KOMİSYON KONUŞMASI

BENGİ YILDIZ (Batman) - Şimdi, bilinen hikâyedir: Ayı adamın birisini iyice pataklamış, kulak zarı patlamış, kimseyi duymaz hâle gelmiş. Ondan sonra katıldığı her toplantıda kim neden bahsederse etsin diyor ki: "Siz ayı mı dediniz? Evet, o ayı çok fena, adamı müthiş pataklar." Her meselenin konuşulmasında... Biz HDP olarak mesela görüşümüzü söyledik. Bu yasa, hâliyle, değişmediği sürece bizim açımızdan bir karşılığı yok; birincisi bu. Ali Rıza arkadaş da konuştu, başka konuşmacılar da konuştu. Şimdi, bu parti kapatma meselesini, evet, bugünün özelinde değerlendirebiliriz, değerlendirmeliyiz de hangi saiklerle getirilmiş ama arka planını, yani 68'inci maddeyi konuşurken, parti kapatmaları konuşurken insanın biraz elini vicdanının üzerine koyması lazım. Eğer 14-15 partiyi bölücülükten kapatmışsan ve hepsi gidip Bağdat'tan, yani AİHM'den dönmüşse, sen hâlen bunun muhasebesini yapmayıp "Efendim, 68'inci maddeye nasıl dokunursunuz, bilmem, falan maddeye nasıl dokunursunuz?" derseniz ben sizin zekânız meselesinde tartışma bile yaratırım yani. Bütün Türkiye'deki siyasi partilerin, bir Fazilet Partisi dışında, Refah Partisi dışında -bana göre o da AİHM'in bir yanlışıdır, en büyük yanlışların birisidir zaten, bunun önünü açıyor yani- hepsi gitmiş, oradan dönmüş. "Siz bizim memleketin kurallarına göre değil kendi duygularınıza göre, hislerinize göre parti kapatıyorsunuz." demiş, biz bu siyasi parti meselesini tartışırken hiç buna değinmiyoruz. Sanki bizim ülkemiz bunu yapmamış, bizim mahkemelerimiz bunu yapmamış, bizim siyasetimiz bunu yapmamış gibi hâlen "Bölücülük, şiddete başvuran kapatılmalı." Burada "Şiddete başvuran parti kapatılmasın." diyen bir adam varsa söyleyin. BDP, HDP diyorsa ki: "Ya, kardeşim, ben bu devleti yıkacağım, bana izin ver." ve milleti de eyleme çağırdıysa biz deriz ki: "Hayır, siz bu partiyi kapatamazsınız." Öyle diyen birisi yok ama sanki varmış gibi söyleniyor.

S.NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Terörle ilgili görüşlerinizi de açıklarsanız... Tüzüklerin ve programların hangi...

BENGİ YILDIZ (Batman) - Tüzüklerin... Aklı başındaki hiçbir insan, PKK söylemiş olursa olsun, kim söylemiş olursa olsun, oradaki teorik maddelerin hiçbirisine hiç kimse itiraz edemez. Yani, bugüne kadar izlediğim -sağcısından solcusundan tabii ki farklı söyleyenler de var ama- Türkiye'deki temel dinamikler o 10 maddenin Türkiye'de konuşulması gerektiğini, demokrasi açığı açısından önemli olduğunu söylerler. Türkiye'de demokrasi eksikliği yok, azınlıklara, ötekilere bir baskı yok, bu problemler yokmuş gibi mi davranacağız, yoksa efendim, işte, açıklanmış, söylenmiş. 10 maddede ne diyor? "Kürtlere bağımsız devlet ver." mi diyor? Ne diyor? Yani bu ülkenin geleceğine ilişkin hangi şeyler söyleniyor? Bu ülkede yaşayanların hepsi özgür, eşit vatandaş olsun, kendisini ifade etsin, buyurun, kendisini ifade edeceği kurumları yaratalım. BDP gelip devrim yapıp Mecliste zorla kendisine bağımsızlık mı ilan edecek? Hepimiz diyoruz ki: Biz bu Parlamentoda siyaset yapacağız, hep birlikte bir şeyler yapalım. Yani "Dışarıda yapalım." demiyoruz. Dağdakiler de diyor ki: "Kardeşim, artık silah miadını doldurdu, ben gelip ülkeme dönmek istiyorum, bunu legal koşullarda, siyaset kanalları açılsın, hep birlikte konuşalım, hep birlikte düzeltelim." Yani Türkiye'nin, otuz yıldır, kırk yıldır hepimizin gelmek istediği aşama tam da budur. Yani belli zamanlarda kendini ifade edemiyorsun, demek ki şimdi kendini ifade etmenin koşulları yavaş yavaş yaratılmış ve yaratalım, hep beraber bu problemi çözelim. Bundan ben ne çıkaracağım? Cımbızla kim, ne çıkarıyorsa çıkarsın. Herkes kendi cephesine göre bir şey çıkarır. Ben böyle bir şey çıkarmıyorum. PKK bağımsız devlet anlayışından, stratejisinden vazgeçmiş, "demokratik cumhuriyet" diyor, "demokratik hukuk devleti" diyor, "yerel yönetimlerin güçlendirilmesi" diyor, "Avrupa'da ne varsa kardeşim bu ülkede de bu olsun." diyor. PKK de diyor, Bengi Yıldız da diyor. Valla, bundan dolayı eğer ben bölücü oluyorsam 100 bin sefer bölücü olayım. Rahmetli Necmettin Erbakan'ın dediği gibi, "Sen 'Türk'üm doğruyum.' diyorsan, o da 'Kürt'üm, doğruyum.' der." Adamı siyasi yasaklı yaptınız, bilmem, partisini kapattılar, şimdi de "Ah, vah!" diyoruz. Geldiğimiz nokta da yine aynı şekilde. Yani ortada bir doğru varsa, kimin söylediği, hangi partinin söylediği, hangi siyasetin söylediği önemli değil. Bu ülke demokratikleşsin, herkes kendini ifade etsin; temel olgu budur. 10 madde buna tekabül etmiyorsa ben o 10 maddeye katılmıyorum. Bu ülkenin bütün insanları özgür, eşit, herkes kendini ifade etsin; Kürt'ü, Türk'ü, Alevi'si, Laz'ı, Çerkez'i... Hepimizin bence özleminin bu olması lazımdır. Ben bu siyasete katılırken de benim özlemim buydu, şimdi de budur, hayatım boyunca da bunun için mücadele edeceğim. Birisi diyor ki: "Ben senin diline yasak getireceğim. Hayır, sen benim gibi eşit değilsin, sen konuşamazsın, sen kültürünü geliştiremezsin." Vallahi, her türlü yöntemle ona karşı çıkarım, hayatımı da ortaya koyarım, hayattan daha güzel bir şey yok, bunu da açıkça söyleyeyim. Ama biz bunu tartışmıyoruz. Yani şu ayıptan kimse, şu ayıp... Yahu, bu bizim kanunlarımızda olduğu için, bu Anayasa Mahkemesi de biz onu bu şekilde şekillendirdiğimiz için yanlış kararlar vermiş, gitmiş dönmüş, gitmiş dönmüş, gitmiş dönmüş, hâlen diyoruz ki: "68'inci madde o olsun, yok, bilmem, Anayasa Mahkemesi hangi şekilde olsun?" Oluyorsa olsun bakayım, bu ülke demokratikleşecek mi? Kırk yıl daha insanlarımız birbirini yemeye devam etsin, kırk yıl daha toplumun yarısı siyasetin dışında kalsın. Yani, bilmiyorum yani... Aklımız, mantığımız, hepimiz diyoruz ki: "Özgür demokratik bir ülke, hukuk devleti." diyoruz ama hepimiz birbirimizin niyetini sorguluyoruz. Bence birbirimizin niyetini sorgulamamamız lazım. Masa başına geldiğimde, "Kardeşim, gel, demokrasiye ilişkin şunları, şunları yapalım." dememiz lazım. Eğer demiyorsak diğeri siyasettir, diğeri bir daha milletvekili olmak için siyaset yapmaktır. Ben de iki dönemliyim. Yani bir daha da bizi seçmiyorlar. Yani hiç kimseye bir şeyimiz yok. Hiç olmazsa, her zaman, her yerde doğruları söylemeye şey yapalım yani.

Gerçekten, şahıs olarak söylüyorum, Anayasa Uzlaşma Komisyonunda da böyleydi yani, 2-3 arkadaşımız çok güzel şeyler söylüyordu, bir bakıyorduk ki, bir arkadaş geldi, o söylemlerin hepsinin tersine bir şey söyledi. Şimdi, parti kapatma olgusu da böyle bir hikâyedir. Gerçekten biz bu mirasımıza, yani bir "muhasebe" dediğimizde, bir siyasal muhasebe neyin üzerinde yaparsın, bir yasanın değiştirilmesine niye ihtiyaç duyarsın? Bakarsın ki bir değil, iki değil, üç değil... Yani "O silah eğer orada asılıysa birisi kullanacak." diyoruz. Bu teorik bir şey. Ama her seferinde kullanmışsa da, ha, demek o silaha bir tedbir almamız lazım artık yani, sadece orada olması değil yani, o bir lüks değil, bir gösterge değil, fail sürekli bunu kullanıyor, sürekli kullanmış, sürekli gitmiş dönmüş. Bunu görmezlikten gelerek sanki bu düzenlemeyi mesela ben savunurken, daha doğrusu, "Siyasi partilerin kapatılmasını zorlaştıralım, belirli emniyeti getirelim." denildiğinde sanki hakikaten diyormuşsun ki: Evinden çıkan şiddeti savunsun, evinden çıkan terörü savunsun, ona ilişkin parti kursun. Öyle bir şey yok. Sonra dönüp de bu konuda hiç görüş belirtmeyen "Ya, işte, AKP'nin görüşü... HDP'nin bilmem hangi maddesine..." Arkadaşım, biz konuşmaya başlar başlamaz "Bu yasanın kendisinin bu şekli sakıncalarla doludur, hepimiz birlikte düzeltelim." dedik. Eğer biz isteseydik... Burada görmüşüz, ben genel başkanlarımla, grup başkan vekillerimle konuşmuşum, vallahi billahi tallahi de yani sizin nasıl haberiniz varsa o yasadan, onların da o şekilde haberi var. Dolayısıyla, bir müzakere yapıyoruz; "Eğer iyileştirilirse, demokratikleştirilmiş bir yasa çıkarılırsa destekleyeceğiz, çıkmazsa bu hâliyle desteklemeyeceğiz." demişlerdi. Şimdi, bunun altında yine, her seferinde yani bildik ezberleri tekrarlamanın bir anlamı yok.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.