KOMİSYON KONUŞMASI

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım. Hayırlı olsun yeni vazifeniz.

Şimdi, Sayın Hocam, teşekkür ederiz yapmış olduğunuz sunum için.

Benim gördüğüm kadarıyla sunumunuzda daha çok adaptasyon üzerinde durdunuz, ağırlığı ona verdiniz anladığım kadarıyla, azaltım üzerinde çok fazla durmadınız ve Paris Anlaşması konusunda da "Gönüllü olmamız yani bizim birtakım yaptırımlardan veyahut da finansa ulaşmak gibi kaygılardan ziyade gönüllü olarak yapmamız gerektiğini" söylediniz.

PROF. DR. LEVENT AYDIN - Gönüllü...

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Ki biz de aynı düşüncedeyiz, biz de aynı görüşteyiz.

PROF. DR. LEVENT AYDIN - Öyle de yapıyoruz zaten.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Şimdi, burada, "Yaklaşık 506 milyon ton sera gazı salınımı yaptığımız tüm ülkede ve bunun 106 milyon tonunun yanlış hatırlamıyorsam...

PROF. DR. LEVENT AYDIN - 160 yaklaşık olarak.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - ...160 milyon tonunun elektrik üretiminden kaynaklandığını ve bunun da önemli bir kısmının -hatta hepsi herhâlde- fosil yakıtlardan, kömür ve doğal gazdan kaynaklandığını" söylediniz.

Şimdi, hep planlamadan bahsediyoruz ya ben biraz planlama konusunda hassasım, Türkiye'de 2012 yılında Türkiye'nin ne kadar enerji ihtiyacı, ne kadar elektrik ihtiyacı olduğu konusunda birtakım çalışmalar yapılmış. Şimdi, bu çalışmalara göre 2012 yılında 2020 yılında Türkiye'nin 222 milyon ton petrol eş değeri birincil enerji ihtiyacı olduğu tespit edilmiş. Yıl 2020, gerçekleşen rakam 144 milyon ton petrol eş değeri, arada 78 milyon ton petrol eş değeri fark var, sapma yüzde 54. Bu ciddi bir rakam çünkü buna göre politika oluşturuyorsunuz siz. Aynı şey elektrikte de geçerli. Elektrikte 2012 yılında oturulmuş Türkiye'deki insanlar bir hesaplama yapmışlar, demişler ki 2020 yılında yani sekiz yıl sonra bu ülkede en düşük tahminle 400 bin gigavatt elektrik ihtiyacımız olacak, en yüksek tahminle de 433 bin gigavatt elektrik ihtiyacımız olacak demişler, ortalamasını alırsak yani 415 bin gigavatt elektrik ihtiyacı olacağı tahmin edilmiş. 2020 yılında Türkiye'nin ürettiği elektrik, tükettiği elektrik 305 bin gigavatt.

PROF. DR. LEVENT AYDIN - 300 terevatt, tükettiği.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Evet, 300 teravatt... Yani tükettiği, ihtiyacımız olan, bunu tüketmişiz.

PROF. DR. LEVENT AYDIN - Zaten ürettiği ile tükettiği eşit.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Yani, saklayamadığımız için o kadar.

Şimdi, buradaki fark 110 bin gigavat, 110 teravat yani yanılma payı yüzde 36; bakın, bu da çok ciddi bir oran. Tabii, biz bu hesapları yaparken 2012 yılında 2023 hedeflerinin açıklandığı yıldı, 2023'te hedeflerimiz vardı, onlara göre bütün politikalar oluşturuldu fakat burada çok ciddi farklar ortaya çıktı, yanılma hakikaten de çok farklı. Buradan şunu söyleyebilir miyiz? Buna göre de yeni enerji santralleri kuruldu yani ya yenilenebilir enerji santralleri... İşte, bol bol fosil yakıtlı enerji santralleri kuruldu.

Şöyle bir istatistik var elimde: Türkiye'de 3 Eylül en yüksek puant, Türkiye'de en yüksek tüketim 3 Eylül 2020 günü; 59 bin 550 megavat. Türkiye'nin kurulu gücü 95 bin megavat.

PROF. DR. LEVENT AYDIN - 97 bin megavat oldu.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - 97 mi oldu?

Yani arada 47 bin megavat veyahut o günün tarihi için söyleyeyim yani o tarihteki kurulu güce baktığımıza göre 44 bin megavat ciddi bir yedek gücümüz var bizim. Yani, burada ısınma, yedek... Kapasite düşecek olsa yani 10 bin megavat düşmüş olsa, sonuç itibarıyla 34 bin megavat fazlalık var esasında. Belki bunun sebebi de daha önce yapılmış olan o yüzde 50'lere, yüzde 40'lara varan sapmalardan, hesap hatalarından kaynaklanan bir sıkıntı var.

Şimdi, şuna varmak istiyorum, kömüre gelmek istiyorum. Şimdi, elektrik üretiminde de bizim kurulu gücümüzün yüzde 20'si kömür, öyle mi? Yani biz tüketimde de üretimde de yüzde 35'lerde kömürle elektrik üretiyoruz neredeyse. Yani, bu rakamlar bana şunu söylüyor; siz bu işin içindesiniz, ben bu işi çok bilmiyorum: Elimizde ciddi bir arz fazlası var, kurulu güç var ve bir taraftan da termik santralleri çalıştırıyoruz. Yani, burada esasında termik santrallerde, özellikle ithal kömüre -hadi, diğerinin yani linyitin veyahut da Zonguldak'taki taş kömürünün yerli ve millî olduğunu kabul ettiğimizi varsayalım- esasında bizim elektrik üretmek için ithal kömüre çok fazla ihtiyacımız olmadığı çıkıyor benim yapmış olduğum bu hesaplamalara göre. Yani bugün itibarıyla Türkiye'deki ithal kömür işleyen termik santralleri kapattığımız takdirde ben Türkiye'nin çok fazla bir elektrik sıkıntısı yaşayacağını zannetmiyorum.

Paris İklim Anlaşması'nı size de benimsiyorsunuz, buraya gelen bütün bakanlıkların bürokratlarının da neredeyse hepsi Türkiye'nin taraf olması gerektiğini söylüyor, bakanlıkların bürokratları söylüyor bunu, bakan yardımcısı düzeyinde söylendi bu Komisyonda ve ciddi bir azaltıma gireceğiz. Esasında biz avantajlıyız yani bu Paris İklim Anlaşması'nda biz bir Polonya değiliz. Polonya'nın elektrik enerjisinin büyük bir çoğunluğu termikten, kömürden sağlanıyor; onlar bile bir projeksiyon koydular; onlar da termik santralden, kömürden, fosil yakıttan nasıl çıkacaklarını planladılar. Bizim de bir an önce bu planlamayı yapmamız lazım ve şart yani süreç bizi oraya doğru götürüyor fakat bir taraftan da yeni termik santraller kurulacak yani öyle bir şeyle de karşı karşıyayız.

Beri taraftan da işte, çevre düzenlemesini yapmamış, filtrelerini ve baca tesislerini kurmamış... Biliyorsunuz, 2020'nin başında 5 tane termik santral kapatıldı; 4 tanesine geçici ruhsat verildi, Soma'ya da ısınma ihtiyacını karşıladığı için kısmi çalışma imkânı verildi. Altı ay sonra -Cumhurbaşkanımız olayı veto etmişti, biliyorsunuz; Cumhurbaşkanının tavrını da biliyorsunuz, "Kapatılsın." demişti- bu termik santrallerin hepsi açıldı, bir yıl süreyle tekrar açıldı ve bunların akıbeti, bu yatırımları yapıp yapmadıkları da belli değil. Demem o ki, yani, dünya bir tarafa gidiyor; bizim de bu gidişatı görmemiz lazım, kömürden uzaklaşmamız lazım. Kömürden uzaklaşacağız ama... Mesela ben Manisa Milletvekiliyim, Soma ilçemiz var. Şimdi, Soma'da kömür Soma ekonomisinin can damarı. E, şimdi gidişat oraya doğru gidiyor. Bir yandan da biz bu Soma'da yirmi yıl sonra, yirmi beş yıl sonra veyahut da on yıl sonra -neyse- buradaki insanlar ne yiyecekler, ne içecekler; Soma ekonomisi ne olacak? Bu Soma basit bir örnek; diğer, Çanakkale için de aynı söylenebilir veyahut da işte, ne bileyim, Kütahya için de söylenebilir, birçok yer için söylenebilir. Bunun da kurgusunu yapmamız lazım.

Bir de ayrıyeten şöyle bir lüksümüz de var bizim, dünyada olmayan bir lüksümüz var: Dünyadaki kayıp kaçak oranı yüzde 5; biz zorla yüzde 11'e indirmişiz yani yüzde 16'lardan on yıl içerisinde yüzde 11'e indirmişiz, dünya ortalamasının oldukça üzerindeyiz. Bu kayıp kaçakların da mutlaka ve mutlaka ortadan kaldırılması lazım.

Son bir söz daha söyleyeceğim, ondan sonra sözlerimi sonlandıracağım: Siz genelde bu sunumunuzda enerji tesislerinin iklim değişikliği karşısında, işte, ekstra hava olaylarından, sıcaklık artışından, selden, yağmurdan, doğal afetlerden ne şekilde etkileneceğini söylediniz. Tabii, konumuz iklim değişikliği olduğu için bu konuda haklısınız belki. Şöyle de bir şey var: Mesela bir nükleer santral, nükleer enerji... Buraya gelen, kimi sunumda bunun temiz enerji olduğu söyleniyor, dünyada bu tartışma hâlinde şu anda. Mesela bu sunumunuzda nükleer santralin olası bir doğal afet karşısında, işte, iklimden kaynaklı bir doğal afet karşısında, büyük bir sel felaketi karşısında veyahut da deprem karşısında -o, gerçi, doğal afet; iklimle alakalı değil de- veyahut da tsunami karşısında...

PROF. DR. LEVENT AYDIN - Deniz seviyesi yükselmesi olabilir.

AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Mesela, çünkü 10 metreye kadar yükseleceği söyleniyor yani 2100 yılında, bunun da değerlendirilmesi lazım. O konudan çok fazla bahsetmediniz. Çünkü şöyle bir şey var: Nükleeri tartışmıyoruz işin kötüsü. Yani, Türkiye'de bir karar verildi, nükleer enerji konusunda adımlar atıldı; işte, tartışma ne konuda gidiyor? "Bu pahalıydı, ucuzdu, işte, 12 sent çok pahalı..." Esasında, geçtiğimiz günlerde, Mart ayında, 11 Mart 2011'de Fukuşima'nın yıl dönümüydü; biliyorsunuz, büyük bir felaket oldu orada. O günkü yani on yıl önceki Japonya Eski Başbakanı Naoto Kan şöyle bir beyanda bulunuyor yanında da nükleer karşıtı olduğu bilinen bir önceki Japon Eski Başbakanıyla beraber: "Türkiye'ye nükleer enerjiyi tavsiye ettiğim için pişmanım, utanç duyuyorum." Bunu söyleyen Japonya Başbakanı ki Japonya'nın elektrik enerjisinin önemli bölümü nükleerden karşılanıyor ve ciddi bir felaketle de karşı karşıya geldiler. Yani, bu tartışmalı bir konudur. Nükleer temiz enerji midir? Riskleri nelerdir? Bu risklerin gerçekleşmesi durumunda karşı karşıya kalacağımız felaketler nelerdir? Örneklerini gördük esasında. İşte, bunun atıklarının ne şekilde bertaraf edileceği hâlâ daha bir muammadır. Yani, özetle söylemek istediğim şey: Bu konu pek tartışılmıyor. Bu konudaki görüşleriniz nelerdir, onu sormak istiyorum? Yani, biz nükleere ve termik santrallere mahkûm muyuz?

Teşekkür ederim.