KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sağ olun Sayın Başkanım.

Aramızda olmayan bir milletvekilimiz Sayın Güzelmansur da Katar ziyaretinizde size eşlik etmişti; o da Katar'da heyetin gördüğü yüksek muameleden memnuniyetini -siyasi parti farkı gözetmeksizin- gösterilen ilgiyi dile getirdi; burada aktarmak isterim, kendi aramızdaki değerlendirmelerde de aynı Hasan Bey'in ifade ettiği gibi. Onu kayda geçirmek isterim.

Benim biraz üzerinde durmak istediğim Sayın Bakan Yardımcısı -yanlış not etmediysem- şöyle dedi: "Şu anda heyet var ve görüşüyorlar." Bu niyet beyanı sonrasında, yani kabul edilirse diye... Bu, bana, herhâlde gazetecilik refleksiyle geçmişten bir başka şeyi hatırlattı, bir başka süreci hatırlattı yani hatırlarsanız, tezkere geçmeden yapılan müzakereler vardı 1 Mart Tezkeresi öncesinde sanki tezkere geçmiş gibi "Şu kadar şöyle girsin, bu kadar böyle çıksın." "Şurası senin, burası benim." gibi... O yüzden yani burada bu niyet beyanı, Türkiye Büyük Millet Meclisinde bizlerin onayını almadan bir müzakere yapılması -yani içeriği nedir bilemiyorum ama- ne kadar doğrudur, takdirinize sunuyorum. Geçmişte en azından biz gördük; işin bir boyutu bu yani Millet Meclisinin onayını görüp ondan sonra heyetler gelsinler, konuşsunlar vesaire, belki uygun olanı odur diye düşünüyorum.

İkincisi de Sayın Bakan Yardımcısı bilgi ve tecrübe değişimini vurguladı sunumunda, Sayın İçişleri Bakanlığı yetkilisi de anlaşmanın içeriğindeki maddeleri -belki ben kaçırmış olabilirim- o daha spesifik konular; mesela öyle baktığımda sadece bilgi ve tecrübe değişimi gibi gözükmüyor ya da açıklamaya baktığınızda mesela diyor ki: "Terörle mücadele tedbirleri..." Şimdi, bu, çok geniş bir şeydir yani terörle mücadele Türkiye'nin özellikle de bildiği bir konu yıllardır, on yıllardır. "Terörle mücadele" dediğinizde bilgi ve tecrübe değişimiyle olmuyor sadece, işin içine kolluk kuvveti giriyor, askeri giriyor, polisi giriyor. Nitekim zaten niyet beyanı kabul edilirse, işte, içeriği şu mu olur vesaire, o şey var ya, standart bir şey olan; bir tezkerenin geleceğini anlıyoruz sizlerin şeyinden ve oraya polis gücümüzün... Bilemiyorum, askeri gücümüz var zaten ama o askeri gücümüz mü kullanılacak -Yunus Bey onu sormaya çalıştı- yenisi mi gidecek? Şimdi "suçla mücadele tedbirleri" diyoruz vesaire...

Şimdi, baktığımızda, tabii ki dediğim gibi yani ziyaret çok güzel Katar'la ilişkilerimiz iyi olsun, bütün ülkelerle ilişkilerimiz iyi olsun ama diğer taraftan baktığımızda yani konuştuğumuz konu, FIFA'nın organizasyonunun güvenliğinin sağlanması. Bu konuda başka ülkeler nasıl yapıyorlar? Muhtemelen güvenlik alımı yapıyorlardır yani ne bileyim, şey koşularında; biz burada polisimizi gönderiyoruz benim konuşulanlardan anladığım, eğer yanlışım varsa lütfen düzeltin. O yüzden, bu niyet beyanını böyle bir belirsiz, çok geniş kapsamlı bir şey gibi geçirmek yerine bence ne düşünüyorsunuz kafanızda, kaç polis göndermeyi düşünüyorsunuz, oradaki asker kullanılacak mı, bunları biraz daha bizimle paylaşmanıza ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Çünkü bu tür organizasyonlar, doğrudur, hepimizin arzusu güzel olsun, bütün dünya seyretsin ama bir taraftan da büyük risk içeren, büyük tehditlere açık organizasyonlar. Ben açıkçası bu organizasyonda bir polis kardeşimizin, bir asker kardeşimizin hayatını kaybetmesini asla arzu etmem, kimse arzu etmez burada. O yüzden bunun her türlü riskinin, içeriğinin bizlerle paylaşılması gerekir, Genel Kurulumuzla paylaşılması gerekir. Bu olmadan "Niyet beyanını geçirelim, zaten arkadaşlar arkada müzakere ediyor, sonra da tezkereyi oylarız." demenin... Geçirirsiniz aritmetik çoğunluğunuzla ama bunun vebali büyük olur. O yüzden bu konunun bence biraz daha bize içerikle paylaşılması, daha kapsamlı konuşulması... Yani sadece bilgi, tecrübe değişiminden ibaret olmadığı kanaati bende doğdu.

Bir de öte taraftan, tabii ki biz bütün ülkelerle iyi ilişkimiz olsun isteriz, Katar da önemli bir ülke ama Katar'la ilişkilerin belki hem Komisyonumuz hem Genel Kurulumuz vasıtasıyla yani Meclisimiz vasıtasıyla milletimizle biraz daha içeriğinin paylaşılması lazım. Nedir bu ülkeyi özel yapan? Nedir birçok anlaşmanın hep böyle üstü örtülü bir şekilde bu ülkeyle yapılmasını mümkün kılan? Bir proje akla geliyor, hemen "Katarlılar orada daha önce arazi almış." bir şey yapılıyor "Onlar bize hibe verdi." bir şey yapılıyor "Onlarla şöyle ortaklık..." O yüzden, dediğim gibi, bizim şu ülke, bu ülke diye kategorik bir şeyimiz yok ama nedir onları özel yapan? Ve bu anlaşmaların, ne yapılıyorsa, Tank Paletinden tutun da uçak hibesine ya da Kanal İstanbul Projesi'nde bir arazimi alımı varsa hepsinin şeffaf bir şekilde paylaşılması lazım "Arkasında ne var, ne yok?" "Niye girmiş, ne zaman girmiş?" diye ki her türlü farklı senaryo olmuyorsa -gündeme geldiğinde bu iddialar bize iktidar tarafından yok olduğu söyleniyor- bunun ispatı, en güzeli, şeffaf bir şekilde paylaşılması. Burada da bu şeffaflığa uyulması ve gerçek anlamda bunun kapsamı ne olacak yani neyi konuşuyorlar şimdi biz bilmeden? Biz niyet beyanını imzaladığımızda öbür tarafta kaç polis gidecek, kaç araç gidecek, kaç asker gidecek? Biz bundan sorumluyuz değerli milletvekilleri. Yani bir polisimizin dahi can güvenliği bizim sorumluluğumuzda, onu söylemek istedim.

Teşekkür ederim.