| Komisyon Adı | : | DİJİTAL MECRALAR KOMİSYONU |
| Konu | : | Ulaştırma ve Altyapı Bakan Yardımcısı Ömer Fatih Sayan'ın, sosyal ağ sağlayıcılarının Türkiye'de temsilci bulundurmasına ilişkin düzenleme ve bununla ilgili bugüne kadar olan gelişmeler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 28 .01.2021 |
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Tamam, sakin.
Sayın Bakan Yardımcım, çok değerli Komisyon üyesi arkadaşlarım; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Konunun, tabii, değerlendirmemiz gereken birçok teknik boyutu var. Aslında konuyu daha iyi kavramamız gerekiyor her şeyden önce. Dolayısıyla ben özellikle WhatsApp'ın hizmet değişikliği koşulları yapmasıyla başlayan sürecin tarafımızca da daha iyi anlaşılması, kamuoyunu da bu açıdan bilgilendirmemiz gerektiğini düşünüyorum.
Şimdi öncelikle WhatsApp, tabii, bir şirkete bağlı. Şu anda hizmete sunulan bir uygulama. Bu uygulamayı kullanırken vatandaşlar ne Türkiye'de ne dünyada herhangi bir hizmet bedeli ödemiyorlar. Oysaki WhatsApp'ı satın alan şirket, satın alma aşamasında 19 milyar dolarlık bir tutarda ödeme yapmış. Yani dolayısıyla bu ticari bir alan olduğu için de bir para kazanma amacı mutlaka var.
Şimdi, biz, vatandaşlar olarak hizmet koşullarını, WhatsApp'ın bize dayattığı hizmet koşullarını kabul etmediğimizde dolayısıyla da WhatsApp'ı kullanamamış olacağız; onların ortaya koyduğu koşullar bunlar. Böyle olduğunda peki yargıya gidebiliyor muyuz bu konuyla ilgili? Hayır, gidemiyoruz. Neden? Çünkü yargıya gidebilmemiz için zararımızı ispat etmemiz gerekli ama WhatsApp sözleşmesinin imzalanmamasıyla ilgili olarak doğrudan bize verilmiş bir zarar yok. Şimdi bunu bir tarafa koyalım.
Diğer taraftan WhatsApp aslında ne yapmak istiyor? Yani bizim WhatsApp'taki mesajlaşmalarımızı aynen kopyalayıp alıp da Facebook'a mı verecek? Hayır, konu bu değil. Konu, aslında, "metadata" dedikleri "verinin verisi." Yani neyi Facebook'la paylaşmak istiyor? Ben bir yazışma yaptım. Bu yazışmayı ne zaman yaptım yani ne zaman on-line oldum, hangi boyutta, hangi büyüklükte dosyalar gönderdim, karşımdaki kişi bunu ne zaman gördü, hangi lokasyondan, coğrafyadan bu mesajı gönderdim, karşımdaki kişi hangi coğrafyadan bu mesajı aldı gibi verinin verisini içeriyor.
Şimdi, burada öyle bir konu da var ki aynı zamanda, biz burada kendi hukukumuzu aslında korumaya çalışırken vatandaş olarak bir yandan da iletişim hâlinde olduğumuz üçüncü kişilerin verilerinin de hukukunu savunmak durumundayız. Çünkü şunu diyebilir bir kişi: "Benim verilerimi hangi sosyal ağ sağlayıcı alıyorsa alsın." Ama sadece kişinin kendi verisini almıyor, yazıştığı üçüncü kişinin verisini de paylaşmış oluyor. Bunu da aynı zamanda biraz netleştirmek istiyorum.
Bazı konuları da netleştirmek gerekli. Bunlardan bir tanesi Avrupa Birliğinde Facebook'un, WhatsApp'ın farklı bir yaklaşımı var, Türkiye'de farklı. Şimdi, bu, aslında biraz eksik bir bakış açısı. Daha genişinden bakarsak durum şu: Avrupa Birliği için uygulanan bir yaklaşım var. Avrupa Birliğinin dışında tüm dünya için uygulanan bir yaklaşım var. Türkiye için özel, farklı bir yaklaşım yok. Avrupa Birliğinin dışındaki dünyadaki tüm ülkeler için uygulanan yaklaşım burada da var. Peki, bu neden kaynaklanıyor?
Şimdi, bu sorunun yanıtı çok önemli. Şöyle ki: 2019 yılında Almanya'da Facebook yine hizmet koşullarında bir değişikliğe gitmek istiyor, bunun üzerine de Alman Rekabet Kurumu harekete geçiyor, diyor ki: "Siz şu anda hâkim durumdasınız ve eğer verinin verisini işlerseniz, kullanırsanız diğer rakipler bunu kullanamadığı, işleyemediği için siz hâkim durumunuzu kötüye kullanır, başkalarının bu pazara girmesine de engel olursunuz. O nedenle..." diyor ve bir karar uyguluyor. Yani burada Facebook'un, WhatsApp'ın hiç istemediği türde karar alıyor. Dolayısıyla bu Rekabet Kurumunun aldığı karar aslında şu anda Avrupa Birliği için bir kalkan vaziyeti görmüş durumda. Dolayısıyla şu anda bizim de Rekabet Kurumumuz yine aynı şekilde aslında hâkim durumun kötüye kullanılmasına da yönelik olarak ve bu hizmet koşullarını belirleyen sözleşmelerin Anayasa'ya uygun olup olmadığı, vatandaşın dijital haklarını ihlal edip etmediği yönünde bir soruşturma başlattı. Dolayısıyla şu anda bu sorunla karşılaşmış vaziyetteyiz. O nedenle de Rekabet Kurumundan gelecek yanıtla, soruşturmanın sonucuyla birlikte belki o kalkan bizim üzerimizde de oluşacak. Bunun değerlendirmesini yapacağız.
Diğer bir taraftan konu aslında şöyle bir konu: Şimdi, biz bu verilerden bahsediyoruz, veri toplamaktan bahsediyoruz, toplanmasından ve bunların da anlamlı bir bütünle işte kişi hakkında, toplum hakkında çeşitli bilgileri başkalarının kullanmasını ve ticarileşmesini sağlayacağı üzerine bir değerlendirme yapıyoruz. Şimdi, bu noktada şöyle bir sıkıntı da aslında var: Özellikle, sadece cep telefonları veri toplamıyor -ileride daha da yaygınlaşacak- şu anda evde kullandığımız çeşitli araçlar da çeşitli eşyalar da veri topluyor. Yani yarın bir gün elektrik süpürgesi de daha da akıllı hâle gelecek, o da bir veri toplayacak. Evdeki avizeler de veri toplayacak, her şey veri toplamaya başlayacak. Dolayısıyla böyle olduğunda da yani işin bu tarafını da değerlendirerek kanuni altyapıyı oluşturmakta da fayda var. Bu konuyla ilgili bir bakış açınız var mı? Şu ana kadar sadece internet üzerinden bu sosyal ağ sağlayıcılarına yönelik olarak mı bu konuya yaklaştınız? Bununla ilgili bir bilgi isteyeceğim.
Bir de biz genelde bu "Privacy Policy and Terms of Use" denilen, hani bir uygulamayı kullanmadan önce önümüze çıkan böyle çok uzun yazılar, aslında bize haklarımızı anlatan şeyler. Ve hepsinin de altında "accept" yazıyor, "kabul et" veya etmezsen kullanamıyorsun uygulamayı; herkes de otomatik olarak kabul ediyor. Dolayısıyla, aslında burada da TCK'de kişisel verilerin kötüye kullanılmasına yönelik bir durum söz konusu olabilir. Bu bakımdan, bazı çözümler geliştirmek gerekiyor, böyle ara çözümler gerekli. Burada dijital bir zekâya ihtiyaç var aslında. Yani, belki uygulama uzun bir metin yazıyor ama orada dijital bir çözümle, bize dayatılan veya bizim kabul edeceğimiz veya etmeyeceğimiz hizmet koşullarını özetleyen bir dijital zekâ uygulamasının belki yine yapılması mümkün olabilir.
Sizin sunumunuzda ifade ettiğiniz bazı konular var yani özellikle yargılama aşamasında mahkemenin doksan dakikalık bir maç süresinin içinde hızlı karar alamayacağıyla ilgili olarak ama şöyle bir şey var: Yani, evet, insan aklı, hür iradesi çok çok önemli yani bunu savunuyoruz, savunacağız, belli bir elli yıl daha savunacağız hep birlikte ama elli yıl sonra nasıl bir dünyada yaşayacağız ve insanın özgür iradesini kendisi temsil etmesinden ziyade belki dijital bir zekânın daha fazla temsil edebileceği bir duruma bile gelecek; yani, belki nesli tükenen hayvanlardan, yok olan ağaçlardan sonra özgür iradenin de yok olmaya yüz tutacağı bir çağa doğru ilerliyoruz; izlediğimiz bu bilim kurgu filmlerinin belki gerçeğe döndüğü bir sürecin içindeyiz, beldi daha da böyle ortasına düşeceğiz. Şimdi, bu bakımdan, özellikle bu mahkeme aşamalarında hızlı değerlendirme yapmak gerektiğinde yine dijital zekânın belirli bir filtreyle hızlı çözümleme yapıp en hızlı, yani öncelikli olanı hızlı bir şekilde yine hâkimin önüne düşürebileceği bir sistem geliştirmek mümkün, en azından tedbiren bazı kararların alınması mümkün.
Şimdi, diğer taraftan, ülkelerde oluşturulan bu verilerin ülkede kalma meselesi, o ülkede kalma meselesi... Şimdi, buna biraz verimlilik esasına göre de yaklaşmak gerekli. Örneğin Amazon'da "host" ettiğim zaman yani Amazon platformunu kullanmak istediğimde, onun sunucularının bulunduğu ülkeyi tercih ettiğimde sunucular daha güçlü, işlem gücü daha yüksek olduğu için hem daha düşük bir maliyetle, onda 1'i maliyetle hem de 10 katı hızla kullanmak mümkünken onlar sunucularını Türkiye'ye getirdiklerinde -ki bunlar aynı işlem gücünde olmayacaklar- dolayısıyla bu hizmeti daha yavaş, daha kalitesi düşük bir şekilde alma riski var. Bu da... Amazon dediğimiz de çok büyük bir dijital mecra, ticari alan yani burada da bir rekabet var ve dolayısıyla da bu rekabetten geri düşmek ihtimali de doğuyor. Bu konudaki soru işaretlerini ortadan kaldırmanın temel yolu "partiler", "hükûmetler" ve "devlet" kavramını bir noktada birbirinden biraz ayırabilmekten geçiyor. O nedenle de uzun süreli iktidarlar çeşitli soru işaretleri doğuruyor; bu, dünyada da böyle doğuruyor. Ben bu işin teknik kısmından ilerleyeceğim. Onursal Başkanımız bazı düşünceleri, olan bazı şeyleri ifade etti, Zeynep Vekilimiz de ifade etti. Dolayısıyla, işin bu boyutu da var.
Diğer bir konuya geçerek konuşmamı sonlandıracağım. Bu da, yine, BTK'nin faaliyet alanlarından bir tanesi, sorumluluklarından bir tanesi: Yasa dışı kumar -zaten kumar yasa dışı da- yasa dışı sanal kumar diyelim ve bahisle ilgili konu. Şimdi, ben bu konuyla ilgili çeşitli yazışmalar yaptım, konuyla ilgili tüm bakanlıklarla yazıştım ve istediğim yanıtı bir türlü alamadım, o da şuydu, dedim ki: "Sanal kumar siteleri var internette ve bunların gerçekten çocukları, gençleri zehirleyen, kötü alışkanlıklara yönlendiren, manipüle eden özelliklere sahip uygulamaları var. Bu bakımdan, bu sanal kumar sitelerinin ihbarıyla ilgili bir ödül sistemi geliştirilebilir." Millî Piyango İdaresinin ciddi bir geliri var. Millî Piyango İdaresinin şans oyunu çekilişleri 1 Ağustos 2020 tarihinde Türkiye Varlık Fonu üzerinden Sisal Şansa aktarıldı ama bir gelir var ortada. Yani, bu ihbar-ödül sistemi yasa dışı sanal kumar piyasasını çökertecek bir sistem, tamamen çökertebilir. Uygun, akılcı, bilimsel bir mekanizma burada oluşturulursa ciddi anlamda kumar oynamaktan zarar görenler bile ihbar edebilir. Normal vatandaşlar ihbar edebilir. 2018 yılı Millî Piyango İdaresinin Sayıştay Raporu'na göre Millî Piyango İdaresinde -bu teftişlerden aynı zamanda o da sorumludur, kumarhanelerin açık olduğu dönemden beri üzerinde olan bir sorumluluk; şu anda internet platformuna da taşındı- bu konuyla ilgili sadece 3 görevli olduğu yazıyor, 3 denetçi. Şimdi, burada MASAK da devreye giriyor, siz de, BTK de devreye giriyor ama ne anlatırsanız anlatın, konunun çok içindeyim, KİT Komisyonu üyesiyim, Millî Piyango İdaresini de denetliyorum, dolayısıyla bu konudaki mücadele yeterli değil. Şu soruyu soruyorum: Neden ihbar-ödül sistemini bu konuda getirmiyorsunuz, koymuyorsunuz?
Şimdi, diğer konu olarak -size de ulaştıracağım- bir çelişkiden bahsedeceğim: "Millî Piyangonun şans oyunları Sisal Şansa devredildi." demiştim. Sisal Şans da yüzde 51 Demirören Grubunun, yüzde 49 da İtalyan Sisal SpA'nın ortaklığıyla oluşmuş bir konsorsiyum diyelim. Şimdi, İtalyan ortak Sisal SpA'nın resmî oyun sitesi var "sisal.it" diye. Bu site BTK tarafından yani sizin tarafınızdan kumar oynatıldığı için kapatılmış durumda. Bakın, burada, dikkat, ben size de vereceğim: "Yasadışı bahis ve kumar suçtur..." Burada da diyor ki: "5/8/2015 tarihli ve -sayısını vermiş- sayılı Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı kararıyla erişime engellenmiştir." Net bir soru: Bu şirket kumar mı oynatıyor? Kumar oynatmıyorsa niye kapattınız? Oynatıyorsa Türkiye'nin şans oyunlarının özele devri aşamasında yapılan ihaleye nasıl katılıyor? Şimdi, bu da yine ulusal ile uluslararası alanda faaliyet gösteren şirketin faaliyetlerinin aslında nasıl böyle çarpıştığını gördüğümüz bir örnek. Bu konuda da sizden bir açıklama istiyorum.
Son konuşmamı tamamlarken...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Tam yirmi dakika oldu.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Öyle mi? Çok özür diliyorum. Umarım faydalı olmuştur. Yani, bildiğiniz şeyleri anlattıysam üzgünüm ama eğer önemli şeyler olduysa süre açısından takdirlerinize sunuyorum.
Peki, bu kısmı ben daha sonra ifade edeyim.
Çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Evet, teşekkürler Deniz Vekilim hassasiyetinize de.
Arkadaşlar, şimdi, birbirimizi tanıyoruz, bu konularda tolerans sonuna kadar ama şimdi, takdir edersiniz ki -yani, ben, tabii, sizi vekillerim olarak, milletimizin temsilcileri olarak çok takdir ediyorum, saygı duyuyorum ama- yani konular uzayınca... Biz sonra toplantılar yaparız. Siz artık çok tecrübeli...
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Başkanım, benim konuşmam üzerine diyorsanız...
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Sizin için demedim. Hayır, hayır. Takdir edersiniz ki sizin konuşmanız üzerine söylemedim çünkü sizden daha fazla konuşan insanlar var.
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Hayır, her konuşanın üzerine aynı açıklamayı yapmanıza gerek yok. Biz de takdir ediyoruz ama şöyle bir şey var: Yani, konular çok önemli; teknik bir boyutu var konunun, tartışılması lazım. O nedenle, yani, bazen uzayabilir de. Hani, benim konuşmamın üzerine söylediğiniz için söylüyorum.
BAŞKAN HÜSEYİN YAYMAN - Ya, alıngan olmak...
DENİZ YAVUZYILMAZ (Zonguldak) - Tekrar ifade ediyorum: Yani, bilgilendirici değilse, tartışma yönünde bir katkı sağlamayacaksa bile milletvekili yine söyleyecek tabii ama...