| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | İstanbul Milletvekili Abdullah Güler ve 43 Milletvekilinin; Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun Teklifi (2/3261) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 18 .12.2020 |
HASAN SUBAŞI (Antalya) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli katılımcılar; sözlerime başlamadan önce hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Çok önemli bir yasa teklifi; Halil Bey ifade etti "Bunu bir an önce olgunlaştıralım." diye. Bu olgunlaştırmayı kabul ediyoruz, çok da doğru ama bir an önce olgunlaştırmak değil, bu konuyu etraflıca tartışmak, enine boyuna konuşmak gerekir. Çünkü terör Türkiye'ye çok acı çektirmiştir ve hatta dünyanın en önemli sorunlarından birisidir. İnsanlığını bu sorunu çözmesi gerekir ama biz nedense sadece kolluk güçlerimize güvenerek terörü çözmeye çalıştık ve onların da kahramanca çabalarıyla, fedakârlıklarıyla yıllardır bize çok çektiren konuda ciddi mesafeler alındı. Geçenlerde de İçişleri Bakanının ifade ettiği gibi eğer gerçekten 320'lere düşürülmüşse terörist sayısı, bu konuda bu derece yetkinlerse önemli bir gelişme sayılır. Yıllardır 300'e düştü, 500'e düştü sözlerini hep duyduk, böyle olmasını, terörün yok olmasını gönülden de isteriz ama sadece kolluk güçlerinin gayreti ve kahramanlıklarıyla bunun üstesinden gelemediğimiz de şu geçtiğimiz otuz kırk yıl içinde görülmüştür.
O zaman, ne gerekir bu kolluk güçlerinin cansiperane mücadelesinin yanında? Hukuk ve adalet güvencesi. Hukuk ve adalet güvencesinin sadece terör konusunda değil ekonomide de ne kadar etkin olduğu son yıllarda görülmüştür. Onun için, ekonomideki zorluklar nedeniyle de Hükûmet sık sık, hemen hemen her yıl "adalet ve hukuk reformu" diye önümüze torba yasaları getirmektedir. Biz bundan şikâyetçi değiliz, her türlü desteği vermek, çabayı da gösterme kararlılığındayız. Ama olgunlaştıramadığımız için, bu tür yasaların olgunlaşmasına, tartışılmasına katkı sunamadığımız için de son derece rahatsızız. Yani Adalet Komisyonunda bunca gayret eden, çalışan arkadaşlarımızın, hukukçularımızın çabalarının hiçbir katkı vermemesi, sonuca bağlanmaması da doğrusu, çok ciddi sorunlarımızdan birisidir. Bundan şu çıkar: "Eleştiri ve muhalefet ya da karşı taraf görerek bu çabalara değer vermemek" anlamı çıkar yani "Muhalefetin görüşlerine biz değer vermiyoruz." Ha, iktidar kanadında da bizim gibi düşünen hukukçular olduğunu çok iyi biliyoruz.
Peki, bu böyle bilinirken neden bir türlü konuları yeterince tartışamıyoruz? O da tabii ki yine, geldiğimiz durumda, Cumhurbaşkanlığı hükûmet sisteminde tek yetkiliye doğru giden bir sistemin olması. Yani Sayın Bakan bundan önceki Adalet Komisyonunda şunu söylemişti, karşımıza yeniden bir reform getirdiğinde: "Siyaset bundan elini çekmeli ve kıyamete kadar da gitse adalet tecelli etmeli." Biz de "Sayın Bakan, siyasetin elini çekmesi çok zor çünkü bizzat Cumhurbaşkanının televizyonlardaki konuşmasıyla yargıyı etkilediği bir gerçektir, bu gerçeği hiç saklamaya da gerek yok. Böyle durumlarda da yargının tam bağımsız karar verebilme imkânı yoktur. Hepimizin bildiği bu gerçeği sizler de biliyorsunuz ama dile getirmeniz son derece zordur." demiştik.
Bugün geldiğimiz noktada, Adalet Komisyonundaki bu yasa teklifini inceleyemedik ama şöyle kabaca baktığımızda ve arkadaşları dinledikten sonra ben şunu görüyorum: Tabii ki son derece yararlı, olması gereken yönleri vardır. Hatırlar mısınız, El Kaide, uçaklarıyla Amerika'da çok ciddi terör yarattığı zaman ve yüzlerce kişinin ölümüne neden olduğunda, dünyayı sarsan o terörde merak etmiştim "Bu El Kaide bunu nasıl başardı, parayı nereden buldu?" diye ve sorunun cevabı da çok açıktı "Amerika'dan buluyor." Amerika'dan nasıl bulur? Tabii ki anonim şirketlerdeki ya da halka açık şirketlerdeki büyük paylarıyla, ortaklıklarıyla. İşte, en azından, bu yasa, o ülkeyi vurarak, onun zenginliklerinden yararlanarak o ülkede terör yapma; hatta terörün evrensel ölçütlerine de baktığımız zaman... Gerçekten, bu tür yasalara bağlanarak, sarılarak yerli yerinde ama çok ciddi ele alarak bunların çıkarılmasına yüzde 100 destek veriyoruz ama Türkiye'de, Adalet Komisyonunda ve Mecliste yasalarımızı nasıl geçirdiğimizi de çok iyi biliyoruz. Burada muhalefetin hiç katkısı yok. Peki, katkımız olmasın.
Peki, yargı, uygulamada sağlıklı karar verebiliyor mu? Bu reformları her yıl yapıyoruz ve yargıda bugün geldiğimiz noktaya bakalım: Yukarıda konuşan siyasetçiler ve aşağıda da yargının onlara paralel verdiği kararlar. Biz birkaç defa "Osman Kavala" dediğimiz zaman "Sorosçuyu mu destekliyorsunuz?" Yok, hayır; tanımam; Sorosçu nedir de bilmem, Osman Kavala'yı da tanımam ama bir yargı "Anayasa Mahkemesi kararlarını, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarını tanımıyorum." diyorsa 14. ve 15. Ağır Ceza Mahkemeleri yukarıdan gelen talimat, söylem veya yorumlara paralel "Ben Anayasa Mahkemesinin kararını tanımıyorum." diyorsa biz neye güvenebiliriz, hangi kanuna? Yani uygulamalarımız bu durumdayken biz hukuk güvencesine nasıl inanabiliriz?
Şimdi, sivil toplumu rahatsız etmek, ayrıcalıklı planlar uygulamak... Sivil topluma da -yasanın içinde görüyoruz ki- derneklere kayyum uygulaması gelecek. Hangi adalet mekanizmasıyla kime güvenebiliriz ki "Bu, terörün finansmanıdır, buna el koyalım." "Şu sivil toplum kuruluşunu kapatalım, bir kayyum atayalım." dediğimiz zaman hangi kurumun adaletine güvenebiliriz? Yani mahkeme kararlarını tanımayan bir durumda biz kime güvenebiliriz?
Şimdi, hukukçular konuştuğu zaman, hukukçuların susturulması için "Sorosçuyu mu destekliyorsun?" "Teröre destek mi vermek istiyorsun?" dendiği zaman hukukçular Türkiye'de konuşamaz hâle geliyor. Ben bu örneği geçen Adalet Komisyonunda da vermiştim. Bülent Arınç'ı beğenirsiniz, beğenmezsiniz ama bir şey söyledi, şunu dedi: "Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları uygulandığı zaman filan şahısların tahliye edilmesi lazım." E, görevinden oldu. Şimdi, hukukçular konuşamazsa "Hukuk kararlarını, mahkeme kararlarını uygulayın." demezse bunun sonu nereye varır?
Şimdi, bunu hukukçular niye ister? Tabii ki Sorosçuyu korumak için ya da bir şahsı korumak için değil; yıpranan adaletin yeniden tesis edilmesi, adalette güven sağlanabilmesi için. Bizim için ne önemli olabilir Ahmetler, Mehmetler, Hasanlar, Osmanların çıkıp çıkmamasından da ziyade? Haksızlığın ve hukuksuzluğun olağan hâle geldiği bir ülkede terörü biz nasıl engelleyebiliriz? Şimdi, teröre karşı kolluk güçleri görev yaparken eğer o adalet o ülkede çökmüşse -"Adalet mülkün temelidir." boşuna söylenmiş bir şey değil ki, gerçekten adalet bir ülkede güven kaybediyorsa, çöküyorsa- o ülkede kargaşayı nasıl engelleriz? Biz diyoruz ki: Teröre karşı kolluk güçlerimizin amansız mücadele vermesi ama yanında da adalet ve hukukun yerli yerinde yeniden ihya edilmesi, hukuk mekanizmalarının her şeyiyle işletilmesi ve bu ülkede adaletin tesisi, bizde terörün de sonunu getirecek en önemli şeylerden birisidir. Siz "Şu, şu dernekleri kapatıyoruz." dediğiniz zaman Türkiye'de sivil toplum çok ciddi rahatsızlığa uğrayacaktır. Neden? "Kapatalım." diyen mekanizmaların adaletine, eşit davranacağına güvenmedikten sonra toplumda çok ciddi kargaşalar olacaktır. Keşke bu kadar kolay olsaydı, birtakım engellemeler, yasaklar ve sert tedbirlerle bu tür şeyleri dünya engelleyebilseydi hukukun, adaletin ve demokrasinin olmadığı ülkelerde bir tek kargaşa, anarşi ve terörün olmaması gerekirdi ama baktığımız zaman, adaletin, hukukun ve demokrasinin yaşadığı ülkelerde terör giderek yok olmuştur ama adaleti tesis edemeyen, demokrasinin hâkim olmadığı, eşitliğin olmadığı ülkelerde de ne kargaşa ne anarşi ne terör bitmiştir.
Siz dünyanın neresinde gördünüz, bir trafik yol kestiğinde cezalar vereceğinde insanların, vatandaşların birbiriyle yardımlaştığını, ışıklar yakarak "Kontrol var." dediğini? Türkiye'de olur. Bunu arka planda düşündüğümüz, incelediğimiz zaman yurttaşların birbiriyle bir dayanışmasıdır. Yani devlete olan orantısız bir güç, adaletsizlik ya da hukuka olan güvenin sarsılması nedeniyle ya suçluyu saklama psikolojisi ya da insanların ceza almaması için birbiriyle dayanışması, yardımlaşması Türkiye'de olmakta. Hukuk güvencesine, devletin adaletine yüzde 100 güvenildiği yerlerde ihbar mekanizması çalışır, yurttaşlar birbirini "Burada bir yanlışlık var, burada bir hukuksuzluk var, burada bir suçluyu saklama var." diye ihbar müessesi çalışır. Her bir yurttaş demokrasilerde bir kolluk gücü gibi çalışır ama adalet ve demokrasi zayıflamış ülkelerde de yurttaşların birbiriyle ister istemez bir dayanışması olur. "Devletten birbirimizi koruyalım; hukuktan ve cezalardan birbirimizi koruyalım." mekanizmaları gelişmeye başlar. Onun için şu son derece önemli kanunu bu kadar aceleye getirmeseydik de keşke enine boyuna tartışarak olgunlaştırabilseydik.
Bir yıl önce "Basına özgürlük." dediniz. Neden öyle dediniz? "Basına özgürlük." denmesinin sebebi dünyada Türkiye'de en çok basın mensubunun tutuklu olduğu ülke olduğumuz için son derece sınıf aşağı düşmüştük, derece kaybetmiştik. Buna karşılık reform diye getirdiniz, dediniz ki: "Basının özgürlük alanındaki haber verme amacıyla ortaya koyduğu fikir ve düşünceler suç olmaz." Biz de dedik ki: "Bunun için Ceza Kanunu'nda değişikliğe gerek yok. Anayasa'nın filan maddesinde bu vardır, Ceza Kanunu'nun da filan maddesinde bu vardır. Bunu niye yeniden kanun değişikliğiyle basını sözde 'Özgür bırakıyoruz.' gibi yeni kanun çıkarıyoruz? Bu mükerrerdir." Ama biz çıkardık ve ondan sonra, tabii, "Basına Özgürlük" manşetleri çıktı, hemen arkasından da Müyesser Yıldız, Barış Pehlivan, Barış Terkoğlu, Murat Ağırel'in tutuklandığını gördük. Yani "Biz bir şeyi çıkarıyoruz, özgürlük." derken bir şey değişmiyor, kendi kendimizi kandırıyoruz, dünyayı belki de kandırmaya çalışıyoruz. Bizim yapmamız gereken: Süratle yargı adaleti, hukuk hukuku ve adaleti yeniden ihya etmenin yollarını aramamız lazım. Muhalefete "Biz sizi anlamayız, dinlemeyiz, siz art niyetlisiniz." gibi düşünüyorsanız çok yanlış. Zaten önemli bir ayrımcılık, önemli bir bölücülük var demektir.
Sonra terörün finansmanı için burada diyoruz ki: "Terörün finansmanın üstüne çökelim. Göz açtırmayalım." Güzel, tabii ki öyle olması lazım ama bütün dünyadan gelecek paralar da gelsin, buyursun gelsin, sorgu sual yok, "Af çıkarıyoruz." diyorsunuz. Yani bütün dünyadaki kara paraya -içinde kara para da olacak, terör finansmanı da olacak- "Türkiye'ye buyursun gelsin, serbesttir." diyorsunuz, ondan sonra da bir taraftan da bu kanunu çıkarıyoruz.
Şimdi, bu özensizlikler maalesef ülkemizi, devletimizi, hukukumuzu ve adaletimizi yıpratıyor. Savcı İrfan Fidan -Zeynel Bey de söyledi "Umutlandık." dedi- yani çok kötü iddianameler ve tutuklamalar sonucunda acaba yükselterek bir kızağa mı alınır? Evet, bütün Türkiye'de böyle bir hava esti. Ama ne mümkün, belli ki Anayasa Mahkemesinin başına getirilecek. Şimdi, bu kadar tartışmalı bir ismi, toplumda ve dünyada bu kadar birçok örnek, sembol davaya konu olmuş bir ismi şimdi Anayasa Mahkemesine nasıl sokarız, nasıl başına getiririz?" diye düşünülüyorsa hem bu Cumhurbaşkanlığı sistemini yeniden düşünmemiz ve sadece bizim değil -biz biliyoruz da- artık AK PARTİ'li dostların, arkadaşların, yurttaşlarımızın da "Biz, bu sistemle ne ekonomiyi düzeltebiliriz ne hukuk ve adaleti düzeltebiliriz."i yeniden düşünmesi gerekiyor.
Ben, yasayı şahsım ve partim adına çok yararlı ve gerçekten Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları çerçevesinde ve "FATF" dediğimiz kuruluşla iş birliğinin terörle mücadelede çok faydalı olacağına inanıyorum, inanıyorum ama bize gereken samimiyettir, bize gereken adalettir, hukukun yerli yerine yerleşmesidir. Biz, otoriter bir rejimin hele hele yargıya böyle bir müdahale olduğu dönemde, adalete güvenin sarsıldığı bir dönemde böyle yasalarda çok tedbirli olunması gerektiğini, çok derli toplu tartışarak ve toplumu ikna ederek sonuç alınmasını...
Ama "Sonuç alınabilir mi?" derseniz Sayın Başkan, gerçekten ümitlerimizi kaybediyoruz. Yargının bu bağımlı ve üzerinde bu siyasi baskıların olduğu bir dönemde, biz devletimizin adaletine güvenilmez noktaya vardığımızda bu tür sorunları çözmek değil, büyüteceği düşüncesindeyiz. Dediğim gibi, buna "Karşıyız." demek mümkün değil ama doğrusu dikkatli olmak gerekir. Artık "Biz, muhalefeti dinlemeyiz, kendi bildiğimizi yaparız."ı, keşke kendi bildiğinizi yapsanız... "Sadece Türkiye'yi teslim ettiğimiz yukarıdaki kişinin söyledikleriyle, onun vizyonu, onun kararlarıyla idare ediliriz."i bırakabilsek, tartışan bir ülke hâline tekrar gelsek.
Teşekkür ediyorum.
Sağ olun.