KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, ben de Sayın Genel Sekreter Yardımcımıza çok kıymetli konuşmaları, bilgilendirmeleri için teşekkür ediyorum. Bu vesileyle, Sayın Büyükşehir Belediye Başkanımıza da selamlarımızı, sevgilerimizi iletirseniz memnun olurum.

SAKARYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENEL SEKRETER YARDIMCISI ALİ OKTAR - Başüstüne efendim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Şimdi, Sayın Başkanım, yani, tabii ki konu uzmanı belediyelerimizden -dün de öyle, bugün de öyle- ilgili yönetici arkadaşlarımız geliyor. Bizim de derdimiz o; burada daha doğru, daha sağlıklı, doğrudan bilgilenmek. Tabii, Belediye Başkanımızı da -dün de dâhil olmak üzere- burada görmeyi, birlikte sohbet edebilmeyi de arzu ederdim. O nedenle selamımı da iletirseniz sevinirim.

Bu arada, böyle bir şey takdiminiz oldu, kitapçıklar var, hemen şöyle bir inceledim, Sakarya'yı tanıtan bir kitapçık var içerisinde. Tabii, benim bilmediğim bir Sakarya çıktı karşıma, gerçekten etkilendim, onu söyleyeyim. Güzel bir şehrimiz, doğal güzellikleri de çevresel güzellikleri de hepsi... Onun için de ayrıca teşekkür ediyorum yani Sakarya'ya gidesi geliyor hemen bir an evvel insanın.

SAKARYA BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ GENEL SEKRETER YARDIMCISI ALİ OKTAR - Çok mutlu oluruz Sayın Vekilim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Kitapçığınızda bu yerlerin konumlarına da -böyle bir karekod falan gibi okumayla- gitmek istersek nasıl ulaşırız gibi bir şey olursa daha memnun olurum, o zaman çok daha yararlı bir hâl alır.

Şimdi, tabii, Sakarya, 1999 yılındaki depremle bizim, hepimizin yüreğinde çok büyük bir acı, iz bırakmış, derin bir iz bırakmış bir kentimiz. O nedenle önemsediğimiz bir şehir.

Ben İzmir Milletvekiliyim. İzmir ile Sakarya coğrafik olarak da topoğrafik olarak da birbirlerine benzerlikleri var, ikisi de delta yani İzmir de bir delta şehri, delta üzerine kurulmuş bir şehir. Bayraklı'daki yapıların yıkılmasının en önemli sebebi de zemine bağlı olan, gittikçe depremin büyüklüğünün, etkisinin, frekansının büyüdüğü ve yapıların yıkımına neden olduğu bir durumla karşı karşıya kaldık İzmir'de. Bu, 99 yılında Adapazarı'nda olmuş bir şey ve sizin de sunumunuzda, az önceki grafiğinizde de vardı. "Bu, depremin şiddetini, jeolojik yapıyla ilgili zemin hâkim titreşim periyodunu büyüterek depremin yıkıcı etkisini artırmaktadır." Bu, bir veri, çok değerli bir bilgi aslında ama 99 yılından bu yana İzmir'de olsun, İzmir ve benzeri bu tür zeminde alüvyon birikimle oluşmuş jeolojik yapıdaki zemin üzerinde yapılmış birçok yapı var, hâlen de devam ediyor. Biz demek ki 99'dan bugüne bu konuda pek bir ders alamamışız, hâlâ yerimizde sayıyoruz. Artık bu konuda mutlaka bir şey yapmak lazım, bu gevşek ve sıkışmamış zeminler üzerindeki imalatlarda artık kat veya bir şekilde -onun uzmanı arkadaşlar daha iyi bilirler- mutlaka önlem almak gerekir.

Şimdi, benim bir başka konu dikkatimi çekti, dün dikkatimi çekti; dün fırsat bulamadım -burada siz de belirtiyorsunuz- bugün ifade edeyim: Deprem sonrası Marmara Bölgesi'nden toplam 5 milyon metreküp bir enkaz kaldırılıyor. Bunun yaklaşık yarısı Sakarya'dan kaldırılıyor. Demek ki depremle ilgili, deprem sonrası bu enkaz kaldırma çalışmasının da üzerinde durmak, bunu da planlamak, programlamak, öngörmek ve bu konuda da belki bizim raporumuza da yansıyacak bir süreci, uygulamayı ortaya koymamız gerekir çünkü az bir şey değil, 2,5 milyon metreküp bir hacimden bahsediyoruz. Allah korusun, hiç olmasın, sıfır olmasını arzu ederiz bunun. Yani böyle bir depremde 1 tane bile binamız yıkılmasın ama böyle bir durumla karşı karşıya kalmışız. Bunu da mutlaka öngörmemiz gerekir bu çalışmalar içerisinde.

Bir başkası, bu imar barışı düzenlemesinde yapının depreme dayanıklılığı hususu İmar Kanunu'nun geçici 16'ncı maddesine eklenen "Malikin sorumluluğundadır." ifadesi var. Sizin de öneriniz, riskli yapı tespit edilirse oradaki gibi malikin sorumluluğunda olsun yani yıkılırsa devlet bu konuda sorumluluk üstlenmesin, en azından yapı malikine, o yapıyı bir an evvel yıkıp yerine sağlıklı, sağlam bir yapı yapması konusunda bir baskı unsuru olsun. Ben bunun cezayla çözümlenecek bir mesele olmadığını düşünüyorum, şöyle ki: Anayasa'mıza göre vatandaşımızın can ve mal güvenliğinden birinci derecede tek sorumlu devlettir. Devlet, can güvenliğini ve mal güvenliğini sağlamakla mükelleftir. Bunu bir kanuni düzenlemeyle devletin üzerinden atması, malikin sorumluluğuna bırakması doğru değildir. Onun can güvenliğini korumak zorundayız. Yani "Biz sana verdik sorumluluğu, artık canına bir şey gelirse bu konuda sorumlu ben değilim." demek bana çok devlet bakışı açısından... Devlet, sosyal bir devlet, zaten devleti devlet yapan milletin kendisidir. O nedenle, o sorumluluğu üzerinden atmasının doğru olmadığını düşünüyorum. Başka bir yöntem, başka bir önlem, teşvik edici, daha sağlam bir yapıda oturmayı... Çünkü siz eğer resmî olarak bir yapının oturmaya elverişli olmadığını devlet olarak tespit ettiyseniz orada bir kişinin bile barınmasına izin vermemeniz gerekir. Yani "Sorumluluğu ben sana bırakıyorum, yıkılırsa, canını kaybedersen ben sorumlusu değilim, onun sorumlusu sensin." dememeliyiz; bu, doğru değil ama -daha çok burada sürekli onu tartışıyoruz- daha sağlıklı yapılar, birtakım kentsel dönüşüm, yenileme, dönüşümün finansmanı konusunda maliklere olanaklar, imkânlar sunulması gibi şeyleri değerlendirmek daha doğru olur diye düşünüyorum. Bilmiyorum, bu konuda ne dersiniz?

Ben tekrar teşekkür ediyorum. Sözümü de fazla uzatmadan Sakarya'mıza sevgilerimizi iletiyoruz, sağ olun.