| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Kamu Başdenetçisi Şeref Malkoç ve Kamu Denetçisi Celile Özlem Tunçak'ın, kadına karşı şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesinde ve 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'un uygulanmasında yaşanan sorunlara ilişkin Kamu Denetçiliği Kurumunun tespitleri ve kararları hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 28 .04.2021 |
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Teşekkür ederiz değerli sunumlarımız için.
Söylediklerinizin önemli bir kısmına katılıyorum, evet yani yasal düzenlemelere rağmen uygulamada ciddi sorunların olması, kurumlar arasındaki koordinasyon eksikliği, davaların uzun sürmesi, özellikle medyanın bu anlamda yetersiz ve taraflı davranması... Ki benim daha önce "dizilerin şiddet karnesi" diye 2 önemli çalışmam oldu. Bir hafta boyunca televizyonlarda en çok izlenen ilk 10 dizinin bölümlerini izledik ve kadın ve toplumsal cinsiyet üzerine nasıl olumsuz mesajlar verdiğini gözlemledik ama şunu da gözlemledik: RTÜK'ün bu anlamda tarafsız davranmadığını, en çok şikâyet alan dizinin fikirsel olarak kendilerine daha yakın olduğu için bugüne kadar tek bir ceza dahi verilmediğini... Ki orada bir sahne var, kadına yönelik şiddet bizzat yani kadının eline kızgın demir bastırıldığı bir sahne görüntüsü var. Bununla ilgili tek bir cezası dahi yok. Tabii, bu arada da uygulamada da tarafsız olunmasının gerekliliğini, önemini vurguluyorum.
Ama ben de yine, sizin ara buluculuk üzerine söyleminizi önemsiyorum çünkü şundan dolayı: Tarafsız bir kurumsunuz, başvuruları değerlendiriyorsunuz ama sadece bu başvuru yapanların söylemleriyle mi bir karar alıyorsunuz? Örneğin "ara buluculuk" kavramına kadın derneklerinin hemen hemen hepsi karşı, kadına yönelik şiddeti daha da artıracağı ifade ediliyor. Neden? Çünkü siz de ifade ettiniz "Şiddeti sadece fiziksel ve cinsel olarak sınırlandırmayız." dediniz ama ara buluculukta bunların dışında hâlâ... Örnek veriyorum: İşte az önceki Nüfus Enstitüsü araştırmalarında da söylendi. Yani hâlâ kadının, söylemlerden bir şiddet uygulandığının farkına varmadığı bir ortamla karşı karşıyayız. Dolayısıyla da bu şiddet tanımını nasıl açıklıyorsunuz?
Bir diğeri: Yani kadını kendine karşı şiddet -ki boşanma davalarının hemen hemen hepsi şiddet nedeniyle gerçekleşiyor bu ülkede- uygulayan bir kişiyle bir anlamda devlet baskısıyla uzlaştırmaya çalışıyorsunuz. Oysa zaten -az önce de verilerde bunu gördük- kadın, o kararı verene kadar o kadar zorlanıyor ki o kadar düşünüyor ki, en son çare olarak boşanmaya karar veriyor ve bununla birlikte, zaten araya birçok ara bulucu etraftan giriyor yani işte Türkiye'de "Aman, çocuk var ortada." "Dul kalırsın, zorluk çekersin." Gibi sözlerle birçok kişi ara bulucu oluyor zaten, siz bir de buna devletin gölgesini koyduğunuz zaman aslında kadını sıkıştırıyorsun böyle bir ortamda; dolayısıyla da ben bu söylemi doğru bulmuyorum.
Yine, Şeref Bey bir açıklamasında İstanbul Sözleşmesi'ne "Sadece bir sözleşme yani netice itibarıyla bir sözleşme" ifadesini kullanmış ama insan hakları açısından ve kadına yönelik şiddetle mücadele konusunda bugüne kadar hazırlanmış en kapsamlı sözleşme. Az önce de atıfta bulunduğunuz Opuy kararı, bu kararın hazırlanmasında yani bu sözleşmenin hazırlanmasında evet, Türkiye, öncü ama aynı zamanda faili. Çünkü ilk defa Opuy kararıyla ceza alan bir ülke dolayısıyla da sadece "sözleşme" olarak değil "en kapsamlı sözleşme" olarak nitelemek gerektiğini düşünüyorum. Şöyle bir ifade kullanmışsınız mesela, çıkarken toplumda yeteri kadar tartışılmadığını ifade etmişsiniz. Ama peki, çıkarken de aynı tartışma yapılmadı hatta ve hatta hukuken de geçersiz bir çıkış yöntemi çünkü Meclis iradesi de yok sayıldı yani bırakın toplumu, seçilmiş milletvekillerinin bile iradesi yok sayıldı. Bu konuyla ilgili ben fikrinizi merak ediyorum, bir açıklamanıza rastlayamadım.
"Sadece cezaların artırılmasını doğru bulmuyorum." demişsiniz, ben de katılıyorum zaten bütüncül bir politika olmadığı sürece bunlara çözüm üretemeyiz.
Bir de bu çalıştaylara örneğin neye göre karar veriyorsunuz? Az önce de ifade ettim işte, nafaka mağdurlarıyla ilgili bir çalıştay yapıldı ama biz biliyoruz ki baroların elinde nafaka alamayan kadınların sayısı çok daha fazla yani 200-300 lira. Öyle anlattıkları gibi bir mağduriyet yok, ayrıca bir sayı da yok yani bu -tırnak içerisinde- mağdurların ne kadar olduğunu bilmiyoruz ama baroların çalışmalarında kaç kadının nafaka alamadığını el yordamıyla biliyoruz. Bu nedenle de ben bu konudaki fikrinizi de açıkçası merak ediyorum.
Bu kadar, teşekkür ediyorum.