KOMİSYON KONUŞMASI

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Teşekkürler Sayın Başkan.

Aslında, tabii, tekrar -başta da söyledik- torba yasayla karşı karşıyayız. Ben, Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi olduğumdan beri gelen torba yasalarda ilk giriş paragrafı hiç değişmiyor "Kamu kurum ve kuruluşlarının ihtiyaçları ve vatandaşlarımızdan gelen talepler dikkate alınmış..." Yani gerçekten biz vatandaşların arasındayız, geziyoruz ve son dönemde parti olarak "iş, aş buluşmaları" adı altında Türkiye'nin farklı yerlerine gidiyoruz. Gezdiğimizde vatandaşlardan gelen talepleri keşke dinleseniz ama hiç yok. Daha çok vatandaştan değil, belli bir kesimden gelen talepler dikkate alındığı zaman böyle karman çorman bir torba yasa gündeme gelmekte. Bari hiç olmazsa üstüne girişte şunu yazalım: "Belli bir kurumdan istenen doğrultuda biz bu öneriyi getirdik Komisyona ve ihtiyaç var." Böyle söylense daha iyi.

Şimdi, gerçekten eminim, burada oturan bürokratlara bile çiftçi de, köylü de, işçi de, emekli de birçok sorunu dile getiriyordur. Çok acil problemler var ve pandemi sürecinde bunların bir an önce çözülmesi lazım. Bunlarla ilgili hiçbir düzenleme yok ama bir kurnazlık şeklinde buraya getirilmekte ve boşluğa işlenmekte.

Şimdi, arkadaşlarımız dile getirdi, mesela cezaevleriyle ilgili konu gerçekten ne için burada izahı yok Nilgün Hanım. Yani Adalet Bakanlığından yetkililer varsa... Ne için burada izahı yok. Vatandaşlar bu pandemi sürecinde cezaevlerindeki problemi çok mu yansıtıyor? Evet, çok yansıtıyorlar. Bakın, bu pandemi sürecinde biri içeri girdiğinde on gün izolasyonda kalıyor, bir mahkemeye gidip gelemiyor; servisle gidip geliyor, on gün orada kalıyor, Sayın Bakan Yardımcısı çok iyi bilir. İnsanlar diyor ki "Ben gitmek istemiyorum." Bunu fırsata dönüştürüyorlar pandemi gevşediğinde bile. Ama Sevgili Eş Başkan Selahattin Demirtaş'ın evi Diyarbakır'da, Edirne'de yatıyor. Selçuk Mızraklı, daha önce Meclisteydi, Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eş Başkanı, Kayseri Bünyan'da yatıyor. Gelin kolaylaştıralım. Tam tersine, iletişim yok, bu panedemi sürecinde görüşme yok, şimdi de bütün bunlarla beraber bu mahremiyet... Yani bir şey getiriyorsunuz, ne Avrupa Birliği uyum yasalarıyla ne Anayasa'ya daha önce denenmiş hiçbiriyle ilişkisi yok. Bu ihtiyaç niye doğdu? Tümüyle bir izolasyonu, herkesi bir yeri hapsetmeyi düşünüyorsunuz. Yani cezaevlerindeki insanların bile artık konuşmasını, onların ailesiyle, eşleriyle konuşmasını engellemeye çalışıyorsunuz. Bu şekilde yaparken "yurttaşların isteğiyle, vatandaşların isteğiyle" diye söylemeyin bari. "Bizim isteklerimiz ne? Biz istemiyoruz kimsenin bir mahremiyetinin olmasını, her şey bizim bilgimiz dâhilinde olsun." diyorsunuz. Nitekim, Bakan ne diyor? "Biz kimin ne yaptığını çok iyi biliyoruz, kimin nasıl konuştuğunu iyi biliyoruz." Bir Bakan bunu söylüyorsa, bu hâle gelmişsek, dışarıdaki böyle değilse, cezaevindeki için niye böyle? Artı, şu andaki uygulamada zaten denetleyen var, dinleyen var, takip eden bile var, zaten bir ihtiyaç duyulursa kesilir." diyor, telefon görüşmesi kesilebiliyor, eğer aykırıysa kovuşturma yapılabiliyor. Şimdi getiriliyor ve bir yıl bekletme, tehdit amacıyla... Cezaevi idarelerinin nasıl olduğunu biliyoruz. Az önce ben buradaydım, çıktım, Ömer Faruk Gergerlioğlu'yla konuştum, yoğun bakımda yattığı gece kelepçeyle karyolaya bağlamışlar, yoğun bakımda yattığı gece. Bizim bunları konuşmamız lazım, bunları düzenlememiz lazım. Hâlâ on günlük odada duruyor, daha geçecek şeye, ondan sonra her görüşmesi kayıt altına alınacak, gerektiğinde bu kötü bir uygulamaya dönüşecek. Ama siz gerçekten bunu düşünüyorsanız, insanların daha adil yargılanması için, ailesiyle, çevresiyle daha iyi görüşmesi için Edirne ile Diyarbakır'ı birleştirin, Giresun ile Diyarbakır'ı birleştirin, Batman'ı birleştirin. Bu olmadığı sürece vatandaştan gelen talepler alınmaz.

Diğeri, 3 TL'lik bir artış ya gerçekten, 47 liradan 50 liraya çıkıyor; 3 TL. Yani bunu çıkıp bir yerde insan anlatırsa "3 liralık artış yaptık." derse... İnsan utanır ya, 3 lira ya. Yani bir yere gittiğinde... İnsan utanır birisi "Al sana 3 lira yardım edeyim." derse ya. Yani bunun izahı yok. Yapacaksak hep beraber çok anlamlı bir şey yapın. 47 liradan 50 liraya çıkıyor hesapladığında.

YAŞAR KIRKPINAR (İzmir) - 39'dan 50'ye.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - Ya çok iyi biliyorsunuz diye soruyorsunuz veya okumamışsınız. 47'den 50 liraya çıkıyor. Şimdi, 50 liraya çıkarmak... Şimdi mesela Türkiye'deki açlık...

ERHAN USTA (Samsun) - Hükûmetin imkânları o ya.

NECDET İPEKYÜZ (Batman) - İmkân yoksa söyleyelim "İmkan yok." diye, gelin beraber bunu konuşalım Sayın Usta'nın söylediği gibi, tercihlerimizi farklı yönde kullanalım. Merkez Bankası Başkanının bir akşamda istifa ettirilmesi sonucu dolardaki 1 liralık kayıp hepimizi borçlandırıyor, torunlarımızı bile borçlandırıyor. Gelin, bunlarla ilgili düzenleme yapalım. Esnaf şimdi ramazanda ne yapacağını bilmiyor, işçi ne yapacağını bilmiyor, memur ne yapacağını bilmiyor, işsizler artıyor, bütün bunlarla ilgili hiçbir düzenleme yok ve neredeyse müjde diye veriliyor, 3 liralık artış "müjde" diye veriliyor.

Tarım Kredi Kooperatifleriyle ilgili... "Kooperatif" kelimesinin artık içini boşalttınız. "Kooperatif" kelimesinin anlamı şudur: Zor durumda dayanışma; tefeciye, faizciye, bankaya muhtaç olmama, dayanışma, yardımlaşma. Yani eskiden beri bir yerde kooperatif kurun, yan yana gelin, şey yapın... Şimdi, ismi kooperatif, tefecilik gibi. "Yapılandırma" diyoruz, faizle para verecek. Yapılandırmaysa gelin çiftçinin borcunu... Çiftçi diyor ki: "Erteleyin, öteleyin." ama "Yüzde 12'yle, yüzde 18'le biz yapılandıracağız." deniyor. Bunun ismi yapılandırma değil ki. Gübre fiyatları artmış, yakıt fiyatları artmış. Zaten sulamada kullanılan elektrikle ilgili elektrik şirketlerinin yaptıkları bir fecaate dönmüş, bankalar haciz işletmeye başlamış. Çiftçi, artık bankadan, kooperatiften alamadığı için sokaktaki tefecinin peşinden koşuşturuyor. Burada "yapılandırma" diyeceğiz, yapılandırmayı nasıl yapacağız? "Yüzde 12, 18'le size para verelim." Ya, bunun ismini "kooperatif" koymayalım o zaman ve bunun ismine "yapılandırma" demeyelim yani borcunuzu faiziyle biraz daha uzatıyoruz. Bu, böyle olduğu zaman sıkıntısı artar daha da artar.

Bir diğeri, bu konularda kaynak nereden bulunuyor? İsmine ne güzel İşsizlik Sigorta Fonu denilmiş. Daha önce söyledik, Cemal Bey dedi ki: "Hep yanlış yorumlanıyor." Gerçekten, işsizlikle ilgili sigorta fonu çıktığında herkes dedi ki "İşte bir sosyal devlet anlayışı." İşsizlere dönük de olsun, işçilere de dönük olsun ama giderek bütün primler, bütün destekler hep işverenin lehine. Şimdi, kısa çalışma ödeneği duruldu. Gelin, uzatın, kaynaksa uzatın. Gelin, işsizlikle ilgili başka istihdamlar geliştirelim, esnafla ilgili istihdam geliştirelim, çiftçilerle ilgili bir program geliştirelim. Bunlarla ilgili yok ve genelde kaynak yine de toplumun büyük çoğunluğundan sağlanmakta.

En önemli konulardan birisi ise vergi konusu. Bu ülkede gerçekten en çok çalışanlar vergi veriyor, en çok kazananlar vergi vermiyor yani bu çok kazananlardan adil bir vergi almış olsanız birçok probleme çözüm getirebiliriz. Yani dünya artık "servet vergisi" denilen bir şeyi tartışıyor, biz bunu tartışmıyoruz. Asgari ücretliler geldiler, Mecliste bütün herkesi gezdiler, sendikaları gezdiler, "Bizi vergiden muaf tutun." dediler ama biz biliyoruz ki büyük şirketler bir iş aldığında bir kalemde vergileri alınmayabiliyor veya "uzlaşma" adı altında birçok kalemde vergileri affedilebiliyor ve ismine "vergi barışı" deniyor ama çiftçiye, işçiye, memura gelince "yapılandırma" deniyor. "Yapılandırma" dediğinizde de resmen tefeci gibi davranılıyor. Siz vergi reformu yapmadığınız, vergide tercihlerinizi kullanmadığınız zaman bu iş gitmez ve geldiğimiz aşamada bu torba yasalarla, yaptığınız uygulamalarla giderek artık Meclisin itibarı da yok oluyor çünkü hiçbir kurumdan görüş alınmıyor. Hiçbir kurumdan görüş alınmadığı zaman, zaten muhalefetten görüş alınmıyor, kurumlardan da görüş alınmadığı zaman toplumsal karşılığı yok. "Her şeyi ben iyi bilirim, ben belirlerim." dediğinizde gerçekten yurttaş perişan, vatandaş perişan. Yani kime ne söylerseniz söyleyin, "Biz çok iyi götürüyoruz." deyin ama vatandaş bin ah ediyor, çok büyük sıkıntılarla karşı karşıya. Bu çerçevede konuşayım, maddelerde tekrar değinmiş olayım.

Teşekkürler.