KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Bakan, değerli milletvekilleri, değerli bürokratlar, çok kıymetli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Bakan konuşmasının başında ekonomiyle başladı, bayağı bir on sayfa, Başbakanlık olunca, ekonomi... Biz onları konuşuyoruz ama iki cümleyle söylememiz lazım, 2023 hedefleri güzel, biz de söylüyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi olarak 2023 lider ülke hedefini söyledik, bunun millî bir hedef olması gerektiğini de söyledik, doğru. Sayın Bakanım, yazmış arkadaşlar ama bu hedeflerle, yüzde 5'ten 4'e, sonra 3'e düşerek maalesef ona yetişme şansımız görünmüyor, bir an önce yapısal önlemler alınması lazım diyoruz. Sonunda Hükûmetiniz ve bakanlardan bazıları 25 dönüşüm programından hâlâ bahsediyorlar. Geçen sene çıktı, bunların bir an önce uygulamaya konulması lazım. Ortalama yüzde 7-8 büyümemiz lazım, her sene de 700-800 bin yeni istihdamı ekstradan -normal gidişin dışında- üretmemiz gerekiyor, aksi takdirde o söylediğimiz rakamların hiçbirine ulaşmamız şu andaki gidişatla mümkün görünmüyor. Onun için bir an önce bu orta gelir tuzağından, tüketim ve inşaata dayalı ekonomiden vazgeçmemiz gerekiyor diyorum, orayı kapatıyorum.

Arada bir de konuşurken bu sağlıkla ilgili şeyleri söylediniz ama biz bu şehir hastanelerinden muzdaribiz. Siz "Şu kadar yatırıma başladık." diyorsunuz, bunların tamamı önümüzdeki yirmi beş, otuz senemizi ipotek altına alan yatırımlar ve bunların hiçbiri yeni yatak kapasitesi -bir, iki tanesi hariç- üretmiyor. YPK'nın kararı var, "Mevcut yatak kapasitesini artırmadan bunları yapacaksınız." diye. Tabii, size teknik boyutu şey olmadığı için söylüyorum. Biz burada Sağlık Bakanlığının kanunu görüşülürken saatlerce bunu tartıştığımız için arkadaşlarımızın bilmesinde fayda var.

Ekonomiyle ilgili bir tane daha şey var, onu da söyleyeyim: "Bizim dönemimizde hiç banka batmadı." dediniz ama bunu sanki 2003'te başlayan reform gibi söylediniz, 2001'de başladı, 2002'de devam etti, buradan oldu. Sizin dönemizde banka batmadı ama arkadaşlarımız ve bazı yetkilileriniz zorla bir bankayı batırmak için -özel bir garezden dolayı- uğraştılar, bu da bir vaka olarak duruyor. Hızlı hızlı geçiyorum çünkü vakit yok, kurum çok.

Arşiv bilgileri, devlet arşivleri önemli. "2015 geliyor, Ermeni sorunuyla ilgili konular daha çok gündeme gelecek. Bazı çalışmalar yapılıyor." dediniz, bu çalışmalar daha önce sunuldu ama inşallah, bence bu vesileyle bir daha dünya kamuoyuna haklılığımızı gösteren belgelerin belki biraz daha aktif bir şekilde sunulmasında fayda var. Biz devlet olarak kendi tezimizi biliyoruz, arşivler açılsın diyoruz ama bizim de belki biraz daha bunları değerlendirmemizde fayda var diye düşünüyorum.

Bu arada BİMER'le ilgili bazı şeyler geçti, kısa kısa onu da söyleyeceğim. Şimdi, tabii, hâlâ çalışmalar sürüyor Ermenek'te. Bu, üzerinden siyaset yapılacak bir şey değil, bir an önce de arkadaşlarımızın ulaşmalarını, çalışmaların sonuçlanmasını temenni ediyoruz ama orada da dikkatimi çeken şu: Bakanlarımız "Bize keşke şikâyet etseydiniz." diyor, Sayın Başbakanımız aynısını söylüyor ama baktık ki 150'ye yakın şikâyet gelmiş, bunu söyleyince vatandaşlar ortaya çıkıyor, herhangi bir sonuç elde edilememiş. Biz BİMER'i şuradan hatırlıyoruz: Hani o "Bir bankayı batıralım." diye uğraştığınız konuda yani 17-25 Aralık operasyonlarının üstünü örtmek için yapılan çalışmaların içerisinde, "tape"lerde bir iddia vardı. Sayın Başbakan bir iş adamıyla konuşuyor: "Ya, mübarek, BİMER'e şikâyet etseydin. Hiç olmazsa itiraz etmediniz mi?" "Etmedik." diyor, "O zaman bir dilekçe yaz." BİMER herhâlde ancak iş adamlarının şikâyetlerini alıp Sayın Başbakana iletiyor gibi görünüyor, vatandaşın şikâyetlerini de biraz daha ciddiye alsa daha iyi olur diye düşünüyorum.

Şimdi, MİT'le ilgili kısmına burada siz okurken daha dikkatli bir şekilde altını çizerek baktım. Zaten kanun da hakikaten güzel, Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğinin de MİT'in de söylediğiniz çerçevede eğer yaparsa/ herhangi bir sorunu olmuyor. Amacına bakıyoruz, burada sizin okuduğunuz amaçlarla şu andaki uygulamaya ben bakıyorum, hakikaten şaşırıyorum yani MİT'in hedefine, amacına, görevlerine baktığımız zaman hakikaten bu milletin, devletin ülkesiyle bölünmez bütünlüğü diye bizim ettiğimiz yemin... Sizin burada söylediğiniz şu: "Müsteşarlığın görevi, Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bütünlüğüne, varlığına, bağımsızlığına, güvenliğine, anayasal düzenine ve millî gücünü meydana getiren bütün unsurlara karşı içten ve dıştan yöneltilen mevcut ve muhtemel faaliyetler hakkında..." Yani tamamıyla zıt gibi geliyor. Şimdi, bir taraftan, hiç olmazsa başka kurumlar uğraşsa, bütün bu işleri de MİT Müsteşarlığının yetkisine vermişiz. Acaba nasıl bir şekilde bunları bağdaştırıyoruz? Bu sürecin MİT eliyle yürütülmesi buna hakikaten cevaz veriyor mu, kanunun bu maddesiyle çelişiyor mu, çelişmiyor mu diye de merak ediyorum.

Bir de birtakım toplantılar dinlendi seçim arifesinde büyük bir yaygarayla, Bakanın, MİT Müsteşarının, Genelkurmay Başkanının. Merak ediyorum, Genelkurmayın bütün dinleme ve elektronik sistemi MİT'e devredilmiş olmasına rağmen bunları nasıl engelleyemiyorlar? Bununla ilgili bir soruşturma hâlâ... Yani sonuçlanmış, mahkemeye intikal etmiş, afaki olarak paraleller... Kim yani? Herhangi bir iddianame sonucu savcının çektiği bir şey de yok, afaki bir suçlu var, ben bunu da hazmedemiyorum. Kimse eğer tespit edemiyorsa zaten orada bir zaaf var demektir. Bu kadar önemli bir toplantıyı kamuoyuna böyle duyurup sonrasında da ciddi bir bulgu ortaya çıkmıyorsa o zaman arkasında başka şeyler aramak gerekir bu kadar gelişmiş teknolojilere rağmen, bunları bir sorgulamakta fayda var Sayın Bakan.

Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterimiz, hayırlı olsun dedik ama öyle bir şey kalmadı gibi geliyor bana yani sivilleştiriyoruz derken yavaş yavaş buharlaşıyor. Güzel, şimdi, merak ettim, "Rekor." diyorlar, on buçuk saat, açıklamaya bakıyoruz, bir şey yok. Ne rekoru? Havanda su dövme rekoru o zaman ya da bize söylemiyorsunuz, içeride başka şeyler konuşuluyor. En azından özetinde bir iki cümleyle üstü kapalı yazılırdı. Ben şimdi buraya bakıyorum. O zaman Millî Güvenlik Kurulu ne yapmış? "Efendim, üstü örtülü filanca bilmem neleri tehdit kabul edeceğiz." Millî Güvenlik Kurulu Güneydoğu'da fiilen paralel devlet kurulurken bunu kendisine tehdit olarak görmüyorsa, hayali paralel devletle mücadele olarak görüyorsa burada bir garabet var. O zaman Millî Güvenli Kuruluna da gerek yok demektir. Açıkçası bu anlayışı da gerçekten anlayamıyorum yani oradaki gerçek anlamda olan paralel devlet... Bir cümleyle söyleyeyim, arkadaşlarımız buna tepki gösterir ama açıklamada diyor ki: "Peşmergeler Kürdistan'dan geldiler, Kürdistan'dan geçtiler, Kürdistan'a gittiler." Dikkatinize sunuyorum, başka hiçbir şey söylemiyorum. Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterimize de yeni göreviyle beraber bu cümleyi söylemiş olalım.

Şimdi, öbür taraftan, en önemli şey sona kaldı tabii. Diyanet İşleri Başkanlığımız var. Neden en önemli diyorum? Maalesef dinin siyasete alet edilmesini önleyemiyoruz, siyaseten bunlar hep oluyor, hep konuşuluyor. Din sömürüsünün ötesinde, Sayın Başkanım, yurt dışı seçimlerle ilgili diğer bakanlarımıza sorduk, gerekli çalışmaları yapın diye sabah da konuştuk ama ben kendim gittiğimde çok net bir şekilde gördüm ki maalesef Diyanetin görevlileri parti görevlisi gibi çalışıyor. Yani bu çok acınacak bir durum yani tamam, onları oraya Hükûmetin belli yetkilileri ataşe olarak... Demin burada sayıları verdi, "44 ülkede müşavir, 36'sında ataşemiz var, din görevlileri var." dedi. Biz içeridekinden şikâyet ediyorduk, dışarısı çok daha bariz hâle gelmiş, birkaç ülkede, kendim bizatihi gittiğim yerlerde gördüm. Diyanet İşleri Başkanlığının buradaki görevi hakikaten çok önemli çünkü şu anda her ne kadar ekonomik sorunlar var, az önce bahsettiğimiz güvenlik sorunları var ama ben bu zamanda Türkiye'nin en önemli sorunlarından birisinin -Başbakanın tabiriyle söyleyeyim, "Restorasyon." diyordu- ahlaki restorasyon olduğunu düşünüyorum yani ahlak kurallarında ve dinin gerçekten anlatılmasında, öğretilmesinde, bir gelenek gibi algılanmasının ötesine geçilerek özünün anlatılmasında Diyanet İşleri Başkanlığımıza büyük görev düşüyor, aksi takdirde bu ahlaki yozlaşmayı önlememiz zor ama gösteriş için, siyaset için yapılan eylemlerle değil, gerçekten dinin özünü anlatacak önlemlerle. Bunun için başta kendi görevlilerimiz olmak üzere topluma genel bir din özü anlatma, dinde öze dönüşe bir geçmemiz lazım. Artık her şey şekle gelmiş, işte, bunu bu hâle getiren de maalesef siyaset kurumu oluyor.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Antalya) - Bitiriyorum Başkanım.

Onun için, hep dedik: Atatürk'ün yaptığı gibi Diyanet İşleri Başkanlığı siyasetin üstünde kalmalı. Toplumsal olarak -sabah da konuştuk, Sayın Kurtulmuş da söyledi- eğer biz Türk kültürünü alıp bir Türk-İslam medeniyetine dönüştüreceksek burada Diyanet İşleri Başkanlığının bu hususları algılattırmasında, anlatmasında önemli bir rolü olduğunu düşünüyorum.

Son olarak, Vakıfbank... Arkadaşlarımız kısaca söyledi ama bu gelen kanun teklifi çok ağır şeyler içeriyor, biz bütçeden sonra çalışacağız. Yani bu mal mülk kimin? Bizim İşsizlik Sigortası Fonu gibi, devlet alıyor, işsizin parasını istediği gibi kullanıyor. Yarın bu vakıfların, belli amaçlarla kurulmuş olan vakıfların hisselerini biz kafamıza göre bir şekilde yaparsak bunun çok ağır veballeri de olur. Bunu vakfedenlerin belli amaçları vardır, bu hisseler de bunlara aittir. Ben bir şey demiyorum, Fatih Sultan Mehmet'in gazabını, sadece bedduasını hatırlatıyorum: "Benim aldığım toprakları birilerine peşkeş çekenler..." diye devam eden bir bedduası var, yarın o vakfedenlerin bu bedduasıyla karşılaşırlar. Bu Vakıfbank meselesini de Vakıflar Genel Müdürlüğü olarak, bunun şu anda yönetimini yapan vakıflar adına ilgili birim olarak bir daha düşünmekte, gerekirse Bakanlar Kurulunda yeniden bunu bir gündeme alıp, diğer bakanlarımıza da bunun sadece ekonomik bir olay olmadığını, bunun vebali olduğunu bence anlatmak gerekiyor diye düşünüyorum. Alt Komisyonda biz onu irdeleyeceğiz, bütçeden sonra konuşacağız ama sizi burada bulmuşken -hem bu konularda duyarlı olduğunuzu da biliyoruz hem de ilgili kuruluşunuz olduğu için- tekrar hatırlatmayı bir görev biliyorum.

Tekrar bütçelerin hayırlı olmasını diliyorum.