| Komisyon Adı | : | (10 / 77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Ticaret Bakan Yardımcısı Gonca Yılmaz Batur'un, dünyada, AB'de iklim değişikliğiyle mücadelenin ticarete yansımaları, Avrupa Yeşil Mutabakatı, Yeşil Mutabakatı Çalışma Grubunun çalışmaları, Yeşil Mutabakata Uyum Eylem Planı'nın içeriği ile önümüzdeki döneme ilişkin beklentiler ve yapılması gerekenler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 20 .04.2021 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Sağ olasınız Sayın Başkanım.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Covid geçirdi, şu anda negatif ama tavsiyem mutlaka altı ay kan sulandırıcı alın.
Geçmiş olsun.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Evet, öyle, Covid'i geçirdik. Aşılıydık gerçi yani ama aşının faydası şu oldu: Çok rahat geçirdim, diğer konuştuğum milletvekili arkadaşlarımız da var şu an geçiren, onlarla da konuştuğumuz zaman "Çok rahat geçirdik." dediler. Koruyuculuğu konusunda çok fazla etkili olmayabilir aşı ancak rahat geçirildiğini ben kendi deneyimimle söyleyebilirim.
Öncelikle, hoş geldiniz Sayın Bakanım, biliyorsunuz bizim ulusal katkı beyanımızı verdiğimiz, imzamızı attığımız ancak Meclisimizde henüz oylamadığımız, Meclisten geçmeyen Paris İklim Anlaşması hakikaten de bu yüzyılın en önemli olaylarından bir tanesi, gerçek anlamda bir devrim. Buradaki hedef: Düşük karbonlu, iklime dayanıklı kalkınma. Yani bir kalkınma hedefleniyor esasında burada ama düşük bir karbonlu bir kalkınma ve bir devrim niteliğinde çünkü sizin de bahsettiğiniz gibi, üretim biçimlerinde çok ciddi bir değişim meydana gelecek, tüketim biçiminde ciddi bir değişim meydana gelecek, ekonomide değişiklik olacak, ticaret değişecek, siyaset değişecek, uluslararası ilişkiler değişecek ve bu değişim sürecinde ülkemizin de geri kalmaması lazım. Bu değişim için Avrupa Birliği de 2030 yılına kadar karbon salınımını yüzde 55 azaltmayı taahhüt ediyor ve 2050 yılında da hedefleri net karbon salınımını sıfıra indirgemek ve bu amaçla biraz evvel sizin de belirttiğiniz gibi 2019 Aralık ayında Avrupa Birliği Avrupa Yeşil Mutabakatı planı çerçevesinde dönüşüm hedeflerini ortaya koydu, onların hepsine girmeyeceğim ama Avrupa Birliğinin hedefi belli; 2050 yılında sıfır net karbon salınımı. Avrupa Birliği, ihracatımızın yaklaşık, neredeyse yarısını yapmış olduğumuz önemli bir ticari partnerimiz bizim. Bizim için önemli ticari partner konumunda olan Avrupa Birliğinin böylesi bir dönüşüme başlamış olduğu bir ortamda bizim buna kayıtsız kalma şansımız da yok, sizler de bunun farkındasınız. Burada, sınırda karbon düzenlemesi hakikaten de çok ciddi bir olay, hakikaten de farklı. Amaç, karbon kaçağının azaltılması. Yani, işte, Avrupa'daki Birliğinde karbon fiyatlandırılıyor, karbon üretmenin bir maliyeti var fakat bizim ülkemizde hâlâ bunun maliyeti yok. İşte, birçok sektörde Avrupa yatırımcının başka yerlere kaçmasını engellemek amaçlı Avrupa Birliğinin yapmış olduğu bir düzenleme. Benim anladığım bu, en kısa ifadesiyle, anlamış olduğum uygulama böyle bir şey. Burada kendi istihdamını korumaya çalışıyor, kendi rekabet gücünü artırmaya çalışıyor ama bizim gibi ülkelerin de yani henüz karbon fiyatlaması yapmamış olan ülkelerin de kendilerinin bu konuda adım atmalarına esasında vesile oluyor benim anladığım kadarıyla. Siz her ne kadar "Sınırda kontrol düzenlemesinin ne şekilde olacağı henüz belli değil." deseniz de bir iki alternatiften bahsediliyor; mesela ton başına 30 euro olmasından bahsediliyor, 50 euro olmasından bahsediliyor ve bu konuda yapılmış çeşitli çalışmalar var. Bu senaryolar: Eğer ton başına 30 euro olursa -bu düzenleme, vergi- işte, 50 euro olursa Türkiye'ye ne şekilde yansıması olacağı konusunda yapılan bazı çalışmalar var. Buna göre, 30 euro olması durumunda -Komisyondaki arkadaşlara bilgi vermek amacıyla bu rakamları söylüyorum- üreticinin sorumluluğu olan emisyon ve üretimde kullanılan elektrik gibi girdilerin ve çelik gibi ara malların da üretiminin sebep olacağı emisyonla beraber toplamda 30 euro olması durumunda Türkiye'ye bir yıllık maliyeti 1 milyar 85 milyon euro olarak hesaplanıyor, 50 euro olması durumunda bu rakamın 1 milyar 809 milyon euro olacağı hesaplanıyor. En fazla etkilenecek olan sektörlerin başında çimento sektörü geliyor; yaklaşık 100 euroluk çimento ihracatı yaptığı zaman 22 euroluk bir bedel ödemek durumunda kalacak çimento üreticimiz. Sırasıyla, demir, çelik ve kimya sanayisi gelmekte. Bu konuda TÜSİAD'ın yapmış olduğu çok güzel bir araştırma var, bir rapor var, sizin de bilginiz vardır; Ekonomik Göstergeler Merceğinden Yeni İklim Rejimi adı altında güzel bir rapor var. Ben bu raporu inceledim. Bu raporda 3 tane senaryo ve 1 alternatif senaryo ele alınmış. Bu senaryolardan bir tanesi, işte, 30 euro olması durumunda bir senaryo; 50 euro olması, fiyatlandırılması durumunda bir senaryo var; bir de alternatif bir senaryo var, "Türkiye eğer kendi iç hukukunda bu karbon fiyatlandırmasına geçerse..." senaryosu var. Bu senaryolarla yapılan simülasyonlarda Yeşil Mutabakat'ın Türkiye için etkileri hesaplanmış, makroekonomik ve sektörel bazda tek tek hesaplanmış. Rakamlar doğru mu, bilmiyorum ama Türkiye eğer iklimle mücadele politikalarını geliştirmezse olası bir SKD'nin, uygulamanın yürürlüğe girmesi durumunda, sınırda kontrol düzenlemesinin yürürlüğe girmesi durumunda ekonomimizde yaratacağı, gayrisafi yurt içi hasılada yaratacağı kayıp 2030 yılı itibarıyla yüzde 3,5 civarında olacak eğer biz buna önlem almazsak ve eğer biz bu konuda adımlar atarsak 2050 yılında da gayrisafi yurt içi hasılada ciddi artışların olacağı söyleniyor. Yani, sonuç olarak, ekonomik Yeşil Yeni Düzen adı altında yapacağımız bütün adımların önümüzdeki süreçte Türkiye'deki sosyal refahın artmasına vesile olacağı söylenmekte bu raporda, eğer bu rapordaki rakamlar ve simülasyonlar doğruysa.
Yani, burada demek istediğim şey şu; buraya gelen bürokrat arkadaşlarımızın, çeşitli bakanlıklardan gelen arkadaşlarımızın şöyle bir tedirginliği vardı: Evet yeşil, ekonomi, çevre, iklim değişikliği, bunlar önemli ama bir de önemli olan şey olarak kalkınmadan bahsediyorlardı, yani "Bizim bu konuda atacağımız adımlar kalkınma hedeflerimizde, büyümemizde bizi sekteye uğratacak mı?" diye bir tedirginlikleri vardı fakat hem Paris İklim Anlaşması'na hem de Avrupa Yeşil Mutabakatı'na baktığımız zaman, burada da amaçlanan zaten kalkınma; yeşil ekonomiyle bir kalkınma hedeflenmekte ve yapılan simülasyonlarda, eğer biz de bu konuda adım atarsak atacağımız adımların karşılığını alacağımız ortaya çıkmakta. Sizin bu şekilde bir araştırmanız var mı yani bu şekilde bir simülasyon yaptınız mı Bakanlık olarak? Projeksiyonunuz ne? Bu konuda, karbonu fiyatlandırırsak, biz de adımlar atarsak nelerle karşı karşıya kalacağız? Bu konuda ne gibi, ne kadar kaynağa ihtiyacımız var?
Bir de benim gördüğüm bir şeyi söyleyeyim: Yani, eğer biz bu adımları atmazsak, sonuç itibarıyla -işte, biraz evvel bahsettiğim gibi- yılda 1 milyar euro ile yaklaşık 2 milyar euro arasında biz Avrupa Birliğine, sınırda, bu düzenlemeden dolayı vergi vermek durumunda kalacağız. Eğer biz bu karbon fiyatlandırma sistemine geçersek sonuç itibarıyla bu vergiyi vermekten kurtulacağız. Buna geçtiğimiz takdirde, AB'ye vereceğimiz bu vergiyle kendi ülkemizde finansman olarak yeşil bir fon kurulsa, bir finansman olarak kullanılsa belki daha iyi olacağı kanaatindeyim ben.
Sunumunuzda -ayrıca diğer arkadaşlarım da bahsetti- eylem planları var, sektör sektör eylem planları var ama karbon salınımı konusunda en önemli sektörlerden bir tanesi elektrik sektörü, enerji sektörü. Yani burada, Türkiye'de şöyle bir sıkıntı var. Türkiye'de Elektrik Mühendisleri Odasının yapmış olduğu bir çalışmada ülkemizdeki kapasitenin yaklaşık yüzde 30'unun atıl kapasite olduğu söylenmekte. Yani ihtiyacımızdan daha fazla kurulu gücümüz var şu anda ve bu kapasitenin, Türkiye'deki kurulu gücün de yaklaşık yüzde 20'si termik santrallerde kömürden karşılanmakta fakat diğer arkadaşlarımızın belirttiği gibi bu konuda herhangi bir eylem yok. Yani bütün Avrupa kömürden ne şekilde çıkacağını bir takvime bağlamışken bizim bu konuda herhangi bir takvimimiz olmadığını, herhangi bir düşüncemiz olmadığını görüyoruz ama rakamlar bize şunu söylüyor: Yüzde 30 atıl bir kapasitemiz var ve bu kapasitenin de yüzde 20'si kömür. Esasında biz kömüre muhtaç değiliz, o ortaya çıkıyor. Yani bugün bütün termik santralleri kapatsak ben ülkemizde elektrik sıkıntısı yaşanmayacağını düşünmekteyim. Kaldı ki böyle bir ortamda yerli ve millîlikten bahsediyorsak ithal kömürle termik santral anlamsız hâle gelmiş oluyor. 11 tane şu anda ithal kömürle çalışan termik santral var, yapımı olanlar var, planlananlar var. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Ayrıca tarımdan bahsettiniz, organik tarımdan. Evet, Avrupa Birliği ekili biçili alanların yaklaşık yüzde 25'inde organik tarım yapacak. Fakat bu konuda Türkiye yıllardan beri yerinde saymakta hatta yıllar içerisinde iyi tarım ve organik tarım uygulamalarına yapılan desteklemelerin ve teşviklerin azaldığını görmekteyiz. Benim anladığım kadarıyla bu çalışma sonucunda -çünkü bütün bakanlıklarda aynı şey çıkmaya başladı- bu ülkenin bir iklim kanununa ve bir emisyon ticaret sistemine ihtiyacı olduğu ortaya çıkmakta. Bu konudaki görüşleriniz nedir?
Teşekkür ederim beni dinlediğiniz için.