| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | 2021 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanun Teklifi (1/281 ) ile 2019 Yılı Merkezi Yönetim Kesin Hesap Kanun Teklifi (1/280) ve Sayıştay tezkereleri a) Cumhurbaşkanlığı b) Millî İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı c)Millî Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği ç)Diyanet İşleri Başkanlığı d)Devlet Arşivleri Başkanlığı e)Millî Saraylar İdaresi Başkanlığı f)Strateji ve Bütçe Başkanlığı g)İletişim Başkanlığı ğ) Savunma Sanayii Başkanlığı h)Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ı)Yatırım Ofisi Başkanlığı |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 27 .11.2020 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli Komisyon üyeleri, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, kurumlarımızın değerli temsilcileri, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlarım.
Tabii, bir aylık bir maratonun son gününe geldik. Bugün, hem Cumhurbaşkanlığına bağlı ilgili ve ilişkili kuruluşları ile Cumhurbaşkanlığı bütçesini hem de gelir bütçesini görüşeceğiz. Bugünkü çalışmalarımızın da hayırlı olmasını temenni ederek sözlerime başlamak istiyorum.
Şimdi ben de bir kısım rakamsal değerlendirmeler yaparak aslında bu yeni sistem bize ne getirdi ne götürdü, onu anlatmaya, onu izah etmeye çalışacaktım. Aslında güzel de oldu, Milliyetçi Hareket Partisi sözcüsü Sayın Kalaycı'nın da yeni sistemi övücü veya doğruluğuna ilişkin ifadelerinden sonra belki rakamlarla bakmak, değerlendirmek hakikaten uygun olacak diye düşünüyorum.
Şimdi, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, ona geçmeden, hemen burada, bizim yaşadığımız bir kısım sıkıntılar oldu; bu muhtemelen sistemden veya sistemin uygulanma şeklinden, kurgusundan da olabilir, uygulanma şeklinden de olabilir. Mesela, biz, burada, birçok olayda bakanlıklar arasında bir koordinasyonun olmadığını gördük çünkü her bakan geliyor, konuşuyoruz, değerlendirme yapıyoruz, soru-cevap oluyor. Ondan sonra, özellikle bu ikincil düzenlemelerin Sayın Cumhurbaşkanın önünde çok fazla bekliyor olması -çünkü artık yönetmeliklerin bile birçoğu Cumhurbaşkanı tarafından imzalanıyor- dolayısıyla burada ciddi sıkıntılar olduğunu gördük. Mesela, iki buçuk yıl oldu bu sistem geleli, bu ülkede yeni sisteme göre bir protokol listesi yok. Yani protokol listesi olmayan bir devlet olabilir mi? Bir protokol listesi yok. Bakan yardımcısının protokoldeki yeri nedir? Biz bunu bilmiyoruz. Herkes rastgele, illerde rastgele... Bakan yardımcısı eski sistemdeki müsteşar yardımcısıdır -bana göre- bakan da müsteşardır. Fakat illere gidiyorsunuz -bununla iktidar partisinden arkadaşlar da karşılaşmıştır- bakan yardımcısı valinin de üstünde, milletvekilinin de üstünde bir protokol sıralaması yapılıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Veya böyleyse de bunu lütfen bir yazın.
Dün Dışişleri Bakanlığından sordurdum "Bu protokol listesi ne oldu kardeşim, nerede?" filan diye -herkes hayalî bir şey yapıyor, Wikipedia'da var protokol listesi, o da kendine göre bir protokol listesi yapmış- "Sayın Cumhurbaşkanın önünde imzada, hâlâ çıkmadı." deniliyor. İllaki sistemden böyle bir şey doğması da gerekmiyor ama işte uygulama -dedim ya- bazıları kurgudan bazıları uygulamadan kaynaklanan ciddi sıkıntılar var ama Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, protokol listesi meselesi önemlidir. Böyle, efendim, işte kim güçlüyse, şahsa göre değil... Ya, protokol listesi dediğimiz şey, örftür, âdettir -eski bizim- yani örfe göre herkes oturacağı yeri bilecek, kalkacağı yeri bilecek, ne bileyim, hangi sırayla ne olacak; mesele esas itibarıyla bu. Ya, şimdi, bunun olmadığı bir devlet olabilir mi? Yani sadece burada yapacak çok eleştiri var ama vaktim de az olduğu için onun üzerinde durmayacağım.
Şimdi, bakanlar siyasi iradeyi temsil etmiyor maalesef. Uygulamada illa böyle olması gerekmiyor -diyorum ya- hem kurgu hem uygulama, ikisi birden kötü çalışıyor. Şimdi, bakanların bir kısmı teknisyen, gayet güzel, bir kısım arkadaşlar da kamuoyunca bilinen, geçmiş hizmetleri itibarıyla takdir de edilebilecek arkadaşlar fakat bakıyorsunuz, altındaki bakan yardımcılarının hepsi siyasi. 3 dönem bakan yardımcılığı yapmış birisi teknisyen bir bakanın altında bakan yardımcısı, gel de siz bu devleti çalıştırın. Nasıl çalıştıracaksınız? Bana bunu birisi söylesin, çalışmaz bu devlet, ayrı bir şey... On yıl, on beş yıl milletvekilliği yapmış birisinin artık bakış açısında... Siyasetçi kötü olduğu için demiyorum, o zaman teknisyen bakanın altında siyasetçi bakan yardımcısı olur mu? Burada bir yanlışlık var. Biz, bakanları siyasi olmaktan... Sistem öyle dedi, işte bir sürü mazeretler ifade ettik -ben de bunların içerisindeyim- bir sürü mazeretler söyledik: Ne bileyim "Bakanlar popülist davranıyor, şöyle oluyor, böyle oluyor. Artık, teknisyen kökenli olacak, popülist davranmayacak. Sadece kendi iline değil Türkiye'ye hizmet edecek..." Altındaki bakan yardımcısı işin tuhaflığı. Bu sistemde bakanların Meclise gelip... Ben şurada sadece sistemin geneline ilişkin bir değerlendirme yapmıyorum, çok kapsamlı değerlendirme yapılabilir, çok konum da değil, kamu yönetimci değilim ama bizzat şu bütçe sürecinde yaşadıklarımızı söylüyorum Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcım. Hakikaten bu bakanların Meclise gelip hesap vermemesi meselesi ciddi sorun oluşturuyor. Yani şuraya sadece bütçede bile geliyor olması -ben eminim- hele ilk gelen bakanlar açısından... İlk gelen bir bakanımız vardı, sonradan anladı mesela, Türkiye Büyük Millet Meclisinin ne demek olduğunu anladı yani olmaz böyle şey. Burada bakanların gelip bu sistemi yani bir nöbetçi bakanlık gibi bir şey oldu... Ama daha sistematik olarak buna bir çare bulmamız gerekiyor diye düşünüyorum.
Tabii, mesela, sistemde ne denildi? Denildi ki: Evet, Cumhurbaşkanına kararname yetkileri verdik, teşkilat şemaları kurduk, teşkilat yapma yetkisi Cumhurbaşkanına verildi ama merak etmeyelim, Cumhurbaşkanı herhangi bir yanlış yaptığında Meclis derhâl olaya el koyacak ve kanunla kararnameyi geçersiz hâle getirecek. İki buçuk yıl içerisinde bir defa yaşandı mı bu? Yaşanmadı. Hata yapılmadı mı? Çıkan Cumhurbaşkanı kararnamelerine bakın Allah aşkına ya, her biri kendisini düzelten kararname. Bu kadar hatanın hiçbiri Meclis tarafından bir kanunla niye düzeltilmedi, düzeltilemedi? Bu da hem sistemin kendi kurgusu, emniyet sibobunun olmaması hem de uygulama sorunu; uygulamadan ne kastettiğimi anlıyorsunuzdur.
Şimdi, tabii, bu sistemle alakalı değil, yeni sistemde bakanlıklar kuruldu, bunları, bakanlıklar geldiğinde uzun uzadıya kendileriyle konuştuk ama siz Cumhurbaşkanlığı olduğunuz için bu konudaki görüşlerimi size de ifade etmekte fayda var. Bakanlıkların yeni yapısında ciddi sorun var, bakanlıklar çok hantallaştı. Yani bakanlar şurada verilen bir saat süre içerisinde -o yarım saat bir saate kadar çıktı- konuşma süresi olarak bile, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, o kadar dallı budaklı ki konuları yani bir Aile Bakanlığı olsun, ne bileyim, diğerleri filan, hakikaten konuşma metnine küçük küçük bir şeyleri bile koyamadılar kendi konularında, bırakın bir konuyu derinlemesine analiz etmeyi. Ticaret Bakanlığı yine aynı şekilde, özellikle Aile ve Ticaret Bakanlığı bu anlamda çok hantal, buralara tekrar bakılmasının faydalı olacağını düşünüyorum. Tabii, işte "hızlı karar" dedik, hızlı kararın da ne kadar doğru sonuçlar verdiğini de, daha doğrusu vermediğini de görüyoruz.
Şimdi, bu yeni sistemde -ben bunu defalarca söylüyorum, tekrar burada söyleyeceğim bıkmadan usanmadan çünkü biz bunun maliyetine millet olarak katlanıyoruz- bir ekonomi yönetimi yok, sağlıklı bir ekonomi yönetimi yok bu sistemde. Lütfen, bana birisi söylesin, Türkiye'nin makroekonomik yönetiminden sorumlu olan kimdir? Yani Cumhurbaşkanı "Ekonomiden ben sorumluyum." diyor, bir şey olduğu zaman hemen bir günah keçisi buluyor, gönderiyor, işte Merkez Bankası Başkanı öyle, Hazine Bakanı öyle. Ama Cumhurbaşkanını demiyorum, Cumhurbaşkanı zaten her şeyden sorumlu, onu anladık ama onun dışında birisinin daha sorumlu olması lazım bu ekonomi yönetiminden. Böyle bir şey olabilir mi? Bir koordinasyon olması lazım kurumlar arasında. Teknik koordinasyonu Strateji ve Bütçe Başkanlığının yapıyor olması lazım. Ne kadar yapıyor, ben bilmiyorum. İki buçuk yıl içerisinde, bugüne kadar hiç makroekonomiyle ilgili ağızlarından çıkmış bir tane beyanat duymadık biz Strateji ve Bütçe Başkanlığının. İletişim Başkanı her gün siyasilere laf yetiştiriyor, Strateji ve Bütçe Başkanı bir defa olsun -siyasilere laf yetiştirme anlamında demiyorum- "Türkiye'nin makrosu şöyle olacak..." Ya, krizden krize giriyoruz, millet fakirleşti, 350 milyar dolar gelirimiz azaldı, bu makroekonomi yönetiminden sorumlu kuruluşun başındakinin bir tane açıklaması yok. Hazine ve Maliye Bakanlığı bunu yapacakmış gibi göründü geçmiş Bakan döneminde, biraz da kendi aile ilişkilerinden dolayı. E, altında ne bir kurumsal kapasite var bunu yapacak ne de hukuki bir yetki var. Tabii, hukuk olmadan da işlerin götürülüyor olduğunu biz bu dönemde görüyoruz ama bunlar doğru şeyler değil, işte bunların sonuçları maalesef hep yanlış oluyor. Burada bir şey yapmak lazım. Bizim önerimiz belli, bu işle ilgili kurumlar arasında koordinasyonu yapacak ve teknik olarak da Strateji ve Bütçe Başkanlığının altında çalışacak bir Cumhurbaşkanı Yardımcısı ivedilikle atanmalıdır, ekonomi yönetimiyle ilgili olarak. Bu, mutlak surette olması gereken bir şeydir. Bakın, bu kadar yıl devlet tecrübemiz var, bu konuya ilişkin tecrübemiz var, herkesin burada devlet tecrübesi var da ama özellikle alanımız bu. Bu olmadan bu işleri düzeltme imkânı yok. Ha, bu olsa düzeltilebilir ayrı bir şey ama en azından bundan daha kötü olmaz. Dolayısıyla, bütçenin sahibi yoktu, bütçenin sahibi neyse yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı. Yani iki yıl Hazine ve Maliye Bakanı... Hazine ve Maliye Bakanlığı ne makroekonomiyi yapabilir ne de bütçe büyüklüklerini, orasının vazifesi bütçenin uygulanmasıdır hem gelir ve gideriyle hem de finansmanıyla. Yani bu yapılan kurgunun eleştirilecek yanları olabilir, çok yanlışı olmayabilir. Bana göre, keşke Hazine Müsteşarlığı kaldırılmasaydı ama bu da bir yöntemdir, bu olabilir. Bütçe bütünleşmiştir, geliri, gideri, finansmanı ama bunun ötesinde bir şey değildir Hazine ve Maliye Bakanlığı. Bakıyoruz, bugün Lütfi Elvan yine makroekonomi yönetiminden sorumlu Bakan olarak hareket ediyor, etmek de durumunda çünkü başka birisi yok ortada ama yapamaz. Yani şahısla alakalı değil, şahıstan kaynaklanan sorunları var, Sayın Berat Albayrak'tan kaynaklanan ciddi sıkıntılara bu ülke düştü ama şu anda sistemin hem kurgusu hem de uygulanışıyla ilgili.
Şimdi, Cumhurbaşkanı İletişim Başkanlığı, ben bu kurumu anlayamadım. Yani Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcülüğü gibi veya ne bileyim ben Cumhurbaşkanı Sözcülüğü gibi konuşuyor ama kanuna bakıyorsun, kurumlar arası koordinasyondan yani Cumhurbaşkanlığının iç idari yapısıyla ilgili bir kurum değil, tamamen, aslında Türkiye'de iletişimle ilgili bir koordinasyon yapan, birtakım politikalar üreten kurum. Ama İletişim Başkanının bu yaptığı şey son derece yanlıştır, siyasilere özellikle laf yetiştirmesi yanlıştır ama onun da ötesinde kendi kurumuyla ilgilenmesi lazım, Cumhurbaşkanlığı Basın Sözcülüğü gibi davranılmasının yanlış olduğu ortaya çıkıyor.
Şimdi, sistemle ilgili sorun ne? Bunları yaşadıkça görüyoruz. Şimdi, Varlık Fonu... Bunun illa böyle olması da gerekmiyordu tabii, bir kısmı da uygulama sorunu diyorum. Varlık Fonunun Yönetim Kurulu Başkanı kim? Cumhurbaşkanı. Efendim, Cumhurbaşkanı burada hem vesayet makamı hem de vesayete tabi makam. Çünkü mesela stratejik planına bakıyorsun, diyor ki: "Cumhurbaşkanı onayıyla yürürlüğe girer." Cumhurbaşkanı stratejik planı kabul ediyor, Varlık Fonu Stratejik Planını. Kim hazırlar? Yine aynı dokümanda bakıyorsun, yönetim kurulu hazırlar. Yönetim kurulunun başındaki kim? Cumhurbaşkanı. Yani hem vesayete tabi olan hem de vesayet makamı olarak, böyle bir şey olabilir mi? Ondan sonra yine denetimde de aynı şey, Cumhurbaşkanının hem denetim yetkisi var hem de denetleniyor faaliyetlerinden dolayı Varlık Fonu bağlamında. Dolayısıyla, böyle bir şey olmaz, bunları düzeltmek lazım. Bu kadar da kötü uygulanması gerekmiyordu, yani kurgusal hataları olduğu ortaya çıktı fakat uygulama hataları belki de kurgu hatalarından daha fazla.
Şimdi, az önce söyledim, tabii, bu kendi çalışmamız değil ama şöyle bir çalışma var: 55 tane Cumhurbaşkanı Kararnamesi çıkartıyor bir buçuk yıl süre için -şu an için benim elimde yok- 55 kararnamenin 31'i Cumhurbaşkanı kararnamesinde değişiklik yapan Cumhurbaşkanı kararnamesi. Yani Cumhurbaşkanı kararnameleri sürekli birbirini değiştirecek. Niye? İşte hızlı karar alıyoruz ya, istişare yok, bakanlıklar arası koordinasyon yok, bu çok önemli çünkü kim götürürse kararnameyi o çıkartıyor, öbür bakanlık çıktıktan sonra görüyor hopluyor bu sefer, haydi gel onu düzeltelim. Bunlar yönetmeliklerde bile yaşanıyordu, şimdi, hem kararnamede hem de yönetmeliklerde bunu görüyoruz.
Tabii, bütün yüksek yargının partili Cumhurbaşkanı ve ittifak partilerinin Meclisteki tercihleri doğrultusunda atanmış olması da, bunun da böyle olması gerekmiyordu, o da ayrı bir sıkıntı çıkardı ve şu anda yargı da tamamen yürütmenin. Dolayısıyla, kuvvetler ayrılığının olmadığı, yürütmenin tamamen denetimine girmiş bir yargı hatta bir Parlamentoyla bugün Türkiye baş başa.
Şimdi, bunu nereden çıkartıyorsun, bu kadar niye çok iddialı şey söylüyorsun? Konumuz makro, burası da bütçe olduğuna göre verilere de bakıyorsun veriler de öyle. Bütün aylık olanlarda 2018 Temmuz yani yeni sistemin ve yeni Bakanın yani o zamanki yeni Bakanın, yani Hazine Bakanının damat Bakanın, göreve başladığı tarihle bugünü mukayese etmeye çalışacağım. Aylık olmayan verileri de yıllık kullanacağım.
Şimdi, faizlerin... Vergi topluyoruz değil mi? Memleket zaten giderek fakirleşiyor, 83 milyondan topladığımız vergileri elbette bir yerlere harcıyoruz. "Faize harcanan kısmı ne kadar?" diye bakıyorsunuz. Bu elbette önceden daha fazlaydı, biz bunlara bir şey demiyoruz. Burada kamu maliyesiyle ilgili daha önceden başlatılmış olan ve AK PARTİ hükûmetlerinde 2007-2008'e kadar yüksek performans sayesinde bütçeye çeki düzen verildi ama yani bir şeyi düzelttiysek bozmak durumunda değiliz. Emek verildi, düzeltildi, bedel ödendi, milletten vergi topladık, şunu yaptık, bunu yaptık, bunları bu kadar kolay bozmamamız lazım, o anlamda söylüyorum. Şimdi, birisi kalkıp bana "Ya bunun, işte 2002 yılında daha fazlası verginin faize gidiyordu." demesin. Ben kendi içerisinde ve sistemin içerisinde mukayese yapıyorum. Temmuz 2018, topladığımız verginin yüzde 10,5'ini faize yatırıyormuşuz, şu anda yüzde 20'sini yatırıyoruz. Hiçbir rasyo iki yıl içerisinde 2 katına çıkmaz, bakın, rasyo olarak veriyorum bunu.
Merkezî yönetimin borcu Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, 1 trilyon, şu anda tam rakamını vereyim 1 trilyon 10 milyar 2018 Temmuz, şimdi 1 trilyon 934 milyar, 2 katına çıkmış iki yılda iç artı dış, devletin borcu yani merkezî yönetim borcu. Burada, hele hele Türkiye'nin ta yirmi yıl öncede bıraktığı bu yanlış borçlanma stratejisinden kaynaklanan borçlanma maliyeti Türkiye'ye 135 milyar oldu. Ne demek istiyorum? Altın ve dolara bağlı borçlanmanın, bu Berat Albayrak döneminde başlatıldı, Türkiye, on beş yıldır unutmuştu onu, altın ve dolara bağlı bir borçlanma yaptı. Onun yerine normal- yüksek zaten faizlerimiz- yüksek iç borç faizleriyle borçlanmış olsaydık, bu ne kadar olurdu, diye baktığımızda aradaki fark 135 milyar lira. Yani pandemiyle mücadelede vatandaşa dağıttığımız paranın 15 katını biz sadece bir yanlış borçlanma stratejisinden dolayı bir avuç faiz lobicisine verdik. Dış faizimiz 15 milyar dolara geldi, bu çok daha düşüktü. Vakit az olduğu için hızlı hızlı geçeceğim.
İstihdama bakıyorsunuz, Ağustos 2018-Ağustos 2020; 1,8 milyon kişi istihdamımız azalmış. Bakın, lütfen şu kolaylığa kaçmayalım, bunun ülkeye bir faydası yok: "Ya pandemi geldi, böyle oldu." değil, bunların her birinin detaylarını konuşabiliriz, daha önce de anlattım, ilgili bakanlıklarda da anlattım. Yani bunlar pandeminden önce başlayan bozulmalar. Pandemi elbette bazı şeyleri artırmış olabilir ama pandemiyle bağlı düşünürsek yani faiz...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, salonda bir uğultu var, hatibin daha iyi anlaşılması bakımından rica ediyorum.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
1,8 milyon kişi; burada elbette pandemi etkisi var, burada güçlü bir pandemi etkisi var ama 2019'a bakın, 2019'da pandemi filan yok. 2019 da 2018'e göre azalıyor. Dolayısıyla, sadece pandemi demeyelim. Geniş tanımlı işsizlik anlamında 3,2 milyon işsizimiz arttı son iki yılda. Bunlara çare üretmek durumundayız.
Merkez Bankası rezervine bakıyorsunuz, Temmuz 2018 -yani yeni sistem, yeni bakan, o zaman ki yeni bakan- swaplar hariç net Merkez Bankasının rezervini söylüyorum: Artı 30 milyar dolar, şu anda eksi 40 milyar dolar, 70 milyar dolar -uluslararası rezervler daha kötü, sadece Merkez Bankası rezervi anlamında söylüyorum- böyle bir kötüleşme var iki yılda.
Kamu açığına bakıyorsunuz, burada yıllık vermek durumundayız, 2017 yılında rakamsal olarak 56,2 milyar dolar toplam kamunun açığı, 2020 yılında sizin tahmininiz 297 milyar dolar, 5,3 kat artmış. Hani tamam, enflasyon var, rakamlar ne olur? 2 tane yüzde 10, yüzde 10 enflasyon olsa yüzde 20 enflasyonla gelir, hadi biraz daha işler bozuldu gelsin, yüzde 30 artar. Yani 50 olanın ne bileyim 60, 70, 80 olması lazım, 297 olmuş, 5,3 kat kamu açığı artırıyor. Hep söylüyorum, Türkiye 90'lı yıllarda devletin en büyük sorunu olan kamu açığı sorunuyla tekrar 2020 yılında karşılaştı. Dolayısıyla çok ivedi tedbirler alınmazsa bu kemikleşir ve zaten şu an öngörüleriniz de kamu açığını çok fazla düşürme şeklinde değil, işte 2023'te bile yüzde 4'e düşüreceğiz diyorsunuz, onun daha iddialı olması gerekir.
Şimdi şirketlerin yani Türkiye'nin toplam borçluluğuna baktığımızda 30 Eylül 2017 rakamı var -bunlar çeyreklik çıkıyor- millî gelire oranı yüzde 141. Yani bunun içerisinde kamu var, şirketler var, finansal sektör var, hane halkı var, toplam borçluluk anlamında. Millî gelirin yüzde 141 kadarken iki yıl içerisinde -bakın mutlak rakam vermiyorum burada- borçluluğun millî gelire oranı yüzde 167,8'e çıkmış. Yani bunlar çok müthiş yükselişler.
Büyümeyle ilgili 8 tane çeyrek var, yeni sistemden sonra 4'ünde negatif, 4'ünde pozitif büyüme olmuş. Yani yeni sistemde 8 tane büyüme rakamı gelmiş, TÜİK tarafından açıklanmış; 4'ü eksi, 4'ü artı. Toplamda ne kadar büyümüşüz diye baktığımızda, toplamda büyümemişiz, küçülmemiz ise kümülatifte yüzde 5,2, yıllıkta da yüzde 2,6 yeni sistemin uygulandığı dönemde Türkiye küçülmüş.
Faiz oranlarımızı söylemeye gerek yok, dünyada faizlerin sıfır, eksi olduğu bir ortamda -işte Hindistan'da 4, Güney Afrika'da 3,5, Brezilya'da 2, Rusya'da 4,25, Polonya'da 0,1; eksileri söylemiyorum Japonya, İsviçre filan- yüzde 15 faizimiz var. Eğer bugün yarın biraz daha piyasaya itimat veren bir şey olmazsa -bakın, daha önce de bunun, faizin artırılmak zorunda kalacağı söylenmişti- bu yüzde 15'i de Merkez Bankası tekrar artırmak durumunda kalacak, inşallah böyle bir şey olmaz.
Vaktim azaldığı için detay vermeyeceğim ama iş ortamıyla ilgili endeksin dışında -bakın, iyi olanı da söylüyorum- orada güzel bir gelişme oldu, o gelişmeye neden olan şey de benim bürokratlığımda önerdiğim bir şeydi, ben ayrıldıktan sonra yapıldı, çok da güzel oldu. Bakın, orada güzel bir performans gösterdi ama onun dışında Küresel Rekabet Endeksi'nde, Hukukun Üstünlüğü Endeksi'nde, Yolsuzluk Algı Endeksi'nde, Özgürlük Endeksi'nde diğer uluslararası endekslerin birçoğunda Türkiye patır patır aşağıya gidiyor bu yeni dönemde.
Şimdi, tabii, böyle baktığımızda hiç kimseye hesap vermeyen bir yönetimin sonucu olduğunu düşünüyorum. Bu yönetim şeffaf değil, bu yönetim denetlenemiyor, Sayıştay diye bir şey yok ortada. Yani Allah rızası için söylüyorum, sizler dürüst insanlar olabilirsiniz, varsayalım ki öylesiniz, öylesinizdir de ama 3 milyondan fazla -kaç şu anda kamu görevlisi bilmiyorum- kamu görevlisiyle çalışıyorsunuz. Sayıştayın çalışmadığı bir yerde bu kadar insanı nasıl denetleyeceğiz biz? Sayıştay yok bugün Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcısı, yok, yok, Sayıştay yok. Olanı da zaten takmıyor Bakanlar. Burada Ulaştırma Bakanı, tutanaklardan...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, süreniz dolmuştur. İki dakika içinde toparlarsanız çok sevinirim.
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ediyorum Başkanım.
Toparlamaya çalışacağım.
Yani dolayısıyla hakikaten Sayıştayı etkin hâle getirmemiz lazım. Yani o, 3 defa format yedi; o, yediği formatlara bir bakıp tekrar bir kısım yetkilerini geri vermemiz lazım. Sayıştay denetçilerinin kendilerini serbest hissedebilmeleri lazım, bunun bir miktar denetim anlamında faydası olur.
E, tabii, basın yok, yargı siyasallaştı, TBMM etkisizleşti; bu sonuçlar normal. Dolayısıyla buraların düzeltilmesi lazım.
Şimdi şunu görüyoruz, biraz memnuniyetle görüyorum bunu, Plan Bütçe Komisyonunun iktidar kanadındaki arkadaşlarda da görüyoruz: Bu başarısızlık, eskiden başarısızlık da kabul edilmiyordu, şu son bir hafta, on gündür başarısızlık kabul edildi. Evet, kötü gidiyor. Sayın Cumhurbaşkanının aslında ifadeleri de o, bir itiraftır bunlar; teorilerinin iflas ettiğinin, efendim, başarısızlığın itirafıdır, "İşte, reforma başlayacağız." On sekiz yıldan sonra reform laflarını Hükûmet konuşmaya başladı. Bunlar güzel. Şimdi kabul edilmesi bir aşama, bu harikulade bir şey. Bundan sonra doğru yapmamız gereken şey: Doğru teşhis, ondan sonra doğru tedavi. Yani daha iki aşamamız daha var. Tabii, bu bahaneler; dışarıda şöyle oldu, içeride böyle oldu yahut bir yerde bomba patladı, bir yerde... Bu coğrafya hep zor olmuştur arkadaşlar, bu coğrafya hiç kolay olmadı, biz bu coğrafyaya da yeni gelmedik. Hani, dün gelirsin de bugün işte... Bin yıldır bu coğrafyadayız, bin yıldır bizi bu coğrafyadan kovmaya çalışıyorlar. Hep bu sıkıntılar çekildi. Şimdi geçmişte hiç sıkıntı yoktu, her şey güllük gülistanlıktı, dışarıda içeride sorun yoktu, terör yoktu, bilmem ne yoktu, ondan sonra... Ama şimdi bahane. Bahanelerin birçoğu... FETÖ zaten en büyük bahane, yani FETÖ'yü kim üretti bu memlekette, kimin döneminde FETÖ bu kadar çok efendim, palazlandı, buna bir bakmak lazım. Ne olursa olsun. Sizin isteğinizin dışında olan şeylerden dolayı bir kısım işler olmuş olması lazım. Bunları yönetmek de Hükûmetin görevi. Yani hiçbir şey olmayacak, her şey düzgün olacak diye bir şey yok.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek süreniz de dolmuştur.
Son cümlenizi alalım.
ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum.
Teşekkür ederim Sayın Başkanım, Mustafa Bey, benim çok samimi arkadaşım, onun iki dakikasını da onun adına ben kullanabilirim.
Şimdi, finansal sektör konusu önemli bir konu, finansal istikrar konusu önemli bir konu. Bakın, kamu bankalarının üzerinde siyasi iktidarın öyle bir eli var ki yani kamu bankaları... Normal banka olsa zaten şimdiye kadar 40 defa patlardı. Kaç defa? Bakın, 3,3 milyar avro, bugünkü parayla 31 milyar TL ediyor, Nisan 2019'da para verildi. Mayıs 2020'de 21 milyar TL verdi, bugünkü parayla 25 milyar ediyor. 56 milyar TL sermaye enjeksiyonu yaptık.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Sayın Usta, ek sürenizi de aştınız, son bir cümle alalım lütfen.
ERHAN USTA (Samsun) - Bitiriyorum Sayın Başkanım, hemen bitiriyorum.
56 milyar TL yetmedi, Hazine piyasadan fazla para topluyor, gidiyor vadesiz mevduat olarak kamu bankalarına yatırıyor. Saatli bir bomba yani buranın üzerinden siyaset elini çeksin. Bakın, EBRD'nin bir çalışması var, tamamen burası siyasi amaçlarla kullanılıyor. İktidarın yoğun olduğu yerlerde, açıyoruz kredimizi...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Başkanım, müsamahanızı... Otuz saniyede bitiriyorum.
Siyasi olarak, çok fazla... EBRD çalışmasına bakın, yani bakmanızda fayda var, çok aşırı siyasileştiğini buradan görüyoruz.
Daha başka söyleyeceğimiz konular vardı, kamu-özel iş birliği projeleri meselesi. Size de sorduk, herhangi bir şekilde cevap alamıyoruz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyoruz Sayın Usta.
ERHAN USTA (Samsun) - Bu konular çok önemli. Ben bütün bunlara rağmen tabii ki, inşallah aklıselim de galip gelir, daha iyi işler yapılır memleketimizde.
Bütçenin de hayırlı ve uğurlu olmasını temenni ediyoruz.
Çok teşekkürler Sayın Başkan.