KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Çok teşekkür ederim.

Sayın Başkan, Değerli Komisyon üyeleri, değerli milletvekilleri ve bürokratlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ben çalışma insicamı bozulmasın diye son maddeye kadar bekledim. Aslında dün akşam konuşmak için gelmiştik ama sonra ara verildi. Bugün de ilgili maddelerde konuşamadım, kısa bir genel değerlendirmeyle ben de çoğu milletvekilinin görüşlerine katıldığı hususları vurgulamak istiyorum.

Öncelikle tabii ki OECD Mali Eylem Gücü'nün işte önerilerine, tavsiyelerine Türkiye'nin uyması önemlidir, hepimiz için önemlidir. Buna uymayın deme lüksümüz yok ama önümüze gelen bu metne baktığınızda birkaç öneri dışında uyulması gereken, yolsuzlukla mücadele bağlamında, şeffaflık bağlamında yapmamız gereken birçok önerinin de bu teklifin içinde olmadığını görüyoruz. O yüzden bu eksikliğiyle yani hep söylüyoruz ya: "İşte aman gri listeye girmeyelim, aman bu kara aklama, terörün finansmanı konusunda ülkemiz zan altında kalmasın." Doğru ama burada geçireceğimiz işte birkaç maddeyle bunun bir güvencesi yok, tam tersine şunu da vurgulamak isterim: Muhtemelen önümüzdeki günlerde sivil toplum örgütlerinden de bunu duyacağız. Özellikle bu teklifin sivil toplumun özgürlüğünü, derneklerin faaliyetlerini kısıtlayacak maddeleriyle... Ki üzülerek ifade ediyorum ki başlığını taşıyan amacıyla ilgili 6 madde varken işte derneklerle ilgili bölümler daha uzun gözükmekte. Ben tahmin ediyorum ki gerek Mali Eylem Gücü'nün gerekse diğer Türkiye'yle ilgili üyesi olduğumuz, doğal olarak da birbirimizi bir şekilde iyi yönde denetlemeye çalıştığımız uluslararası kurumlarda, kuruluşlarda yani sivil alanın bu teklifle bu kadar daraltılmasının bence bu FATF nezdinde hedeflediğimiz etkiyi yaratmamızı engelleyeceğini düşünüyorum. Yani, bu kanun bu hâliyle dışarıda ve önce Türkiye'deki sivil toplum için de ama aynı zamanda uluslararası toplumda arzu ettiğimiz etkiyi değil tam tersini yaratacağını burada dikkatinize getirmek istiyorum.

Spesifik olarak birkaç hususu vurgulamak isterim. Özelikle sivil toplumun örgütlenme özgürlüğü, derneklerin faaliyetlerine ilişkin rutin denetimleri ve daha sonrasında masumiyet karinesi işte ihlal edilerek yürüyen soruşturmalarda dernek yöneticilerinin görevden alınması, faaliyetlerine son verilmesi, kayyum atanması vesaire bunların hepsi Anayasa'ya aykırı, hepsi örgütlenme özgürlüğünü ortadan kaldırıyor, hepsi derneklerin faaliyetini kısıtlayan maddeler.

Şimdi, reformdan bahsettiğimiz, bir taraftan hem Sayın Cumhurbaşkanının hem iktidar kanadının işte "reform süreci" dediği, bakanların dediği ama aynı zamanda işte "Yerimiz bizim Avrupa Birliğidir, Avrupa Birliğine yeniden yürüyelim." dediğimiz bir süreçte bu kanunun içeriğinin tam üye adayı olduğumuz -o yüzden hani bizim yabancımız değil, onlarla biz bir ailenin içine girmeye çalışıyoruz- Avrupa Birliğinde de ben olumlu karşılanmayacağını düşünüyorum. "Reform" dediğimiz sürecin de tam tersi etki yaratacağını düşünüyorum. Ayrıca burada bulunan değerli siyasetçiler -ben gazeteci olarak izledim o dönemi ama aranızda siyasetçi olan da vardır- belki bunun mağduru da olmuş olabilir. AK PARTİ, özellikle biliyorsunuz Dernekler Yasası'nı, eski Dernekler Yasası'nı değiştirmekle övünürdü yani şu anda gelinen noktada değiştirdiğiniz Dernekler Yasası'nın gerisine gidiyorsunuz. Yani orada eleştirdiğiniz -28 Şubatta yaşananlardan sonra vesaire eleştirdiğiniz- hususları tekrarlıyorsunuz, aynı yetkileri veriyorsunuz. Yani şunu hatırlatmak isterim: Bugün muhtemeldir ki Bakanlık, güvenlik bürokrasisi, belki işte muhalefet eden hak örgütlerini -gerek insan hakları, basın özgürlüğü, kadın hakları, işte aklınıza gelebilen LGBT, çevre vesaire yani- iktidar açısından belki bir risk, tehdit olarak görüyor olabilir ama gün olur devran döner yani iktidar değişir. Bu yetkilerin farklı bir iktidarda hangi derneklere karşı kullanılabileceğini sizler ya da aranızda muhtemelen 28 Şubatı yaşayanlar biliyorsunuz. Bunlar çok tartışıldı ama ben yine de hani o dönemi gazeteci olarak gören biri olarak hatırlatmak isterim. Mesela bu dönemde sadece aklınıza gelen örgütler destek almıyor. MAZLUMDER işte belki destek alıyor ya da KADEM belki uluslararası fonlardan faydalanıyordur. Ben kimseyi şey de yapmak istiyorum. Faydalanmak da kötü bir şey değil, mesela AB fonundan faydalanmak. Biz AB fonundan faydalanmalıyız zaten. AB fonları bizim...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Utku Bey, o konuyla ilgili bir düzenleme yok ama.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Bitireyim. Biliyorum, biliyorum, ben şunu demek istiyorum...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır, yardım almayla ilgili bir şey yok burada.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Ama şöyle: Spesifik madde olarak değil ama ruhu anlamında, bu, dernekçiliği teşvik eden değil insanları dernekten uzaklaştıran, insanların fon aldığında o fonları kullanımını...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yok ki öyle bir şey, aldığı fonlarla ilgili bir şey yok.

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Yani siz de göreceksiniz zaten geliyordur eleştiriler. Şunu demek istiyorum: Yani dernekçiliği zorlaştıran değil kolaylaştıran, sivil toplumu kolaylaştıran kanunlar geçirmeliyiz biz, onların da beklentisi bu ama bu şeyi yaratmayacak demek istiyorum.

Mesela, birçok gazeteci, birçok siyasetçi eskiden yattı, yatanlar var, davası sürenler var "terör" tanımındaki muğlaklık nedeniyle ya da aslında muğlaklık değil de yargının onu siyasi olarak, siyasi baskılarla kullanması nedeniyle özgürlüklerinden mahrum bırakılıyor, cezaevine konuyor, konmasa dahi soruşturmalarla uğraşıyor vesaire. Şimdi aynısı dernek yöneticilerinin güvenliğini ortadan kaldıracak.

Kayyum uygulaması zaten tartışılıyor yerel yönetimlerde; bunun şimdi bir de sivil topluma sirayet ediyor olmasının yine ben hem içeride hem dışarıda anlatılabilir olmayacağı düşüncesindeyim.

Kişisel verilerin korunması -arkadaşlarımız söyledi- kuralının ihlal edildiğini düşünüyoruz. Mesela, biz, dünyada insani özgürlükler anlamında -yeni açıkladı, dün, bugün gazetelerde var- 162 ülke arasında 119'uncuyuz, hukukun üstünlüğü bağlamında 128 ülke arasında 107'nciyiz; sizler de biliyorsunuz bu istatistikleri. Bu kanun bu hâliyle geçerse bu istatistikler düzelmeyecek, tam tersine gidecektir diye düşünüyorum.

Mesela, hiç konuşulmayan hususlar var. Tabii "Ya, ne alakası var?" diyebilirsiniz ama bu yetki alındıktan sonra... İşte, spor kulüplerinin her biri dernek biliyorsunuz, her biri yani şu anda Türkiye'de büyüğünden küçüğüne kadar her biri dernek. "TÜSİAD" dediğimiz organizasyon aslında bir dernek. O yüzden, ben, bu tür olağanüstü yetkilerin verilmesinin gerçekten Türkiye'de sivil toplumun, dernekçiliğin gelişmesi açısından zararlı olacağını düşünüyorum. Aslına bakarsanız, onların çalışması bizim işimizi kolaylaştırıyor çünkü onlar olmadığında... Yani bana, sana diye bakmayalım, genel anlamda, birçok hak ihlali, insan hakkı ihlali Türkiye'de bugün sivil toplum sayesinde belki ortaya çıkarılıyor. On yıllardır böyle, siz iktidardayken de böyleydi; sizden öncekiler iktidardayken, siz muhalefetteyken de böyleydi bu yani o dernekler olmasaydı bir sürü hak ihlali ortaya çıkamayacaktı çünkü her şey, bu güvenliktir, bu devlet sırrıdır, devlet güvenliğidir vesaire kılıfı altında örtülüyordu. Hâlâ örtülmekte olan birçok şey var.

O yüzden ben bunları söyleme ihtiyacı hissettim. Bu fırsatı verdiğiniz için de teşekkür ediyorum. Umarım, hem Komisyonda hem Genel Kurulda bu görüşler -ki sivil toplumdan da görüşler yağıyor, yağacak, bunu göreceksiniz, görüyorsunuzdur zaten- bu doğrultuda düzeltilebilirse ve Asıl amaç olan, bizim dünyayla, uluslararası kamuoyuyla, işte "Mali Eylem Görev Gücü" diyoruz, "Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi kararları" diyoruz, onlarla uyumluluğumuzu artıracak bir kanun çıkarmamızın daha doğru olacağı düşüncesini paylaşıyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum.