KOMİSYON KONUŞMASI

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Başkanım çok teşekkür ediyorum.

Efendim, ben öncelikle, Komisyon üyemiz Esin Kara Milletvekilimizin mazereti nedeniyle bugün katılamadığı KİT Komisyonu toplantısında -onun benden bir talebi oldu- Sayın Genel Müdürümüze onun talebini ileterek başlamak istiyorum. O da tabii ki sizin safkan Arap atlarının yetiştiriciliği konusundaki yapmış olduğunuz gayretleri, elde ettiğiniz başarıları tebrik ediyor, takdir ediyor ama şöyle bir şeyi de var, diyor ki: "At, Türk milleti için çok değerli bir hayvandır. Anadolu dâhil 3 kıtanın fethinde Türk milleti ata çok şey borçludur. At, tarihte Türk'ün kanadı olarak tanımlanmıştır. Dünyanın en güzel atı olarak bilinen Ahal Teke, safkan Türk atıdır. Günlük 250 kilometre yol yapabilmesinin yanında, güzelliğiyle dünyanın en değerli atlarındandır. Stalin tarafından soykırıma uğraması nedeniyle dünyada soykırıma uğrayan tek at cinsidir." Ve bu konuyla ilgili Tarım Bakanlığına da Türk at ırklarının geliştirilmesi, yetiştirilmesi, ıslahı konusuyla ilgili bir soru önergesi de verdiğini ve bu konuda da Komisyonumuzdan böyle bir tavsiye kararının alınması, TİGEM'in de bu işe el uzatmasının faydalı olacağını iletiyor. Ben de aynı görüş ve düşüncelerle Esin Hanım'ın bu notunu iletmiş olayım, daha önce de zaten alt komisyonda da kendisi konuyu komisyona taşımış.

Değerli arkadaşlar, tabii, TİGEM 1984 yılında kamu iktisadi kuruluşu olarak kuruldu, daha önce Devlet Üretme Çiftlikleri, yine birkaç tarımsal, hayvansal birimin birleşmesiyle oluştu. 1994 yılında da iktisadi devlet teşekkülü hâline dönüştü. Şimdi, iktisadi devlet teşekkülü olmasının en temel özelliği sermayesinin tamamının devlete ait olması yani diğer KİT'lerde olduğu gibi, diğer iktisadi devlet teşekküllerinde olduğu gibi TİGEM de devletin bir kuruluşudur, sermayedarı devlettir, sahibi devlettir.

Şimdi, bugün bu tarımsal destek alıp almama konusunda böyle biraz da konu başka yerlere götürülmeye çalışıldı. Ben şunu ifade etmek istiyorum: Değerli arkadaşlar, Türkiye'de diğer politikalarda olduğu gibi tarımsal politikalarda da tarımsal üretim ve destekleme politikalarının da sahibi Hükûmettir. Dolayısıyla, yeni sistemde de bunun muhatabı, sahibi, Sayın Cumhurbaşkanı ve Kabinesidir. Dolayısıyla, politikalar burada belirlenir ve uygulama birimleri de bunları yapar. KİT'lerin kurulma gerekçelerine girmeyeceğim ama her bir KİT'in ana statüsünü, biz burada KİT Komisyonu üyeleri olarak konuşuyoruz ve hepimiz de bunların işlevlerini, görevlerini biliyoruz.

Şimdi, buradaki tarımsal destek konusu tamamen farklı bir olay. Tarımsal destekteki temel maksat, özellikle küçük çiftçilerin desteklenmesine yönelik bir durumu ifade ediyor ve biz her yıl bütçede, doğrudan çiftçiye verilecek desteklerin tutarını, miktarını belirliyoruz. Bu, 2021 yılı bütçesi. Şu an Komisyon görüşmeleri tamamlandı yine bildiğim kadarıyla 22 milyar civarında bir tarımsal destek bütçede ayrıldı. Şimdi, burada özellikle tarımın desteklenmemesi olarak buraya gelen teklifi değerlendirmenin bu anlamda çok haklı olmadığını düşünüyorum çünkü bu teklifin anlamı şu: Devletin bütçeden ayırmış olduğu ve küçük çiftçiyi hedef alan ağırlıklı olarak bu desteklerden TİGEM'in de pay almasını istemek yani -burada Sayın Yaşar yok, "Döneceğim." dedi ama- Samsun çiftçisinden desteğe ya da TİGEM'i ortak ederek Samsun çiftçisine gidecek desteği düşürmek anlamına da bu gelebilir. Sermayesi tamamen devlete ait olduğu için elbette burada sermayede eğer zarar edilir, sermaye azalırsa muhatabı devlettir, sermayeyi tamamlayacaktır, iş ve işlevlerden dolayı daha fazla sermayeye ihtiyaç varsa devlet bunu tamamlayacaktır, yani bu devlet kurumudur. Daha basit bir ifadeyle söylemek gerekirse devlet araziyi vermiş TİGEM'e; diğer girdileri, diğer unsurları, ekipmanı vermiş; şimdi, biz diyoruz ki: "Devlet topraktan, TİGEM devlete toprak dolayısıyla, çiftlikler dolayısıyla bir kira ödemiyor." ama diyoruz ki, "Sen bize Samsun'daki, Ankara'daki çiftçiye ödediğin gibi tarla parası bana da ver." gibi bir anlamı çıkıyor. Dolayısıyla, bu yaklaşım doğru değil, benim anlatmaya çalıştığım bu. TİGEM'in sermayesi 2 katına çıksın, 3 katına çıksın. Kaldı ki tarımsal politikalarda ve burada TİGEM'in doğrudan doğruya çiftçiyi destekleme, tarımsal destek yapma gibi bir şeyi yok, elbette ana statüsünde kendisine verilen politikalara uygun olarak üretimini yapacak, ıslahını, çalışmalarını yapacak ama Hükûmetin uyguladığı tarım politikaları doğrultusunda da verilen görevleri yapacak. Devlet zaten bu anlamda destek yapılmasıyla ilgili TİGEM'e bir görev verirse o görevden doğacak zararı da bir şekilde karşılayacak ve görev zararı olarak kendisine o göreve bağlı olarak ödeyecektir. Dolayısıyla, sistemin çalışma mantığı farklı. "Bu tarımsal desteklerden, diğer küçük çiftçilerin aldığı desteklerden biz de istifade edelim." yaklaşımını ben işin doğrusu TİGEM'e verilen görev, TİGEM'in işlevleriyle bağlantılı olarak baktığımda yani çok doğru bir yaklaşım olarak görmüyorum.

Şimdi, şuraya geldi konu: TİGEM'in sanki mali durumu kötüymüş gibi. Ben şuradan şöyle göz ucuyla baktığımda çok net bir şekilde görüyorum ki TİGEM'in finansal kaldıraç oranı 5'e 1 yani finansal açıdan son derece güçlü bir durumda, uzun vadeli borcu hiç yok, kısa vadeli borçları da 5'e 1 oranında bir görünüm arz ediyor. Yani TİGEM istediğinde çok ciddi bir şekilde borçlanma kapasitesine sahip, kaynak varsa devlet bunu sermaye olarak verir, yoksa da kaynağı kendisi bulur, o faaliyetlerini devam ettirebilir. İşletmecilik açısından da bakıldığında finansal kaldıraçtan yararlanmak için borçlanması da iş hacmini büyütmesiyle bağlantılı olarak mümkündür ve tavsiye de edilir.

Dolayısıyla, bu noktada, sanki 200 milyon liralık bir desteği TİGEM alırsa şaha kalkacak, borçları bitecek, destek yapacak, değilse yapamıyor gibi bir durum söz konusu değil. Bu, devlete de yani bir haksızlık olur çünkü onca kaynağı, onca araziyi, onca ekipmanı teslim etmiş, 2 milyar bilanço üzerinde gözüken bir sermayesi var. Dolayısıyla, 200 milyon, çiftçinin alacağı destekten pay almadı diye "desteklenmedi" denmesi ya da "ihmal ediliyor" denmesi bence bir sanki devlete de bir haksızlık olur diye düşünüyorum. Onun için, şeyden çıkarılmış olması bence yerindeydi. Yani bunu çıkarmış olmakla biz, efendim, tarımı desteklemekten vazgeçtik anlamında değil, tarım elbette desteklenecek, desteklenmeli, daha da desteklenmeli, dolayısıyla buna ihtiyaç da var, kimse de buna zaten karşı değil. Ama burada TİGEM'in bir fonksiyonu var, bir işlevi var, kendisine verilmiş bir görevi var ve bu görevleri yerine getirirken elbette kaynağa -kaynak kıt olan bir şeydir- ihtiyaç olacak ama şu anki mali yapısı da yani kendi göbeğini kendisi kesebilecek durumdadır.

Yanlış anlaşılma olmasın diye, Başkanım, kusura bakmayın, biraz uzatmış oldum, hemen bitiriyorum.

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Evet, toparlayalım lütfen.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Sürem de herhâlde doldu, bakışınızdan anladım Başkanım.

BAŞKAN MUSTAFA SAVAŞ - Evet.

MEVLÜT KARAKAYA (Ankara) - Teşekkür ediyorum.

Daha öncelerde de söyledim, bilançoda kıdem tazminatı karşılığı ayırmıyorsunuz yani bu tek düzen hesap planında buna ihtiyaç yok diye bir yaklaşım var ama kıdem tazminatı karşılığının bir şekilde ayrılıp bilançoya yansıtılmasının, gerçek durumları görme açısından önemli olduğuna inanıyorum.

Değerli arkadaşlar, bir de şüpheli ticari alacaklar var, bunun tamamına da karşılık ayrılmamış ama uzun vadeli alacaklar içerisinde. Bir alacak ne zaman şüpheli hâle gelir? Tahsili yaklaşıp tahsil günü geldiyse ama tahsil edilemediyse... Onun belli kriterleri var, o kriterlere göre belirlenir. Bununla ilgili bir açıklama notunu cevap kısmında yazılı olarak ifade ederseniz çok iyi olur. Yani, genelde, mali tablonuzun durumu, finansal durumunuz, gerçekten burada konuşulduğuyla hiç alakası olmayacak şekilde gayet güçlü bir durumda.

Tohumculukla ilgili de şunu söyleyeyim, çok yanlış şeyler oluyor zaman içerisinde: Hakikaten, bugün Türkiye'de eğer tohumculuk yapmak istiyorsanız Tohum Sanayicileri ve Üreticileri Alt Birliğine üye olmak zorundasınız. Bugün itibarıyla 990 firma buraya kayıtlı; bunların 931'i yerli sermayeli, yaklaşık 40'ı yabancı sermaye, yine bir o kadarı da yabancı ve yerli sermaye ortaklığı. Biraz önce Sayın Yaşar ifade etti, 2019 verilerine göre 177 milyon dolarlık bir ithalat, 155 milyon dolarlık da bir ihracat söz konusu yani bu, açığın da önemli ölçüde kapandığı anlamına geliyor. Bunları da izahta biraz sıkıntı çekiyoruz; aslında, öyle hani "Tohumculuk gitti, bitti." vesaire değil, 2004'le şöyle bir mukayese yapacak olursak tohumculuk sektörü, hakikaten önemli ölçüde yerli bir yapıya da dönüşmüş oldu. Bu trendin devam etmesi gerekiyor. Elbette ithalat da yapacaksınız çünkü Dünya Ticaret Örgütü kurallarına göre, tohumculukla ilgili teknik bir gerekçe olmadığı sürece ithalat engellemesine girmeniz mümkün değil. Bunlar dünya ticaretinin realiteleri ama Türkiye bu konuda çok önemli yol katetmiş durumda.

Çok teşekkür ediyorum Başkanım anlayışınız için de.