| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Denizli Milletvekili Nilgün Ök ve 39 milletvekilinin, Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3519) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 07 .04.2021 |
ERHAN USTA (Samsun) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Cemal Bey'e de ayrıca teşekkür ederiz, bize epeyce bir konuşacak mevzu çıkardı.
Şimdi, bu ilk 5 madde amme alacaklarının tahsiliyle ilgili maddelerin... Yani bizim teknik arkadaşlar baktı, bizim gördüğümüz kadarıyla herhangi bir sıkıntı yok; işte etkinliği artırmaya yönelik, usulsüzlükler varsa onları önlemeye yönelik şeyler olduğunu düşünüyoruz. Tabii, burada birtakım değerlendirmeler olursa o zaman bakarız daha iyi yapılması anlamında ama şu an itibarıyla, biz, bu maddeleri destekliyoruz. Biz baştan söyledik, biz yeminle gelmedik, biz doğru olanı destekler, yanlış olana da ikazımızı yaparız.
Şimdi, Cemal Bey, 2020 yılı büyümesinin bir anatomisini çıkaralım Ağabeyciğim çünkü şimdi şöyle kabaca baksanız, elde en az 20 tane temel makro ekonomik gösterge vardır, bula bula bir tane 1,8'lik büyüme var elinizde, ha bire onu söyleyip duruyorsun. Bir bakalım yani bu büyüme... Bir defa büyümenin niteliğine bakacağız, bu büyümenin doğru olduğunu da kabul ediyoruz -TÜİK'e güveniyoruz diyelim- ama bu büyüme bize neye mal oldu? Keşke büyümesek, bir miktar küçülseydik de birazdan söyleyeceklerimi yaşamasa mıydık diye bir düşünelim.
Şimdi, 11 Mart 2020'de Türkiye'de pandemi görülmeye başlandı, başka ülkelerde daha erken görüldü, dünya genelinde Aralıkta başladı, Ocakta, Şubatta Avrupa'da yaygınlaştı, tabii kapanmalar başladı ve ülkeler pandemiden olumsuz yönde etkilenen vatandaşlarına destekler vermeye başladı. İşin sağlık boyutuna girmiyorum yani maskedir, şudur budur, oradaki başarısızlıklara girmiyorum. Bizde para var mı? Hükûmet dedi ki: "Vallahi, kusura bakmayın, para yok, bizim beş kuruş yardım yapacak bir durumumuz yok. Ne yapalım?" O zaman millete bankaların yolunu gösterdi. Ondan sonra, bankaların aktif rasyolarında düzenleme yapıldı, bankalar zorunlu olarak kredi vermeye mecbur edildi çünkü o rasyoyu tutturabilmesi için kredi vermesi gerekiyordu. Ondan sonra, kamu bankaları eliyle de suni olarak krediler düşürüldü. Böyle bir ortamı yaşadı Türkiye. Ondan sonra da bakın, yaklaşık Marttan Aralığa kadar Türkiye toplam bankacılık sektörü kredi hacmi 800 milyar TL arttı yani 2,8 milyardan 3,6 milyar TL'ye yükseldi. Bu çok yüksek bir artış yani hiçbir ekonominin bu kadar yüksek artışı bir anda kaldırması mümkün değil, zaten bizim ekonomi de kaldıramadı. Ne oldu? Şimdi, çok ihtiyacı olana da verilmedi ama elbette bir kısmı ihtiyacı olana gitti çünkü bankalar zorunlu olarak verdiği için bunu bünyesi sağlam firmalara vermeyi tercih etti. Onlar da böyle belirsizlik döneminde yatırım falan yapmadılar elbette, gittiler dolar aldılar, gittiler altın aldılar. Dolar kuru yükselmeye başladı, altın ithalatı arttı. Geçen yıl Türkiye'nin 25 milyar dolar altını oldu. Ben, buradan bas bas bağırdım, Sayın Cumhurbaşkanına akıl veren bir tane akıllı danışmanı yok, Cumhurbaşkanı teşvik etti bu süreci "Altın alın, altın alın." diye, güya doları tahtından düşüreceğiz. Yani bu kadar cehalet olur, vatandaş buradan TL'yle alıyor ya altını, yurt dışından da TL'yle almıyoruz arkadaşlar, altını dolarla alıyoruz. Altın aldığın zaman iki tane şoku birden yiyoruz; bir, kurumuz artıyor, dolara talebin artıyor; iki, ithalatın artıyor, cari açığın bozuluyor. Sadece dolar alsak hiç olmazsa cari açığı bozmaz, dolar bir mal olmadığı için sadece kurunuz artar; böyle de bir sıkıntı oldu. Neyse, dolarımız arttı. Kur yükseldi mi? Yükseldi. Efendim, altın ithalatımız arttı. Ondan sonra, araba, ev fiyatları olağanüstü yükseldi, bir pandemi döneminde olmaması gereken bir şekilde yükseldi. Çünkü bakın, aniden verilen bu kadar şok para bütün makroekonomik dengeleri bozdu. Bunun sonucunda ne oldu? Enflasyonumuz arttı, cari açığımız arttı, kurumuz arttı. Kuru tutmak için Sayın Berat Albayrak ne yaptı? Hatırlayın, dört ay 6,85'te kur tutuldu, Türkiye'nin 128 milyar doları eritildi, kamu bankaları dâhil. Bugün, eğer BDDK düzgün çalışsa bu kamu bankalarının hepsine el koymak durumunda kalır, bu kadar iddialı konuşuyorum.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bankaların şu anda döviz ihtiyacı yok ki.
ERHAN USTA (Samsun) - Olmaz olur mu? 26 milyar dolara çıktı bilanço içi döviz pozisyonu.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Döviz pozisyonu ihtiyacı yok...
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, hangi rakamı kullanacağımıza bakacaksınız. 17 milyar dolardır bankaların geçen hafta itibarıyla bilanço içi açık pozisyonu. Dışarıdan, oradan buradan "hedge" ederek net genel pozisyona...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bugün itibarıyla bankaların 6 milyar döviz fazlası var.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, BDDK rakamını söylüyorum, açın, bakın. Birazdan size gösteririm, 17 milyar dolar civarında bilanço içi -bakın, kavramları karıştırmayalım- açık pozisyonu var. Öbür taraftan, nereden "hedge" ettiğini bilmediğimiz birtakım bilanço dışı kalemlerle yapılan bu kapatmanın bir şeyi yok, bilanço içine bakılır burada teknik açıdan.
Şimdi, bu sefer bunu tutacağız diye rezervleri de erittik. En sonunda ne oldu? Kur tekrar fırladı, 8,50'ye gitti. Elimizde ne kaldı? Evet, büyüme etkisi oldu, elbette büyüme etkisi olacak. 800 milyar lira şok veriyorsunuz ekonomiye. Bir de normal gelirler var, işini kaybedenler oldu ama normal işi olan insanların gelirleri de var, bu paralar harcanınca ekonomide elbette bir büyüme oldu. Oldu, oldu da büyümenin tamamı da yüzde 1,8 oldu ama yüzde 5,1 cari açık, yüzde 3,5 bütçe açığı... Bütçe açığında gerçi pandeminin etkisini çok fazla olmadı, ona geleceğim, öyle bir bahane var ama öyle bir şey yok. Yani pandemi bütçeye yaradı. Niye? Çünkü bir kısım vergiler, şeyler artırıldı.
Şimdi, bu sefer, dolar 8,50'ye vurduğu zaman ne oldu? Yönetim değişiklikleri oldu, Merkez Bankası Başkanı gitti, Bakan gitti, Türkiye 875 baz puan faiz artırmak zorunda kaldı. Artırdığımız faiz gelişmiş ülkelerin 1.000 katı kadar neredeyse 0,1'ini falan alırsak yani artırdığımız kısmı, yüzde 19'a faizi getirdik. Şimdi, eğer bu büyüme sizin vicdanınızı rahatlatıyorsa vallahi övünün durun. Bu büyüme maliyeti aşırı yüksek bir büyümedir.
Gelelim bu büyümenin kalitesi ve niteliğine.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Yüzde 5'in altında büyüdüğü zaman Türkiye başarı sağlamamış demektir ama olağanüstü şartlardayız pandemi döneminde.
ERHAN USTA (Samsun) - Elbette ama Cemal Bey, şimdi, bakın, tek kalem olarak diyorsunuz ya, birazdan onu size atfederek de söyleyecektim yani "Rakamlarla bakmak gerekir." diyorsunuz, ekonominin tamamına bakalım, bir tek 1,8'lik büyümeyi söylediniz. O yüzden bu büyümenin bir anatomisine bakalım istiyorum. Şimdi, süreci anlattık, biraz da rakamı irdeleyelim.
Şimdi, biliyorsunuz, üç çeşit millî gelir hesabı vardır: Bir, üretim yoluyla; iki, harcama yoluyla; üç, gelir yoluyla. Şimdi, üretim yoluyla millî gelir hesabına baktığınızda en fazla büyüyen kalem finans sektörü arkadaşlar. Türkiye 1,8 büyüyor ama finans sektörü yıllıkta yüzde 21 büyüyor. Finans sektörünün kârı ne? Yani onun katma değeri kârıdır. Kâr nedir? Faizdir. Faizi kim veriyor? Vatandaş veriyor ya. Yani şimdi, bu büyümeyle övünüyorsunuz.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - İhracata ne diyeceksin? Üç ayda 50 milyar doların üstünde ihracat yapmışız.
ERHAN USTA (Samsun) - Oraya geleceğim, dur. Dur, onların hepsini not aldım, merak etme. Yirmi beş dakikada ben onları toparlayacağım.
Şimdi, bakın, finans sektörünün millî gelir payı ne oluyor biliyor musunuz? 2018 yılında yüzde 3 olan millî gelir içerisindeki payı 2020 yılında bunlardan dolayı, milleti faize mahkûm eden bu anlayıştan dolayı yüzde 3,7'ye çıkıyor. Yani üretim yönüyle baktığımızda, büyümeye en büyük katkı finans sektöründen, faizden geliyor, bankacılıktan geliyor. Bu, övünülecek bir şey değil esas itibarıyla, bu, övünülmeyecek bir şey.
Şimdi, harcama yoluyla bakınca durum daha da vahim. Üretim yoluyla bakınca böyle. Şimdi, biliyorsunuz önce üretim yoluyla hesap edilir büyüme, buna harcama yoluyla bakarız. Harcama yolundan kasıt ne? Gelir üretildiyse, bir üretim olduysa daha doğrusu bu ya tüketilir, ya yatırım yapılır, ya ihracat yapılır ya da ithalat yapılır ve bir stok vardır. Bakın, burası çok önemli, Çokomelli burası. Stok kalemi iki şeyi ifade eder: Net hatayı, bir hata varsa hatayı ve bir de hakikaten stoktaki değişimi ifade eder ama artık olarak bulunduğu için bütün hata kalemleri oraya varır. Şimdi, Türkiye'nin 2020 yılında stoktan büyümesi ne biliyor musunuz? 3,41. Normalde stoktan büyümeyi sıfır kabul ederiz. Mesela, ben projeksiyon yapıyorum şimdi parti için, ileriye doğru stok büyümesini sıfır alırız. Elbette, hayatta sıfır çıkmaz bu ama bunun küçük rakamlar çıkması beklenir. Ya, bütün büyüme stoktan geliyor eğer büyüme rakamı doğruysa ki büyüme rakamı hatalı. Biz devletin kurumlarını fazla yıpratmamak için bunları söylemiyoruz ama insanı zorunlu bırakıyorsunuz. Bakın, 3,41 yani Türkiye'nin stok değişimi sıfır olsaydı, stoktan büyümeye katkı gelmemiş olsaydı 1,8 büyümeyi değil, 1,6 küçülmeyi konuşacaktı bu ülke arkadaşlar. Kimse bu büyümeyle bana övünmesin, ben bu büyümenin ciğerini biliyorum.
Ya, gelir yöntemiyle bakıyorsun, üçüncü yöntemle bakalım. Şu büyümenin kalitesini görüyor musun Sayın Başkan? Şimdi, bakın, bir yılda ücret ödemeleri... Hep emeğin hakkını konuşuyoruz değil mi? Şimdi, harcama yolunu söyledik, üretim yolunu söyledik, bir de bütün bu paralar bir yerlerde gelir oluyor; ya ücret oluyor, ya kâr oluyor, rant oluyor. Şimdi, bakıyorsun, ücretin payı bir yılda 2019'da 34,8 iken 2020'de 33'e düşmüş, 1,8 puan küçülmüş ücretin payı sistemde, millî gelir içerisinde. Dolayısıyla, hakikaten, bütün samimiyetimle söylüyorum, otuz yılından fazla zamanını TÜİK istatistiklerine harcamış bir insan olarak söylüyorum: Sakın ola ki bir yerde bir daha bu büyümeyle falan övünmeyelim, bu büyüme övünelecek bir şey değildir, bu büyüme niteliksizdir, kalitesizdir, tutarsız bir büyümedir.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Almanya'nın yüzde 8 küçüldüğü bir yerde, İngiltere'nin yüzde 9 küçüldüğü bir yerde sen yüzde 1,8 büyümüşsün. Niye övünmeyelim?
ERHAN USTA (Samsun) - Bir şeyde anlaşamıyoruz biz o zaman. Ya, ben sana söyledim, bozduğunuz makroekonomik dengeleri söylüyorum. Enflasyonu artırmışsın, cari açığı artırmışsın, bütün dengelerini bozmuşsun. Söylemeyi unuttum, Türkiye sorunlu krediler problemiyle karşılaşacak. Bakın, bizim hesabımız, yazın, burada söylüyorum: 650 milyar TL'dir 2021 yılı Haziran ayında sistemin sorunlu krediler tutarı ve kredilere oranı da yüzde 20'ye çıkacak bu ülkede. Şu anda BDDK'nin düzenlemeleriyle geciktiriyoruz. Ölü kredileri, ölmüş kredileri canlı olarak gösterdiği için sistem yüzde 3'lerde, yüzde 5'lerde görünüyor, yüzde 20'ye çıkacak, bunu yaşayacağız. İnşallah bankacılık sektöründe sistemik bir kriz olmaz, olmazsa öpüp başımızın üzerine koyalım çünkü bu büyüme böyle bir şey arkadaşlar.
Küçüldü dediğimiz ülkelerin insanları...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bankaların takipteki alacak oranı yüzde 5'in altında.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, Cemal Bey, Allah aşkına yani bunu hakikaten mi söylüyorsun? İstirham ederim, biraz daha dikkatli dinleyin lütfen, diyorum ki: BDDK'nin düzenlemeleriyle takipteki alacaklara atılmıyor şu anda, üç aylık, altı aylık ötelemeler oldu. 2021 yılı Haziran ayında bu bitecek. Eğer yeniden bir öteleme olmazsa bu sorunlu kredilerin tamamı gözükecek, şu anda sorunlu krediye atılmıyor. Anlatabildim mi? Yani şu anda sorunlu krediler sorunsuz kredi gibi gözüküyor, o yüzden yüzde 5'te gözüküyor.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Ama 2002'den beri Türkiye'de bir banka iflas etmemiş, bankalara el konmamış, bu da başarı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Cemal Bey, karşılıklı konuşmayalım.
ERHAN USTA (Samsun) - Onun cevabını birazdan vereceğim, nasıl bir 2002 aldığınızın cevabını birazdan vereceğim, notlarımda var, oraya geleceğim ama bir insicamını bozmayalım.
Dolayısıyla, bakın, şunu söyleyeyim: Yüzde 3 küçülmüş, yüzde 5 küçülmüş ülkelerin...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Cemal Bey, konuştukça uzuyor, vaktimiz dar, rica ediyorum.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - "Benim insicamımı bozdu." dediği için...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Onu görmedim ben de şimdi evet.
ERHAN USTA (Samsun) - Yok yok, hiç problem yok. Ben rahmetli Demirel gibi bundan keyif alıyorum, önemli değil, hepsine söyleyecek lafımız var da Sayın Başkan süre versin, yirmi beş dakika yetmeyecek.
Şimdi, olay şu: O ülkelerde... Niye küçüldü Almanya? Çünkü Almanya kapattı. Vatandaşını da ne yaptı? Parasını verdi, kimseyi aç bırakmadı. Şimdi, devletin verdiği para anlamındaki şey... Şimdi, kapattığın zaman elbette üretim duruyor, onun büyüme üzerinde olumsuz etkisi var ama sefalet yok. Şimdi, birazdan gelir dağılımını konuşacağız yani gelir dağılımı Türkiye'de çok aşırı bozuldu. Bakın, bunu göreceğiz rakamları çıkınca. Bütün dünyada bozuluyor, onu kabul ediyorum ama bizde çok daha fazla bozulacak. Onu kısa çalışma ödeneğine gelince anlatacağım.
Şimdi, dolayısıyla... "Rakamlarla bakmak gerekir." dediniz ya, çok güzel bir şey söylediniz, biz hakikaten ondan yanayız, hep rakamlarla konuşalım, hamasetin kimseye bir faydası yok ama bir tek, 1,8 rakamına bakarsanız o rakamın da hâli, durumu budur.
Şimdi, Mustafa Bey de aynı şeyi söyledi, mesela Mustafa Bey'in söylediği önemli bir şey var, dedi ki: "Rakamlarla konuşalım." Ben de yine, ona da katılıyorum. Yeni tescil sayısı, bakın, arkadaşlar, kriz dönemlerinde yeni tescil sayısı ve kurulan şirket sayısı artar; kapanmalarda çok fazla artmaz. Niye artmaz? Çünkü bir şirketi kapatabilmek için vergi borcunu ödeyebilmen lazım. Adam vergi borcunu ödeyemiyor ki şirketini kapatsın, kapatamıyor şirketi. O yüzden artmıyor kapanmalar. Niye yenisini açıyor, işleri çok mu iyi? Hayır, borcunu ödeyememiş, gırtlağına kadar gelmiş, sicili bir miktar düzgün, işte, kaçırabilir miyim, kredi alabileceğim bir şirket kurabilir miyim diye yeni tescil yapıyor. Hayır, olay budur.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ama şimdi, öbür şirket ortakları bunları görmeyecek mi?
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır, görülsün, ne kadar gidebilirse... Çocuğunun üzerine kuruyor, hanımının üzerine kuruyor. Türkiye'deki realite bu canım, sorun Allah aşkına. Yani ekonominin içerisinden geliyoruz, biz bunları konuşa konuşa geldik, bunları burada şu anda öğrenmiyoruz yani konuşuldukça.
Dolayısıyla, rakamların arkasındaki mantığı, mantaliteyi eğer anlarsak hakikaten rakamlarla konuşmak... Ha, bunları bilmeden rakamla konuşursak rakamla konuşmak çok tehlikelidir ama biz bunları bilerek konuşuyoruz.
Şimdi, evet, elbette 2002'de Türkiye'nin bir kısım makro dengeleri kötüydü, ona kimsenin bir şey dediği yok ama siz nasıl bir Türkiye aldınız biliyor musunuz? Tabii, bunu siyasi şeyini İsmail Beylerin söylemesi lazım ama ben de o dönemin bir teknokratı olarak vicdani sorumluluğum gereği bunu söylüyorum. Siz, aldığınız Türkiye'de reformu yapılmış, bankacılık sisteminin bütün maliyetleri karşılanmış bir Türkiye satın aldınız. Efendim, düzenleme kurumları kurulmuş, bütün, mesela şeker pancarı kısıtlaması yapılmış -bugün yapabiliyor musun- tütün kısıtlaması yapılmış, doğru veya yanlış, onun siyasi bedellerini de 3 tane parti, 3'ü birden baraj altında kalarak ödemiş. Böyle bir Türkiye'yi devraldınız, tertemiz bir Türkiye devraldınız. Makro göstergeleri kötü...
AHMET KILIÇ (Bursa) - Yapmayın, tertemiz bir Türkiye...
ERHAN USTA (Samsun) - Evet, bankacılık sistemin de ne problem vardı, sizin devraldığınız bankacılık sisteminin? Bu ülke 2001 krizinde bankacılık sistemine 60 küsur milyar dolar para harcadı, o ülkeyi devraldınız siz. Orada bir yanlışlık yok, tamam mı? Düzgün bir Türkiye devraldınız. Yüzde 4,5 mali disiplin, evet, faiz yükü fazlaydı. Bakın, yanlış anlaşılmasın sözlerim. Şimdi, bir şeyin trendine bakmak gerekir. Mali disiplin uyguluyor, bütçe açıkları yüzde 11'lerde, efendim, vergi gelirinin faize giden kısmı yüzde 80'lerde zaten o yüzden o reform programları yapıldı. Ama düzelme trendine girmiş ve bütün taşları döşenmiş bir Türkiye devralındı ve çok hızlı bir iyileşme oldu ve bu hızlı iyileşmeyle siz hiçbir şey yapmadınız, şunu söyleyeyim: Pardon, çok özür dilerim yani yeni bir reform programı anlamında bir şey yapmadınız, aynen IMF'in programını, Türkiye'de IMF'in birlikte yaptığı programı diyelim, aynen aldınız. IMF programında bir satır değişiklik yapmadan 2008 yılı Mayıs ayına kadar uyguladınız ve bunun sonucunda 2006 yılında Türkiye'de kamu açığı sıfıra düştü arkadaşlar, yüzde 11'lerden. Uygulama iyi miydi? Kaliteli bir uygulama yapıldı. Yani o dönemin bir bürokratı olarak bunda bizim de çok ciddi payımız var veya siyasi olarak Sayın Bakanlarımızın da payları var. Ondan sonraki kısım ayrı.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - İşte, bunları söyleyin, iyi yapılan şeyleri de söyleyin.
ERHAN USTA (Samsun) - Bunları hep söylüyoruz arkadaş, sizin kulağınız başka şey duymuyor ama şunu da unutma: Yedi yıldır da, 2013 yılından sonra Türkiye sürekli fakirleşiyor diyorum. Şimdi, oraya...
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ama ne oldu?
ERHAN USTA (Samsun) - Hiçbir şey olmadı arkadaş, hiçbir şeyin arkasına sığınmayın, hiçbir şey olmadı.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Hiçbir şey olmadı olur mu?
ERHAN USTA (Samsun) - 1980 yılında millî gelir içerisindeki, dünya hasılası içerisindeki payı 0,87'de aldığınız Türkiye'yi bugün 0,86'ya getirdiniz, nüfus içerisindeki payımız artmış olmasına rağmen yani kişi başı gelir açısından bakarsan daha da kötü. Veya "kişi başı gelir" dediniz, 18'inci, satın alma gücü... Kusura bakmayın, şimdi, AK PARTİ kadroları bir yıl oldu satın alma gücüyle... Sayın Bakanı tenzih ediyorum, Planlamacı olduğu için geçmişi de biliyor. Bir yıl öncesine kadar satın alma gücü filan bilmiyordunuz. Şimdi, öbür tarafta işler bunalınca satın alma gücü sizi kurtarmaz. 25 bin dolar hedefini bu ülkenin Cumhurbaşkanı satın alma gücü paritesine göre koymadı, cari dolara göre koydu ve gerçek mukayese ülkeler arasında böyle yapılır. Normal millî gelirimiz düşük, satın alma gücü paritesi yüksekse o bir fakirlik göstergesidir, biliyor musun? Yani hamburger bizim ülkede 1 liradır -diyelim ki, atıyorum şimdi, böyleyse satın alma gücünden çok ciddi bir fark gelir- Avrupa Birliği ülkelerinde 1 dolarsa işte, 8 kat senin millî gelirini çarparsın aynı hamburgeri alıyorum diye. Bu, fakirlik göstergesidir. Afrika'ya gittiğin zaman bu vardır. Bu, güvenilecek bir şey değildir.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bir şişe suyu 7 euroya içtim, Türkiye'de 1 lira.
ERHAN USTA (Samsun) - Zenginlik o, refah o işte.
CAVİT ARI (Antalya) - Kazıklamışlar.
ERHAN USTA (Samsun) - 1993 yılında bu ülke... Arkadaşlar, şimdi, AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarımız şöyle zannediyor: Kendileri olaya ne zaman muttali olursa işin miladını o zaman olarak alıyorlar, böyle bir temel hataya düşüyorsunuz. Türkiye, 1990'lı yıllarda 17'nci büyük ekonomi oldu biliyor musunuz? Ha, kötü işler, bozuldu etti, 20'lere, 21'lere düştü. Yani bu 17 ilk karşılaştığımız bir şey değil. Türkiye G20 ülkesi yani bunu AK PARTİ kadroları söyledi, "AK PARTİ döneminde G20 ülkesi olundu." denildi, Türkiye 1999 yılında G20 ülkesi oldu. Anlatabiliyor muyum? Yani ve 1990 yılında Türkiye kişi başı gelir açısından dünya sıralamasında 49'uncu sıradaydı, şu anda 75'inci sırada arkadaşlar.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Dünyanın en tehlikeli 3 terör örgütüyle uğraşıyoruz.
MEHMET RUŞTU TİRYAKİ (Batman) - Cemal Bey, sen bağlama oraya.
ERHAN USTA (Samsun) - Tabii tabii, 1984'te başladı. Ona da geleceğim, ona da geleceğim. Arkadaş, samimi söylüyorum...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Hatip konuşmasını bitirsin, karşılıklı konuşmayalım lütfen. Karşılıklı konuşmayalım.
CAVİT ARI (Antalya) - Diğer iktidarlar da uğraştı bu terör örgütüyle, hatta bitme noktasına geldi, 2002'de bitme noktasına geldi.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi "terör örgütü" filan diyorsun, Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na 2020 yılında verdiğiniz ödeneğin tam 999 milyon lira altında kullandırmışsınız. Madem böyle savunma harcamaları attı, niye bunu... İşte, Maliyeciler burada, söylesin, yanlışı var mı arkadaşlar rakamın?
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sadece savunma sanayisine bu ülke 2,5 trilyon dolar harcamıştır.
ERHAN USTA (Samsun) - Savunma Sanayii Destekleme Fonu'na 2020 yılı bütçesinde konulan ödeneğin 999 milyon lira altında harcama yapılmadı mı? Buyurun, söylesinler. Hani şey... Terör merör hikâye.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Bir tarafta DEAŞ'la, bir tarafta DHKP-C'yle, bir tarafta PKK'yla, FETÖ'yle... Bir aslana onlarca sırtlan saldırmış, sen bana hikâye okuyorsun orada, kusura bakma Erhan. Yani tamam, "Rakamlara inanma." diyorsun...
ERHAN USTA (Samsun) - "Rakama inanma." demiyorum, tam tersine rakamlara inan diyorum.
Şimdi, şu şeyleri de söyleyelim...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Türkiye bu zor zamanda...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Cemal Bey, karşılıklı konuşmayalım, sıra geldiğinde siz de görüşlerinizi ifade edersiniz, herkes kendi bakış açısından yorumluyor olayları.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, müflis tüccar...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Sayın Başkan, kanıma dokunuyor. Bu ülkede, bakın, samimi söylüyorum, 2,5 trilyon doların üstünde kaynağımız PKK terörüne harcanmış. Bunun sebeplerine girmeyeceğim ama...
ERHAN USTA (Samsun) - Ağabeyciğim, o rakamların hesabını kim yaptı? Bana bir tane bilimsel çalışma koyun şunun için, bir tane bilimsel çalışma koyun.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, siz devam edin lütfen, devam edin.
ERHAN USTA (Samsun) - O çalışmayı biz yaptık bir tek, tamam mı, dediğin rakamların hiçbirini de bulmadık.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Senin rakamını söyle, söyle rakamını madem yaptın.
ERHAN USTA (Samsun) - Samimi söylüyorum, bizim yaptığımızda, ne zaman, son altı yedi yıl önce yaptığımızda 100 küsur milyar dolar civarında "olsa olsa" metoduyla bulundu. Bakın...
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - Allah'tan kork ya, sen saymayı bilmiyorsun.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, siz devam edin, karşılıklı konuşmayalım, tamamlayalım.
ERHAN USTA (Samsun) - Hayır Sayın Başkan, bunu söylüyorsanız bir tane çalışma koyun ortaya arkadaş, bir tane çalışma koyun. 3 milyon...
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Hiçbir şey yokmuş gibi söyleme sen de o zaman, sanki hiçbir şey olmadı Erhan.
ERHAN USTA (Samsun) - "Hiçbir şey olmadı." diyen var mı?
İSMAİL FARUK AKSU (İstanbul) - Ama bak, şimdi herkes öyle algılıyor. Hiçbir şey olmadı mı? Terör...
ERHAN USTA (Samsun) - İşte, söylüyoruz... İsmail, bu terör yeni mi başladı arkadaş?
CAVİT ARI (Antalya) - Terör kırk senedir var.
ERHAN USTA (Samsun) - Bitmiş bir terör devraldınız. 2002 yılında Türkiye'de kaç şehit vardı? Kaç şehit vardı, bana bunu söyleyin. Hayır, ben şimdi bunları konuşmak istemiyorum.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Değerli arkadaşlar, geneli üzerinde konuştuk aslında, şu maddelerle ilgili konuşabilirsek çok memnun olurum.
CEMAL ÖZTÜRK (Giresun) - 15 Temmuz olmadı, Meclis bombalanmadı yani hiç yaşamadık biz bunları.
ERHAN USTA (Samsun) - 15 Temmuzun ekonomiye maliyetinin ne olduğunu bir çalışın, ondan sonra tartışalım üzerinde, varsa onu çalışacak bir teknisyeniniz.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, sürenizin sonuna yaklaşıyorsunuz.
Buyurun.
ERHAN USTA (Samsun) - Şimdi, Sayın Başkan, şu ithalat-ihracatı da çok kısa söyleyeyim...
Ama süreme ilave edeceksiniz herhâlde yani konuşturulmadım.
Şimdi, arkadaşlar, Türkiye, iç piyasa çok daraldı. Ha, ben yine ne olursa olsun, her şeye rağmen ihracatçılarımızı tebrik ediyorum, Allah hepsinden razı olsun, Türkiye'nin bu sıkıntılı döneminde Türkiye'ye döviz kazandırdılar. Onlara hiç kimsenin bir şey dediği yok ama analizi doğru yapalım, bak, yarın mahcup oluruz bu ithalat-ihracat rakamlarında da.
Şimdi, ihracatta yüzde 40'lık bir artış var. Neden kaynaklanıyor? Bir, iç piyasa çok daraldı. İki, bir kur şoku olmuş. Bu kur şoklarının kısa vadede ihracat üzerinde olumlu etkisi olur. Ha, sonra kur şokunun hiç bir şekilde... Ödemeler dengesinde biz bunun çalışmasını yıllarca yaptık. Böyle kalıcı bir etkisi olmaz çünkü ithalatınızda zaman içerisinde fiyatlar seviyesini artırır. Ancak ücreti baskılayarak yapabilirsin.
NİLGÜN ÖK (Denizli) - Ara malı ithal ediyoruz.
ERHAN USTA (Samsun) - Ya, ben onu söylüyorum Nilgün Hanım, itiraz etmenize gerek yok.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Erhan Bey, tabii, sonunda söyledim belki ama geneli üzerinde konuşuyorsunuz yine, maddeleri konuşursak çok memnun oluruz.
ERHAN USTA (Samsun) - 5 maddeyi birden konuşuyoruz, Cemal Bey de aynı minvalde yaptı.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - İlk 5 maddeyle ilgili konuşabilirsek, geneli üzerinde konuştuk biliyorsunuz.
ERHAN USTA (Samsun) - Amirallere filan girmiyorum, konudan kopmamak için.
Dolayısıyla burada tebrik ettiğimizi söyledim ama bir tek rakama bakarak bir şey söylersek önümüzdeki aylarda mahcup oluruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
ERHAN USTA (Samsun) - Burada, bir, yurtiçi piyasa daralmıştır; iki, kuruş şoku vardır; üç, bekleyen bir kısım ertelenmiş talepler vardır, ondan dolayı oldu. Ama burada daha vahimi yüzde 25 ithalat artışımızdır, bakmamız gereken şey o. Buna rağmen,, en son ayda da şubat ayında da ciddi bir cari açık verilmiştir. Dolayısıyla, daha önemli olan bir konuya geleceğim, şimdi bunu şeye bağlamak için; kısa çalışma meselesine Sayın Başkan. Şimdi hepimiz biliyoruz ki...
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - O konuyu maddesi geldiğinde konuşsak...
ERHAN USTA (Samsun) - Yok, hayır, hayır, onun altlığı olması açısından, genel olarak konuşuyorum, orada maddede konuşacağız.
Şimdi, gelir dağılımı bütün dünyada bozuluyor bu pandemi döneminde. Tabii, elimizde rakam yok, hissiyatımızla söylüyoruz, daha doğrusu öncü göstergelerle söylüyoruz. Çünkü hiç destek veremediğimize göre... İşte en son TÜİK'in açıkladığı rakamlara göre yüzde 29,1 atıl iş gücü yani bizim "geniş tanımlı işsizlik" dediğimiz atıl işgücü olarak aldı, yüzde 29,1 olduğuna göre bu ülkede ciddi bir gelir dağılımı adaletsizliği olacak, bunu görüyoruz ve en savunmasızlar etkilendi. Kimler etkilendi? Bu pandemide kadınlar etkilendi, gençler etkilendi, ilk önce bunlar işsiz kaldı, ondan sonra iş gücü niteliği daha düşük olan kesimler etkilendi. Beyaz yakalılar da elbette işinden oldu filan ama mavi yakalılar daha fazla etkilendi, sabit gelirlilerin çok fazla etkilendiği bir süreç. Dolayısıyla, önümüzdeki şeyde tasarrufları da düşük bu kesimin, pandemiden olağanüstü etkilenen kesimin tasarrufları düşük, hayatlarını idame ettirmek için geliri olmayan kesimler. Dolayısıyla gelir adaletsizliğinin olağanüstü arttığı bir dönemi yaşıyoruz ama benim endişem dünyadan daha fazla bizde bozulacak, bunları rakamlar çıkınca göreceğiz. Şimdi, burada şu var: Bu kısa çalışma ödeneğinde konuşacağız, bunun uzatılmaması çok vahim bir hata olmuştur yani bu öyle böyle bir hata değil, çok vahim bir hata olmuştur. İşini kaybettikten sonra o insanların tekrar... Hani "gücenmiş iş gücü" diye bir kavram var. Geçen OECD'nin bir raporunda okudum, ben daha önce bu kavramı duymamıştım. "'Gücenmiş iş gücü' diye bir kavram var." diyorlar ve işini kaybedenler iş piyasasına geri dönmekte çok zorlanıyormuş. Dolayısıyla bu kesimlere yönelik olarak mümkünse işini kaybetmemesini sağlamak gerekir, işiyle bir şekilde bağlantısını tutalım, bir ay çalışmak yerine on gün çalışsın, gitsin kısa çalışmadan parasını alsın ama işinden ayrılmasın; OECD'nin söylediği şeyi söylüyorum. Ondan sonra, "Yine de işini kaybederse ilk yapmamız gereken şey hem doğrudan transferlerle desteklememiz lazım ve bunları geciktirmeden -buradan Hükûmete öneri olarak söylüyorum - hemen iş gücünün niteliğini artırmaya yönelik eğitim faaliyetlerini yani eğitmemiz lazım ki bu iş gücünün tekrar iş gücü piyasasına geri dönebilmesi için. Bunların çok önemli olduğunu özellikle ifade ediyorlar. Ben, kısa çalışma kısmını orada konuşacağım.
BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Teşekkür ediyorum.
ERHAN USTA (Samsun) - Ben de teşekkür ediyorum, sağ olun.