KOMİSYON KONUŞMASI

ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım, kıymetli katılımcılar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlar, Adalet Komisyonu çalışmalarında aşamadığımız, artık benim burada iyi niyet görmediğim bir meselenin altını bir kez daha çizmek istiyorum.

Şimdi, bakın, çok önemli bir kanun teklifi, gerekçesi, Türkiye'nin gri listeye alınması, ekonomik olarak zarar görmesine sebebiyet verecek... Altına imza attığı uluslararası yükümlülükler gereği yerine getirmesi gereken birçok mesele var. Böylesine önemli bir meselede -ben, Cumhuriyet Halk Partisinin Adalet Komisyonu Sözcüsü olarak- bu, dün on bir itibarıyla odama teslim edildi, bugün de toplantımız var.

Şimdi, bir defa bu konu önemli, acil -tırnak içinde- böyle tarif ediliyor. İşte "Gruplar kendi arasında görüştü, anlaştı." gibi şeylerle ifade edilemez.

Beş yıldır Adalet Komisyonunda görev yapıyoruz. Adalet Komisyonunun normal işleyişine baktığımızda olması gereken on gün, on beş gün, bilemediniz bir hafta... En azından, böyle süreler öncesinden bu kanun teklifleri ilgili komisyon üyelerine tebliğ edilmeli, onun üstünde çalışılmalı etraflıca, ondan sonra buraya gelmeli ki kaliteli yasamayı sağlayabilelim, böyle bir imkânımız olsun. Şimdi, biz burada muhalefet olarak bunları söylüyoruz ama ben iktidar tarafından Komisyon üyesi arkadaşlarıma da sorsam burada -biz dünden itibaren kalan süre içerisinde neredeyse aralıksız arkadaşlarımızla birlikte çalıştık- bunun etraflıca değerlendirmesini... Mesela, 37 tane ülkenin imza attığı bir uluslararası anlaşma söz konusu, 2 de kuruluş 39 üyesi var bu FATF'ın. Ve "Bu imzanın gereğini yapan ülkelerde, oranın yasama meclisleri nasıl bunu kanunlaştırmış?" diye sorsam detaylı acaba Komisyon üyesi arkadaşlar izah edebilir mi, hiç ihtimal vermiyorum.

Yani dolayısıyla burada ne var? Burası bir tuğla fabrikası değil, hızlı üretim yapmak durumunda değiliz, kaliteli yasama yapmak zorundayız ve buna ilişkin imkânlarımız da var. Bu, acil olarak nitelendirilemez çünkü Türkiye'nin imza attığı uluslararası anlaşma gereğince eksik olduğu kısımları 2019'un Aralık ayında uyarı olarak "Bunları düzeltmezsen gri listeye alınacaksın." diye yapılmış zaten. Bakın, Türkiye'nin 1989 yılında G7 ülkeleri bünyesinde kurulan bu Mali Eylem Görev Gücü ve buna ilişkin kara para aklama, terörün finansmanı, kitle imha silahlarının yayılmasını finansmanıyla ve uluslararası finansal sistemin bütünlüğüne yönelik, diğer tehditlere yönelik etkin şekilde mücadele amacıyla kurulmuş bir örgüte hangi tarihte üye olmuş? 24 Eylül 1991. Buranın 40 tavsiye kararı var, bu 40 tavsiye kararın dışında da buna ilişkin düzenlemelerin uygulamadaki etkinliğinin görünebilmesi için 11 de etkinlik kriteri belirlenmiş, bu en son 2012 yılında güncellenmiş. Dolayısıyla, aradan geçen bunca zamana baktığımızda aralıksız sizin iktidarınız var, buradaki eksiklikleri gidermek için nasıl bir aciliyet olduğunu ve son yirmi dört saate bu işin sıkıştırıldığını birinin izah etmesi lazım.

Şimdi, ya gerçekten bu kadar savruk yönetiliyoruz yani bu kadarını tahmin etmek, düşünmek, aklımıza getirmek istemeyiz ama bu kadar savruk yönetiliyoruz. Böyle, yumurta kapıya gelince "Aman, gri listeye gireceğiz, bunu getirmemiz lazım." diye bir şekilde bu geliyor ya da gerçekten bir; kaliteli yasama istenmiyor -o yıllardan beridir işlenen siyasetin sonucu, Türkiye Büyük Millet Meclisini değersizleştirmeye yönelik- iki; "Muhalefet doğru şekilde, doğru zamanda elverişli imkânlara sahip olup daha fazla yanlışımızı bizim ifşa etmesin, göstermesin." Ben dediğim gibi bu 39 üyenin -2 kuruluş ya da 37 ülkeyle birlikte- kendi ülkelerindeki uygulamaya yönelik, nasıl uygulandığına yönelik başlıkları çıkaramadık zaman itibarıyla ama bunun dışında gördüğümüz, bu anlaşma ve sonrasında Türkiye'de yaşananlara ilişkin önemli tespitlerimiz olacak.

Şimdi, bakın, Türkiye'ye yönelik 40 tavsiye kararının çıkarılan düzenlemeler sonucunda 28'i de yeterli görünüyor, 18'i de yetersiz. Bu yeterlilerin bazılarında uyumlu, bazılarında büyük ölçüde uyumlu; yetersizlerde kısmen uyumlu, ikisinde uyumsuz; 11 etkinlik kriterindeyse 9'unda yetersiz olarak değerlendiriliyor. Yani aslında özellikle etkinlik bakımından baktığımızda hiçbir etkinlik olmadığını görüyoruz yani bazı konularda düzenleme olmuş, iki alana özellikle girilmemiş; birine de neden girilmediğini şimdi izah edeceğim, o da çok açık burada, okuyunca bunu anlayabiliyoruz. Gri listeye girme tehlikemiz var, bu ne demek? Strateji geçersizliği olan bölgeler. Türkiye böyle bir alana girebilir. Yani kara para aklama, terörizmin finanse edilmesine karşı güvencede bulunmadığı düşünülen ülkeler. Kim bunlar? Örnekler var: Bahamalar, Botsvana, Kamboçya, Gana, İzlanda, Moğolistan, Pakistan, Panama, Suriye, Trinidad ve Tobago, Yemen, Zimbabve. Yani gri listeye girince ne olacak? Dış finansman çekebilme kabiliyeti iyice zarar görecek.

Şimdi, değerli arkadaşlar, bunu çıkartınca zannetmeyin ki biz gri listeye girme tehlikesinden de kurtulmuş olacağız çünkü uyumsuz olarak nitelendirilen 7 no.lu tavsiye kararı -tavsiye- kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanına ilişkin hedeflenen finansal yaptırımlar. Yani bugün burada konuştuğumuzu bu kapsamda değerlendirebiliriz ama bununla birlikte bu konuştuğumuz yasanın maddelerine bakıldığında, aslında içerisine serpiştirilmiş direkt konuyla ilgili olmayan da birçok düzenleme var kapsamının genişletildiği. Yani hedef direkt bu olarak görülse de araya fırsat bu fırsat bazı maddeler de yerleştirilmiş, onu da yine değerlendireceğiz.

Peki, burada uyumsuz olarak değerlendirildiği 12 no.lu tavsiye nedir? Özellikle hiçbir şekilde düzenleme yapılmayan, iktidarınız döneminde dokunulmayan kısım "siyasi nüfuz sahibi" kişiler başlığını taşıyor. Siyasi nüfuz sahibi kişiler, üst düzey kamu görevi bulunan devlet ya da hükûmet başkanı, üst düzey siyasiler, hükûmet görevlileri, adli ya da askerî personel, önemli mevkideki siyasi parti temsilcileri ve kamu kurumu yöneticisi niteliğindeki kişiler. Bu tavsiye niye? Yolsuzlukların önlenmesi ve tespit edilmesi bakımından büyük önem taşıyor. Yerli ve yabancı siyasi nüfuz sahibi kişiler ile yakınları tarafından gerçekleştirilen işlemlere konu olan fonların ve mal varlığının mali kurumlarca yakından takip edilerek kaynağının tespiti için tedbir alınması gerekmesi. Şimdi, tavsiyeye uyum sağlanmamış olması, ülkemizde siyasi nüfuz sahibi kişiler ve bunlarla bağlantılı kimselerin dâhil olduğu yolsuzluk olaylarının ortaya çıkarılmasını zorlaştırıyor ve yolsuzluk kaynaklı fonların ekonomik sistem içerisinde aklanmasını da kolaylaştırıyor. Bu durum yolsuzluk olaylarının korunduğunu ve gizlendiğini teşvik edildiği şeklinde yorumlanabiliyor.

Şimdi, genel olarak baktığımızda teknik uyum kapsamında zayıf not alıyoruz. Mevzuat eksikliklerini gidermeye yönelik hazırlanmış düzenlemelerin bazıları demin başta söylediğim gibi makul yani bazıları doğru ancak bu teklifin gerçekleşmesi yetersiz olarak değerlendirilen 12 no.lu tavsiye kararında herhangi bir değişiklik içermediğinden değişiklik sonrası ortaya çıkacak sonuçta Türkiye'nin gri listeye girme ihtimali devam edecek. Burası özellikle eksik bırakılıyor. Bakın, bu eksik bırakılmasının sonucunda bu neden getirildi özellikle, bu hedefler neydi? Şunu söyleyelim: Kanun teklifi, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine ilişkin kararların uygulanabilmesine yönelik düzenleme yapılıyor. İç hukukta adapte edilmeye çalışılan kararlar kapsamında Kuzey Kore'ye karşı çıkardığı 1718 sayılı Karar'ı 2006 yılından beri, İran'a karşı çıkardığı çok sayıda karar ve -numaraları var birçok- bu kararlardan en sonuncusu 2015 yılında 2231 sayılı Karar. Yaptırım rejiminin neredeyse hafiflemiş hâli, bu karar dahi bakın, beş yıldır yürürlükte. Şimdi, İran'ın Türkiye'deki bankası Bank Mellat, bunu kapatmasını istiyor. Bu kapanmış değil Türkiye'de. Bugün bunlar çaresiz durumda kalındığı için biraz daha özellikle bunun üzerine gidiliyor. Ancak bakıyorsunuz siyasi nüfuz sahip kişilere -bu girilmemesine- burada 15 Temmuz FETÖ darbesi sonrasında MASAK'ta yapılan gözaltılar ve ihraçlara yönelik o meseleye de baktığımızda oradaki kişilere ne oldu diye, onlara yönelik FETÖ'den açılan bir dava yok aksine orada bir takipsizlik kararı var. Kişisel Verileri Koruma Kanunu kapsamında yapılan işlem var. Şimdi, bir defa bu yasalar... Yani Türkiye 1991'de üye oldu; en son 2012'de güncellenen o 40 tavsiye kararını ve etkinliği zamanında yapmış olsaydı ne Rıza Sarraf Türkiye'de o yaptığı yolsuzlukları yapma imkânına sahip olurdu ne Türkiye başka ülkelerde yargılama konusu yapılabilirdi, buna ilişkin veriler ortaya çıkabilirdi ne de kimse bunu yapmaya imkân bulabilirdi, böyle bir imkânı olurdu. Yani o süreçte de hatırlıyorsunuz, ne demişti AKP Genel Başkanı Sayın Erdoğan Sarraf'la ilgili: "Ülkeye katkısının olduğunu biliyorum, altın ihracatı yapan bir zat, hayır işlerine girdiğini biliyorum." demişti hatırlarsanız. Ve bizim askerimizin Kuzey Irak'ta başına çuval geçirildiği zaman denilmişti ki: "Bu kadar kritik bir şeyde Amerika'ya niye nota vermiyorsunuz?" diye "Ne notası o, müzik notası mı? Böyle çarçabuk nota mı verilir?" dediğimiz meselede Rıza Sarraf için biz Amerika'ya 2 defa nota verdik. İşte, bütüncül açıdan bakılmadığında; günlük kişisel siyasi ikbal, kişisel siyasi sonuç hedefi tutulduğunda ortaya çıkan Türkiye gerçeği ve Türkiye'nin içine düşürüldüğü durum bu. Ben, etkinlik kriterlerini burada saysam aslında Türkiye'nin bütün önemli işlerde bir etkinlik sağlayamadığını görürsünüz bu yasayla ilgili.

Değerli arkadaşlar, bakın, yasalar çıkıyor. Bizim dünyada en çok zorlandığımız alanlardan biri -ne dediğimizde- şu: Türkiye'de daha önce kara parayla ilgili bir kanun vardı, daha sonra o " Suç Gelirlerinin Aklanmasının Önlenmesi Hakkında Kanun" diye değiştirildi ve "Bu kanun kapsamında Türkiye'de kaç kişi mahkumiyet kararı almış ve ne kadarlık bir mal yargılama süreçleri sonrası müsadere edilmiş?" diye baktığımızda aslında çok çok düşük rakamlar olduğunu görüyorsunuz yani şöyle söyleyebilirim: Son birkaç seneye kadar bu konuda aktif bitmiş dava dosyası, onanmış ve müsaderesine karar verilmiş pek bir şey olduğunu görmedim, duymadım. Bu konuda Yargıtay kararında emsal dosyaları incelerken çok taramıştım, yok. Şu anda da ben olduğunu çok zannetmiyorum, bu konuda da çok eleştiri geliyor bize.

Burada maddelerle ilgili içeriğine baktığımızda nelerin düzelmesi lazım? Teklifin "Mal varlığının dondurulması ve yasakların uygulanması" başlıklı 3'üncü maddesinde ve müteakip maddelerinde: Bir, Denetim ve İşbirliği Komisyonunun Birleşmiş Milletler Genel Kurulu kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanın önlenmesine yönelik kararlarına konu alan kişi, kuruluş ve organizasyonun mal varlıklarıyla ilgili kararların onay makamı gösterilmemiş olduğundan; iki, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanının önlenmesine yönelik kararlarına konu olan kişi, kuruluş ve organizasyonun bildiriminden sonra adı geçenlerin mal varlıklarıyla ilgili araştırmanın ne kadar sürede yapılacağı, araştırma sonucunda komisyonca ne kadar sürede karar verilebileceği, kararların ne kadar sürede onaylanıp ne kadar sürede ilan edileceği, kararın ilandan sonra dondurma işleminin ne kadar sürede yapılacağı belirlenmemiş. Bu eksikliklerin onay makamının ve idari işlem süresinin belirlenmesi ve maddeleşmesi sağlanmalı.

İki, teklifin "Denetim ve İşbirliği Komisyonu" başlıklı 4'üncü maddesinde "Komisyon, yasak işlem ve faaliyetlerin gerçekleştirildiği hususunda makul sebeplerin varlığına istinaden kişi ve kuruluşlar ile deniz ulaşım araçlarının BMGK listelerine eklenmesine ve bu makul sebeplerin ortadan kalkması halinde listelerden çıkarılmasına ilişkin olarak BMGK'ya gönderilmek üzere Cumhurbaşkanı öneride bulunabilir." hükmünün "Komisyon yasak işlem ve faaliyetlerinin gerçekleştirildiği hususunda makul sebeplerin varlığına istinaden kişi ve kuruluşlar ile deniz ulaşım araçlarının Birleşmiş Milletler Genel Kurulu listelerine eklenmesine ve makul sebeplerin ortadan kalkması hâlinde listelerden çıkarılmasına ilişkin olarak Birleşmiş Milletler Genel Kuruluna gönderilmesine karar verir." şeklinde değiştirilmesi lazım.

Üçünü öneri: 5'inci maddesindeki caydırıcılık bağlamında suç niteliğiyle münasip olmadığı açık. Burada bu suç, insanlık suçu nitelikli, kitle imha silahlarının yayılmasının finansmanı suçuna öngörülen cezasının caydırıcılık olgusundan uzak bu hâliyle, biraz daha artırılması gerektiğini düşünüyoruz.

6'ncı maddesinde, kanunun uygulanmasına ilişkin usul ve esaslar ile Komisyonun çalışma, usul ve esaslarına ilişkin yönetmelik çalışmasını yapacak bakanlıklar arasında İçişleri Bakanlığına yer verilmemiş. Burada İçişleri Bakanlığının, yönetmelik çalışması yapacak bakanlıkler arasında yani 6'ncı maddede yer alması gerektiğini düşünüyoruz.

15'inci maddede 5253 sayılı Kanun'un 30'uncu maddesinden sonra gelmek üzere yapılan "...aklama suçlarından dolayı derneğin genel kurulu dışındaki organlarında görevli olanlar veya ilgili personel hakkında soruşturma başlatılması halinde bu kişiler veya bu kişilerin görev yaptığı organlar geçici bir tedbir olarak İçişleri Bakanı tarafından görevden uzaklaştırılabilir." şeklindeki eklemede, buradaki soruşturma kavramı çok belirsiz; idari mi, yargısal mı, savcılık mı, kovuşturma mı yani bunun netleşmesi lazım. Yani bu nasıl yapılabilir? "6415 sayılı Yasa kapsamında düzenlenmiş iddianame sonrası adli kovuşturma başlatılmış olanlar." şeklinde değiştirilebilir. Bu teknik konulara ilişkin, maddelere ilişkin... Yeri geldiğinde yine değerlendireceğiz. Bir iki hususa daha değinip konuşmamı tamamlayacağım.

Şimdi, Sayın Başkan, Adalet Komisyonu zaman zaman toplanıyor, genelde de toplanır toplanmaz işte toplandığımız süreler, zamanlar itibarıyla baktığımızda hep de acil işlerimiz oluyor, acil deniyor. Ama bir şeyi ıskalamayalım Sayın Başkan: Burada Türkiye'deki yargıya güvenin bu kadar düşük olduğu bir ortamda bunu artırmak, bunu düzeltmek, en başta bu Komisyonun görevleri arasında; sizin ve Komisyon üyelerinin bu konuda büyük sorumluluğu var ve buna ilişkin bir adım atıldığını göremiyoruz.

"Yargıya güvenin bu denli düşmesinin sebeplerinin en başındaki temel unsur ne?" dediğimizde: Yapısal problemler, yargıya müdahalenin açık olması, yargı oluşumunun problemli olması, Hâkim ve Savcılar Kurulunun oluşumunun problemli olması, Anayasa Mahkemesinin oluşumunun problemli olması, hâkim ve savcı teminatının sağlanamamış olması. Dolayısıyla, bunlara yönelik çalışma yapmadan bir yere varamayız.

Bakın, geçtiğimiz haftalarda eş zamanlı olarak Ankara ve İstanbul cumhuriyet başsavcıları, işte, Yargıtaya seçildi ve peşine yapılan açıklamalar yargıda bir reform yani sanki yapılan o hukuksuzluklardan, çıkartılan o mahkeme kararlarının uygulamamasından tutun da Anayasa Mahkemesi kararlarının emredici olmasına kadar, uygulanmamasına kadar, yaşanan birçok hukuksuzluktan dönüş yapılacağına ilişkin bir düşünce varmış gibi bir algı oluştu kamuoyunda. Biz de: "Acaba bu olacak mı?" O zaman da dedik: "Temkinliyiz, keşke olsa."

Şimdi bakıyoruz, İstanbul Adliyesi, Başsavcı o zaman İrfan Fidan, şimdi Yargıtay üyesi, pek kısa bir süre sonra Anayasa Mahkemesi üyesi olacak. İstanbul Adliyesi içerisinde hâkimlerin verdiği kararların uygulanmaması yani nedir o? Hâkim tahliye kararı veriyor ağır ceza mahkemesinde yargılanan, daha tahliye kararı uygulanmadan cezaevinin kapısında savcı gözaltı kararı veriyor. Yani Türkiye'de ilk defa olan bir şey. Bu nedir? "Ben mahkeme kararına uymuyorum kardeşim." demektir, hiç başka izahı yok. Mahkeme kararına uyulmaması, kaç defa bunu yaşadık. İşte farklı farklı sanıklar, tahliye kararı veriliyor, tahliye olamazsın, bekletiyorlar cezaevinde yeni bir gözaltı kararı çıksın, gitsin oradan alsınlar.

İki: Anayasanın çok açık hükümlerine, basın özgürlüğüne, farklı farklı hükümlerine eş zamanlı olarak aykırılık taşıyan birçok iddianamenin altında İrfan Fidan'ın imzası var.

Üç: Anayasa Mahkemesi kararlarının uygulanmaması diye bir şey yok, emredici hüküm, bunda Adalet Bakanı da hemfikir burada daha önce konuştuğumuzda, hepiniz hemfikirsiniz konuştuğumuz zaman. Bunun uygulanmadığı adliyelerin başında orası geliyor. Yargıtaya üye seçiliyor, Yargıtay da tabiri caizse, daha nefes almadı, tek bir gün çalışmadığı, bir görev icra etmediği, görev dağılımı dahi bir şey olmadığı bir dönemde, Yargıtay içerisinde seçim... Bakın, seçim sonucunu da aldım, şurada, söyleyeceğim tam sonucu; yargının içinde bulunduğu durumu görmemiz açısından ibretlik, önemli. Kendisi 107 oy alıyor, kendisine en yakın kişi 65 oy alıyor; daha sonra 52, 35 ve 107 oyla... Yani ne hikmetse, o adliyede çok kısa süre içerisinde o kadar Yargıtay üyesinin de beğenisini ve takdirini kazanmış ki bu sefer de Anayasa Mahkemesine üye olması konusunda ilk öneri olarak Cumhurbaşkanının önüne gidiyor.

Değerli arkadaşlar, kapımızı, gözümüzü kapatır... "Ne yapalım işte, içinde bulunduğumuz durum böyle. Biz bir şey söylersek aforoz oluruz." vesaire vesaire gibi endişeler taşınıyorsa, burada tarihe geçen işler yapıyoruz, bu memlekete en büyük zararları bu Komisyon vermiş olur. Bu Komisyonun elini taşın altına koyması lazım. Biz -demin söyledim kanunla ilgili de, daha önceki meselelerde de aynı şeyi söylüyoruz- faydası olacak olanlara, yapıcı olanlara -burada doğru olan kısımları, yapılması gerekenleri de söylüyoruz zaten- bunlara katkı veririz ama bunlar tabiri caizse yanan koca bir ormanda bir ağaç kurtarmaktan da öteye gitmez.

Ben konuşmamı burada tamamlayacağım ancak Sayın Başkan, bu konuda -biliyorsunuz, daha önceki bir yasal düzenleme, benzeri bir düzenleme 2013 yılında Plan Bütçe Komisyonundan geçmişti- bizim Genel Başkan Yardımcımız ve aynı zamanda Plan Bütçe Komisyon Sözcümüz Sayın Bülent Kuşoğlu bugün eşlik edecek ve müsaadenizle benden sonra da kendisi hem partimizin bu konudaki görüşünü hem daha önceki şeyi ifade etmesi için istirham ediyorum... Çünkü o süreç ve sonrasındaki yaşananları izah edecek.