| Komisyon Adı | : | (10 / 77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakan Yardımcısı Şeref Kalaycı'nın, iklim değişikliğinin Türkiye'nin enerji kaynakları, madenler ve iklime etkileri hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 15 .06.2021 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Şimdi, Sayın Bakanım, bizim bu Komisyon, iklim değişikliği, iklim değişikliğinin su kaynaklarına etkileri, kuraklıkla ilgili. Komisyonumuzda tartıştığımız -okumuşsunuzdur büyük ihtimalle tutanakları- önemli konulardan bir tanesi emisyonların düşürülmesi. Şimdi, siz sunum yaptınız, sağ olasınız, bir emek var, ona bir şey demem ancak biraz evvel sayın vekilin bahsettiği gibi, emisyonların en önemli kısmı enerjide yüzde 72 yani Türkiye'deki salınan emisyonların yüzde 72'si enerji sektöründe ve bunun da büyük bir kısmı elektrik üretiminden kaynaklanmakta. Siz bu emisyonların düşürülmesine dair en ufak bir projeksiyon sunmadınız, ben onu sunumunuzda göremedim, öncelikle onu söyleyeyim size.
Şimdi "Negatif olan algıyı pozitife çevirmemiz lazım." dediniz. Şimdi bu cümleyi kurduğunuz zaman demek ki siz de bir negatif algı olduğunu biliyorsunuz, kabulleniyorsunuz. Şimdi, vatandaşlarda negatif algı olmasının sebeplerinden bir tanesinin bugüne kadar yapılan uygulamalar olduğu da şüphesiz yani kimse paranoyak değil. Yaşadığı ve gördüğü manzaralar karşısında ister istemez Türk halkında -dünyanın her yerinde de bu böyle- negatif algı oluşuyor. "Nerelerde yapılamaz?" diye bir başlık açtınız, saydınız, "Zeytinliklere 3 kilometre mesafedeki alanlar." dediniz ama benim gördüğüm, benim yaşadığım tecrübelere, izlenimlere dayanarak, ben, Türkiye'nin her yerinde madencilik faaliyeti yapılacağını iddia ediyorum. Türkiye'de her yerde madencilik faaliyeti yapabirsiniz. Benim memleketim Manisa Akhisar, Manisa Akhisar zeytinin başkenti, eğer o kanun varsa -ki var, Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün 1938 tarihli bir kanunu var, zeytinlikleri, zeytini korumakla ilgili- Akhisar'ın hiçbir yerinde siz en ufak bir... İşte, sonuçta kum ocağı da madencilik, çakıl çıkarmak da madencilik, taş ocakları da madencilik, siz Akhisar'ın hiçbir yerinde bu tip faaliyetlerde bulunamazsınız ama bizim her tarafımız ocak, mermer ocağı, kum ocağı, bunlar da madencilik faaliyeti. Mesela "Tarım olan yerde yapılamaz, yerleşim yerlerine yakın yerlerde yapılamaz." demişsiniz ama ben daha önce bir örnek verdim, mesela, bizim Soma'da Deniş Mahallesi var -belki sizinle de paylaşmışımdır bunu- Deniş Mahallesi öyle bir yer ki bir daha anlatayım Komisyonda. Bu köyün hemen 100 metre yanında bir maden faaliyeti var, açık maden var burada, kömür madeni ve devamlı patlamalar oluyor. Bu köyde yaşayanlar yalnızca haftada bir gün, pazartesi günleri taşıma suyla ihtiyaçlarını karşılıyorlar yani belediye tankerle su getiriyor, oradan karşılıyorlar. Eğer pazartesi günü evde değillerse bir hafta boyunca susuz kalıyorlar. Patlamalardan bütün evler hasar görmüş, insanlar toz içinde, astım hastalığı, akciğer rahatsızlıkları had safhada, orada hâlen daha madencilik faaliyetleri devam ediyor ve devam da edecek. Mesela, öyle bir kanun çıkardık ki biz, TKİ'ye ait ruhsatlar, biliyorsunuz eski ruhsatların hiçbirinde çevre etki değerlendirmesi yapılmamış ve bunların biz devredilmesi, devredildiği zaman da çevre ve etki değerlendirme aşamalarından muaf tutan bir yasal düzenleme de yaptık. Mesela jeotermal, jeotermal de bir madencilik bakıldığı zaman. "Jeotermal, tarım arazisinde yapılamaz." Jeotermallerin hepsi tarım arazisinde. "Yaşam yerlerinin yakınında yapılamaz." Gidelim Aydın'a bakalım, sokağın ortasından boru geçiyor, utanmasalar insanların evinin avlusuna sondaj çakacaklar, yaşamla bu kadar iç içe. Size iddialı gelebilir ama demem o ki: Türkiye'de her yerde madencilik faaliyeti yapılabilir. Ormanlarda madencilik faaliyeti yapılabilir çünkü Sayıştay raporlarında yazıyor bu. Yani Orman Genel Müdürlüğü, sağ olsun, gelen her başvuruda gerekli izni vermiş, hiç geri çevirmemiş. Kamu yararı hiçbir şekilde gözetilmemiş, ben bunu Sayıştay raporlarından söylüyorum ve tahsis oranları son yıllarda katbekat artmış, ruhsat sahalarında çok ciddi taşmalar söz konusu -madencilik faaliyetlerinden bahsediyorum- amacı dışında kullanılan sahalar söz konusu ve rehabilitasyon konusunda ciddi bir sıkıntı, sorun var. Siz burada güzel örneklerinden bahsettiniz, ben size onlarca kötü örnekten bahsedebilirim. Biraz evvel vekilim de söyledi, esas sıkıntı, size bir soru yönelttim "Türkiye'de bu madencilik faaliyetlerinden sonra kanuni olarak zorunlu olan yapılması gereken rehabilitasyon çalışmaları yapılıyor mu, bunda oran nedir?" diye sorduğum zaman, elinizde bir veri olmadığını söylediniz. Bu verinin olmaması bile esasında, burada önemli bir sıkıntının olduğunu bize göstermekte.
Madencilik faaliyetlerinde "Çevre İzinleri" diye bir başlık var, evet bir sürü izin var ama ne yazık ki kümülatif bir değerlendirme yapılmıyor. Normalde mevzuatta "Çevre Etki Değerlendirmesinde kümülatif değerlendirme yapılması gereklidir." denildiği hâlde kümülatif değerlendirme yapılmıyor. Yani Aydın'da 30 tane aynı havzada jeotermal tesis var, 31'inci için müracaat ediliyor, sanki orada daha önce işleme ve faaliyete girmiş 30 tane JES yokmuş gibi davranılıyor. İşte biraz evvel vekilim de bahsetti, İkizdere'deki sıkıntı, zaten mevcut ocaklar var, taş ocakları var, kum ocakları var, onlar dururken yeni ocak açılmaya çalışılıyor, kümülatif etki değerlendirmesi ne yazık ki yapılmıyor, sağlık etki değerlendirmesi ne yazık ki yapılmıyor, stratejik etki değerlendirmesi ne yazık ki yapılmıyor.
Hava kalitesindeki iyileştirmelerle ilgili örnekler verdiniz. Biliyorsunuz, özelleştirilen termik santraller vardı, 13 taneydi zannedersem. Bunlara 31/12/2019 tarihine kadar çevre mevzuatına uyum sağlamaları ve filtre takmaları konusunda süre verilmişti. Daha sonra yasal bir düzenleme yapıldı, bu iki buçuk yıl uzatıldı. Daha sonra Cumhurbaşkanı bunu veto etti. Zannedersem, 6 tanesi kapandı, 1 tanesi kısmen kapandı -Soma özel durumundan dolayı- diğerlerine de geçici izin verildi. Fakat daha sonra baktık ki bu ayın sonuna kadar çevre mevzuatına uyum faaliyetlerini tamamlamadıkları hâlde, filtre zorunluluklarını yerine getirmedikleri hâlde bunların hepsi çalışmaya devam ediyor. Bu aydan sonra ne olacağını bilmiyorum. Mesela, Soma'nın kısmen kapatılmasının sebebi biliyorsunuz, oradaki ısınmayla alakalıydı. Şimdi, önümüz kış, yine aynı tartışmaları mı yaşayacağız? Yani, yine, şirket "Eğer ben kapanırsam Soma halkı soğukta kalır, donar." diye tehdit mi edecek buradaki insanları? Onu size sormak istiyorum.
Bir de kısaca, burada farklı bir değerlendirme var, "yerlilik ve millîlik" diye bir şey koymuşsunuz. Baktım, yüzde 62'lerde gözüküyor. Bendeki veriler yüzde 52'ydi Türkiye'de. Siz, herhâlde yüzde 10'luk linyiti de koymuşsunuz ama benim bildiğim ve kaynaklarda geçen yenilenebilir enerji kapasitesi yüzde 52 burada.
Bir de şunun üzerinde durmadınız, bana göre durulması lazım, bu önemli bir şey: Türkiye'de kayıp kaçak elektrik dediğimiz bir olay var, yüzde 12, dünya OECD ortalaması yüzde 6, neredeyse 2 katı kadar kayıp ve kaçak var. Bir kere, burada bilginiz var mı bilmiyorum yani burada kayıp kaçak dediğimiz zaman bir iletim aşamasındaki kayıp ve kaçaklar var, bir de dağıtım aşamasındaki kayıp kaçaklar var. Bunların oranları nedir? Yani konumuzla alakalı baktığımız zaman, konumuz iklim değişikliğiyse, karbon salınımını azaltmaksa, biz hiçbir şey yapmasak, kayıp ve kaçağı da dünya standardına, dünya ortalamasına veyahut da OECD ortalamasına getirirsek karbon emisyonunda çok ciddi bir azaltım sağlamış olacağımızı düşünüyorum. Aradaki fark yüzde 6, bu da ciddi bir fark.
Bir de, katılır mısınız bilmiyorum ama Türkiye'de 2021 yılındaki en yüksek puantın olduğu gündeki sarfiyat ne? Bende 2020 yılı sarfiyatıyla ilgili çalışma var. O çalışmaya baktığımız zaman, Türkiye'deki kurulu güç ile Türkiye'deki tüketim arasında çok ciddi bir makas olduğunu görüyoruz; neredeyse yarı yarıya. Yani 97 bin megavatlık bir kurulu güçten bahsediyoruz, en yüksek tüketimin olduğu günde 45 bin megavat gibi yani yarı yarıya bir fark var, bu ciddi bir fark. Evet, yüzde 5, yüzde 10, işte kayıp kaçak, iletim hattındaki o kaçaklardan bahsedebiliriz ama hakikaten de çok ciddi bir fark var ve bir taraftan da biz ithal kömür alıyoruz. Yani esasında biz -hadi, biraz sonra Murat Bey termik konusunda, kömür konusunda açıklayacaktır- en azından ithal kömüre muhtaç mıyız enerji arzı için? Kurulu kapasitemiz, gücümüz, hiç değilse ilk etapta ithal kömürle çalışan termik santralleri kapatmamız hâlinde bize yeterli mi, değil mi?
Teşekkür ederim.