| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal'ın, 1211 sayılı Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası Kanunu'nun 42'nci maddesi gereğince Merkez Bankasının faaliyetleri hakkında Komisyonu bilgilendirme sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 25 .12.2020 |
CAVİT ARI (Antalya) - Sayın Başkanım, öncelikle şahsınızda ben de bütün arkadaşlarıma saygı ve sevgilerimi iletiyorum.
Merkez Bankasının Sayın Başkanına da ekibiyle birlikte görevlerinde başarılar diliyorum.
Tabii "Merkez Bankası" deyince kamuoyunda yani sade vatandaş nezdinde ilk verilen cevap nedir Sayın Başkanım? Bu konuda hiçbir araştırma yaptınız mı? Örneğin, ben size söyleyeyim: Bugün 3-4 kere, kendi ilimden arayan vatandaşlarımıza "Bugün Komisyon toplantısındayız, Merkez Bankasının Sayın Başkanı Merkez Bankasıyla ilgili sunum yapacak." dediğimde istisnasız hepsi "Ya, bizim şu neredeyse yani yok zamana ayrılmış yedek akçe vaziyetinde olan paralar ne durumda, bitti mi, bitmiş mi? Yani teminatımız olabilecek bütün paralar bitirilmiş mi?" anlamına gelen söylemlerle konuştular. Yani böyle bir algı var kısacası. Yani bizim o yok zamana -hani, bir aralar çok söylenen şekliyle söylüyorum- ayrılmış "kefen parası" diye dillendirilen paranın dahi harcanıldığı bir Merkez Bankası gerçeği tabanda konuşulmakta Başkanım. Yani bu şunu getirmekte: Yani halkın, başta Merkez Bankası olmak üzere, genel anlamda da iktidarın ekonomiye bakış açısıyla ilgili bir güvensizliğini ifade etmekte. Maalesef ki bunu bütçe döneminde de çok sık bir şekilde dile getirdik. Gerçekten vatandaşların, artık, başta iktidara olmak üzere, birçok konuda zaten güveni kalmadı da yani örneğin adaletle ilgili, yargının tarafsız ve bağımsızlığıyla ilgili yapılan anketlerde, Sayın Cumhurbaşkanı Yardımcımız bizzat benim sorduğum bir soruya verdiği cevapta "Yüzde 38 halkın güveni kaldı." şeklinde de bir cevap verdi ve bunu da bir anlamda neredeyse sevinerek "Yüzde 38" diye cevap verdi. Kaldı ki bu, gerçekten artık ülkede yargının bittiğinin tescili anlamına gelir.
Şimdi, bakın, bugünlerde eğer "İktidarın ekonomi yönetimine güveniyor musunuz?" diye sorulsa bundan çok daha da aşağıda bir sonuç çıkacaktır. Ben size söyleyeyim, yani sokaktaki vatandaş olaya biraz böyle bakmakta.
Şimdi, dolayısıyla bu güveni artırmak lazım. Bu güveni artırırsak tabii ki ülke olarak hepimiz kazanacağız ama bu güveni sağlarken de tabii ki yöneticilerin, iktidarın idari anlamda üzerine düşen görevleri var, bunları yapacak. Ha, biz de muhalefet olarak yeter ki ülke iyi yolda gitsin, destek veririz. Her zaman da elimizden gelen doğru şeyleri söylemeye çalışıyoruz. Her aşamada yaptığımız eleştiriler, iyi olsun diye yapılmış olan eleştiriler. Ancak bakın, daha şimdi, şurada otururken bir sosyal medya paylaşımında şunu gördüm: "Vatandaşın vergi borcu doğru düzgün silinmezken 5'li çetenin vergisi 128 kere silindi." diyor vatandaşlar. Bunun doğru olduğunu zannetmiyorum abartıdır bu rakam ama artık millet böyle konuşmaya başladı. Bu konuşmaların hepsi güvensizliğin sonucudur. Kısacası, benim sizlerden... Özellikle kendi görevinizle bağlantılı olarak söylüyorum tabii ki güven unsuru üzerinde durulmasında fayda olduğunu ifade etmek istiyorum.
Şimdi, sunumunuzda kalıcı fiyat istikrarıyla başlayan cümlede "Sürdürülebilir büyüme, istihdam, adaletli gelir dağılımı ve toplumsal refah artışı için bir ön koşuldur." Yani "Kalıcı fiyat istikrarının" diye ön koşullarını saymışsınız. E, tabii ki kalıcı fiyat istikrarı ekonomi anlamında çok temel esaslardan birisi ama bakıyoruz, sürdürülebilir büyüme, şu an ülkemizde sürdürülebilir büyüme yönünden baktığınızda, büyüme verilerine bakarsak, yıl içerisinde bakın, "Daralma" dedi Maliye Bakanı ve ben de ona dedim ki: Ya, bu daralma; şimdi, "Artıya geçince büyüme, eksiye geçince daralma." Ya, şimdi bunun Türkçe meali; artıya geçince büyüme, eksiye geçince daralma mı, küçülme mi? Şimdi, bunu iyi anlamak lazım. Bu son dönemde maalesef ki ekonomide ciddi bir daralma var. Dolayısıyla da burada sürdürülebilir büyümede bir eksiğimiz var.
İstihdam konusu, maalesef işsizlik had safhada. Artık iş aramaktan vazgeçmiş büyük kitleler var. Bu nedenle de şimdi, işsizlik verilerinde sanki azalma gibi gözükse de artık iş aramadan vazgeçen, bu nedenle de sistemden çıkan gençler var, artık umudunu kesmiş, yani "Artık iş dahi aramıyorum." noktasına gelmiş. Dolayısıyla bunun aşılması lazım, bunun en önemli çaresi de üretimle olabilir, üretime dayalı yatırımlarla olabilir.
Bakın, son dönemde yine değişik şekillerde polemik konusu oldu, ne kadar fabrikalar açıldı, çok merak ediyorum. Ben avukatım, cezaevlerinin açılmasına sadece ve sadece orada mahkûm olarak yatanların koşullarının iyileştirilmesi penceresinden bakılabilir ama bu ülkede cezaevlerini törenle açacağımıza, hep söylüyoruz, fabrikalar açalım, yani en büyük beklentimiz o.
Bunun yanı sıra adaletli gelir dağılımı diyoruz, yine bu kapsamda. Adaletli gelir dağılımına baktığımızda, ülkede ne kadarlık bir kesimin gelir seviyesinden yani pastadan büyük pay aldığını, ne kadarlık kısmın ancak hayatını idame edebildiğini, ne kadarlık kısmın da açlık seviyesi altında bir gelire sahip olduğunu hepimiz biliyoruz. Şimdi, bakın, öyle bir kesimler var ki yani burada biraz önce de kullanılan söz var, zaman zaman da hep kullanılır: "Hepimiz aynı gemideyiz." Doğru, bu nedenle de bu ülkeyi bir gemi olarak kabul edersek biz de muhalefet olarak, Cumhuriyet Halk Partisi olarak ülkenin başarılı olmasını, gelişmesini en çok isteyeniz ancak şu an iktidar sahipleri bu geminin Lortlar Kamarasında yaşamakta ama halkın neredeyse büyük çoğunluğu en alt yani deniz seviyesinin altındaki odalara sığınmış vaziyette yaşamakta. Aynı gemide olmak yetmiyor. Bakın, aynı gemide olmak belki bir yere gitmek adına aynı gemideyiz ama koşulların eşit sağlanması bu ülkenin en temel ihtiyaçlarından birisi. İktidarı elinde bulunduranlar o geminin en lüks kamarasında yolculuk yapacak, halkın geneli de en kötü, olumsuz şartlarda yaşayacak, esnaf perişan olacak, çiftçi zorda olacak. Bu koşullarda bir iç rahatlama söz konusu olamaz diye düşünüyorum. Yine, bağlantılı olarak da toplumsal refah artışı da hepsi birbiriyle bağlantılı.
Yatırım ve üretimin sürdürülebilir şekilde artması, bu yolla ekonominin verimlilik kaynaklı büyümesi tabii ki temel esaslardan birisi. Şimdi, bakın, yakın tarihte işte faiz yükseltildi doları baskılamak amacıyla; şimdi de faiz serbest bırakıldı, bunu iş adamları da sormakta. Yani bu konudaki karmaşık yaklaşım yerine daha istikrarlı ve kademeli bir geçişle bu sağlanabilirdi. Bu sağlanamadı ve o nedenle de bu, şu an içinde bulunduğumuz olumsuz koşullar yaşanmakta, denilmekte.
Sayın Başkanımızın sunumları içerisinde özellikle şu husus dikkatimi çekti, söylemek istiyorum:
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlayabilirseniz çok memnun olurum.
CAVİT ARI (Antalya) - Tabii ki.
Şimdi, Covid-19 vakalarındaki artış konusu, gerek yurt dışındaki ekonomik gelişmeler ve etkiler ve özellikle de yurt içi, ülkemizdeki gelişmeler... Siz de neredeyse birçok olumsuzluğu bu Covid-19 salgın sürecine bağlamaya çalışmışsınız. Tabii ki şu an gerek dünya ve ülkemiz böyle bir salgının olumsuzluklarıyla karşı karşıya kaldı ancak -ben hep söylüyorum- bugün Türkiye'de ekonominin içinde bulunduğu tablonun tek nedeni bu Covid-19 süreci değildir. 2017, 2018 ve 2019 yani Covid'den önce de ülkede bir ekonomik çıkmaz söz konusuydu ve o dönemde de büyük sorunlar söz konusuydu. Bunun temel nedeni Covid değildir; bunun temel nedeni ülkenin özellikle de ekonomik anlamda -diğer konularda da aynı ama- kötü yönetilmesiyle de direkt alakalıdır. Çünkü özellikle, artık son dönemlerde ekonomi rayından çıkmıştır, kötü bir yönetim yaşanmaktadır. Yani bu olumsuz tabloyu da sadece ve sadece Covid'e bağlamak "İşte aşı geldi, geliyor, hadi ekonomi düzeldi."ye bağlamak çok doğru ve gerçekçi olmaz diye düşünüyorum Sayın Başkanım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet...
CAVİT ARI (Antalya) - Son söz olarak şunu söyleyeyim: Örneğin, yine sunumunuzda güçlü kredi ivmesinin desteğiyle ertelenmiş taleplerde işte hızlı bir şekilde devreye girmiş ve özellikle inşaat sektöründe ciddi bir hareketlenme olmuştu bu yakın tarihte, 2020 yılında da verilerde bu var. Ancak ne oldu? Bu kredi faizlerindeki olumlu şartlarda bir anlamda gelişen olumsuzlar nedeniyle sektör şimdi yeniden çakılmış vaziyette. Yani o tarihlerde 0,69'lardan, 0,79'lardan en son 0,99'lardan olan kredi oranları, bugün 1,25'leri aştı. Yani demek ki bir yıl içinde dahi istikrarı sağlamanın mümkün olmadığını iktidarınız göstermiş durumda.
Ben sizlere başarılar diliyorum. Merkez Bankasının ilk başlangıçtaki -söylemiş olduğum- o algısından kurtulup kamuoyu nezdindeki algısının lehe çevrilmesine, düzeltilmesine ve ekonominin genel anlamda düzeltilmesine katkı koyulması düşüncesiyle sizlere başarılıyor diliyorum.
Çok teşekkür ediyorum.