| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Askeri Ceza Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3636) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 02 .06.2021 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Şimdi, kanun teklifine, içeriğine geçmeden önce usulü birkaç noktaya yine dikkat çekmek istiyorum. Bu gelen kanun teklifi yine bir torba kanun teklifi ve bununla birlikte yaptığımız değerlendirmede şöyle bir şey görüyoruz: Toplamda, bakın, 27'nci Dönem içerisindeyiz, 27'nci Dönem 43 torba kanunda toplam 1.427 madde görüşülmüş. Türkiye Büyük Millet Meclisi de yani 600 kişi, seçilen, halkın oyuyla seçilip gelen 600 kişi de... 181 kanun teklifiyle toplam 2.235 madde bu çalışmayla yürürlüğe girmiş. Burada da öte yandan bakıyorsunuz, tek bir kişi 73 Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle 2.370 maddeyi gerekçesiz yürürlüğe koymuş. Yani Türkiye Büyük Millet Meclisinden daha fazla bir oranda Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle uygulamaya -yani yasa hükmünde Cumhurbaşkanlığı kararnameside açıkçası, içeriği, çerçevesi itibarıyla- yürürlüğe girmiş. Hani hep diyoruz ya fiilen öyle, fiilî durumu böyle tarif edebiliriz yani yasada, Anayasa'da ve ilgili hükümlerde yazdığı şekliyle baktığımızda Cumhurbaşkanlığı kararnamesinin yürütmeyle ilintili konularda çıkması lazım ama çok sayıda örnek var ki yasa niteliğini haiz Cumhurbaşkanlığı kararnamesi çıkıyor.
Yine, 27'nci Dönemde komisyondan Genel Kurul gündemine gelen tekliflere de şöyle bir baktığımızda, bakın 173 teklif var, bunların 2'si Anayasa, 14'ü Adalet, 28'i Plan ve Bütçe, Dışişlerinden 102, İçişlerinden 5, Sağlıktan 1, Çevreden 2, Sanayiden 8, Savunmadan 5 -hani sağlıktan da hele hele böyle bir dönemde böyle bir sayı da enteresan hakikaten- Eğitimden 5, İmardan 5 ve Tarımdan 2 kez toplanmış; buna bakıyorsunuz. Burada, bugün buna ilaveyle birlikte işte, 20 madde daha var, görüşülmüş olacak. Bugüne kadar görüşülüp de buradan Genel Kurula geçmeyen, vazgeçilen hüküm sayısını düşündüğümüzde çok daha az, bu da böyle geçecek görünüyor.
Bu torba madde alışkanlığından da vazgeçilmiş değil. Önümüzdeki teklife gelince de bakın, 5 kanunda 18 maddede değişiklik yapılıyor, bunun 11'i Askeri Ceza Kanunu, 4 madde Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nda yapılan değişiklik, 1'i İdari Yargılama Usulü Kanunu'nda yapılan değişiklik, 1 madde Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nda yapılan değişiklik, 1 madde de Askerî Mahkemeler Kuruluşu ve Yargılama Usulü Kanunu'nda yapılan değişiklik.
Şimdi, Meclisin kanun yapma tekniği açısından da baktığımızda Sayın Başkan, şöyle bir sorun var: Peş peşe plansız aynı alanlarda, aynı kanunlarda değişiklik yapıldığını ve bir kanun baştan itibaren yapıldığında o kanunun ruhuna da zarar verildiğini görüyoruz. Bakın, 4 kanunda daha önce birden fazla kez değişiklik yapılmış. Mesela, Türk Silahlı Kuvvetleri Personel Kanunu'nda 5 kez, Askeri Ceza Kanunu'nda -daha evvel değişiklik yapılmış- 1 kez, İdari Yargılama Usul Kanunu'nda 4 kez, yine, Türk Silahlı Kuvvetleri Disiplin Kanunu'nda 1 kez. Yani biz bunu mütemadiyen görüyoruz, sürekli. Yani bir şekilde "Efendim, şöyle oldu, böyle oldu." denilip aynı kanunun birçok maddesinde değişiklik yapıldığını görüyoruz.
Şimdi, teklifin içeriğine gelince, ihtiyaçtan kaynaklı bazı meseleler var ama öte yandan da özellikle 3'üncü maddeyi ve kanunun bütününü incelediğimizde endişe ve korkutan bir yasa yapım süreci olduğunu görüyoruz. Onu da şöyle ifade edeyim: Bakın, madde içeriklerini maddeye geçtiğimizde ifade edeceğim ancak şimdi 3'üncü maddenin içeriğinden bahsederek genele ilişkin değerlendirmemizi takdirinize sunacağız.
Şimdi, burada, 3'üncü maddede ne diyor? 1632 sayılı Kanun'a eklenen "Yakalama ve tutuklama" başlıklı ek 13'üncü maddenin birinci fıkrası uyarınca
"kişiye suç işlerken rastlanması ve suçüstü bir fiilden dolayı kaçma olasılığının bulunması veya hemen kimliğini belirleme olanağının bulunmaması durumunda asker kişi herkes tarafından geçici olarak yakalanabilir." Yani burada gerekçeye baktığımızda, CMK 90'ıncı maddeye atıf var, bunun dünyada benzer uygulamaları elbette var, kimse kendi ülkesinde elbette imtiyazlı bir kesim, grup, şahıs falan beklemiyor. Eşitlik, özellikle Cumhuriyet Halk Partisinin ilkesel olarak tıpkı Anayasa'mızın 10'uncu maddesinde yazdığı gibi, herkesin kanunlar önünde eşit şekilde, eşit pozisyonlarda, eşit haklarda olmasını savunan durumdayız. Ancak buna ve tamamına baktığımızda şöyle bir şey çıkıyor ortaya: Açıkçası darbe endişesi, korkusu, geçmişten bugüne kadar yaşanılanlara yönelik belli endişeler taşınması normal ama bunun tedbirinin bu şekilde olmayacağını belirtmek isterim.
Şimdi, biliyorsunuz, Türkiye 15 Temmuz 2016 yılında bir darbe girişimi yaşadı. Bu darbe girişimi sonrasında Türkiye Büyük Millet Meclisinde 15 Temmuz FETÖ darbesini Araştırma Komisyonu kuruldu ve ben de o Komisyonun bir üyesi olarak görev yaptım. O Komisyonda yaptığımız çalışmalar neticesinde bazı temel ilkeleri her katıldığımız platformda dile getirdik, raporlarımızda da yazdık ve dedik ki: "Bu darbe girişimi Türk Silahlı Kuvvetleri içerisine yuvalanan, belli kurumlarda, özellikle belli branşlarda- diyeyim- büyük oranda hâkimiyet kurmuş, önemli yerleri, stratejik yerleri ele geçirmiş ve o ele geçirdiği imkânla da darbe yapacak güce erişmiş." Buna da baktığımız zaman şöyle bir tablo ortaya çıkıyor, dedik ki: Bu darbe girişimi sonrasında kurulan Komisyon -Türkiye Büyük Millet Meclisinde pek olmadığı gibi ittifakla da kurulan, herkesin ortak önergesiyle birleştirilerek kurulan bir Komisyon- bir daha Türkiye'de böyle olayların yaşanmaması için alınacak tedbirler ve FETÖ örgütünün darbe yapacak güce nasıl eriştiğinin bütün yönleriyle tespit edilmesi, sorumluların ortaya çıkartılması ve daha evvel Türkiye Büyük Millet Meclisinde kurulan Darbeleri Araştırma Komisyonuna da baktığımız zaman -2012 yılında kurulan Komisyon, 1.200 sayfalık gerekçesi var, raporu var 1.200 sayfa, ben onu da satır satır inceledim- daha önce kurulan komisyonların sonuç vermemesinden de ders alarak... Mesela, 2012 yılında kurulan Komisyon "Efendim, Türkiye'de özellikle, işte, Ergenekon ve Balyoz davaları başta olmak üzere, o yürütülen yargı sonuçları sonrasında işte yaşanan referandumlar vesaire de yeterli şeffaflık vesaire sağlandı, artık Türkiye'de darbeler dönemi kapanmıştır." diye sonuç raporu yazıyor. Hâlbuki, bunun üzerinden daha dört yıl geçtikten sonra Türkiye bir darbe girişimiyle karşı karşıya kalıyor.
Şimdi, aynı yöntemlerle farklı sonuçları beklememek lazım. O nedenle biz o gün dedik ki: 2016 yılında gerçekleşen bu olayda bu güce nasıl erişildiğine yönelik cumhuriyet savcılarının yazdığı iddianamelerde tespitler var. Mesela, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının ana iddianamesinde, Genelkurmay ana iddianamesinde -işte 2.700 sayfalık bir iddianamede- orada da uzun uzun anlatmış, nasıl bu güce eriştiğini de benzeri dosyalarda, hep şöyle aşama aşama tarif etmiş, demiş ki: İşte, yaşanan kumpas davalarıyla kendisine engel olarak görebileceği kişileri bertaraf etmiş, o kadroları ele geçirmiş. Özellikle 2010 yılındaki referandumdan sonra, o ana kadar ki stratejik sızmazsa, o andan sonra tamamen kadrolaşma yönünde büyük bir cesarete kavuşmuş ve ondan sonra da bugüne gelinceye kadar, altı yıllık sürede de -yani 2016'ya gelinceye kadarda da- darbe yapacak güce erişmiş. Yani bir yerde referanduma da bağlamış orada.
Şimdi, bakın, tüm o süreçlerde dedik ki: İstisnasız herkesi bu Komisyon dinlesin, partizanca davranmayalım; görevde olan, geçmiş, bugün hayatta olan tüm Adalet Bakanlarını, İçişleri Bakanlarını, Genelkurmay Başkanlarını, MİT Müsteşarlarını, ondan sonra Başbakanları, Cumhurbaşkanlarını... Bu Komisyon dört dörtlük çalışsın ve kamuoyuna raporunu açıklasın. Bu süreçler yaşanmadı değerli arkadaşlar yani rapor bile Genel Kurulda dağıtılıp görüşülmedi. O esnada yaptığımız çalışmalarda bu kanunda, kanunun genel gerekçesinde tam olarak böyle yazmasa da içeriğini okuyan birinin siyasi ve hukuki analiziyle anlayacağı şekilde "Türkiye'de darbelerin bir daha yaşanmaması için neler yapılmalı?" dediğimizde... Şimdi, şöyle bir şey çıkıyor ortaya: Bir; kadrolaşmanın önüne geçmeniz lazım. Eşitlik: Türkiye'nin kurumları tarikatlara pay edilmeyecek, oy kaygısıyla insanlar kadrolaşamayacak. Şunu düşünün: Türkiye'deki kamuya alımlarda eşitlik ilkesi Anayasa'mızda yazdığı gibi şeffaf bir şekilde uygulansa hangi tarikat hangi kurumda kadrolaşabilir ve orada egemen bir güç hâline gelebilir, buna imkân var mıdır? Bütün kurumlar homojen bir şekilde, hâliyle her kesimden insanların bulunduğu, başarılı olduğu, süzgeçlerden geçtiği insanlardan oluşur ve devletine, milletine bağlı olarak, başka yerlerden emir ve talimat almaz, olması gereken budur.
Biz o çalışmalarımız esnasında şunu da tespit ettik, dünyada demokrasinin -yapılan çeşitli ölçümlerle- işte demokratik ülkeler olarak kabul edilen ülkelerde kriterlerden birinin de şu olduğunu gördük: Demokrasinin kesintiye uğramadığı, çok uzun süreler boyunca kesintiye uğramadığı ülkeler yani ara rejimlerin yaşanmadığı... Ve ortaya ne çıkıyor biliyor musunuz? Ağırlıklı olarak, işte bugün Avrupa'da başta olmak üzere, dünyada demokrasi endeksinde iyi yerde olan ülkeler. Buralardaki, bu ülkelerdeki demokrasinin kesintiye uğramamasında ortaklaştığı noktayı düşündüğümüzde "Nasıl yönetiliyorlar, ne gibi kriterler var?" dediğimizde, bakın, bütün bu ülkelerde kuvvetler ayrılığının çok net bir şekilde olduğunu, şeffaflığın bulunduğunu, etkin denetim mekanizmalarının var olduğunu, kamu görevine girişte eşitlik ilkesinin istisnasız uygulandığını, basın özgürlüğünün varlığını, yolsuzlukla etkin mücadeleyi, ekonomik istikrarın bulunduğunu -ki burada da sosyal devlet ilkesiyle birlikte ekonomik istikrarın bulunduğunu- ve yönetenlerin de etkin denetim içerisinde olduğunu yani her kuruşun hesabının verilebildiği sistemler. Buralarda seçilen iradenin, belirli süreyle seçilen iradenin talimatıyla hareket etmesi gereken ve elinde silahlı kuvvet bulunduran gerek kolluk kuvvetleri bünyesinde düşündüğünüzde gerek askerî olsun gerek polis kuvveti olsun Türkiye'de düşündüğümüzde, bunun dışına çıkıldığına, çıkma ihtimalinin olduğuna hiç şahit olunmamış, böyle bir hazırlık içerisinde dahi olunup da tespit edilen olmamış, eğer ki bu ilkeler esaslı bir şekilde uygulandığı vakit.
Şimdi, biz o süreçlerden sonra şunu gördük; bakın, yanlış orada: 15 Temmuz darbe girişiminin engellenmesinde elbette sokağa çıkan vatandaşlarımızın, Türkiye Büyük Millet Meclisinin, buradaki ortak sesin karşı duruşunun, elbette bütün bunların etkisi var ama "Asıl ana unsur ne?" dediğimizde, Türk Silahlı Kuvvetleri içerisinde kendi ülkesine bağlı vatansever askerlerin karşı duruşuyla bu darbe girişimi önlendi. Bakın, özü budur. Yani çünkü Türk Silahlı Kuvvetlerinin bünyesini düşündüğümüzde; rütbelileri, asker sayısını düşündüğümüzde, darbeye katılan sayıyla katılmayan arasındaki o geniş farkı görüyorsunuz ve önlemede de en büyük etkinin orada olduğunu görüyorsunuz. Dolayısıyla, bizim yapmamız gereken güvensizlik üzerine bir siyaset değil aksine, özgüvenle sorunu gerçek noktada tespit ederek önlemler almak, bu anlamda yasal düzenlemeleri yapmak gerekir.
Şimdi, ben maddelere ilişkin geçildiğinde arkadaşlarımızla birlikte tek tek de dile getireceğiz yani eksik gördüğümüz hususları ama baktığımız pencerenin böyle olması gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ederim.