| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Adalet Bakanı Abdulhamit Gül'ün, kadına yönelik şiddetle mücadele kapsamında Bakanlık tarafından yürütülen kamu politikası, çalışmalar ve projeler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 08 .06.2021 |
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Sayın Bakan, değerli bürokratlar; öncelikle tabii, şunu söylemek gerekiyor: En iyi yasaları da yapsanız en büyük sorun uygulamadan kaynaklanıyor ama maalesef Türkiye'de genel olarak yargıya bir güvensizlik olduğu için özellikle kadın cinayeti ve kadına şiddet konusunda da bir hak arayışı maalesef sosyal medyada daha çok karşımıza çıkıyor. Ben bunu söyleyerek başlayacağım ama öncelikle bazı kavramların sizin tarafınızdan nasıl tanımlandığını merak ediyorum.
Öncelikle, "kadın cinayeti" kavramını nasıl tanımlıyorsunuz siz? Çünkü bazen -son günlerde özellikle- işte, "öldürülen erkek sayısı, şiddet gören erkek sayısı" gibi kavramlar ortaya atılıyor ama ben her gelen Sayın Bakana söylüyorum yani şort giydiği için, gece eve geç geldiği için öldürülen bir erkek cinayeti görmedim ama maalesef kadınlar, kadın oldukları için bu şiddete maruz kalıyorlar.
Yine, İstanbul Sözleşmesi'nden çıkma kararıyla ilgili Şenol Hanım sordu soruyu size ama ben de şunu merak ediyorum: İstanbul Sözleşmesi, kadına yönelik şiddeti temel insan hakkı ihlali olarak tanımlıyor. Dolayısıyla, -bir hukukçu değilim ama sizin bir hukukçu olarak yorumunuzu merak ediyorum- temel hak ve özgürlüklere dayalı uluslararası bir sözleşmeden yürütme kararıyla ya da tek bir kişinin kararıyla çıkılabilir mi? Eğer çıkılırsa yarın öbür gün bir başkası ülkeyi yönettiğinde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi Sözleşmesi'nden de çıkabilir mi? Bunu merak ediyorum.
Aralık 2019'daki bütçe görüşmelerinde Genel Kurulda, kadın davalarında iyi hâl ve haksız tahrik indirimiyle ilgili size bir soru sormuştum, siz de o zaman "İnfial yaratan bir hadisede sanığın duruşmadaki tavrından dolayı iyi hâl indirimi yapılmasını bir hukukçu olarak asla anlamıyorum." demiştiniz, hatta o zaman AK PARTİ sıralarındaki kadın arkadaşlarımız da sizin bu söyleminizi alkışladı. Yeni gelecek pakette var ama aradan üç yıl geçti yani iki buçuk yıl oldu neredeyse bunun üzerinden, somut bir adım hâlâ atılamadı. "Atılacak." diyorsunuz ama bu iki buçuk yıl içerisinde yargıda bu konuyla...
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Gamze Hanım, "Aralık 2019" 2019'un sonu demek.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Evet, bir buçuk yıl mı oluyor?
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Yani...
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Bir buçuk yıl olsun; hiç fark etmez.
BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Amenna ama fazla abartmayalım.
GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Bir buçuk yıl olsun -orada bir duraksadım çünkü- bir buçuk yıl olsun, hiç fark etmez. Bu süre içerisinde bir sürü kadın davası görüldü ve maalesef haksız tahrik ve iyi hâl indirimiyle sonuçlanan davalar da olmuştur muhakkak; elimde bir veri olmadığı için bir şey demiyorum ama mesela ben dün Çorum'da Aslıhan Dal davasındaydım; beş ay önce imam nikahlı olduğu eşi tarafından boğularak öldürüldü. Birçok davayı takip ediyorum, orada da şunu söylüyor kişi: "Sigara içiyordu, farklı davranışları vardı, beni aldattığından şüphelendim." Bunları niye söylüyor bu kişiler? Çünkü biliyorlar ki cezasızlık algısı var ve bir "namus" "gelenek" tanımı adı altında iyi hâl ya da haksız tahrik indirimi alacaklarından çok eminler. Neden? Örneğin, Melek Sakarbalkanıgeçen eşi tarafından 88 kez bıçaklanmasına rağmen eşi 2 indirim birden alıyor, ya da Ayşe Özlem Bağdemir eşi tarafından boğazı sıkılarak canavarca öldürülüyor, yine tahrik indirimi alıyor, yine, İzmir'de bir başka kadın cinayetinde kırmızı rujdan tahrik olmak indirim söz konusu yapıldı. Yani maalesef bunlar, bu yaşanmış uygulamalar bu kişilere cesaret veriyor ve her davada da her sanık şunu söylüyor: "Üç beş yıl yatar, çıkarım ama namusumu temizledim."
Bir diğer sorunlu nokta da şu: Mesela İstanbul Sözleşmesi'nde "namus" kavramının bir cinayet sebebi olmadığı çok açık bir şekilde yazıyordu ama mesela Yargıtay tarafından eşlerin sadakat yükümlülüğü gerekçesiyle, bir anlamda bu gerekçeyle bir cinayeti aslında normalleştiren sakat bir bakış açısı var. Her ne kadar, "6284 bize yeter." deseniz de namus gerekçesiyle işlenen cinayetlerle ilgili hiçbir atıf yok. 6284, İstanbul Sözleşmesi'nden kendine güç buluyordu, o sözleşmeden çıkarak aslında her ne kadar "Bize yeter." deseniz de altını boşalttığımız bir kanun hâline dönüyor. Bu konudaki fikrinizi merak ediyorum.
Yine, çocuklara yönelik istismarlarla ilgili... Bu İstanbul Sözleşmesi'nden çıkıldıktan sonra yine aynı çıkma talebi olan kişilerin Lanzarote Sözleşmesi'nden çıkılma talebini de endişeyle takip ettik. Siz söylemlerinizde, On Birinci Kalkınma Planı'nda kadına yönelik şiddet, erken yaşta zorla evliliklerle ilgili farkındalık yaratma çalışmalarından bahsettiniz ama bugün biz, çocuklara yönelik cinsel istismarlarla ilgili af söylemlerini duyuyoruz, bununla ilgili ne düşünüyorsunuz?
Kadın cinayeti davalarında bazen mahkemeler baroların ya da sivil toplum kuruluşlarının müdahillik taleplerini çoğu zaman reddediyor ama örneğin dünkü davada kabul etti. Bu iki farklı kararın neden kaynaklandığını ben sormak istiyorum açıkçası. Aile ara buluculuğuyla ilgili ne düşünüyorsunuz? Yine o da sıklıkla ifade edilen bir kavram. Son infaz düzenlemesiyle cezaevinden erken tahliye olanların kaçı yeniden suç işledi, bunların kaçı kadına yönelik şiddet uyguladı ve kaçı bir kadını öldürdü? Yine ben bu sorunun cevabını merak ediyorum.
Ve son olarak da, çok yakın yani iki, üç gün önce 14 yaşındaki bir kız çocuğunu istismar eden bir kişi 20 yaşındaki kişi savunmasında "Ben 16 yaşında zannediyordum." dedi ve mahkeme de şunu söyledi: "Her ne kadar atılı suç çocuğun nitelikli istismarı olsa da şüphelinin yaşıyla ilgili savunması, şikâyetçi olmaması nedeniyle tutuklanma talebinin reddedilmesi." Peki, kanun tanımayan böyle bir hâkimin bu cevabı hakkında ne düşünüyorsunuz? Yani çocuk istismarında bir kere şikâyetçi olmak gibi bir kavram zaten söz konusu değil. Bu karar çocuk istismarcılarına cesaret ve güç vermiyor mu? Bunu merak ediyorum.
Çok teşekkür ederim.