KOMİSYON KONUŞMASI

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - Sayın Başkanım, teşekkür ediyorum.

Komisyonumuzun değerli üyeleri, Millî Savunma Bakanlığının kıymetli personeli; herkese saygılar sunuyorum.

Arkadaşlarımız değindiler. Bu Komisyonda ne hikmetse hep asker kökenli arkadaşlar önce söz alıyor ama sözümüz de fazla dikkate alınmıyor, evet Bakanlık tarafından da dikkate alınmıyor.

Şimdi, Türkiye, konjonktürel gelişmelerin dışında sürekli sıkıntıya sokulmak istenen, fiske değil, mümkünse yumruk vurulmaya çalışılan bir ülke. Siyonizmin baskısı, Helenistlerin denemeleri, Slavların bizi doğrudan ilgilendiren bölgedeki yayılma hevesleri; üçlü şeyin yanında bir de dindaşlarımızın bize karşı menfi tavrı eklendiğinde bizim fevkalade güçlü olma zorunluluğumuz var her konuda. Ancak, Silahlı Kuvvetler öyle bir alan ki bazen diğer alanların önüne geçebiliyor. Niye? Caydırıcılık vasfı nedeniyle. Yani bugün Amerika Birleşik Devletleri çok güçlü ekonomisi, çok güçlü diplomasisi nedeniyle dünyada sesini dinletmiyor; kural tanımayan, hukuk tanımayan, pervasız askerî gücüyle... Yani bugün Hukuk İşleri Genel Müdürü burada, Sayın Tuğgeneral, Amerikan ordusundaki bir subayı, ülkenin dışındaki bir eyleminden dolayı yargılayamıyorsunuz, öyle değil mi? Yargılayamıyorsunuz, gücü nedeniyle. Onun için... Ha, biz başkalarının bu yaptıklarını yapalım anlamında söylemiyorum, kötülükleri örnek alalım anlamında söylemiyorum. Bunlar bizim tarihimize, bizim fıtratımıza da aykırı ama güçlü olmak zorundayız.

Şimdi -demin arkadaşımız değindi- 15 Temmuz geçti, doğru. Ben, erinden generaline kadar Türk Silahlı Kuvvetlerinin üniformasını giyenleri şu anda gördüğümde kendimi inanılmaz bir saygı içerisinde hissediyorum. Niye? Türkiye'de darbeler tarihini bitirdi bu arkadaşlar. Bakın, Türkiye'de darbeler tarihini bitirdiler. Bundan sonra aklında hukuk dışı, demokrasi dışı birtakım heveslere kapılan, eli silah tutan ya da eli silah tutanlara emir komuta eden kim varsa boynunu büküp hevesini kursağında bırakmak zorunda, çünkü Türk ordusu bunun örneğini gösterdi. O zaman Türk ordusunun yaralarını sarmak zorundayız. Bir anekdot aktarmak isterim, merhum Demirel'e demişler ki "Askerler zam istiyor." Demirel diyor ki: "Ellemeyin, siz dillendirmeyin onlar dillendirsinler rakamı." "Niye?" diyorlar. Diyor ki: "Onların isteyeceği rakam, bizim düşündüğümüzün ya da verebileceğimizin onda 1'dir." Doğru.

Şimdi, yanlış anlaşılmasın, ne sistemi eleştiriyorum ne Bakanlığı eleştiriyorum, ne uygulamaları ne arkadaşları eleştiriyorum. Sistemin gerektirdiği düzenleme intibak dönemi nedeniyle alt kademelerin taleplerinin yeterince yukarıda Bakanlık içerisinde karar vericilere ulaşabildiğini tahmin etmiyorum. Çünkü şu kanun teklifinde gördüğüm kadarıyla bize ulaşan, AK PARTİ'ye, CHP'ye, MHP'ye, İYİ PARTİ'ye ulaşan taleplerin tamamen dışında bu konular. Beni bağışlayın tamamen dışında, bunlar pansuman tedbirleri. Demek ki Sayın Personel Genel Müdürüne ulaşamıyorlar, Sayın Bakan Yardımcılarına ulaşamıyorlar ya da onlar bu mesleğin problemlerine yabancılar, daha öğrenemediler. İletişim kanallarının mutlak suretle açık olma zorunluluğu var. Ben otuz yıl üniforma giydim, kıdemli albay rütbesiyle emekli oldum. Biz Genelkurmay Başkanına dâhil lisanımünasiple ne gerekiyorsa söyleme imkânına sahiptik. Bir toplantıya girdiğimizde en küçük rütbedeki arkadaşımız konuşurdu, niye? Komutan söylerse o kararını değiştirebilir diye, çok güzel bir uygulamaydı. Yemeğe bile en küçük rütbeden servis başlardı. Onun için mutlak surette -çok güzel bir sistem- Millî Savunma Bakanlığının arzulanan standartlara kavuşması gerekiyor. Sayın Bakan, bakın, büyük bir fırsat ama lütfen erinden tutun albayına kadar ki rütbe... Generaller birbirlerine derdini anlatır ama şu anda o kadar cesaretli general de olduğunu zannetmiyorum. Mutlaka bu kanalların açık olma zorunluluğu var.

Şimdi, şu andaki değişikliğin -demin söylediğim gibi- bir pansuman çalışması olduğunu düşünüyorum. Bu yasanın hazırlanmasında emeği geçen milletvekili arkadaşlarımıza, danışmanlık hizmeti sunan personele saygısızlık olarak anlaşılmasın ancak benim değerlendirmem bu. O nedenle subay, astsubay, uzman tamamını ve sivil personeli -Silahlı Kuvvetler bünyesinde görev yapan sivil personeli- adı sivil ama askerî personelle aynı şartlarda; mesaisi, vesairesi, vesairesi, katlanan personeli de içine alacak şekilde toplu, detaylı, ayrıntılı bir temel kanunun hazırlanması gerektiğini düşünüyorum. Yoksa, efendim, burada örnek verilmiş, işte "dış kaynaktan muvazzaf subaylığa geçirilenlerle ilgili deneme süresi, silah verilmesi" burada da sıkıntı var Sayın Vekilim. Dış kaynaktan muvazzaf subaylığa geçirilenlere bir yıllık denemenin sonunda silah veriyorsunuz, uzman erbaşlara ilk beş aydan sonra veriyorsunuz; burada da sıkıntı var yani. Veya yabancı kişilerden uygun görülmeyenlerle evlilik yapanlarla ilgili işlemi Genelkurmaydan almış Millî Savunma Bakanlığına yük vermişsiniz. Arkadaşlar, Genelkurmay Başkanlığı Türk Silahlı Kuvvetlerinin çatı kuruluşudur, koordine merkezidir. Tamam, yönetimde yetkiler dağıtılırken asıl yetkiyi, sorumluluğu üzerinde tutan kısmen dağıtım yapabilir. Ancak yetkilerin kötüye kullanılacağı ön yargısıyla kısıtlamalar yapılmamalıdır. Genelkurmay Başkanlığına bazı yetkilerin devri gerekir diye düşünüyorum. Böyle, evlilikmiş, bilmem, kantin açılmasıymış, sosyal tesis açılması yetkisinin Millî Savunmada toplanmasıymış... Bunlar gereksiz şeyler. Bakanlığın üst düzeyde planlama, koordine ve kontrol misyonunu yerine getirmesi lazım.

Efendim, eğer sınıf sınıf girecek olur isek, sözleşmeli subaylarla ilgili çok ciddi bir sorun var. Bununla ilgili ben yasa teklifi verdim ancak Komisyonumuzda bugüne kadar gündeme gelmedi. Emekli binbaşıların sıkıntıları var, görevdeki binbaşıların sıkıntıları var, resen emekli edilenler var. Belli dönemlerde, belli dönemlerde... Biraz önce Sayın Çelebi kısaca değindi mobbing olayına. Dünyanın hangi ülkesine giderseniz gidin üniformalı görev yapanların arasında hiyerarşi vardır ve sivillerin anlayışıyla, bakışıyla bakıldığında da mobbing vardır, ama mesleğin gerekleri de vardır. Bakın, "askerî okullar" derken "Lise niye açılsın?" filan, bu bir ruh işidir. Dışarıdan getireceğiniz hoca, o çocuğu harp okulunda esas duruşta on beş dakika, yirmi dakika bekletirken "Buna zulmediyor." diye düşünebilir. Çok ciddi, kasıtlı mobbingin uygulandığı dönemler olmuştur; 12 Eylül dönemi olmuştur, 28 Şubat dönemi olmuştur, onun ara dönemleri olmuştur, arkadaşımın olduğu gibi bazı kumpaslar yaşanmıştır. O zaman "On beş yıl hizmetimi doldurdum; gideyim, ayrılayım." diyenlerin dışında bir de disiplin kurulu kararlarıyla ihraç edilenler oldu. Bunların hepsine ön yargılı bir bakış var, burada da ciddi bir yanlışlık var, o da ne? "Efendim, bunların çoğunun yüz kızartıcı..." filan... Hayır efendim, oturup ayıklama yapılabilir. Bunlarla ilgili sorunlar var.

Makam tazminatlarının verilmesi konusu var. 57'nci Hükûmet döneminde hâkim, savcılara veriliyor; binbaşılar sırada ancak seçime gidiliyor ve orada kalıyor. Üstsubay sınıfında olan albay, yarbay alıyor; binbaşı alamıyor.

Astsubaylarımızla ilgili; meslek yüksek okulları mezunları göreve başlarken 9/2'den başlıyor ama astsubaylarımız 9/1'den başlıyor, niye düzeltilmez bu? Yani astsubaylarımız Türk Silahlı Kuvvetlerinin çok ciddi yükünü çeken teknisyen ekiptir. Bu niye düzeltilmez? Bu devletin bunlara 3 kuruş fazla verme gücü yok mu? Var.

Görev tazminatları. Evet, çok ciddi görevler var bunlar tarafından üstlenilen, vekâleten üstlenilen, asaleten üstlenilen görev tazminatı verilmesi gerekir.

Sınıf okullarında geçen sürenin emeklilikten sayılması konusu. Ben okulda da görev yaptığım için biliyorum, yaşını büyütürdük çocuğun mahkeme kararıyla. Bunların ele alınması gerekir diye düşünüyoruz

Uzman çavuşlar. Biraz önce yine arkadaşlarım bahsetti, komando sınıfının başımın üstünde yerleri var yani çilekeş çocuklar. Biz bugün klimalı odadan, kaloriferli odadan dışarıya çıktığımız vakit dengemiz bozuluyor, onlar da bu vatanın evlatları, aldıkları da 3 kuruş para, ailesinden, çoluğundan çocuğuna. Ama onların yanında bir tank sınıfı var, bir topçu sınıfı var, diğer muharip sınıflar var, muhabere sınıfı var. Çok şey bilinmiyor ama dağ başında o çocukların dinleme yaptığını kimse bilmez ya da Hava Kuvvetlerinden nokta, yer tespiti için arazide gezen arkadaşları kimse bilmez. Yani bunlara bu imkânların verilmesinde imtina etmememiz lazım.

Biraz önce yine arkadaşlarımız bahsetti, evet, askerlikte kıdem önemlidir ve nasıba görev belirlenir, duhule göre belirlenir. Doğru, bir yıllık ile yirmi yıllık uzmanın arasında bir farkın olması gerekir. Olmaması zaten ordunun disiplinini bozan bir faktördür. Olmadığı takdirde 20 yaşındaki aile terbiyesi müsaitse ağabey der, büyük sayar, değilse hiç adam yerine koymaz. O zaman işte Suriye'de karşılaştığımız gibi tepesinde Rus uçağı bomba atarken aşağıda kamerayla çekim yapar ya da Genelkurmay Başkanının, Millî Savunma Bakanının arkasından fotoğraf çeker. Bunun sağlanabilmesi için kendi içinde otokontrol sistemini oluşturacak yapının kurulması lazım. Ha, bu da çok zor bir şey değil, kısa bir düzenlemeyle yapılabilir.

Diğer konu, sivil memur kadrosuyla görevlendirilenler. Biraz önce yine arkadaşlarımız değindi. Silahlı Kuvvetlerin üniforma giydirmeden göreve sevk ettiği kadronun tamamı sivil memur statüsündedir. "Sivil memur" der, parantez içinde "doktor" "mühendis" "avukat" der. Onlar da eğitimlerine göre, misyonlarına göre bir konum isterler en azından psikolojik olarak. Servise bindiğinde yerini görmek ister. "En arkaya geç bakayım." diyen olmamalı. O açıdan da bakmak gerekir, bunların özlük haklarıyla ilgili düzenlemeler yapmak gerekir. Özellikle Personel Genel Müdürüm -zatıalinize söylüyorum, yanlış anlamayın- Silahlı Kuvvetlerde görev yapan sivil personel dışarıdaki sivil personelle karıştırılmamalıdır. Onlar evinden çıkıp servise bindiği andan itibaren mobbingi hissederler üzerinde, kışlanın içerisine girdiğinde de bu devam eder, bunun bir karşılığının olması lazım. Bunun bir karşılığının olması lazım ve bunları da yapmanın zor olmadığını düşünüyorum. Meclisimizin, mevcut yürütmenin başı olarak Sayın Cumhurbaşkanımızın değişik zeminlerde ifade ettiği, dile getirdiği konular olduğunu biliyorum. Ki oradan da niyetin bu tür sorunları çözmeye yönelik olduğunu biliyorum. O kapsamda eğer ele alınırsa özellikle Bakanlık olarak bu konular gündeme getirilirse sanıyorum bütün partilerin ortak desteğiyle sorunlar çözülür diye düşünüyorum ama sonuç olarak bir şeyi dile getireyim. Bir temel kanun çalışması yapılsın, çünkü kaynaklar o kadar çoğaltıldı ki sözümün başında söylediğim tehlikeye maruz kalan Türkiye, Anadolu coğrafyasında yaşamak istiyorsanız bu da normaldir; etraftan birtakım sıkıntılar olacaktır, o zaman kaynağı çeşitlendirmeyin. Allah aşkına, dışarıdan hiçbir askerî tecrübesi olmayan bir adamı Özel Kuvvetlere alıyorsunuz; "Özel Kuvvetler" demek "askerliğe liyakati test edilmiş, en aşağı iki üç yıldan sonra alınabilecek yer" demek. Bize geliyor, attıklarınız geliyor, bana geldi, dinledim; hayretler içerisinde, en sonunda sordum: "Yavrum, siz nerenin mezunusunuz?" dedim, Harp Okulu mezunu böyle düşünmez diye. Niye? O alışkındır, oraya giderken neyle karşılaşacağını bilir. Eğitimin ağırlığından bahsediyorlar, eğitimin ağırlığından. Yani "Özel Kuvvetler" dediğiniz vakit hayal etmeyeceğiniz "işkence eğitimi" diye, "işkence" diye tabir edilen şartlarda bile eğitilirsiniz.

BAŞKAN İSMET YILMAZ - "İşkence" demeyelim de "en zor şartlarda" diyelim.

MUSTAFA HİDAYET VAHAPOĞLU (Bursa) - İşkence değil de en zor şartlarda; evet, düzeltiyorum, ben orada yanlış ifade kullandım.

En zor şartlarda ve bunu bir Özel Kuvvetler personeli seslendirmez. "Ben yüksek nitelik kazanıyorum." diye de sevinir. Onun için topluca ele alabilirsek daha yararlı olacaktır diye düşünüyorum.

Teşekkür ederim Sayın Başkan.