| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Çorum Milletvekili Oğuzhan Kaya ve 49 Milletvekilinin; İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3592) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 25 .05.2021 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Sayın Başkan, kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, bu kanun teklifinin gerekçesiyle, geliş şekliyle ilgili söyleyeceklerim var ama ondan evvel, burası Adalet Komisyonu, Türkiye'de adalete ilişkin yaşanan sıkıntıların konuşulacağı en önemli yerlerden biri. Dolayısıyla, çok majör, çok belirgin, çok büyük problemler var yargıya ilişkin ve her geçen gün de buradaki problemlerin sonuçlarıyla karşı karşıya kalıyoruz. Daha evvel Meclis komisyonlarında konuşurken ve Genel Kurulda Genel Kurula hitap ettiğim zaman bir çarpıklığa dikkat çekmiştim, o da şuydu: Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 2'nci maddesi hukuk devletinin varlığına işaret eder, Türkiye'nin demokratik bir hukuk devleti olduğundan bahseder. Yine, Anayasa'mızın 10'uncu maddesi eşitlikle ilgilidir, kanunlarımıza baktığımızda tüm vatandaşlarımızın yargı karşısında eşit haklara sahip olduğu yazılıdır ama fiilen şöyle bir durumla karşı karşıyayız: Türkiye'de herkese eşit hukuk yok, kişiye özel hukuk var yani adamına göre hukukun uygulanması tamamen birbirinden farklı.
Değerli arkadaşlar, çok ciddi iddialar var. İddia sahibinin kriminal bir kişi olup olmaması, çeşitli suçlara karışıp karışmaması, kişisel saiklere sahip olup olmaması ayrı bir tartışma konusu ancak yer, mekân, tarih ve gerçekleşen fiillerle ilgili suç ikrarları var hâlihazırda. İki eski milletvekilinin içinde bulunacağı şekilde çok somut bir örnek vereyim: Biri, bir adam yaralama, karakolda birinin dövdürülmesi, yine bir eski milletvekilinin bir avukat vasıtasıyla; bir diğeri de basına ait bir binanın -tırnak içinde- "basılması" eylemi. Yani bunu kimlerin azmettirdiğini ve nasıl organize ettiğini aleni söylüyor ve "Baz istasyonlarından, ilgililerden zaten bunlar çıkar." diyor. Şimdi, bunun gibi somut, elle tutulur onlarca iddia var ve buralarda hiç ayrım yapmadan muhakkak cumhuriyet savcılıklarınca bunlar soruşturulmalıdır, soruşturma konusu olmalıdır, kamuoyu da bu konuda aydınlatılmalıdır.
Diğer çarpıcı noktalardan biri şu, bu konuya ilişkin, bu iddialara ilişkin söylenecek çok şey var ama ben değerli milletvekillerinin izah edeceğim şu hususu dikkatle dinlemesini çok rica ediyorum: Polis koruması... Türkiye'de kimlere, hangi şartlarda koruma kararı çıkartılacağına, nasıl korunacağına ilişkin hükümler kanunlarla bellidir. Burada idareye ilişkin bir torpilin olması, idarenin bir takdir hakkını yanlı kullanması, birilerine bir imtiyaz aracı olarak kullanması kabul edilemez.
Şimdi, televizyon programlarına sıklıkla çıkan bir milletvekili olarak bir husus dikkatimi çektiğinden 5 Kasım 2020'de Türkiye Büyük Millet Meclisine bir soru önergesi verdim. Dikkatimi çeken husus şuydu: Sayın Başkan, televizyon programlarına gidiyoruz, şayet ağırlıklı olarak iktidar tarafını savunan söylemlerde bulunan gazeteci ya da televizyoncu varsa televizyon programından çıkışta bakıyorum; bir araç, tepesinde çakar, polis koruması bekliyor. Bunu hiç öyle az sayıda değil, yıllar içerisinde ciddi sayıda gözlemlediğim için -ve aynı şekilde bazı iş adamlarında da onu görüyorum- bir soru önergesi verdim, İçişleri Bakanının cevaplaması istemiyle. Bakın, dedim ki: Kişilerin özel ve yakın korunmasına ilişkin kararların İl İdaresi Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Çıkar Amaçlı Suç Örgütleriyle Mücadele Kanunu ve Özel Güvenlik Hizmetlerine Dair Kanun'da yer alan çeşitli hükümlere dayalı olarak alındığı kaydedilmektedir. Söz konusu kanunlar ve alt mevzuat konumundaki yönetmelikler uyarınca resmî görevlilerin yanı sıra sivil şahıslar da korunmaktadır.
Bu bağlamda, bir, Türkiye genelinde kaç koruma polisi bulunmaktadır, bunların illere göre dağılımı nasıldır?
İki, 3 Kasım 2020 tarihi itibarıyla Türkiye genelinde yakın ve özel koruma amaçlı resmî koruma tahsis edilen kişi sayısı kaçtır? Koruma tahsis edilen kişilerden kaçı resmî görevli, kaçı sivildir? Resmî koruma tahsis edilen sivil vatandaşlar arasında kaç iş insanı yer almaktadır; bunlardan kaçı erkek, kaçı kadındır ve illere göre dağılımı nasıldır?
Üç, sivil vatandaşlara hangi şartlarda resmî koruma tahsis edilmektedir?
Dört, resmî koruma tahsis edilen sivil vatandaşlar bu hizmet karşılığında devlete herhangi bir ödeme yapmakta mıdır, yapmaktaysa ödenen parasal tutar ne kadardır?
Beş, kadına yönelik şiddet olayları kapsamında 2020 yılının ilk on ayı itibarıyla resmî koruma tahsis edilen kadın sayısı kaçtır?
Şimdi, ne oldu biliyor musunuz? Bunun cevaplanma süresi ne? On beş gün değil mi Sayın Başkan? Dört ay cevap gelmedi. Dört ayın sonrasında bir cevap geldi Sayın Süleyman Soylu tarafından, diyor ki: "İlgi yazı ekinde yer alan İstanbul Milletvekili Zeynel Emre'ye ait (7/36112) esas numaralı soru önergesi incelenmiştir; koruma hizmetleri, 2559 sayılı Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu ile 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu'nun ilgili maddesine istinaden çıkartılan Koruma Hizmetleri Yönetmeliği ve yönetmeliğin uygulanmasına yönelik Koruma Hizmetleri Yönergesi kapsamında yerine getirilmektedir. Koruma hizmetleri mevzuatının ilgili maddeleri gereğince koruma hakkındaki tüm hususlar gizlilik içerisinde sürdürülmektedir. Kolluk kuvvetlerince 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun'a ilişkin uygulama yönetmeliği kapsamında gerekli tedbirler alınmaktadır. Bilgilerinize ve gereğini arz ederim."
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu, bir cevap değil. Ben sanki korunan şahısların tek tek isimlerini istiyorum da "güvenlik gerekçesiyle gizlilik" diyorlar. Şimdi, bakın, bu, çarpıcı bir örnek. Devletin tüm kurumlarında keyfîlik hâkim, hiç kimse kusura bakmasın. İstediği koltuğa oturan sevdiği gazeteciye koruma da verir; yeri gelir çıkar amaçlı suç örgütü yöneticisi olduğu gerekçesiyle ceza alan adama çıkışta koruma da verilir, özel devlet adamı koruyormuş gibi özel statüye alınır, yurt dışına da götürülür, masrafını da devlete verdirilir yani kimin canı ne isterse onu yapar. Bunu denetleyecek hukuki mekanizma olması gerekmez mi değerli arkadaşlar? Bunun hakikaten çok boyutlu tartışılması ve Türkiye'de artık bir şekilde bu kirliliğin son bulması lazım. Böyle keyfî yönetim anlayışı kabul edilemez. Şimdi, buna ilişkin söylenecek çok şey var, yeri geldiğinde başka mecralarda da anlatacağız, burada bu kısmı kesiyorum.
Sayın Başkan, bakın, mevcut Kanunla ilgili, bir defa kanunun gerekçesine bakıyorsunuz, madde gerekçelerinde biraz daha etraflı ama gerekçe yarım sayfa değil. Yani böyle detaylı izah etme ihtiyacı falan da hissedilmiyor yani böyle bir özensizlik görüyorum ben burada. Diğer bir husus, gerekçe ne kadar ihtiyacı karşılıyor, ne kadar doğru? Şimdi oraya gelince de atıf yaptığı yer diyor ki: 15 Mart 2018 tarihinde yürürlüğe giren 7101 sayılı Kanun'la İcra ve İflas Kanunu'nun konkordatoya ilişkin hükümlerinin revize edildiği, teklifle üç yıllık uygulamanın takibi sonucunda tespit edilen sorunların çözümüne yönelik düzenlemeler yapıldığı, iflas tasfiyesinin daha etkin bir şekilde yürütülmesine yönelik düzenlemeler yapıldığı, ondan sonra görev alan iflas memurlarının niteliklerinin artırıldığı vesaire vesaire... Bu hususlara yer veriliyor. Sonra da burada yaşanan bazı sıkıntılar meydana geldiği ve ortaya çıkan bu sıkıntıları gidermek amacıyla bu teklifin getirildiği söyleniyor.
Şimdi, sıkıntıların varlığı yokluğu bir yana, burada temel sorun şu: Biz burada kanun çıkarıyoruz, iki üç yılı geçmiyor, o kanundan kaynaklı sıkıntıları gidermek üzere başka kanun yapılıyor. Kanun hükmünde kararname çıkıyor, o kanun hükmünde kararnamenin uygulamasında gerçekleşen sıkıntıları gidermek için başka bir kanun hükmünde kararname çıkarılıyor. Cumhurbaşkanı kararnamesi yayınlanıyor, Cumhurbaşkanı kararnamesi ki bazen çok daha hızlı bir şekilde o kararnamenin uygulanmasında yaşanan sıkıntının giderilmesine yönelik başka bir kararname çıkarılıyor. Yani burada da muazzam bir özensizlik, kanun yapma tekniği ve kalitesi açısından ciddi bir problem olduğunu söyleyelim.
Şimdi, burada, ilave, Sayın Başkan, Türkiye'de bakın tartışma konularından biri çok sayıda hukuk fakültesi mezununun olması; bunların, işte artık hukukçuların işsizliği, genç avukatların yaşadığı problemler gibi... Şimdi, en azından, hukukun içerisinden, burada olduğu gibi yani icra iflas hukuku alanında yapılacak düzenlemeler dâhil olmak üzere, görev yapacak kişileri hukukçulardan seçmek lazım. Şimdi, son üç yılda uygulamada en çok karşılaşılan sorunlar konkordato komiserlerinin yalnızca birinin hukukçu olması, diğer 2 komiserin hukukçu olmaması yani ya da tek komiser tayin edilmişse o komiserin de bazen hukukçu olmaması. Sonra, yani böyle hukuk eğitiminde belli bir bilgiye, tecrübeye sahip olması gerekirken insanların birkaç günlük eğitimle, sertifika alarak konkordato hükümlerinin işte hukuk eğitimi ve nosyonuna sahip olmayan birileri tarafından yerine getirmek, orada da sorunsuz geçeceğini düşünmek de hakikaten çok zor yani buna inanmak. Bu teklif geçerse bu iflas tasfiyesinde de benzer sorunlar yaşanmış olacak. Dolayısıyla burada görev yapan, yapacak kişilerin niteliğini artırmak lazım, bence önemli konulardan biri bu. Diğeri, şimdi, mesela 1'inci maddede eğitimden bahsedilmekte ama hukukçu olmayan, başka meslekten kişilerin çok kısa, yine dört beş günlük eğitimlerinden bahsediliyor. İşte, dosya sınırlamasının getirilmesini olumlu bulanlar da var, bulmayanlar da var; bunu burada da konuşuruz yine. Ama şunu şöyle düşünmek lazım: Hani, hukuku bir tıptan, bir sağlıkçıdan falan ayırmamak lazım, çok özen gösterilmesi gereken, insanın hayatına doğrudan tesir eden bir alan. Nasıl ki tıp fakültesinden mezun olan, beyin cerrahı olan, uzman olan ve mesleğinde belli bir tecrübeye sahip olan bir kişiye işte hastaları ameliyat ettirebiliyorsunuz ama başka bir kişiye onun alternatifi olarak dört beş günlük eğitimlerle bunu yaptırabilir misiniz? Yaptıramazsınız. Yani burada hukuk alanına da bu özenle bakmak lazım çünkü direkt insanların hayatına ilişkin düzenlemeler ve konular içeriyor; karşılaşan insanların karşılaştığı problemler, bunların çözümü, o kişilerin ve kendisiyle birlikte bütün ailesinin de hayatını etkileyen hususlardan biri.
Şimdi, maddelere ilişkin de tek tek yine farklı değerlendirmelerimiz var, burada doğru, hakkaniyetli bulduğumuz yerler de var, yanlış bulduğumuz yerler de var. Bunları maddeler içerisinde genel itibarıyla dile getireceğiz, arkadaşlarımız da bu konuda değerlendirmelerde bulunacaklar. Yine, icra ve iflas alanında çalışmış meslektaşlarımızı da mevkidaşlarımızı da buraya davet ettik milletvekili arkadaşlarımızdan, işte, Sayın Mahmut Tanal gibi, uzun süre icra alanında çalıştığından. Dolayısıyla bu isimlere de hani yeterli oranda söz verilmesini talep ediyorum.
Teşekkür ederim.