KOMİSYON KONUŞMASI

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Teşekkürler Sayın Bakan. Sunumunuz için de teşekkür ediyorum. Ayrıca hoş geldiniz.

Şimdi, tabii, bu Bakanlığın geçmişi uzun, daha önce bu Bakanlığın adı da değiştirildi, bakanlıklar birleştirildi, sonra tekrar ayrıldı, geçtiğimiz haftalarda yine iki bakanlık ayrıldı ve gerçekten bunlar önemli şeyler aslında, bizim için önemli çünkü Bakanlığın ismi daha önce Kadın ve Aileden Sorumlu Devlet Bakanlığıydı. Daha sonra, 2011 yılında ne tesadüf ki İstanbul Sözleşmesi'nin imzalandığı yılda bu Bakanlık kapatıldı ve Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı olarak tekrar açıldı. Evet, ne tesadüf ki hem İstanbul Sözleşmesi'nin feshedilmesi, geri çekilmesi hem de Bakanlığın ikiye ayrılması da yine gece yarısı kararnamesiyle ve tek adamın imzasıyla yapıldı. Tabii, kadınların taleplerini görmeden, tepkilerini görmeden bu kararlar alındı. Aslında çok önemli bir kararla İstanbul Sözleşmesi'ne imza atılmıştı ama o günden bugüne hem sözleşme uygulanmadı hem kadınların uygulanması için sokaklarda verdiği mücadele görülmedi ve maalesef ki Hükûmetin samimiyetsizliği de bir tarafta. Samimiyetsizlik diyoruz çünkü sözleşme imzalanmışken bir yandan da kadının adı her yerden silinmeye başlandı, Bakanlıktan adı çıkarıldı.

Tabii, ben sözleşmeye dair birkaç şey söyleyeceğim. Şimdi, sözleşme "Şiddetin önlenmesi için toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin ortadan kaldırılması gerekir." diyor ama bunu maalesef, muhtemelen ki Hükûmet yanlış anladı, toplumsal cinsiyet sözünü neredeyse literatürden çıkaracak. Kadına yönelik şiddeti yine tanımlarken ister kamusal alanda ister özel alanda meydana gelsin, fiziksel, cinsel, psikolojik, ekonomik ızdırap veren evli olsun veya olmasın cinsiyete dayalı her türlü muameleyi kapsadığını söyledik ve maalesef bunu da yanlış anladınız, ailenin bütünlüğünün bozulduğunu ifade ettiler. Sözleşme mağdurun haklarını korumaya yönelik tedbirleri alırken cinsiyet, toplumsal cinsiyet, ırk, dil, din, siyasi görüş, mülteci, göçmen olup olmadığına, cinsel yönelimine bakılmaksızın uygulanması gerektiğini söyledik ama bunu da yine yanlış anladınız ve maalesef sözü cımbızlayarak ve cımbızladığınız yeri de kendinize göre yorumlayarak farklı cinsel yönelimlere yönlendiriliyor şeklinde yorumlandı. Tabii "Bunlar sizin yorumunuz." olarak söylemiyorum, Hükûmetin yorumu olarak değerlendiriyorum.

Sayın Bakan, siz de buna dair, İstanbul Sözleşmesi'ne dair daha önce kimi açıklamalarda bulundunuz ve bu açıklamalar gerçekten önemli ve güzel açıklamalardı. Bu açıklamalardan ikisine değineceğim. "Bugün tartışmalar noktasında baktığımızda, efendim, işte 'cinsiyetsizlik projesi' 'aileyi yıkma projesi' 'uzaklaştırıyorsunuz' ya da 'kadının bir tek beyanı ile adam hapis yatıyor' gibi konuyla uzaktan yakından alakası olmayan söylemler var." şeklinde sözleriniz olmuş. Aslında, İstanbul Sözleşmesi'nin tamamen şiddete karşı bir sözleşme olduğunu ve 6284'ün de bunun uygulaması olduğunu ifade etmişsiniz ve "Cinsel yönelim konusunda sadece mağdurun korunması noktasında cinsel yönelimine de bakmadan korunmalıdır diyor. Bu, eşcinselliği meşrulaştırmak olarak kabul edilemez, edilmemelidir." şeklinde bir yorumunuz da olmuş ve yine toplumsal cinsiyet için de güzel şeyler söylemişsiniz: "Kız çocuklarının diri diri toprağa gömülmesi de bir toplumsal cinsiyettir ve İslam tam da bununla kavga etmiştir. Bunu ortadan kaldıran ve her iki cins de kendi ontolojik ve yaratılış değerini teslim eden bir anlayışı ortaya koymuştur."

AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI DERYA YANIK - Valla, benim konuşmalarımı benden iyi hatırlıyorsunuz, tebrik ederim.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Güzel demişsiniz.

AİLE VE SOSYAL HİZMETLER BAKANI DERYA YANIK - Çok iyi hatırlatma oldu, teşekkür ediyorum.

SEMRA GÜZEL (Diyarbakır) - Bunlar Google'da, internette bir tıkla çıkabilecek şeyler. Önemli şeyler ama gerçekten, güzel şeyler söylemişsiniz. Ama bugün, toplumsal cinsiyet kavramı dahi literatürden çıkartılmaya çalışılıyor.

Evet, şimdi, bizler geçen hafta da kimi kurumları dinledik ve bu hafta da sizin Bakanlığı dinledik. Geçen hafta sunum yapan kurumlar kimi önemli noktalara değindiler ve biz bu noktaların İstanbul Sözleşmesi'ne denk gelen yerlerini tek tek dile getirdik. Sizin sunumunuza da denk gelen yerler var, onları da dile getireceğiz. Şu ana kadar imzalanmış en kapsamlı sözleşme çünkü ve biz şunu gerçekten merak ediyoruz. Neden bu çekilme kararı alındı? Kadınlar bunu merak ediyor ve soruyor. "Sözleşmeden çekildik fakat şiddete karşı alınması gereken önlemler için bir komisyon kuracağız." deniyor, gerçekten bu söz gerçeklikten uzak kalıyor.

Tabii, birkaç yere değineceğim. Sunumda mağdura yönelik psikolojik, ekonomik, hukuki, tıbbi, destek hizmetleri verildiğini söylediniz, İstanbul Sözleşmesi madde 20 de bunu söylüyor. Eğitim konusuna değindiniz, askerî, polis ve benzeri personelin eğitilmesi konusuna değindiniz, madde 13-14 bunu söylüyor. Sığınmaevlerine değindiniz, İstanbul Sözleşmesi madde 23 bunu söylüyor ve veri tutulmasına değindiniz, verilerin önemli olduğuna değindiniz, madde 11 bunu söylüyor. Yani, sizin de sunumunuzda aslında İstanbul Sözleşmesi'ne denk gelen birçok yer var. Neden İstanbul Sözleşmesi'nden rahatsız olunuyor, gerçekten merak ediyoruz.

Bir diğeri, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı 2002 yılından itibaren kaç tane şiddet mağduru ve erkek şiddeti sonucu öldürülen kadının davalarına müdahil oldu? Bunu merak ediyoruz. Bakanlık yapılan bireysel başvurularda kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetlerinin dava takip süreçlerine dair katılım bilgisine yönelik istatistiki verilerin tutulmadığı bilgisi daha önce basına yansımıştı, bu doğru mu? Umarım değildir.

Kreşe dair arkadaşlar sordu aslında, birkaç soru ekleyeceğim. Son çıkarılan bir yasayla sanırım kreşlerin bir kısmı kapatıldı, sayısı çok azaldı ama biliyorsunuz, kadınları en çok eve bağlayan aslında bugün maalesef toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin verdiği rollerden kaynaklı çocuklar oluyor ve kadınlar çalıştığı yerlerde kreş istiyorlar, bu talepleri yıllardır dile getiriyorlar. Kaç kamu kurumunda kaç kreş var, şu anda kamuya bağlı kaç kreş var? Onları merak ediyoruz.

Bir diğeri, kadına yönelik şiddetle etkin mücadele edilebilmesi için en önemli konulardan bir ana dilidir. Bakanlığa bağlı kimi kurumlarda ana dilinde hizmet de veriliyor, bunu biliyoruz ama maalesef, bunun kapsamı geniş değil. Mesela, Muş Malazgirt'te Fatma Altınmakas kendisini kendi dilinde ifade ettiği için, anlaşılmadığı için öldürüldü, Kürtçe ifade ettiği için ve anlaşılmadığı için öldürüldü; bu, çok önemli bir örnek diye düşünüyorum. Kürtçe, Arapça ve Ermenice gibi dillerde hangi hizmetleri alabilmekte kadınlar? 7/24 saat çalışan Alo 183 Hattı'nda hangi dillerde hizmet verilmekte? Bu da önemli.

Bir diğeri, nüfusu 100 binin üzerinde olan yerlerde belediyelerin sığınmaevi açması gerekiyor. Şu ana kadar sanırım "Belediyelere ait sığınmaevi sayısı 32." dediniz ama 100 binin üzerinde nüfusu olan çok daha fazla yer var, biliyoruz; buna dair bir çalışmanız olacak mı? Bu pandemi sürecinde kimi sığınmaevlerinin kapatıldığı bilgisi basına yansıdı ve kimi sığınmaevlerinin de başvuru almadığı yönünde bilgiler yansıdı. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?

Bir diğeri, sizin açıkladığınız verilere baktık, kadın kurumları da verileri topluyor ama verilere baktığımız zaman birbiriyle çok çelişen veriler var. "2018 yılında 253 katledildi." demişsiniz ama kadın kurumları "440" olarak açıklamış. Yine, 2019 yılında "314" demişsiniz ama kadın kurumları "474 kadın" demiş. 2020 yılında da kadın kurumları "300" derken sizin verilerinize "235" olarak geçiyor. Bu veriler arasındaki fark neden bu kadar yüksek? Onu da merak ediyoruz.

Şu an için bunları soracağım, daha çok sorum vardı aslında ama arkadaşlara da bırakmış olayım süreyi çünkü cevap verme süresi de olacak.

Teşekkür ediyorum.