KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Öncelikle, bu, son resmî toplantımız; belki bir gayri resmî veya bir şekilde yine bir ayara geliriz ama burada tutanaklara da girecek olan ve birlikte olduğumuz ve önerilerimizi de paylaştığımız son toplantımız belki.

Ben şahsınızda emek veren bütün Komisyon yönetimimize ve katkı koyan bütün Komisyon üyelerimize şükranlarımı sunuyorum; bizlerle birlikte bu süreçte değerli destekleri, katkıları olan yasama uzmanı arkadaşlarımıza burada emek veren tüm arkadaşlarımıza da şükranlarımı sunuyorum.

Gerçekten çok zor bir konu, çok kapsamlı, çok detaylı bir konu ve en ufak bir eksik olmadan yarına, torunlarımıza vereceğimiz hesabın aslında bir belgesi niteliğinde olan bir çalışma yapıyoruz. O nedenle herkesin azami titizlikte olduğunu görerek, müşahede ederek herkese şükranlarımı sunuyorum.

Tabii, ayrıca, Komisyonumuza gelerek bizlerle görüşlerini, bilgilerini, birikimlerini paylaşan; ülkenin geleceğine dair, insanımızın geleceğine dair o heyecanı en az bizler kadar yaşayan ve bunu da Türkiye Büyük Millet Meclisi çatısı altında umutla, heyecanla, yaşanan açıların gelecekte bir daha yaşanmaması adına paylaşan tüm uzman, akademisyen, kurum, idari personel bize sunum yapmış olan, destek vermiş olan, katkı koymuş olan kim varsa şükranlarımı sunmak istiyorum.

Tabii, sizin yazılı veya sözlü öneriler konusunda bir şeyiniz oldu. Bazı parti gruplarımız yazılı olarak da sundular, sözlü olarak da ifade ettiler. Bizler de Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak aslında her toplantıda görüşlerimizi, düşüncelerimizi aktardık. Onlara siz şu "tüm öneriler" başlığı altındaki şey içerisinde kısmen, ismimize de atfederek ifade etmişsiniz, yer vermişsiniz ama bunları en son dün...

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Dün de Gökan Zeybek Milletvekilimiz toplantıda verdi.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Sayın Bakanın olduğu toplantıda ben de birtakım maddeler hâlinde konuları ifade ettim.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Evet, onlar da eklenecek önerilere Sayın Vekilim.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Onları tekrar etmeden ben bazı şeylere bir kez daha değinmek istiyorum.

Şimdi, bir kere "Deprem değil, bina öldürür." ifadesini artık kullanmayalım diyorum çünkü bina tek başına önemli bir unsurdur belki ama "Deprem değil, akıl ve bilim rehberliğinden uzaklaşmak öldürür." Bu bina olur, zemin olur, başka bir şey olur, binaya sonradan yapılan müdahale olur, vesaire vesaire. Yani "Akıl ve bilim rehberliğinden uzaklaşmak öldürür." demek daha doğru, bu anlayışla hareket etmek gerekir. Salt bina ve bina üzerinde odaklanılarak yapılacak olan... Ki öyle olmadığını söyleyebilirim çalışmanın yani onun öyle olduğu için söylemiyorum bunu. O nedenle bu raporun da o çok temel felsefe etrafında bir rapor hâline gelmesinin daha önemli olduğunu belirtmek istiyorum.

Şimdi, şunu söylemek isterim: Tabii, Bornova Ovası, daha doğrusu Bayraklı'daki tarım alanlarındaki yapılaşma... "Bunlara imar planlarında yer verilmiş." gibi birtakım şeyler ortaya kondu, doğrudur. Ben o bölgede doğmuş, büyümüş birisiyim. Ege Üniversitesi 1955 yılında kurulduktan sonra 60'lı yıllarda ova üniversiteye teslim edilmiş, ovanın önemli bir kısmı üniversite yerleşkesine, 70'li yıllarda yapılaşması tamamlanmış üniversite yerleşkesinin; ovanın ortasında. Sonra Ankara Caddesi ile ovanın ortasından geçen cadde ve cadde üzerinde yine 70'li yıllarda başlayan ve çorap söküğü gibi bugüne kadar gelen bütün Bayraklı Ovası'nın yapılaşması geçmişten gelen, o dönemden gelen imar planları ve sonradan revize edilen imar uygulamalarıyla bugüne gelmiş maalesef. Yani bir yanlış yapıldı mı, o arkasından başka yanlışları da bir katar gibi getiriyor.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Maalesef.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - O nedenle bunların bir daha yaşanmaması tabii ki şeyimiz.

Bir endişemi ciddi bir endişe olarak ifade etmek istiyorum: Yerel yönetimler... Siyasi parti veya siyasetüstü bir bakışla... Yani bugün o parti, yarın başka parti, öbür gün bir diğer parti, önemli değil. Ama yerel yönetimlerin yereldeki yetkilerini... İşte, yerel yönetimlere ve belediyelere diyelim, olan güven duygusunun erozyona uğraması veya güvensizliğin bu anlamda... Bu konuda müdahaleci olmaması, önlem almaması veya yanlış imar uygulamaları veya yanlış ruhsatlandırma ve imalat uygulamaları nedeniyle yerel yönetimlere olan güven duygusu erozyona uğradıkça biz yetkiyi de oradan alıp işte, bakanlık düzeyinde hatta kimi zaman TOKİ'nin, Özelleştirme İdaresinin yetkisini kullanarak o yereldeki yetkiyi paylaşarak veya müdahale süreçlerini daha da öne çıkararak yerelliği sanki birazcık merkezîleştiriyor gibi bir duruma da dönüşüyoruz. Bu ikisi arasındaki çizginin çok hassas olduğunu düşünüyorum. Bir yandan yerelin ihtiyaçları, yerelde kentin kültürü yani imarla ilgili, mimari yapılarla ilgili geçmişten gelen kültürü neyse bunların dikkate alınması, yaşam alışkanlıkları... Bunlara da azami önem verilmesi ve yerel yönetimlere bu anlamda müdahaleci süreçten de sakınmak gerekiyor. Dediğim gibi aradaki o çizgi çok önemli.

Tabii, Müzeyyen Hanım kendi görüşlerini bildirdi, çoğunlukla parti grubumuzun da görüşleri benzer doğrultuda. Bunları biz kendi aramızda bir araya getiriyoruz, ortaklaşan bir rapora girmesi... Yani aslında dileğimiz bir ek görüş, bir muhalefet şerhi falan gibi olması değil, tam tersine raporun içerisine ortaklaşan görüş olarak girmesi, o anlamda bunları da sunacağız. Onun için belki daha sonra son rapor üzerinde tekrar bir değerlendirme yapalım isterim.

Tabii, Sayın Başkanımız az önce söz alarak -sıramı da kendisine vererek- ifade etti belki ama keşke burada olsaydı ben de onunla benzer düşüncelerimi paylaşmak istiyordum. Aslında, bakın, çevre düzeni planı, evet. Çevre düzeni planları çoğunlukla ilk yapıldığında -ben de o çalışmaların içerisinde oldum o dönemlerde- mesela, İzmir'in değil de bölgenin -Kütahya, Manisa, İzmir- 100.000'lik çevre düzeni planı yapılmıştı. Onun amacı da Gediz Nehri'nin havzasında olan iller olarak çevre düzeni planı yapılmıştı -100.000 ölçekli- Çevre Bakanlığının yaptığı bir plandı o, sonra Kütahya ayrıldı o plandan. O planlar çoğunlukla böyle, havza bazında yapılan, adı üzerinde çevre düzeni ortaya koyan planlardı. Havza koruma alanlarının, havza koruma planlarının olduğunu biliyoruz; nazım imar planları, uygulamalı imar planları... Ama bir de 5403 sayılı Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu kapsamında şart koşulan arazi kullanım planları var, arazi kullanım planları 10'uncu maddede, baktım madde numarasına da. Arazi kullanım planlarının nasıl ve ne şekilde yapılması gerektiği, nelere dikkat... Yani sadece bu tarım alanları değil o kanunda, Toprak Koruma ve Arazi Kullanımı Kanunu adı gerçi. Yani sadece tarım alanlarını belirleyen planlar değil o arazi kullanım planları; tüm kullanım fonksiyonlarını da belirleyen, arazi kullanım planlarında öngören bir kanun maddesi. Tabii, orada özel kanunlarla belirlenen, tanımlanan alanları kapsamı dışında tutuyor ama o kanundaki arazi kullanım planlarını da mutlaka bizim planlama süreçlerinde dikkate almamız ve sürecin içerisine katmamız gerekir diye düşünüyorum. Sonuç itibarıyla o "arazi kullanım planı" dediğimiz planlar bunu ifade ediyor.

Bir başka konu, evet, üç boyutlu yani daha doğrusu eğimli olan bir arazi paftaya, plana baktığınızda anlaşılmayabiliyor, o topoğrafyanın, yükseltilerin ne olduğu. Bununla ilgili ben de yaşadığım bir şeyi sizlere ifade edeyim iki cümleyle: Yani mesela, plana baktığınızda yollar var, ulaşım aksları. Ulaşım master planı yapılıyor kentin. Toplu ulaşım araçlarının, otobüslerin geçtiği sokaklar arada çok kısa mesafe varmış gibi görünüyor, burada vatandaş şuradan şuraya yürüyemiyor, zor. Diyorsunuz ki: "E, ne olacak, bu kadar mesafe." Ama böyle meyilli bir arazide üç boyutlu olmayınca yapılan plan, o yaşlı teyzenin otobüse binmek için veya indikten sonra o yokuşu çıkması bekleniyor. Bunlar da kimi zaman topoğrafik bakılmadığında, üç boyutlu bakılmadığında sorun olarak karşımıza çıkıyor. Katılıyorum o anlamda yani ulaşım yolları ve erişim sorunları da yaratabiliyor.

Benim dün de ifade ettiğim gibi özellikle bu verilerin kullanımı noktasında mutlaka ortaklaşılması gerekiyor. İşte, bir yandan MTA'nın verilerine ücretle erişiliyor -bunu dün de ifade ettim- onun yerel yönetimler tarafına... Mesela TÜBİTAK MAM Yer ve Deniz Bilimleri Enstitüsü, Kandilli, AFAD ayrı ayrı ölçümler yapıyorlar; bunlar birbirinden ayrı, bağımsız.

Deprem büyüklükleriyle ilgili uluslararası enstitülerin verilerine... Mesela AFAD "DDA" koduyla, rumuzuyla verileri giriyor, Kandilli de giriyor; biri farklı bir büyüklük veriyor, diğeri başka bir büyüklük veriyor yani kendi içimizde de çelişen durumlara neden olabiliyor.

Tabii, bunları yazılı olarak vereceğiz. Dün de ifade ettiğim için tekrardan sakınmak istiyorum, kaçınmak istiyorum ama tekrar söyleyeyim. Tabii ki özellikle tarımsal yapıları bir kez daha vurgulamak istiyorum; "Tarımsal yapı" derken işte "Ne olacak canım, dam yıkılsa ne olur?" değil; 100 başlık, 200 başlık çok büyük ahırlar var, kümesler var, çok ciddi anlamda tarımsal yapılar var. Bunların da mutlaka bu depremsellik ve deprem dayanıklılıklarının tespitleri ve izleme, denetleme süreçlerinde yer alması, sadece konutların ve iş yerlerinin, ticari işletme yapılarının değil, tarımsal yapıların da mutlaka bu kapsamda yer alması gerekir diye düşünüyorum.

Tabii, bu depremsellik esaslı belediyelerde norm kadro yapısının mutlaka oluşturulması... Ve "norm kadro" dediğimizde, evet, norm kadro var ama "Almıyorum, duruyor orada boş." Norm kadroyu oluşturmak başka bir şey, o kadronun dolu olmasını sağlamak başka bir şey. Norm kadrosu var ama yok; mühendis kadrosu var ama jeoloji mühendisi almamış veya jeofizik mühendisi istihdam etmiyor. Onların da zorunlu hâlde tutulacak asgari kadro unvanlarının... Çünkü norm kadrolarda genellikle mühendis kadrosu vardır; "mimar" der, "mühendis" der. Mühendisin içerisine bütün mühendislik alanları giriyor; öyle olunca da "Ya, mühendis kadrom var, ne yapacağım ben jeoloji mühendisini? İnşaat mühendisi ya da makine mühendisi alayım." diyor. O "mühendislik" unvan tanımıyla belirlenmiş norm kadroyu ve dolu hâlde oluşturulmasını belki yerel yönetimlerde sağlamak gerekir.

Çok fazla uzatmayayım. Diğer önerilerimi gerek dün gerek toplantılarda ifade ettim; bunların hepsini maddeler hâlinde de çıkardım ama sizlere yazılı olarak bireysel sunmak yerine biz parti grubumuz olarak arkadaşlarımızla bir arada hepsini bu şekliyle size sunmak isteriz.

İzmir Büyükşehir Belediyesinin bir sunumunun sonunda bazı kanun değişiklikleri, yönetmeliklere ilişkin önerileri vardı.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Evet, onlar da ilave edilecek öneriler arasına.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - İstanbul Büyükşehir Belediyemizin de...

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - O da var, dün sunuldu.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Gökhan Bey dün size takdim etti sanıyorum.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Dün sundu, bugün de elektronik ortamda paylaştı bizimle.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Dün size takdim ettiği öneriler dikkate alınırsa -ki biz raporumuzu onlara da ifade edeceğiz- güzel bir çalışma, güzel bir sonuç olacaktır.

Ben şahsınızda, emeği geçen herkese, bütün Komisyon üyelerimize -tabii, burada stenograf arkadaşlarımız da var- emeği geçen kim varsa şükranlarımı bir kez daha sunmak istiyorum.

Sağ olun.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Sizler sağ olun Değerli Vekilim, teşekkür ederiz.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bir kusur ettiysek, bir gönül kırdıysak affola.

BAŞKAN RECEP UNCUOĞLU - Estağfurullah, ne demek, olur mu?

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Bu, bizim kabahatimizden, kusurumuzdandır diyelim.