KOMİSYON KONUŞMASI

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Sayın Başkanım, değerli arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Hemen belirteyim, ben inşaat mühendisi ya da mimar değilim, işletme mühendisiyim ama uzun yıllar belediyede çalışmış bir arkadaşınızım. Dolayısıyla, benim sunumum teorik olmaktan ziyade daha çok pratik deneyimlere dayalı bir sunum. Sunumumla ilgili benim bazı ön kabullerim var, çoğunuzun da paylaşacağını düşündüğüm ön kabullerim. Yine, mutlaka Türkiye'de bir AFAD benzeri, bu dönüşümün sağlanması için bir otoritenin kurulması gerektiğini düşünüyorum ve önerilerim de bunun üzerine oturuyor. Müsaadenizle doğrudan önerilerime geçmek istiyorum.

Birincisi: Eskimiş, yıpranmış, fonksiyonunu yitirmiş çarpık yapılaşmanın olduğu yerlerde kentsel dönüşüm benim sunumumum kapsamı dışında. Çünkü kentsel dönüşüm sadece depremle alakalı değil hepinizin bildiği gibi; eskimiş, yıpranmış, fonksiyonunu yitirmiş mekânlar her zaman için dönüşüme açık olması gereken mekânlar. Dolayısıyla kentsel dönüşümün kendi içerisinde sorunları giderilmeli, geliştirilmeli ama benim sunumumun kapsamı dışında.

İkincisi: Ben, mevcut yapıların hâlihazırda korunmasıyla ilgili yıllardır görüşümü söylediğimde önüme sürekli yoğunluk artışı bahanesi geliyor. Ben, bu bahaneyi bir türlü anlayamıyorum çünkü bu yapılar zaten var, insanlar zaten burada oturuyor. Dolayısıyla mevcut yapıların, mevcut kontur gabarilerin korunmasının kente fiiliyatta hiçbir şekilde ilave yük getirmeyeceği ön kabulüyle bu sunum hazırlandı.

Üçüncüsü: Yapı stokunun deprem riskinin yüksekliği sebebiyle bir an önce ve olabildiğince hızlı bir biçimde bizim sağlıksız yapıları dönüştürmemiz gerekiyor. Tabirimi lütfen yanlış anlamayın ama imar romantizmi gibi şeylere pek tahammülümüz yok. Her ne kadar çok yüksek riskli yapıların sayısı nispeten az görünüyorsa da riskli yapılar olarak da baktığımızda 6 milyon bağımsız bölümden bahsediyorsak bir deprem bölgesinde, bunun çok aciliyetli bir konu olduğunu kabul etmemiz gerekiyor.

Dördüncüsü: Yapı sahiplerinin mümkün mertebe bulunduğu mahalde korunarak bu yapıların dönüşümünün öncelenmesi lazım. Çünkü aksi takdirde birçok yanlış uygulamada gördüğümüz gibi kültürel ve sosyal anlamda toplumun yarınları için ciddi problemlerle karşı karşıyla kalabiliyoruz ve ciddi sıkıntılar ortaya çıkıyor.

Beşincisi: Kentsel dönüşümde ada bazlı olmak son derece mantıklı ama mevcut yapı stokunun dönüşümünde parsel bazlı yapılanmanın da teşvik edilerek binaların kendi parsellerinde dönüşüm imkânlarının artırılması gerektiğini savunuyorum.

Şimdi, bu çalışmalarımızda, tekrar ediyorum, kentsel dönüşüm kapsam dışı. Mevcut sağlıksız yapı stokunun dönüştürülmesi kapsamında karşılaştığımız en önemli sorunların başında bilgi ve bilinç yetersizliği geliyor, "Benim binam sağlam." mantığı, "Ben helal parayla yaptım, şu kadar çimento koydum." gibi, ne yazık ki özellikle yaşlı kesimlerden çok ciddi bir dirençle karşı karşıyayız. Yanlış kader anlayışları ne yazık ki burada rol oynuyor.

İkincisi: Bencillik ve çıkarcılık sorunuyla karşı karşıyayız. Hâli vakti iyi olanlar, binaları sağlam değilse sağlam binaya geçiyorlar ama ne yazık ki terk ettikleri sağlıksız binaları kiraya verebiliyorlar ya da satabiliyorlar; bu, ciddi bir problem karşımızda.

Üçüncüsü: Ekonomik yetersizlik. Yani bu insanlara "Binanı yık, yap kardeşim." demek kolay da ama bununla ilgili ciddi anlamda ekonomik sıkıntıları da var.

Dördüncüsü: İmar planlarından kaynaklanan sorunlarımız var. Mevcut binasını yıkıp yaktığı takdirde önceki yani yıktığı binanın emsaline uygun aynı binayı yapamayacak çünkü emsal fazlalığı var. Yerleşime kapalı alanlarda, sit alanlarında, dere yataklarında vesairede var olan yapılar var. İmar terklerini, ruhsatsız olduğu için imar terklerini yapmamış ama imar terkini yaptığı takdirde binasını yapamayacak olan çok sayıda binayla karşı karşıyayız. Bunlar bizim en çok karşılaştığımız önümüzdeki sorunlar.

Şimdi, çözüm önerileri olarak birincisi: Riskli binaların yıkılmamasının hukuki olarak çok sert yaptırımlara tabi tutulması gerektiğini düşünüyorum. Bu yüksek riskli yapılar kendilerine verilen süre içerisinde mülk sahiplerince yıkılmıyorsa doğrudan doğruya kamu eliyle yıkılmalı, bunlar yaptırılıp maliyet düştükten sonra kalan bir bedel varsa yapı sahiplerine verilmeli ama bu yapıların mevcut durumuyla hayatiyetlerinin devam ettirilmesine asla müsaade edilmemeli ve bu yapılarda ikamet yasağı mutlaka getirilmeli ve bu yapılar mühürlenmeli, hiçbir şekilde kullanımına müsaade edilmemeli.

İkincisi: Mevcut binalarının kontur gabarilerinin korunarak dönüşümüne müsaade edilmesi. Tabii, burada eğer emsali fazlaysa yani planlara göre emsal fazlalığı varsa yüzde 15 küçülme şartını koymak üzere... Tabii, bu, her bina için değil. Yani sonuçta diyelim ki asgari 45 metrekare daire şartını karşılamayacaksa, çok küçükse bağımsız bölüm o takdirde bu şart uygulanmaz ama diğer türlü, adamın daireleri 120, 130 metrekareyse daireleri yüzde 15 küçültmeyle kıyamet kopmaz. Dolayısıyla yüzde 15 küçültme şartıyla mevcuttaki bağımsız bölüm sayısınca binasını yeniden yıkıp yapmasına müsaade edilmesi...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclisinde alınan ortak bir karar vardı, güzel bir karar, bu, daha çok önceden planlara uygun, ruhsata alınmış binalarla ilgiliydi. Ben, burada ruhsat şartının da ortadan kaldırılması taraftarıyım çünkü fiilî bir durumla karşı karşıyayız.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Belki yapı kayıt belgesi olabilir.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Yapı kayıt belgesi, o da bence tartışılmalı. Sonuçta bizim derdimiz şu olmalı: Bu bina bir ayaklı tabut, bir an önce bu binanın ya yok edilmesi lazım ya da güçlendiriliyorsa güçlendirilmesi lazım ama bu hâliyle muhafaza edilmemesi lazım. Bunun bizim öncelikli konumuz olduğunu düşünüyorum.

Bu yüzde 15 kesintiye rağmen hâlen plandaki emsale uyamıyorsa dediğim gibi, bu yüzde 15 küçülmeyle mevcut bağımsız bölüm sayısınca binasını yapmaya müsaade edelim. Ama burada, özellikle, daha sonra mevzuatla zorunlu hâle gelen Asansör Yönetmeliği ve Otopark Yönetmeliği'nin getirdiği yükümlülükler var. Eskiden özellikle İstanbul'da 5 kata kadar asansör şartı yoktu, şimdi 2 katlı binalarda bile asansör şartı var. Dolayısıyla bu yüzde 15 kesintinin bu asansör ve otopark için kullanılmasına müsaade edilmeli...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Otopark zaten emsal, bence yangın merdiveni... O emsale girmiyor da onun için...

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Yangın Yönetmeliği'nde ben daha sonra farkına vardım. Haklısın ağabey de şu: Emsale girmiyor ama binaların yerinde, kontur gabaride korunması mantığıyla baktığımızda emsale dâhil değil elbette. Ben, sunum yaptığımda farkında değildim, daha sonra farkına vardım ama bugün sunumu yenilemediğim için yangın merdiveninde haklısınız. Yani yüzde 15 bunlara tahsis edilmeli, kurtarmıyorsa da kurtarana kadar da bunlara ilave hak verilmesi gerekiyor.

Yine, mevcut binalarda eğer imar plan değişikliği yapılmışsa yani şöyle: Bir süre sonra eski imar planlarında emsal daha yüksek, yeni planlarda düşükse bizim eski planları baz almamız gerekiyor çünkü hak geriye doğru yürümez yani yeni planlarda emsal düşük diye yeni plana göre değil, eski plana göre olur, İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisinin aldığı karar gibi. Yeni plan hak artırıyorsa -biliyorsunuz, bu otomatik olarak, bunu yazmaya bile gerek yok- zaten o kazanılmış bir haktır.

Mülkiyet sorunumuz var önemli oranda, biliyorsunuz. Tecavüzlü arsalar söz konusu. Burada tarafların anlaşması durumunda talep üzerine ifraz ve tevhit işlemleri derhâl yapılabilmeli belediyeler tarafından; anlaşamıyorlarsa biraz sonra önereceğim kamu otoritesi hakem olarak devreye girmeli tarafların hakkını korumak üzere, bedele de dönüştürmek kaydıyla çözüm önerileri üretebilmeli ve bu çözüm önerilerinin hayata geçirilmesiyle ilgili yasal düzenlemeye ihtiyacımız var. Hepiniz uygulamadan geliyorsunuz, adama benim binam 1 metre girmiş, 1 metrenin değeri 5 bin lira diyelim ama adamın eline düşmüşsünüz, hazır, 100 bin lira istiyor. Yani bu gibi şeylere de müsaade etmeden engelleri aşmak için kamu otoritesine ihtiyacımız var ama hukuki düzenleme gerekiyor burada.

İmar terk yükümlülüğüyle ilgili sorunlarımıza ruhsatsız binalarda... Eğer terki yaptığında binasını tekrar yapabiliyorsa terki yapmalı ama terki yaptığı takdirde kalan net parsel üzerinde o binayı yapamayacaksa, o takdirde çevre emsal şartlarını geçmemek üzere binasını büyütmesine müsaade edelim ama gene de yetmiyorsa, çevre emsal şartlarını karşılamıyorsa, o takdirde bu terkinden dolayı eğer benim terki azaltmam kente zarar vermeyecekse, yola mola engel olmayacaksa terki düşüreyim ama düşürdüğüm miktarı paraya çevireyim, parasını ödesin bana, yok, kente sıkıntı verecekse o takdirde o terki adama yaptıralım ama o terkten dolayı kullanamadığı bir emsal varsa yani mevcut...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Orada imar transfer hakkı verelim.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Evet işte, ister transfer hakkı ister "Bedel ödemiş mi?" diye bakalım; fark etmez.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Zorunlu kamulaştırma da olabilir.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Burada mümkün mertebe kamuya çok kamulaştırma yükü bindirmemeye çalışıyoruz. Yani kamu, ne yazık ki kamulaştırmayla ilgili şu yeşil alanları bile çözemiyor daha ki bir de buradan yük getirmeyelim. Ama imar transferi ya da bedel ödeme gibi çözüm yöntemlerini açalım.

İmara kapalı alanlar, burada bu inşaatlara müsaade edemeyiz takdir edersiniz ki. İşte, sit alanıdır ya da dere koruma bandı içerisindedir. Biz mevcut uygulamada ne yapıyoruz? Bu binalara enkaz bedeli ödüyoruz. Ama enkaz bedellerinde 2 sorunla karşı karşıyayız: Bir, sırf adamı razı edebilmek için aslında yüksek gösteriyoruz, kanunen memuru da zor duruma düşürüyoruz. İki, ne kadar yüksek gösterirseniz gösterin, adam o parayla gidip de bir yerden daire alma imkânına sahip olmayacak. Dolayısıyla burada ikili sistem öneriyorum. Birincisi, enkaz bedelini hesaplayalım ama bir de bu adamın diyelim ki 500 metre binası varsa çevredeki binaların değeri üzerinden bu adamın 500 metre emsalinin değeri nedir? Emsal değerini hesaplayalım, o daha yüksekse emsal değeri esas alınsın, adama ya emsal değeri üzerinden parasını verelim ya da emsal değeri olarak yine imar transferi gibi adama bir tahvil verelim, işte "500 metre senin emsal hakkın var..."

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Tahsil edilebilecek de bir borsa sistematiği kurulabilir.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Evet, bunu, çevre şartlarına göre, yapılaşma şartlarına göre bu emsali kullanabilecek bir müteahhit buluyorsa onunla anlaşıp ona satsın ya da kat karşılığı gibi bu emsalini... Yani adamın arsası varmış gibi adamın bir emsal, imar transfer hakkını tahvilleştirelim. Bu sayede özellikle kapalı alanlardaki sorunu önemli oranda çözeceğimizi düşünüyorum. Tabii, biraz sonra geleceğiz, kredi desteği için ciddi fon lazım, para lazım. Para için de bu dönüşüm için bir fon oluşturulması gerektiğini düşünüyorum. Bu fonla ilgili benim bazı öneri kaynaklarım var. Bunlardan bir tanesi, kredi kullanıp da bu dönüşümden faydalanacak olan ya da bu mevzuattan faydalanacak olan binaların alt yapı katılım harçları fona aksın, belediyeye değil çünkü bu kanun kapsamında bu hakkı kullanacak.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - 6306'da olmayanı tekrar getireceğiz, katılım paylarını alacağız.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Altyapı katılım payı şu an alıyor belediyeler; yol, kanal, altyapı katılım payı alıyorlar. Kentsel dönüşümde almıyorlar, normal inşaatlarda alıyorlar.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kentsel dönüşüme teşvik edeceğiz ya 6306'ya göre, "Yine getirelim ama fona aktaralım." diyorsun.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Fona aktaralım diyorum. Fona aktaralım çünkü bir...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Belediyeler bunları hiç kabul etmezler.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Kentsel dönüşümde alamıyor.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Zaten on yıl boyunca gelirlerinin yüzde 50'si borçlarına mahsup ediliyor. Şimdi bir emlak vergisini de al, ne kaldı geri?

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Şöyle ağabey, emlak vergisinin tamamını almıyoruz, birazdan geleceğim. Bir, bu kapsamdaki dönüşümlerdeki altyapı katılım bedeli, normalleri kastetmiyoruz. İki, emsal fazlalıkları olanlarda, diyelim ki benim 500 metre emsalim var, inşaat fazlalığım var ve arsamın da emsali 2. Bu durumda ben 250 metrelik fazla arsa kullanmış gibiyim. İşte, bu, emsalin arsaya dönüştürülmesi karşılığında bir bedel ki bu bedelde de emlak vergi rayiç bedelleri esas alınır çünkü düşük zaten onlar, ciddi bir rakam çıkmaz. Önerim, onun yüzde 50 olarak uygulanması. Ama sonuçta, ben, emsal fazlası olmayanlarla emsal fazlası olanlar arasında hakkaniyet yönünden bir fark ortaya konması gerektiğini düşünüyorum. O yüzden de bu tür emsal fazlalıklarının arsaya dönüştürülerek emsal değeri üzerinden bir değer oluşturulması, bu değerin yüzde 50'si ya da belirlenecek bir oranının fona aktarılması. Yani adama bir nevi hayali arsa satmış gibi olacağız ama emsal satıyoruz aslında.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bu kıymetli bir değer ama. Burada özel bir tanımlamayla beraber bir finansman modeli de yapılabilir, ağabey.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Onu sizin gibi hukukçular yapacak ağabey, ben mühendisim, hukukçu değilim.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Yo yo, işte bir finansman modeli, bu değerli bir şey çünkü, nihayetinde yapısal manada ortaya çıkan bir değer.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - İnşallah.

Yapılacak düzenlemelerle, bu kapsamdaki yani kredi kullanarak dönüşen bu binaların emlak vergileri on yıllığına bu fona akmalı.

Yine, ülke genelinde şu an biliyorsunuz, kültür varlıkları için emlak vergilerine yüzde 10 pay var ki bence tartışılması gereken bir pay. Çok daha önemli olduğuna inandığım, emlakle konu hakkındaki bire bir ilgisi itibarıyla da bu yüzde 10'un ya fona dönüştürülmesi ya da fon için emlak vergilerine yüzde 10 ilave bir kaynak aktarılması... Çünkü sonuçta, emlakle ilgili bir fondan bahsediyoruz. Türkiye'nin genelinde tapu harçlarına on yıl boyunca yüzde 10 fona destek payı eklenmesi, DASK primlerine de on yıl boyunca yüzde 10 fon payı eklenmesi. Ama tabii, özellikle dönüştürülmüş binaların primlerinin düşürülmesi gibi bir sistem zaten Komisyonumuzun önerisi arasında mantıklı olarak biliyorsunuz. İlave kaynaklar olabilir. Mesela, benim düşündüklerimden bir tanesi, bu kurulacak olan otorite yani İller Bankası gibi görev yapacak olan otorite... Hak edişleri falan da o otoritenin kontrol etmesi gerekiyor, vatandaşı müteahhitlerle baş başa bırakmamamız gerektiğini düşünüyorum çünkü herkes bu hak edişten anlamaz. Dolayısıyla bu hizmetlere karşı yani...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Maliyet hesaplamasında...

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Maliyet hesaplaması, hak ediş düzenlemesi, sözleşmelerin teknik olarak gözden geçirilmesi gibi hizmetleri karşılığında müteahhitlerden hak edişlerden yüzde 1 ya da yüzde 2'lik bir hizmet bedeli kesintisi olabilir. Müteahhide ciddi bir yük olmaz ama buna karşılık hem konunun sağlıklı ve güvenli yürümesi hem de fon oluşması açısından olur. Bir de Çevre Bakanlığımızın zaten kentsel dönüşümle ilgili fonları var biliyorsunuz, bu da o kapsamda olduğu için o fonun bir kısmını da Bakanlık bu yerinde dönüşümlerle ilgili ayırabilir. Tabii, başka kaynaklar da oluşturulabilir.

Şimdi, deminden beri söylediğim gibi, tam yetkili bir kamu otoritesi, AFAD gibi bir otorite kurulmalı. Biraz önce bahsettiğimiz fonu bu otorite yönetmeli. Yani "Ben bankadan 200 bin lira kredimi aldım." değil. 200 bin liralık kredim bloke edilmeli İller Bankasında olduğu gibi, hak ediş üzerinden bu kurum üzerinden müteahhitlere ödeme yapılmalı hak edişte kontrolleri yapılarak. Anlaşmazlık durumunda, parsel sahipleriyle bina sahipleri arasında çıkacak anlaşmazlıklarda bu kurum bilirkişi sıfatıyla karar verebilmeli ve bunların verdiği kararların mahkemelerde bilirkişi kararı olarak kabul edilmesiyle ilgili hukuki düzenlemeler de yapılabilmeli. Bir de en başta söylediğimiz gibi, bina sahipleri kendileri yıkmıyorsa yapılarını bu kurum o süre sonunda bu yapıları alıp yıkmalı, yaptırmalı, fiyat farkıyla maliyeti arasındaki farkı mal sahiplerine ödemeli.

NECİP NASIR (İzmir) - Kurum yerine Yüksek Fen Kurulu gibi başka bir kurum da olabilir.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Ağabey, şimdi, şu zaten...

NECİP NASIR (İzmir) - Sorunların giderilmesinde.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Aynen. Siz de hatırlarsınız, Recep Bey de hatırlar, aslında biz imarla ilgili daha önceki kanunda Bakanlıktaki bu fen kurulunu biliyorsunuz gündeme getirdik, zaten çok yoğun olduklarını, ilave işe pek...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ankara'ya yük yüklemeyin ya, burada ilçe belediyelerinden başka bu işi yapacak kurum yok.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Ağabey, bakın, yıllardır belediyecilik yapmış biri olarak ve yıllardır Türkiye'de...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İlçe belediyesinde hangi kadro var ya?

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - ...yerel yönetimlerin merkezî idareye karşı...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Sarıyer'de hangi kadro var? Bildiğin yer. Nasıl yapacak ağabey?

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - 2 bin tane dönüşecek binayı Ankara'dan mı denetleyecek?

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hayır, öyle değil, denetim değil.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Ha, yok yok, detaya girmedim, pardon.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İlkesel kurallar...

NECİP NASIR (İzmir) - Mahkemeler yerine.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Detaya girmedim ama şu: Bu kurum, her ilde ve ilçede, oradaki il ve ilçe belediyesiyle iş birliği yapacak, oranın teknik ekiplerini de gönderecek ama usul esasları belirleme...

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - İlkesel bakış açısı...

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Yoksa onda yüzde yüz haklısınız, şeyi önermiyoruz yani biz belediyeci olduğumuz için öyle bir yapı asla önermiyoruz. Zaten böyle bir kurum beş on sene sonra önemli oranda misyonunu yitireceği için zaten bunun kendi kadrolarıyla kurulmaması lazım. Bu sadece ilke, esas, usulleri belirleyecek ama uygulamayı il ve ilçe belediyelerinde bürolar kurarak, oradaki belediye yapılarında belediye kadrolarını da kullanarak sürdürecek. Dolayısıyla belediyeler devre dışı değil, tam aksine, işin içinde şeyler.

Şimdi, finans destek önerimiz... Ben burayı çok kısa geçeceğim. Şu an 200 bin liraya çıkarıldı biliyorsunuz ve kentsel dönüşümde konutlarda yüzde 4, iş yerlerinde yüzde 3 devlet desteği var. Ben, bu dönüşümle ilgili yani bağımsız dönüşümle ilgili, binalarda gene 200 bin lira olması gerektiğini -çünkü bina maliyetleriyle mantıklı- ama bunun kademeli olması gerektiğini, imkânı olanların mümkün mertebe kendi imkânlarını da işin içine sokması gerektiği anlayışıyla hareket edilmesi gerektiğini düşünüyorum. O yüzden de benim önerim, mesela, ilk 50 bin lirada biz faizin yüzde 80'ini devlet olarak karşılayalım, yeter ki vatandaş binasını döndürmeye razı olsun. Ciddi bir maliyet getirecek ama 50 bin liranın yüzde 80 kredisini bizim ödememiz ciddi bir teşvik olacaktır. ikincide de yarı yarıya ödeyelim. Dolayısıyla ilk 100 bin lira vatandaş için bugünkü şartlarda çok cezbedici bir kredi olacaktır.

ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Kendi katkısını sağlayacaktır aslında, çok cezbeder.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Ama ondan sonraki kısımda -yani Hulusi Şentürk'ün de az buçuk parası var- canım, komple de bana yüklenmesin. İlla 3'üncüyü istiyorsa bu sefer diyeyim ki ben: "Yok kardeşim, ben yüzde 30'unu karşılarım." Yani şu an olduğu gibi. 4'üncü 50 bini kullanmak istiyorsa mümkün mertebe onu önleyebilmek için de ben yüzde 20'sini karşılarım kendisine. Dolayısıyla burada amacımız, 100-150 bin lira arası kredi kullanıp kalan 50 bin lirayı da büyük oranda imkânı olan vatandaşların kendi katkılarıyla ortaya koymasını, dolayısıyla devlete yükü bir nebze olsun azaltmayı hedefliyoruz. Bunun 2 milyon bağımsız bölümde kullanılırsa kaç olur vesaire, bugünkü faizlerle bir karşılaştırmasını yaptık. Detaya girmeyeceğim ben. Ama şunu söyleyeyim: Bu kapsamda, baktığımızda, kredilerin üçüncü ve dördüncü kısmının nispeten kullanıldığını farz ettiğimizde, devletin beş yılda yaklaşık 155 milyar lira bir kredi desteği vermesi gerekiyor. Çok ciddi bir rakam. Bahsettiğim kaynaklar devreye sokulursa fonda 73 milyarın üzerinde bir para birikecek ki bence çok daha fazlası birikiyor çünkü çok alttan aldık biz o rakamları. Dolayısıyla gerçekte devlet beş yılda 80 küsur milyar bir destek vermiş olacak. Dolayısıyla biraz daha makule iniyor ama bunun bir de genel ekonomiye katkıları var arkadaşlar. Yaklaşık 800 bin ilave istihdam demek, inşaatta 600 milyarlık yeni bir hareketlilik demek. Bunların gelir vergisi, stopajları, şunları bunları olarak baktığımızda ekonomiye vergi, SGK primi olarak 100 milyarın üzerinde katkı sağlayacak. Dolayısıyla, böyle baktığımızda aslında, total olarak baktığımızda, fon olarak bakmadığımızda, bu proje kendi içerisinde kendini döndürülebilen, hatta artıya geçebilen bir proje ve bunun başka imkânları da var bizim maliyet hesabına katmadığımız ama ülke ekonomisine çok ciddi katkı sağlayabilecek. Mesela, bunlardan bir tanesi nedir? Bu binalar yeni yapılacağı için, hepsi enerji verimliliğine uygun binalar olacağı için yaklaşık 2 milyon bağımsız bölümün enerji verimliliği çerçevesinde dönüşümü zaten ülkeye ciddi anlamda bir katkı sağlayacaktır. Yine, beraberinde yeni binalar, mobilyasından beyaz eşyasına, ev tekstiline kadar çok geniş bir alanda ciddi bir piyasa hareketliliğine yol açacaktır. Bu da yine, istihdam, gelir vergisi vesaire yönünden... Demin bahsettiğim bu 100 küsur milyara dâhil değil bunların hiçbiri. Dolayısıyla, burada böyle bakıldığında aslında biz, eğer bu proje tutarsa hem yüz binlerce insanımızı bir an önce o binalardan kurtarmış oluruz hem ülke ekonomisine de ciddi bir katkı sağlarız. Mesela, eğer 2 milyon bina beş yılda dönüşecek olursa ülke ekonomisinin yıllık yüzde 3 büyümesi anlamına geliyor bu. Yani 2020'yi yüzde 1,6'yla kapatabilmiş...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - İnşaat sektörü 2020'de ekonomiye yüzde 5'lik bir katkı sağladı, büyümenin yüzde 5'i komple inşaattan.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - İşte, bu yapıldığında çok daha yüksek...

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Ama 2010 yılında yüzde 9'u inşaattan geliyor.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Evet, bir ara 11'lere kadar çıktı.

Dolayısıyla, bu uygulandığı takdirde ülke ekonomisinin ciddi anlamda pandemi sonrasında atağa kalkmasında da çok büyük faydası olacağını düşünüyorum.

Sadece, Türk Standardları Enstitüsü Başkanlığını uzun yıllar yapmış bir arkadaşınız olarak eğer bu veya buna benzer bir proje kabul edilecekse bunun inşaat sektöründe ve dolayısıyla inşaat sektörüyle ilgili ürünlerdeki hareketliliği artıracağından hareketle bazı önlemler alınması gerektiğini düşünüyorum ilgili bakanlıklarımızdan. Bir tanesi, piyasa denetimlerinin ciddi olarak artırılması lazım çünkü biliyorsunuz, talep artınca ne yazık ki çakma mallar da bir anda piyasaya dolabiliyor, bunlara taviz vermemek lazım. İkincisi, inşaat sektöründe çok ciddi anlamda yurt dışı malzeme kullanılıyor, özellikle tesisatlarda, mutfak mobilyalarında falan; burada yerli üretimin teşviki çok önemli. Hatta, inşaatta kullanılan ürünlerde -tabii, hesabını ben bilemem inşaat mühendisi olmadığım için ama- örneğin yüzde 90'ın üzerinde yerli ürün kullanılması durumunda faiz desteğinin artırılması gibi ilave teşviklerle... Yani inşaat sektörünü patlatırken bir de kalkıp da yurt dışından inşaatla ilgili ürün ithalatını patlatmayalım. Hatta beş altı sene evvel ciddi anlamda patlamıştı, yıllık 2,5-3 milyar dolarları bulan armatür marmatür, tezgâh mezgâh ithalatı yapmıştık. Dolayısıyla, bu anlamda komplike düşünülmeli, diğer bakanlıklar da tedbirlerini almalı diye düşünüyorum.

Size zaten dağıtılmıştı, özet geçmeye çalıştım.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ediyorum.

İnşallah faydalı şeyler çıkar diyorum.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Çok teşekkür ediyoruz.

GÖKAN ZEYBEK (İstanbul) - Laf atalım mı biraz Başkanım?

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Şimdi, nasıl ki diğer sunum yapan akademisyenler olsun, kurumlar olsun, soru-cevap kısmı vardı, bu sunumla ilgili de bir soru-cevap kısmı olacak herhâlde, öyle görünüyor.

HULUSİ ŞENTÜRK (İstanbul) - Peki, buyurun.

Sayın Vekilimin torpili neydi?