KOMİSYON KONUŞMASI

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Teşekkür ediyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; hepinizi tekrar saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, bu torba yasa teklifi her zaman olduğu gibi aceleyle ve üzerinde çok fazla... Bu yasa teklifini buraya getirenler üzerinde çok fazla çalışmadan getiriyorlar. Aslında bu üzerinde çok fazla getirmeme... Bir suçlama yapıyorum hem siyasete yani iktidara hem de bürokrasiye. Nereden çıkardım bunu? Çünkü buna benzer çok sayıda düzenleme getiriyorsunuz. Daha evvel de burada usul yönünde de tartıştık, bir süre sonra "Aa, yanlış yaptık." filan, tekrar tekrar getiriyorsunuz. Bu, gerçekten bu kadar emeğin boşa gitmesi anlamına geliyor. İkincisi de, yani demokrasi, Türkiye Büyük Millet Meclisi, Plan Bütçe Komisyonu işte, sizin birtakım yanlışlıklarınızı düzeltmenizin şeyi değil. Bir de ödenen bedeller var, bunları kim şey yapacak? Yani çekle ilgili yapmış olduğunuz düzenlemede ortaya çıkan kaos. Bunun maddi manevi bedellerini kim tazmin edecek arkadaşlar ya, soruyorum. Ya, basit bir iş yapmıyorsunuz sayın iktidar partisinin milletvekilleri, değerli arkadaşlar yani saygıyla selamlıyorum sizi. Yaptığınız iş insanları ilgilendiriyor, insanların ceplerini ilgilendiriyor, gönüllerini ilgilendiriyor, zihinlerini ilgilendiriyor, çocuklarını ilgilendiriyor, insanların zengin olanlarını fakir olanlarını herkesi ilgilendiriyor. Sizin bir el kaldırmanız, indirmeniz nice insanlara şey yapıyor; evler yapıp, evler yıkabilir. Dolayısıyla, düşünmeniz gerekiyor arkadaşlar, çalışmanız gerekir, size söylenen her şeyi yapmamanız gerekir.

Şimdi, bir de "hukuk" diye bir şey var arkadaşlar. Hani, biz, evet, Türkiye Büyük Millet Meclisinde... Demokrasilerde insanların, idarenin nasıl yönetileceğine, neler yapılacağına yasama meclisi karar veriyor, meclis çok önemlidir ama meclis bile her şeyi yapamaz değerli arkadaşlarım. Meclis bir şey yaparken yine aynı prosedürle çıkan genel kanuna yani Anayasa'ya uygun bir şekilde davranmak zorunda. Yani "Ben yaptım, ettim"le olmuyor. Zaten bu rejimin "demokrasi" dediğimiz rejimin yani ortak aklı harekete geçiren bu rejimin diğerlerinden en önemli farkı budur. Yani sizi sınırlar bir şey, siz o sınırlar içinde hareket edersiniz. Sizin o sınırlar içinde hareket edip etmediğiniz de yine hukuk tarafından denetlenir. Nitekim daha evvel yapmış olduğunuz, düşünmeden yapmış olduğunuz bir yanlış Anayasa Mahkemesi tarafından bozulmuş yani bu teklifin 1'inci ve 2'nci maddesi, Karayolları Trafik Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair düzenlemeler içermekte. Niye? Daha evvel burada birkaç kere yapıldı, tartıştık, konuştuk. Lobicilik aldı yürüdü, sigorta şirketleri buraya geldiler, o zaman çok tartıştık, hatırlarsanız "Toplumun diğer kesimlerinin temsilcileri nerede?" dedik. Yani sigorta şirketlerinin temsilcileri buradaydı onların istediği şekilde düzenleme yaptınız. Dertleri neydi? Diyorlardı ki: "Biz iflas ediyoruz, çok kazanamıyoruz dolayısıyla bu şekilde sürdüremeyiz, çıkarız." Çünkü sigorta şirketlerinin büyük çoğunluğu daha evvel yaptığınız yanlış politikalar dolayısıyla yabancıların eline geçti. Öyle olunca geldiler burada baskı yaptılar, onların istediği şekilde kanunlar çıkardınız ve tazminatlar ödenirken ortaya koymuş olduğunuz genel şartlar düzenlemelerini Anayasa Mahkemesi "Böyle bir şey olmaz, bunun sınırları belli değil." dedi, bunu kaldırdı.

Şimdi ne yapıyorsunuz? Aynı şeyi tekrar getiriyorsunuz farklı kelimelerle. Hep bunu yapıyorsunuz değerli arkadaşlar. Sigorta şirketleri derhâl gene feryadı bastı. Yani bir kaza oluyor işte, bir gariban adamın -o gönderdiğim örnekte- tıp fakültesinde okuyan oğlu sakat kalıyor işte, zihinsel şey oluyor, okuyamıyor; işsiz kalıyor ve tazminat alacak, hayat boyu tazminat alacak, siz burada el kaldırma indirmeyle bunu engelliyorsunuz. Kul hakkı aynı zamanda değerli arkadaşlar, kul hakkı aynı zamanda yaptığınız. Çünkü sizin yaptığınız şey asıyor kesiyor yani öyle kolay bir şey değil ki; kanun, kanun yapıyorsunuz.

Şimdi, burada, tekrar arkadan dolanarak getiriyorsunuz, aynı şeyler olacak. Başka şeyler de olacak. Mesela, başka muafiyetler de getiriliyor. Destekten yoksun kalan hak sahibinin, destek şahsı olan sigortalının kusuruna denk gelen tazminat talepleri, gelir kaybı, kâr kaybı, iş durması ve kira mahrumiyeti gibi dolaylı zararlar filan. Bunlar devre dışı bırakılıyor arkadaşlar, bunların hepsinin muhatabı insan.

Değerli arkadaşlarım, bütün maddelerle ilgili konuşacak değilim. İkinci önemli konu da, üzerinde durmak istediğim önemli konu da FİKKO arkadaşlar. "FİKKO" deyip geçmeyin. Bu madde burada daha evvel çıktı ve tartıştık. Tabii, bu madde, burada tartışılan bu madde çok daha önce 1994'te çıkan bir kanunun devamı şeklinde konuşuluyor. Finansal istikrar nasıl sağlanacak? Yani finansal istikrar sağlanırken elbette siyasetin ağırlığı önemlidir. Yani işte, birtakım düzenleyici kurullar vardır ama siyaset esas kararı verir ama siyaset esas kararı verirken ona hatırlatmada bulunacak olan kurumlardır. Burada öyle bir düzenleme yapıyorsunuz ki öyle bir kurum oluşturuyorsunuz ki hani derler ya "Davul filanın boynunda, tokmak filanın elinde." yani tokmağı gene tek bir insan alıyor. Orada kurmuş olduğunuz sizin siyasi mekanizmanız da tekleşti değerli arkadaşlarım. Bir kişi karar verir sizin siyasi mekanizmanızda. Ya o bir kişi karar veriyor, ya o bir kişinin yetkilendirdiği insan karar veriyor.

Şimdi, bir komisyon kuruyorsunuz, finansal istikrar komisyonu, FİKKO; kalkınmayı kaldırıyoruz ama başka şeyler de yapıyoruz. En çok tartıştığımız konuyu hatırlıyor musunuz değerli arkadaşlarım? Olağanüstü hâl yani finansal olağanüstü hâller. Yani sizin için her şey finansal olağanüstü hâl. Sizin yanlışınızdan dolayı bir problem ortaya çıkıyor, diyorsunuz ki "Saldırıya uğradık." neredeyse pandemiye bile "Saldırıya uğradık." diyeceksiniz, bu şekilde gidiyor.

Öyle değil ama değerli arkadaşlarım. Burada tek bir insana havale ettiniz ve bugün tartıştığımız -biraz evvel çok kızdınız- "128 milyar ne oldu, uçtu mu?" konusu da geliyor buraya dayanıyor, orada o protokol falan hepsi buraya dayanıyor değerli arkadaşlarım. Orada yani siyaseti uyaracak, siyaseti dengeleyecek mekanizmaları, mesela bağımsız Merkez Bankasını emir altına alıyorsunuz. Niye? İşte, burada finansal olağanüstü hâl kararı veriyor bu komite ve finansal olağanüstü hâl durumunda Cumhurbaşkanı inisiyatifi alıyor ve karar... Orada bir cümle koyduk, gereksiz bir cümle koyduk "ilgili kurumlar hariç" ama öyle bir son cümle koyduk ki bu olağanüstü hâlde karar verildi mi, Cumhurbaşkanı karar verdi mi herkes, Merkez Bankası da Bankacılık Denetleme Kurulu da buna uymak zorunda. Nitekim 128 milyar dolarla ilgili tartıştığımız şey buradan kaynaklanıyor. Merkez Bankasını devre dışı bıraktınız, Merkez Bankasının kurallarını devre dışı bıraktınız. "Ne oldu bu para?" diyor, işte "Duruyor." filan. Ya arkadaşlar, zaten bu parayı alıp filana filana dağıttınız... Dağıtma da var yani orada ortaya çıkan kârlar, kim paylaştı kim paylaşmadı, o var ama esasen değerli arkadaşlarım, siz -Cumhurbaşkanı diyor ki "Pandemi çıktı, istikrarı sağlamak için bu paraları kullandık." filan değil- bir kör inat uğruna milletin 128 milyar dolar rezervini...

Arkadaşlar, bu rezerv çok önemli bir şey yani sizin rezerviniz varsa sizin kredi maliyetiniz ona göre belirleniyor, size borç ona göre veriyorlar, sizinle anlaşmaları ona göre yapıyorlar. Yani siz şimdi dünyanın en yüksek faizini vererek borç para bulamıyorsanız bunun temeli de rezervlerinizin olmaması, gelişigüzel kullanılmasıdır. Tabii, rezervi olağanüstü durumlarda ortaya çıkaracaksınız ama pandemi olmadan evvel de bu rezervin 70 milyar doları zaten gitmişti, dağıtmıştınız siz. Niye dağıtmıştınız? Kör bir inat var, neydi? Erdoğanizm, Erdoğan'ın bir tezi yani, faiz-enflasyon; efendim "Faizdir enflasyonun sebebi, enflasyon değildir faizin." Bunu ispatlama uğruna, neyse damat orada kararları veriyor, Merkez Bankası gibi hareket ediyor, dünya kadar milyar dolarlardı, çıkardı, artısı gitti, eksisi gitti ve şu anda eksi şeydeyiz. Burada sizin yaptığınız düzenlemelerle bunlara şey veriliyor.

Süre kalmıyor, azalıyor, çok daha uzatmayacağım ama 128 milyar dolardan asla vazgeçmeyeceğiz değerli arkadaşlarım. Sizin yanlışlarınızdan kaynaklanan, inadınızdan kaynaklanan bu 128 milyar doların bedelini öyle sanıyorum ki daha yıllarca bu ülkenin çocukları ödeyecek. Bakın ne oldu, 128 milyar dolar gitti, Cumhurbaşkanının teorisi de çöktü; hani, faiz-enflasyon ilişkisi teorisi çöktü. Başka ne oldu? Dolar yine yüksek, dolar filan hiç de kontrol edilemedi, 8,5 lira neredeyse, orada da herhangi bir şey olmadı.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Başka bir konu, küçük bir konuyla ilgili...

Arkadaşlar, yine bu Komisyonda sigortaların babasını kurduk. Ne idi? Reasürans. Dilim dönmüyor çok fazla yani ekonomiyle şeyim uzaktan, psikiyatriden atlayarak geldim buraya. Şimdi, nedir o? Yani sigorta şirketlerini sigortalayan, sigortaların babası. E, gerekçeyi getirdiniz buraya, dediniz ki: "Dışarıdan büyük maliyetle para ödüyoruz gereksiz yere, biz şimdi bunu burada kuracağız." Her şeyi biz kuruyoruz ya; biz her şeyi kuruyoruz canım, biz yapıyoruz, öyleymiş! Şimdi ben merak ediyorum, İsmail Bey, ne kadar şey yaptınız, kim bu şirketinizi muhatap kabul ediyor, ne kadar sigortalanan büyük işi sigortaladınız? Çok merak ediyorum yani burada yapılan büyük işler gerçekten sigortalandı mı, ne oldu, çok merak ediyorum.

Şimdi, başka bir şey daha getiriyorsunuz, yuvarlak bir şey daha getirip kuruyorsunuz oraya, onun içine başka bir mekanizma daha yerleştiriyorsunuz. Değerli arkadaşlarım, bütün bunları yaparken ne olacak yani bu sonuçta ne olacak? Gerçekten bu kurmuş olduğunuz...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ediyorum Mehmet Bey.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bir son cümle, izin vermeyeceksiniz, özet.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Son cümle olsun lütfen.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Arkadaşlar, hukuk olmadıkça... Ha şu anlamda söylemiyorum yani "Hukuk yoksa bize güvenmezler, demokrasinin, hukukun işlemediği yerde borç maliyetleri artar." bunlar doğru ama vicdanen gerçekten işlerin düzgün yürümesi, hepsinin, kuralların önceden belli olmasıyla ilgilidir.

Bugün, değerli arkadaşlarım, burada yaptığınız işi her yerde yapıyorsunuz, bakın, sizin burada yaptığınız şeyi, burada Cumhurbaşkanının yaptığı şeyi Rize'de İkizdere Vadisi'nde Vali yapıyor. Vali olağanüstü hâl ilan etti değerli arkadaşlarım, Rize'de öksürmek bile -İkizdere'de- yasaklandı. Böyle olmaz değerli arkadaşlar. Hukuk vardır ve hepimiz için vardır.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Evet, çok teşekkür ediyorum.

MEHMET BEKAROĞLU (İstanbul) - Bugün hukuka uymayanlar yarın hukuk ararlar, ayrıca da hukukun önünde hesap verirler Sayın Bakanım.

Saygılarımla.