| Komisyon Adı | : | (10 / 77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Alparslan Bayraktar'ın, Bakanlığın iklim değişikliğiyle ilgili eneriji politikaları, enerji görünümü, iklim değişikliğiyle mücadele faaliyetleri ve sera gazı emisyonları ile müzakerelerde Bakanlığın görev alanındaki hususlar hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 13 .04.2021 |
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.
Şimdi, yaklaşık üç haftadan bu yana Komisyonla ilgili toplantılarımıza devam ediyoruz tabii, genellikle "İklim değişikliği, kuraklıkla mücadele ve su kaynaklarımızı nasıl verimli kullanırız." bunun hakkında. Yine bu konularda ilgili kurum, kuruluşlardan da, sizlerden de zaten bilgi alıyoruz.
Şimdi, bürokrat arkadaşlarımız haklı olarak yaptıkları ve yapmayı planladıkları projeleri anlatıyorlar ve alanlarına giren konularda da fikirlerini beyan ediyorlar fakat şunu da görüyorum; yaptıklarını, yapacaklarını, teknik eksiklikleri, toplumsal kâr-zararları, çevresel artı-eksileri maalesef, ne yazık ki çok da anlatamıyoruz, onu belirtmek istiyorum, artı bir de karşıt görüş ve düşüncelerin neler olabileceği ve dünyadaki örnekler hakkında bilgilendirmeler de bize göre yetersiz kalıyor arkadaşlar. Birincisi, bu eksikliğin giderilmesini istiyorum Sayın Bakanım, yani en azından şöyle yapalım: Burada kamudan gelen, bakanlıklardan gelen arkadaşlarımızı dinledikten sonra STK'lerden ikinci konuşmacılar olsun.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Tamam, şöyle yapacağız: Zaten bakanlıkları dinledikten sonra hocalar var, STK'ler var, hepsini dinleyeceğiz Vecdi Bey, tamam mı?
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Peki, teşekkür ediyorum.
Şimdi, şunu söyleyeyim: Bizler milletvekili olarak konunun detaylarına, teknik verilerine konunun uzmanları kadar hâkim olamayız. Bunları sizlerden alacağız, sizlerden öğreneceğiz ve biz de kendi görüşlerimizi paylaşacağız ama yine de az önce söylediğim gibi, farklı görüşlere de burada, kamudan sonra gelenlerin görüşlerine de önem vermek gerekiyor diye düşünüyorum.
Şimdi, arkadaşlar, hızlı hızlı geçeceğim çünkü bayağı uzun notlar almıştık. Özellikle bu madenlerle ilgili, az önce sayın vekil arkadaşımın söylediği gibi; ülkemizin doğal alanlarında, tarımsal üretim yörelerinde endişe verici bir tabloyla karşı karşıya kaldığımızı görüyoruz. Bu tabloyu da büyük oranda bu Maden Kanunu'nun oluşturduğunu da söylemek mümkün Sayın Bakanım. Maden Kanunu'na baktığımızda 2001 yılından itibaren -not almışım- 21 kez değiştirilmiş ve maalesef yapılan her değişiklikle de daha fazla tarım alanı, mera, doğal alan, su havzası, madencilik faaliyetlerine de açık hâle getirilmiş, bunu da görüyoruz. Mesela, bizim orada -benim seçim bölgem Kırklareli'dir Sevgili Sayın Bakanım- Kırklareli'nden, Dereköy Sınır Kapısı'ndan çıkana kadar ikide bir, bir tabela çıkar çünkü sağlı sollu taş ocaklarıyla doludur. Tabelalar da şu: "Dikkat kamyon çıkabilir." "Dikkat iş makinesi çıkabilir." Sınıra geldiğinizde, Bulgaristan'a girdiğinizde hemen şu başlar: "Dikkat geyik çıkabilir" "Dikkat yabani hayvan çıkabilir." Yani o kadar geri kaldığımızı da gösteriyor.
Şimdi, bu alanlara baktığımızda yaşamın devamlılığı için de vazgeçilmez olan yerlerdir ormanlarımız. Fakat, maalesef, bu yanlış projeler, üstüne üstlük verilen o ÇED raporları bizleri her yerde, madencilik konusunda, orman konusunda, su havzası konusunda, mera konusunda sıkıntıya sokmaya da devam ediyor.
Şimdi, mesela, burada notlarıma almışım. Ülkede milyonlarca yılda oluşmuş nadir canlı türleri var "Flora ve Fauna" gibi ve bunların dünyada eşi benzerleri yok Değerli Bakanım. Bunlar bile artık Türkiye'de tehdidin altına girmiştir diye de düşünüyoruz.
Tabii, bu tabloyu yalnızca Maden Kanunu'nun oluşturduğunu söyleme de eksik olur çünkü bununla beraber, Orman Kanunu, Toprak Koruma ve Arazi Kullanım Kanunu, Mera Kanunu, Maden Kanunu'na paralel olarak da değiştirildi ve böylece değiştirilmeye devam ediliyor. Her değişiklikle de ülkenin bu doğal alanlarında madencilik yapılması daha da kolay hâle getiriliyor maalesef.
Yine, kendi bölgemden bir örnek vereceğim. Türkiye Cumhuriyeti Devlet Demiryollarına 1 tane maden sahası verildi, hemen "ÇED'e gerek yoktur, çünkü kamu yararı vardır." denildi. Emin olun ki bizim Koruköy'ümüzde üç ayda 1 tepe tamamen bitti, tamamen bitti; bunları da görüyoruz. Artı, Türkiye'nin coğrafyasına baktığımızda, Kaz Dağları'nda, Istrancalar'da, Yıldız Dağları'nda canlılar tamamen şu anda sıkıntıya girmiş vaziyette. Özellikle sınır illerine baktığınızda, sınır illerinin öbür tarafında kalan kısımda farklı bir yaşam tarzı var, Türkiye'de kalan kısımda da farklı bir yaşam tarzı var. Bunları da hakikaten üzülerek izliyoruz.
Şimdi, mesela, "devlet ormanı" olarak adlandırılan, orman alanı olarak belirlenmiş ancak herhangi bir koruma statüsüne sahip olmayan ormanlarda da madencilik faaliyetleri maalesef yürütülebiliyor. Nasıl? Bunun için ilgili orman müdürlüğüne gerekli evraklar doldurularak iletiliyor, orman müdürlüğünden de gerekli izinler hemen, anında alınıyor çünkü çok kolaylaştırıldı. Bu duruma da ormanları madencilik faaliyetleri için kolay ulaşılabilir bir hâle getirdi. Ormanlara yönelik herhangi bir koruma olmadığından da tüm koruma süreçleri, eğer proje, çevresel etki değerlendirme sürecine tabi ise tamamen ÇED'e bırakılmıştır. Bunları da göz ardı etmemek gerekir diye düşünüyorum. Bununla birlikte, projenin ÇED süreçlerinde gerekli esaslar belirlenecek ya da Cumhurbaşkanlığı iznine bağlı olarak farklı koruma statüsüne sahip koruma alanlarında madencilik faaliyetleri maalesef yürütülmektedir.
Bakın, TEMA Vakfının çalışmalarına baktım, TEMA Vakfının çalışmalarına göre, bir ya da birden fazla koruma statüsüyle korunan alanlar -yani Kaz Dağları'nda yüzde 55'i, Muğla'da yüzde 57'si, Artvin'de yüzde 47'si- madencilik faaliyetleri için ruhsatlı hâle getirilmiş, bunlar çok büyük alanlardır. Bakanlığın izlediği mevcut maden politikalarında da tarımsal üretimin, insan sağlığının, turizmin ya da kadim kültürel değerlerin ön planda tutulduğunu maalesef söylemek de mümkün değil; onu da söyleyeyim değerli arkadaşlar.
Bu politikalar daha ziyade detaylı planlamayla uzun dönem projeksiyonlar yapılmadan, gelecek kuşakların da hakları gözetilmeden sürdürülüyor, bunu da görüyoruz. Mesela, örneğin, Çanakkale, ülkemizin tarımsal üretimi ve doğal varlıklarıyla öne çıkan, aynı zaman da iklim değişikliğinin etkileri sebebiyle kuraklık çeken bir il; tüm bunlara rağmen bugün Çanakkale'de neredeyse birbiriyle yan yana birden fazla altın madeni projesi de mevcut ve bu sayı daha da artacak endişesi de var. Yine, madencilik faaliyetlerinin de doğaya ve yaşam alanlarına her koşulda etkisi vardır, bu etki madenin grubuna göre de değişmektedir.
Az önce Murat arkadaşım da bahsetti; özellikle, kömür ve metalik madencilikte çok geniş ruhsat alanlarına ihtiyaç duymaları, pek çoğunun kimyasal yöntemlerle üretim yapmaları, özellikle bu gruba giren madenlerin su varlıkları üzerinde de yoğun baskı yaratmaktadır. Dolayısıyla bu maden grubunun yarattığı doğa yıkımları da geri dönülmez ve büyük olmuştur yani çok büyük alanlar. Başka bir ifadeyle, bu grupta yer alan maden türleri çok geniş alanlarında faaliyet göstermekte, üretim sırasında da yoğun su tüketimi ve kirlilik de yaratmaktadır.
Metalik madencilikteyse, özellikle, liçli madenciliğin hem doğal varlıkları hem de insan sağlığı için bedeli oldukça ağır olmaktadır. Bakın, şimdi, burada her şeyi konuşuyoruz, her şey insan için diyoruz, doğa için diyoruz, canlılar için diyoruz ama yaptığımız yanlış işlerle de bu saydığımız bütün kriterlere de zarar veriyoruz. Yine, faaliyetleri görülen bir etkide bu madencilik faaliyetlerinin, geniş ekosistem ve doğa alanı kaybı. Ekosistemi insan bedeni gibi düşünmek lazım Sayın Bakan, aynı bir insanın sistemi gibi düşünmek lazım. Nasıl insan vücudunun her parçasının birbiriyle uyum içinde çalışması sonucu beden de sağlıklı bir şekilde var oluyorsa ve ona göre izlenimini yaratıyorsa yani ekosistem de öyledir diye düşünüyorum.
Hızlı hızlı geçeceğim. Mesela, bir diğer önemli konu ise Türkiye'nin bir Akdeniz havzası ve ülkesi olması sebebiyle iklim krizinin etkilerinin en çok hissedileceği ülkelerden biri olmasıdır. Bilindiği gibi madencilik faaliyetleri önemli oranda su tüketimine neden olmakta, bugün madencilik faaliyetleri için madenlere de su tahsis edilmektedir, hem de ciddi miktarda su tahsis edilmektedir fakat bölge insanları susuzluk çekmekte, geçmişte ulaşabildikleri kaynak sularına bugün ancak tankerlerin içme ve kullanma suyu taşımalarıyla erişebilmektedir bazı yerlerde.
Son olarak, özellikle bu metalik madencilikte en önemli sorunlardan biri de ağır metal kirliliğidir. Bu kirlilik hem bu liçlemeden hem de atık toprak ve kayaçların yüzey üstlerine çıkarılmasından da kaynaklanmaktadır. Bu bizim ülkemizde yapılan bilimsel çalışmalar ve havza planlarına düşülen notlar özellikle metalik madencilik yapılan alanlarda yüksek ağır metal oranlarına da dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak bahsedilen yöntem ve şekillerde devam eden maden politikaları sebebiyle coğrafyayı ağır ekosistem kayıpları, tarımsal verimlilik kayıpları, su yoksunluğu, canlı tür çeşitliliği ve yaban hayatı kayıpları ve sağlık sorunları beklemektedir yani bunu da kader olarak görmemek lazım ve bunu da yaşamamak gerekir.
Mesela bugün birçok yerde, özellikle dünya üzerinde tüm insanlığı tehdit eden, hayat pratiklerini bütünüyle değiştiren Covid-19 salgını var. Şu anda salgının doğal alanların kaybıyla ilişkisi de birçok bilimsel çalışmada ortaya konuldu; bunu sizler de biliyorsunuz. Üstelik iklim krizinin Covid-19 salgınından çok daha ciddi bir sorun olduğu her gün dünya kamuoyunda da ısrarla dile getiriliyordu; bunu da gözden kaçırmayalım.
Şimdi, kömür madenciliğiyle ilgili bu doğal yaşamın, tarımsal üretimin ve su varlığının yaşamsal öneminin güçlü bir şekilde anlaşıldığı bir dönemde bu liçli madencilik faaliyetlerinin de gündemimizde biraz daha geniş yer almasını mutlaka istiyoruz.
Şimdi, buradan, size, birkaç tane hızlı hızlı geçeyim, çok vakit de almak istemiyorum.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, toparlayalım Vecdi Bey.
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Şimdi, şunu da söylemek istiyorum en son olarak.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Çünkü daha iki bakan yardımcımız var.
VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Anladım.
Bizim ilimizde 3 tane kömürlü termik santral girişimi vardı ama mahkeme kararıyla bunlar iptal edildi. Özellikle, kömürlü termik santrallerini az önce söylediğinizde, 2030'a kadar bunların tekrar devamını... Ama Jale Hanım da az önce bahsetti, bunların zaten ömürleri otuz kırk yıl gibi sürüyor. Eğer 2030'a kadar bunlar sürecekse ve tekrar ülkenin çeşitli yerlerinde yapılacaksa, inanın, bunları biz sağlığımızla ödemeye başladığımızda Türkiye'nin millî gelirine de bir darbe olacaktır diye düşünüyorum sağlık açısından. Çünkü birazdan Sağlık Bakan Yardımcısı da gelecek, o konularda bilgi verecek. Bunların tekrar gözden geçirilmesini istiyorum.
Bir de nükleerde sizin düşündüğünüz gibi durumlar vardır ama ben orada Hasan Bey'e katılmıyorum, riski çok büyüktür; dünya üzerinde bunların iki tane de örneğini ciddi anlamda yaşadık ve Türkiye'de yapılması planlananların da hâlâ eski sistemle yapıldığı gözlenmektedir.
Teşekkür ediyorum Sayın Bakan.