KOMİSYON KONUŞMASI

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Başkanım teşekkür ediyorum.

Yine güvenlikçi bir kanun teklifi önümüzde. Bundan on beş gün önce Sayın Adalet Bakanı buraya gelmişti, yargı reformuyla, hukuk reformuyla ilgili düşünceler konuşulmuştu, bizim gözlemlerimiz, düşüncelerimiz alınmıştı. Biz de zannediyorduk ki her ne kadar tek adam rejiminde yargı reformunda sıkıntı olur, yargı reformu olmaz ama önümüze gelecek bir kanun teklifiyle, yargıyla ilgili, hukuki... Ama yine İçişleri Bakanı baskın çıkmış. Memlekette İçişleri Bakanına verilen yetkiler azmış gibi, getirmişsiniz, İçişleri Bakanına o kadar çok yetki vermişsiniz ki artık bununla beraber özgürlükler ötelenmiş, anayasal hak ve özgürlükler rafa kaldırılmış, yeni bir torba yasa gelmiş önümüze.

Teklif bizim dönemimizde 33'üncü torba arkadaşlar, Adalet Komisyonunda ise 6'ncı torba bu teklif. Bugüne kadar torba tekliflerin madde sayısı 1.202, Meclisin bu dönemde yürürlüğe koyduğu toplam 1.780 maddenin üçte 2'sini oluşturuyor arkadaşlar, düşünebiliyor musunuz? Bu Komisyona gelmiş olan bir teklifle 7 tane kanun değişikliği yapılıyor ve bu kanun değişiklikleriyle beraber anayasal hak ve hürriyetler de rafa kaldırılıyor. Nasıl mı? Şöyle: "Kitle İmha Silahlarının Yayılmasının Finansmanının Önlenmesine İlişkin Kanun" başlığı var ancak içerisine baktığımız zaman demokratik toplumun temel taşını oluşturan dernek özgürlüğünden başlayan Avukatlık Kanunu'ndaki hak ve savunma hakkına yönelik birçok anayasal hak ve özgürlük ihlal edilmiş durumda. Şöyle bir bakıyoruz, dernek özgürlüğüne ilişkin hükümler Anayasa'ya ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'ne aykırı olarak getirilmiş, yine, mal varlığına el koymaya ilişkin hükümler de Anayasa madde 35 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin 1 no.lu ek protokol madde 1'e aykırılık teşkil ediyor. Savunma hakkına ilişkin kısıtlamalar adil yargılanma hakkına, hukuk devletine aykırı olması itibarıyla Anayasa'nın 36'ncı ve 2'nci maddeleri açısından büyük sorun teşkil ediyor. Bununla beraber Anayasa'ya aykırılık içeren birçok düzenleme var. Burada yapılması gereken, İç Tüzük madde 38 gereği Anayasa'ya uygunluk açısından bu kanun teklifinin mutlaka incelenmesi gerekiyor Sayın Başkan ve Anayasa'ya aykırı olan bu kanun teklifinin geri çekilmesi gerekiyor, mutlaka çekilmesi gerekiyor.

Şimdi, bakıyorum, bu kanun teklifinde -Abdullah Bey açıkladı- gerekçe ne? Türkiye'nin üyesi bulunduğu OECD bünyesindeki kara paranın aklanmasının önlenmesi ve terörizmle mücadele amacıyla kurulan Mali Eylem Görev Gücünün (FATF) tavsiyelerini karşılamak ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyinin almış olduğu kararları uygulamak amacıyla hazırlanmış. Bu kararların yerine getirilmesi tabii, önemli. Terörle mücadelede finansal desteklerin önlenmesi olmazsa olmaz. Tabii ki teröre finansal destek sağlayan kişiler, kurumlar, kuruluşlar, dernekler ve STK'lerin önüne geçilmeli ancak kanunun dayanak olduğu FATF'ın düzenlediği belgeler dikkate alındığı belirtildiği hâlde gerekçede ne yazık ki en önemli 7 ve 12 no.lu tavsiye kararı göz önüne alınmamış durumda. Burada kanun teklifinde sadece avukatlar, dernekler, sivil toplum örgütleri, şirketler, kişi ve kuruluşlar terör örgütlerine destek veriyor gibi bir anlam çıkmış yani bunun dışında 12 no.lu Tavsiye Belgesi'nde siyasi kişi ya da kuruluş olabileceği ifade edildiği hâlde, bu kapsamda siyasi nüfuz sahibi kişinin aile bireyleri ve yakınları için bu tedbirlerin uygulanması gerektiği tavsiye kararında vurgulandığı hâlde neden değişiklik yapılmamış, neden eklenmemiş? Yani bu kanun teklifinin en büyük eksikliği bu.

Başka bir hatırlatma daha yapayım, onu anlatayım, şimdi biraz geçmişe dönüyorum. Şimdi, bu kanun teklifi OHAL'in normal, yasalaşmış bir değişik şekli. Hatırlarsınız, OHAL'in başlangıcında darbe girişimi nedeniyle hedef neydi? FETÖ'ydü. Daha sonra ne oldu? KHK'ler, "FETÖ terör örgütüne aidiyet" "bağlantı" ifadeleri ve "terör örgütü ilişkisi" ve "devletin millî güvenliğine tehdit gibi" geniş bir tanımlama yapılmaya başlandı. 22 Kasım tarihli 677 sayılı KHK kapsamında toplumsal muhalefet kesimleriyle ilişkili STK'ler, demokratik kitle örgütleri kapatma kararlarına dâhil edildi. Toplam 375 tane dernek hakkında kapatılma kararı alındı. Örneğin, Soma'daki maden faciası, Artvin'deki hidroelektrik santral projeleri, öğrenci davaları, yazdıkları haberler nedeniyle yargılanan gazetecilerin davaları gibi pek çok soruşturma ve davada mağdurlara gönüllü avukatlık hizmetleri veren Çağdaş Hukukçular Derneği ve Özgürlükçü Hukukçular derneği kapatıldı; ÇHD'nin internet sitesi dahi yasaklı hâle getirildi, avukatlar cezaevlerine gönderildi. Örneğin, Türkiye genelinde çocuk hakları çalışmalarını yürüten, raporlamalar yapan UNICEF'le ortak projeler yürüten Gündem Çocuk Derneği kapatıldı. Ama çocukların istismar edildiği Ensar Vakfı kapatılmadı; daha fazla yardım eder hâle gelindi, hatta Cumhurbaşkanı genel kurullarına gitti, Sayın Aile Bakanı "Bir kere olması karalama için gerekçe değildi." diye açıklamalarda bulundu arkadaşlar.

Dernekler Kanunu'na eklenen bu yeni düzenlemeyle yargı kararı olmaksızın, İçişleri Bakanının keyfiyle, geçici olarak dernek görevlileri hakkında görevden uzaklaştırma kararı verilebilecek. Böyle bir şey olabilir mi? Nerede olabilir, hukuk devletinde böyle bir şey olabilir mi? Dahası, İçişleri Bakanımız, bu tedbiri yeterli görmezse dernek faaliyetlerini de askıya alabilecek. Ver yetkiyi İçişleri Bakanına, adaletle ilgili, yargı reformuyla ilgili hiçbir şeyi Adalet Komisyonuna getirme. Yani değil kesinleşmiş yargı kararı, kovuşturma aşaması dâhil, teklifte beklenmiyor. Terör faaliyeti adı altında her derneğin faaliyetleri durdurulacak, dernek yöneticileri görevden alınıp derneklere kayyum atanacak. Yani bu 27'nci Dönemle birlikte bu iktidarın son bütçesi dedik ya, "Veda bütçesi" dedik ya, son yıllarda yaptığı en önemli şey kayyum. Yani belediye başkanlarını -millî iradeyle seçilen belediye başkanlarını- alıp da kayyum atadınız, yetmedi, şimdi derneklere kayyum atayacaksınız. Böyle şey olabilir mi? Tıpkı "FETÖ'yle mücadele ediyoruz." diyerek muhalif tüm derneklerin kapatılması gibi, KHK'yle değerli akademisyenlerin görevlerden alınması gibi işlemler yapılacak.

İktidarın yanında olmayanları, muhalif olanları "terörist" ilan etmek, en ufak eleştiriye ya da fikir beyanına "terör propagandası" demek, ne yazık ki iktidarın son on sekiz yıldan beri yaptıkları en önemli işlerden biri hâline geldi. Bu kanun teklifi, bu işleri daha da meşru kılmanın bir kılıfı olarak getirilmiş arkadaşlar buraya. Burada, İçişleri Bakanına inanılmaz bir yetki veriliyor. Şimdi bunu dersem arkadaşlar diyecek ki: "Ya, böyle şey olur mu?" Evet, sarayın Süleyman Soylu sevgisi, Soylu'nun da yargı düşmanlığı anlaşılacak gibi değil arkadaşlar. Yargı diye bir şey kalmadı; İçişleri Bakanına yetki ver, güvenlikçi politikalar olsun, yasa teklifleri gelsin, ondan sonra buradan da, biz ne kadar itiraz etsek dahi virgülüne dokunulmadan Meclis Genel Kurulundan çıksın. Ondan sonra, vatandaşlar "İneğimi satıyorum, ineğimi kesiyorum. Tarım Kredi Kooperatiflerine battım, borcumu ödeyemiyorum." diyen çiftçileri de 25 kilometre ileriden Ankara'ya sokmayın, böyle şey olmaz.

Sadece bu 15'inci maddeyle Anayasa'nın 2, 5, 10, 11, 13, 25, 26, 36, 38, 40'ıncı maddeleri de ihlal ediliyor. Bir yasa teklifi nasıl olur da Anayasa bu kadar hiçe sayılarak hazırlanabilir? Arkadaşlar, anlamak hiç mümkün değil.

Ya, Başkanım, bununla da hiç konuşulmuyor, çıkarsak olur değil mi? Vallahi, boğulacağız ya. Nefes alamıyoruz yani.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Çıkarabilirsiniz.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Bir başka önemli mesele, teklifin 20 ve 27'nci maddeleri. Bu teklifle avukatlar, yapmış oldukları işlemler hakkında bilgi ve belge verme, şüpheli işlem ibrazı, muhafaza yükümlülüğü gibi fiillerle yükümlü kılınıyor. Avukatlık mesleğinin özü ortadan kaldırılarak savunma hakkı tekrar yok ediliyor. Avukatlık mesleğinin özü olan ve Avukatlık Kanunu'nun 36'ncı maddesinde düzenlenen sır saklama yükümlülüğü ortadan kaldırılıyor. Avukatlığın tanımı -üzülerek söylemek gerekirse- "ihbarcı" hâline getiriliyor.

Değerli arkadaşlar, avukatlar müvekkillerinin bilgilerini açığa vuramazlar. Ben de otuz sene avukatlık yaptım, müvekkillerin bilgilerini açığa vurmamız mümkün değil, vurduğun zaman gidiyorsun, ya ana baba ismi soruluyor ağır cezada ya da disiplin dosyaları önüne konuyor. Bu mesleğin en temel kurallarından biri olan "Müvekkillerinin bilgilerini açığa vuramazlar." kuralı yani avukatların sır saklama yükümlülüğü süresiz olup müvekkil ve vekil ilişkisinde güven inşasının temelidir. Ben şu anda milletvekili olsam dahi, avukatlık mesleğini bırakmış olsam dahi önceki dönemlerdeki müvekkillerim hakkında sır saklama yükümlülüğüne aykırı davranırsam yine yargılanırım. Onun için, kimlik tespiti, işlemlerin izlenmesi, bilgi ve belge verme, şüpheli işlem yükümlülükleri, muhafaza ve ibraz yükümlülükleri avukatların savunma haklarıyla asla bağdaşmıyor. Avukatlık Kanunu, avukatın sır saklama yükümlülüğü sebebiyle tanıklıktan çekilme imkânı bile vermektedir. 36'ncı maddedeki bu temel ilkenin istisnası ise bellidir. Ancak avukatın kendine yüklenen yargılamada savunmasını yapabilmesi için bilgilerin paylaşılması zorunluysa ve ilgili kişilerin bilgiyi açığa vurmada rızası varsa sır saklama yükümlülüğü yasal anlamda aşılabilir.

Dahası, hüküm daha önce de Suç Gelirlerinin Aklanmasının ve Terörün Finansmanının Önlenmesine Dair Tedbirler Hakkında Yönetmelik'in 4'üncü maddesinin (ş) bendine eklenmiş ancak hüküm Danıştay 10. Dairesinin 2008/1675 esas, 2013/508 Karar numaralı 24/1/2013 tarihi itibarıyla 20'nci maddeyi detaylı olarak açıklayacağı üzere iptal edilmişti, daha sonra açıklayacağım bu konuda. Buna rağmen tekrar kanuna sokulmaya çalışılmaktadır. Yargı kararlarının tanınması ve uygulanması anayasal bir zorunluluktur. Bu yazdığınız hüküm Anayasa'nın 138'inci maddesini ihlal etmektedir. Avukatlık mesleği yine, çoklu baroda olduğu gibi, bu düzenlemelerle ayaklar altına alınmıştır.

Ayrıca gerekçede ve kanunda yapılan değişikliklerin devamında "müşteri" ibaresi vardır arkadaşlar. Burada avukat arkadaşlar var, biz avukatlar olarak bize gelen, bize danışan insanlara "müşteri" demeyiz; demeyiz, dedirtmeyiz. Çünkü avukatlık kamu hizmetidir, onlara söylenecek şey müvekkildir. Ama burada ne var? "Müşteri" ibaresi kullanılmış. Avukatlar müşterilere değil, müvekkillere sahiptir. Siyasi görüş aykırılıkları bir yana, arkadaşlar, AKP'li hukukçu arkadaşlarımız var, bunu üzüntüyle söylüyorum, bu "müşteri" kelimesini, "müşteri" lafını kaldıralım, çıkaralım buradan. Tümden geri gönderelim de bu yasayı, onu da kaldırmaya gerek kalmasın. Böyle bir ifade bu kanunla mümkün müdür? Buradan kanunun sistematiğinde avukatların yükümlü kılınmamış olduğunu anlıyoruz ama siz ısrarla kanunu ihlal etmek, avukatlık mesleğini yok etmek istiyorsunuz. Ne kadar yapsanız boş çünkü bu veda bütçesi, bu kanun teklifleri son kanun teklifleri. İnşallah, ittifakımızla hep beraber Cumhuriyet Halk Partisi iktidara gelecek, bu çıkarılan kanunların hepsini aslına uygun hâle getireceğiz arkadaşlar.

Avukat, hâkim, savcılarla beraber yer alır, yargı düzeninin bir parçasıdır. Müvekkil de avukat da müşteriye hizmet veren ilişkisinden farklı olarak birbirine karşı sorumludur. İlkesel olarak avukat adaletin oluşması için görevini yerine getirir, müvekkilleri "müşteri" olarak tanımlarsanız adalet değil, menfaat ilişkileri devreye girer. Kısaca "müşteri" ibaresi fahiş bir yanlışı ifade ediyor ama bunlara biz alışkınız çünkü hastaneye gelen vatandaşa da siz farklı gözlerle bakıyorsunuz yani bu işe parayla, sırf ekonomiyle baktığınız için memleketin sağlıkta geldiği nokta da ortada.

Oluşturulan bu tabloda ne gittikçe azalan adalet tanımının yerini bulması ne de savunma hakkının usulünce yerine getirilmesi tamamen hayal ürünü olacaktır. Avukatların yükümlü kılınmasıyla avukatlık mesleği icra edilemez hâle bürünecektir. Arkadaşlar, avukatların dışında noterleri de örnek gösteriyorsunuz. Abdullah kardeşim, noterlerde savcı ya da mahkeme kararı olmadan noterlerden hiçbir belgeyi alamazsınız. Bunu nereden biliyorum? Eşim noter, eşime sordum. Noteri örnek gösteriyorsunuz. Mahkeme ya da savcı kararı olmadan hiçbir belgeyi alamazsınız. Siz İçişleri Bakanlığı ve yürütmenin elemanlarınca belgeleri almaya kalkıyorsunuz, sınıflandırmaya giriyorsunuz. Bunu da özellikle belirtme gereği duydum.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Var orada yani derneğin bütün faaliyetlerinin yasal olması kaydıyla.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Tabii, o maddeyi tartışacağız. O tercih, keyfiyet. Onu kim belirleyecek?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Derneğin faaliyetleri belirler.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Yargı önemli bizim için.

Değerli Komisyon üyeleri, bu kanun teklifi genel itibarıyla Anayasa'nın 14 maddesini ihlal ediyor. Bunların başında, Anayasa'nın 2'nci maddesi açık ve net ihlal ediliyor. Bu kanunda "Adalet anlayışı, insan haklarına saygılı, demokratik bir hukuk devleti" ilkelerini bulamıyoruz ne yazık ki. Teklifin 19'uncu maddesinde "Dolandırıcılık, ihaleye fesat karıştırma, edimin ifasına fesat karıştırma ve rüşvet suçu tüzel kişinin yararına işlendiği takdirde soruşturma ve kovuşturma beklenemez, idari para cezası kesilir." deniyor. Soruşturma ve kovuşturma olmadan nasıl bir kişinin suç işlediğine karar verilebiliyor, ben bunu çözemedim arkadaşlar, çözemedim. Büyük bir ihtimalle arkadaşlar bunu anlatacaklar bize . Yani yargıyı hiçe saymak, keyfî düşüncelerle ceza kesmek hangi hukuk devletinde olabilir? Buna da şüpheli bakıyorum.

Anayasa'nın 5'inci maddesi "...Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak..." diye devam ediyor; gerekli şartları hazırlamak, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmak diye devlete görev veriliyor. Bu kanun teklifinin tamamı bu hükmü ihlal ediyor.

En bariz ihlal 15'inci maddede. Teklifte bir kişi hakkında terör suçlaması yapıp mahkeme kararlarını beklemeden, masumiyet karinesini hiçe sayarak görevden almak gibi bir şey var. Bu maddeyle nerede kaldı temel hak ve hürriyetleri korumak, iyileştirmek, insan haklarına dayalı bir devlet yönetimi inşa etmek? Yani Anayasa'nın 5'inci maddesi nerede diye söylemek zorundayım.

Yargı reformunun konuşulduğu bugünlerde hukuk öngörülebilirliğini yok eden, örgütlenme hak ve özgürlüğünün temelini sarsan, hukuk devleti ilkesini ihlal eden ancak böyle bir teklif gelebilirdi. Yani bu nereden geliyor? Tabii, İçişleri Bakanlığından geliyor, takdir etmek olası. Geçenlerde Sayın Adalet Bakanına söyledik: Ne zaman bir şey yapmaya kalksanız İçişleri Bakanlığından ne geliyor? Komplo geliyor yani reform lafı çıktığı zaman İçişleri Bakanlığından böyle yasa teklifleri geliyor. Yani Adalet Bakanı da görevini yapamaz hâle getiriliyor.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Bizden geliyor teklif, biz buradayız.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Anayasa'nın 10'uncu maddesi arkadaşlar "Kanun önünde eşitlik". Teklifin 12'nci maddesinde bazı suçlardan mahkûm olanlar, derneklerin genel kurulları dışında görev alamayacak, dernek organlarına seçildikten sonra ilgili suçlardan mahkûm olanların görevi sona erecek. Bu durum ayrıştırıcı politika inşa etmek açısından değerlendirilebilir. Uyuşturucu maddeler kapsamında hüküm giyen, cezasının infazını tamamlayan kişinin sonraki yaşamında topluma kazandırılması gerektiği, cezaların onarıcı olması ilkesi gereği düşünüldüğünde cezasını tamamlamış kişiler açısından ayrımcı bir politikaya işaret edilmektedir, bu da kabul edilemeyecek bir noktadır. "Anayasanın bağlayıcılığı ve üstünlüğü" hükmü de -11'inci madde- açıkça ihlal edilmişti. Anayasa'nın 13'üncü maddesi de "Temel hak ve hürriyetlerinin sınırlanması" ihlal edilmiştir.

Demokratik toplum düzenine ve Anayasa'nın özüne aykırı düzenlemeler vardır. Anayasa'nın 20'nci maddesi "Özel hayatın gizliliği"ne ilişkin hüküm de kanun teklifinin 9, 13 ve 20'nci maddeleriyle ihlal edilmiştir. Çeşitli bilgi ve belgelerin temini açıkça Anayasa'nın 20'nci maddesinde bulunan "Özel hayatın gizliliği" hakkını zedelemektedir.

Teklifte kamu kuruluşlarından hatta bankalar dâhil olmak üzere gerçek ve tüzel kişilerden bilgi ve belge isteme yetkisi tanınıyor. Bu durum kişisel verilere daha fazla kişinin erişmesine sebep olacak niteliktedir. Artık bu da ihlal niteliğindedir. Şirketlerin ticari sırları, bankaların bankacılık sırları, müşteri sırları, kamu kurum ve kuruluşlarının devlet sırrı olan gizlilik dereceli bilgi ve belgeleri karşısındaki konumu problem yaratacak niteliktedir. Bu anlamda kişisel verilerin korunması kuralı ihlal edilmektedir.

Anayasa'nın 25'inci maddesi en önemli maddelerinden birisi biliyorsunuz "Düşünce ve kanaat hürriyeti" ve 26'ncı madde "Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti" hükümleri. Kanun teklifiyle derneklerle ilgili yapılan düzenlemeler, başta 15 ve 16'ncı maddeler olmak üzere örgütlenme hakkına, bu kapsamda derneklerin faaliyetlerini gerçekleştirme ve ifade hürriyetleri konusunda büyük bir engel getirmektedir. Yani hiçbir şey kalmadı.

Basın açıklaması yapmak için Dikmen kapıya gelmek isteyen çiftçileri siz 25 kilometre ileride durdurun; baro başkanlarını Ankara'ya sokmayın, baro başkanlarını Meclise sokmayın; iki laf etmek için çıkan insanları alın, Anayasa'nın 34'üncü maddesi gereği "Toplantı ve gösteri yürüyüşü düzenleme hakkı" ihlallerinde bulunun, millet evinde otursun, maskeye taksın, ne beklesin, aşı beklesin. Beklediğiniz o; millet dışarı çıkmasın, millet kendisini ifade edemesin, ifade özgürlüğünü ve düşüncesini açıklamasın. Ve son olarak bu düzenlemeyi yapmışsınız yani derneklere de "Susun." diyeceksiniz, "Oturun oturduğunuz yerde, sizin ne işiniz var dernekçilikte, örgütlenmede, gidin evinizde oturun." diyeceksiniz. Zaten millet evde oturuyor şu anda.

Bir diğeri ise 35'inci maddede düzenlenen -en büyük maddelerden birisi, ihlal maddesi- mülkiyet hakkı arkadaşlar. Abdullah Bey'e saygım var hukukçu olarak. Çıktı "Mülkiyet hakkında herhangi bir sıkıntı yoktur." dedi. Yapmayın, eylemeyin arkadaşlar. Bu memlekette Sayın Cumhurbaşkanı, Sayın Adalet Bakanı, Sayın Hazine ve Maliye Bakanı ne dedi: "Yabancı sermayeyi Türkiye'ye getirmek için gerekli yargı reformunu, hukuk reformunu yapacağız." dedi. Ne zaman dedi? On gün önce dedi. Neden dedi? Yabancı sermaye kaçıyor, yerli sermaye kaçıyor, vatandaşlar burada fabrika kurmak istemiyorlar. En son olay ne? Manisa'da kurulacak -ne fabrikasıydı- Alman Volkswagen fabrikası. Neden kaçtı? Neden kaçtı? bunların düşünmek lazım. Şimdi, burada çıkmışsınız mülkiyet hakkı...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Süleyman ağabey, açıkladı, dedi ki: "Bizim şartlar dâhilinde Türkiye operasyon olarak da çok iyi bir üssümüz ancak siyasi sebeplerden dolayı yapamıyoruz."

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Aynı şeyi söylüyoruz, aynı şey. Yani arkadaşlar, şunu demek istiyorum...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Ekonomik değil yani husumet var ortada.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sayın Cumhurbaşkanının ve Sayın Adalet Bakanının, Sayın Hazine Bakanının on gün önce söylediklerini ortadan kaldıran bir kanun düzenlemesi bu. Ya, mülkiyet hakkı ihlal ediliyor burada arkadaşlar, "mal varlığının dondurulması" deniyor. Neyi donduruyorsunuz? Cumhurbaşkanı kararıyla donduracağını söylüyorsunuz bir de. Ya arkadaşlar, mal varlığı nasıl dondurulur ya? Yapmayın, eylemeyin ya. Bu anlamda, mülkiyet hakkı ihlal edilmiyor...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bir dakika, öyle bir şey demiyoruz, nereden çıktı?

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Öyle bir şey demiyoruz, devam ediyor sistem zaten.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Sistem devam ediyor, mal varlığını dondurduktan sonra sistem devam ediyor.

ALİ ÖZKAYA (Afyonkarahisar) - Hayır.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Ama dondurduktan sonra devam ediyor, ilk önce donduruluyor.

BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Evet, karşılıklı olmasın.

SÜLEYMAN BÜLBÜL (Aydın) - Arkadaşlar, bu konu da çok önemli, Anayasa'nın 36'ncı maddesi de yani adil yargılanma hakkı ve hak arama hürriyeti de burada kesinlikle ihlal ediliyor, yargı kararı olmadan birini görevden uzaklaştırabilme olanağı tanınıyor. Böyle bir durum adil yargılanma hakkı ihlalidir. Bu da ihlal açısından... Yani mahkeme kararı olmaksızın bir derneğin faaliyetine son verilmesi kabul edilebilir mi arkadaş ya? Keyfiyettir bu ya, keyfiyettir, yürütmeye verilen keyfiyettir, İçişleri Bakanının klasiklerinden birisidir bu. Terörle mücadele böyle hükümlerle gerçekleştirilmez. Terörle mücadele demokrasiyle, demokratik yaklaşımlarla yürütülür.

38'inci maddede suç ve cezalara ilişkin esaslar düzenleniyor. Suçluluğu hükmen sabit oluncaya kadar kimsenin suçlu sayılamayacağı açıkça Anayasa'da belli olduğu hâlde, "kanunilik ilkesi" de "masuniyet ilkesi" de bu düzenlemede ihlal ediliyor. Yani şöyle demişsiniz arkadaşlar: Cumhurbaşkanının ve Bakanın kişisel görüşüyle bir kişinin suçlu olduğu düşünülmüşse ceza yargılamasına gerek yok, boş verin ceza yargılamasını, hiç buna da gerek yok demişsiniz.

Arkadaşlar, bu kadar Anayasa ihlali var, daha birçok şey var. Yani bir günde hazırladığım değerlendirme... Bunu okumadım, içinden özet çıkardım, daha bir çok teknik mesele var. Ya arkadaşlar, İç Tüzük'ün 38'inci maddesine göre bu kadar Anayasa'ya aykırılık varsa ne yapmak lazım? Burada yapılacak nokta, 38'inci madde uygulanacak ve bu teklifin Anayasa'ya aykırı olduğu tartışmalarından sonra bu teklif geri çekilecek arkadaşlar.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.