KOMİSYON KONUŞMASI

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkürler geldiğiniz ve sunumlarınız için.

Ben Anayasa Mahkemesiyle başlamak istiyorum. Gerçekten, yazarken neleri yazacağımı şaşırdım yapılan sunumlarda. Öncelikle, burada sırf erkeklerden oluşan bir yargı heyetinin olmasını hiç de hoş karşılamadığımı, bunca yıldır feminist mücadelede olan bir kadın milletvekili olarak ifade etmek isterim. Bir aile mahkemesi, aynı zamanda Yargıtay 2. Hukuk Dairesi üyelerinin de burada olmamasını da ben doğru bulmuyorum çünkü bu işle en fazla ilgilenenler de onlar.

ANKARA ADLİ YARGI İLK DERECE MAHKEMESİ ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ ÇİFTÇİ - Aile hâkimimiz arka tarafta da, biraz orada kaldı aslında.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ama işte 1 kadındı zaten ismini okuduğum ve asıl bu işin muhatabıydı, 6284'ü...

ANKARA ADLİ YARGI İLK DERECE MAHKEMESİ ADALET KOMİSYONU BAŞKANI YILMAZ ÇİFTÇİ - Yani buradaki düzenleme öyle olduğu için.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Sayın Kerestecioğlu, burada ismini gördüğünüz tüm arkadaşlarımız burada.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Ama sunum yapması gereken oydu.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Adalet Bakanlığı uzmanlarımız da 1 kadın hâkimle Komisyonumuzda temsil ediliyor.

Sizi destekleyen bir şey söyleyeceğim.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Sözümden kesmeyin ama.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Biliyorum ama siz de kısa tutarsanız memnun olacağım.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yok, tutmayacağım, tutamam.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Yüksek yargıda kadınların olmasını hepimiz arzu ediyoruz.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - O başka yani Sayın Başkan.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Buyurun.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Burada fiilen olan 1 aile mahkemesi hâkimi vardı ve biz onu dinlemedik ve 6284'ü konuşmadık. Ben buna şaşarım yani gerçekten, bu, kabul edebildiğim bir şey değil.

Şimdi, Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, AİHM kararlarının uygulanması hakkında 2020 yılı raporunu 31 Martta yayınladı. Buna göre Türkiye, Rusya'dan sonra 2'nci sırada bu kararları uygulamayan ülke olarak, bunun bizim için de çok somut örnekleri var Kavala ve Demirtaş kararları gibi. Ama bu yaşananlar ortadayken, gerçekten iktidar kadınların şiddetsiz yaşam haklarının en önemli güvencelerinden biri olan İstanbul Sözleşmesi'nden çekilmişken, sizce kadınlar ne beklemeli, ummalı yargıdan? Siz, kadına yönelik şiddette devletin koruma yükümlülüğünü yerine getirmemesi, ayrımcılık yasağının ihlali, mahkemelere etkin başvuru hakkı, suç mağdurlarının tazminat hakkı açısından ortada nasıl bir tablo görüyorsunuz? Çünkü yüksek mahkemesiniz ve gerçekten bütün haklar anlamında aslında değerlendiriyorsunuz? Kadına yönelik şiddet mağdurlarının tazminat hakkını koruyan yasal mevzuatın yeterli olduğunu, kadınların bu hakkı etkin şekilde kullanabildiğini düşünüyor musunuz?

İkinci bölüm Sayın Halil Koç'la, HSK'yle ilgili. Şimdi, burada en önemli sorunlarımızdan birisi şu: Kamu personelinin özellikle ve kamu idaresinin şiddet konusunda gerekli özeni göstererek engelleme, soruşturma ve cezalandırma yükümlülüklerini yerine getirmesi konusunda eksikler olduğunu görüyoruz. Uygulamadaki ihmal, eksik ve hatalar bu kadar yaygınken bunların ne kadarı yaptırıma uğruyor? Bir de bir başka boyutu var bu işin, izin verilmiyor. Mesela, kamu idaresi veya personelinin idari ve adli soruşturmaya tabi olması anlamında, bakıyoruz, en büyük engel kamu idaresi tarafından soruşturmaya izin verilmemesi. Dolayısıyla gerçekten burada da cezasızlıkla karşı karşıya kalabiliyoruz. Bununla ilgili düşüncenizi öğrenmek istiyorum. HSK, yargıya güveni tesis etmek için yargı personelinin ihmali olduğu durumlarda kadınların şikâyetçi olmasını teşvik etmek adına ne yapıyor? Son beş yılda görevi ihmal veya suistimalden kaç hâkim ve savcı hakkında soruşturma başlattı, kaçında kusur buldu ve yaptırım uygulandı? Kadına ya da çocuğa yönelik suç şüphelisi, sanığı ya da faili olan yargı personeli hakkında nasıl bir usul izleniyor? Burada, gerçekten, ben, bazı cemaatlerin, şunların, bunların etkileri var mı, merak ediyorum çünkü iki yıldır uğraştığım bir Maraş hâkimi olayı var çocuğunu istismar eden. Bunun da cevabını gerçekten merak ediyorum. Bugüne kadar 6284 sayılı Kanun'un ve İstanbul Sözleşmesi'nin uygulama eksiklerine dair kadınlardan yana nasıl tedbirler ve kararlar alındı?

Yargıtaya gelirsek Sayın Eyüp Yeşil ve Sayın Fatih Bey... Şimdi, Yargıtay kararları ciddi biçimde cinsiyet eşitsizliğini derinleştiriyor. Yani biz, burada, hakikaten, erkekler bir cenazeyi kaldırırken aynı zamanda maalesef yargının da kadınların cenazesini omuzladığını görüyoruz bazı olaylarda. Mesela, Yargıtay kararları ne diyor? "Mağdur makul sürede şikâyette bulunacak. Kadınların beyanı somut ve çelişkisiz olacak." Ya, bu, kadınları hiç tanımamak demek, kadınların yaşadıklarını hiç bilmemek demek. Yani ben de kırk yıla yakın bir zamandır avukatım ve gerçekten bu davalarda bulundum. Kadınlar ciddi bir travma yaşıyorlar Emniyet sürecinden itibaren ve bugüne kadar bunları, zaten "özel hayat" denilen şeyi biz ifşa etmeye çalıştık bunca yıldır mücadeleyle ve bunları anlatmak, bunların delilini bulmak hiç kolay şeyler değil.

Şimdi, dördüncü yargı paketinde -dün söylediğim- cinsel istismar ve cinsel saldırı suçlarında da somut delil kriteriyle ilgili yapılacak bir düzenleme tamamıyla cezasızlığa yol açacaktır. Bir örnek vermek istiyorum 2. Hukuk Dairesinin kararından. Bu, aynı şekilde aslında ceza dairesini de etkileyen bir şey oluyor, bu bakış açısı.

Şimdi, gerçekten hepinizin dikkatini çekmek isterim. Şöyle diyor: Eşini aldatan kadın ile eşini bıçaklayan kocanın eşit kusurlu olduğu yönündeki kararını onadı Yargıtay 2. Hukuk Dairesi. "Medeni yargılamaya konu somut olayda, boşanmaya sebep olan olaylarda erkek eşin süregelen hakaret, fiziksel şiddet ve birlik görevlerini ihmal eden kusurlu davranışlar sergilediği, buna karşılık kadın eşin de sadakat yükümlülüğüne aykırı davrandığı ve sonuçta kadın eşin hayati tehlike geçirecek şekilde sırtından bıçaklanmasıyla fiilen sonlanan evlilik birliğinde erkek eşin kişilik hakkının, kadın eşin ise yaşama hakkının ihlal edildiği görülmektedir. Tüm bu hususlar birlikte değerlendirildiğinde, somut olayda erkek eşin kişilik hakkının ihlal edilmesi karşısında kadın eşin yaşam hakkı ihlali gözetilerek tarafların boşanmaya sebep olan olaylarda en azından eşit kusurlu sayılmaları gerekir." Ama daha vahim olan ne? Yargıtay neden bunu söylüyor aynı zamanda? Çünkü yerel mahkeme eşit kusur bile görmemiş. Yerel mahkeme demiş ki: "Hâl böyle olunca, kadın eşin ağır kusurlu olduğunun kabulüyle, bu hatalı kusur belirlemesine bağlı olarak erkek eş yararına manevi tazminat ödenmesine ve kadın eşin yoksulluk nafaka talebinin reddine karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır." Yani yerel mahkeme cenazeyi kaldırmış zaten, ondan sonra da Yargıtay el vermiş "Eşit kusurlu sayalım." diye.

Şimdi, "haksız tahrik" dediğiniz zaman, eğer ortada suç oluşturan bir fiil yoksa gerçekten bu benim için anlaşılır bir şey değil ve kabul edilebilir bir şey değil yani işte bu anlayış aslında İstanbul Sözleşmesi'nden çekilen anlayış diye düşünüyorum ben. O zaman birçok eş -ki zaten bunu yapıyorlar- beni aldattı, otele gitti, yok kıyafeti şöyleydi, yok şusu böyleydi, busu böyleydi diye bir makbul mağdur tanımı çiziyor ve bu, biz kadınların asla kabul ettiği bir şey değil. O yüzden, "Erkek adalet değil, gerçek adalet." diyoruz.

BAŞKAN ÖZNUR ÇALIK - Onuncu dakika.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Son olarak, Sayın Yılmaz Çiftçi'nin bence çok tehlikeli önerileri var. Kusura bakmayın, yani gerçekten bunu söylemek zorundayım. Bu 6284'ü alıp çöpe atmak demek yani ben bunu söylemek zorundayım. Diyorsunuz ki: "Kanundaki eksikliklerden ilki kapsamının net olmamasıdır." Bu kanunun kapsamı çok net ve "Kanunun sadece aile birlikteliğini kapsayacak şekilde düzenlenmesi gerekir." diyorsunuz. Bundan daha vahim bir şey olamaz. Gerçekten, şiddet gören diğer kadınları atın bir kenara. "Delil veya belge aranmaz hükmü bulunmaktadır. Bu yüzden de bu suistimallere neden oluyor, delil veya belge aranmalı." diyorsunuz. Ya, o zaman bu nasıl bir tedbir kanunu? Delil ve belge ararsanız kadın öldü, gitti zaten yani bunun için konmuş bir kanun bu. 4320 vardı 1998'de, şimdi bu var ve tedbir olsun ki kadın ölmesin diye konan bir kanun bu 6284. Siz, kalkıp delil ve belge ararsanız kadın ölür, gider ama diğer yandan da orada tedbir kanunu olduğunu unutuyorsunuz "Nafaka kararı da verilmesin bu kanunda." diyorsunuz öbür taraftan da "Çünkü bu bir tedbir kanunu." Diyorsunuz kadınların ekonomik olarak güçlenmesi ve belki şiddete uğramayacağını aslında garanti etmek gerekirken. Bu da bir soru olarak yöneltmek istediğim bir şey aslında. Hangi hâkim, Allah aşkına, özel sigorta, sağlık sigortasının mesela kadınlar için ücretsiz olduğunu 6284'te uyguluyor ya da nafakayla ilgili kararı veriyor, öneriyor, anlatıyor? Mesela şeye...

ANKARA 1.AİLE MAHKEMESİ HÂKİMİ SELMA NİHAN TEKİNALP - Nafaka veriyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Hayır, ama anlatıyor, kadınlar bunu bilmiyorlar bile, avukatları da zaman zaman bilmiyor ve hâkimler de zaman zaman bilmiyor. Yani bununla ilgili bilgilendirme, bilinçlendirme yapılmazken siz bir de diyorsunuz ki: "Nafakayı da kaldırın" 6284'ten.

ANKARA 1.AİLE MAHKEMESİ HÂKİMİ SELMA NİHAN TEKİNALP - Nafaka veriyor.

FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Yani evet, şikâyetten vazgeçme hususunda hâkime takdir yetkisi verilmesi ve 6284'te karşılıklı tedbir kararına ilişkin herhangi bir düzenleme yok "Karşılıklı tedbir kararı verilsin." diyorsunuz, bunlar da bence çok tehlikeli düzenlemeler.

Son olarak da, şiddette asla uzlaşma, uzlaştırma, ara buluculuk olmaz diyorum.

Teşekkür ediyorum.