamadığım çok sayıda milletten Türkiyeli olan, vatandaşımız olan insanlar yaşamaktadır. Fakat, sadece bu kültürel çalışmalar bir tek etnik grup yani Türklük üzerinden yürütülüyor bu bir eksiklik değil midir? Hoşgörü kültürünün Anadolu'daki sembollerinden birisi olan Yunus Emre... Yunus Emre Kültür Merkezleri, Enstitüleri açıyorsunuz yurt dışında Türkiye'deki çok kimlikli ve kültürlülüğün realitesini yansıtmıyor.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Hatımoğulları, süreniz tamamlanmıştır, bir dakika ek süre veriyorum. Lütfen toparlayınız.

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Teşekkür ediyorum Başkan.

Etnik kimlik ayrımı yapmaksızın Türkiye vatandaşının vergileriyle bu tarz enstitüler, vakıflar, kurumlar devletin parası ve vergilerden eğer bunun giderleri karşılanıyorsa bunun da bu oluşumların da yansıtması gereken Türkiye'de yaşayan 72 milletin kültürlülüğü, çokluğu, renkliliğin yansıması gerekiyor. Bu konuda da elbette ki Türkiye'nin yönetsel anlayışında bir değişime ihtiyacımız olduğunun farkında olarak ifade ediyorum ama yurt dışında yürütülen kültürel faaliyetlerde Türkiye'deki bütün vatandaşların renklerinin yansıması gerektiği kanaatindeyiz.

Teşekkür ederim.