KOMİSYON KONUŞMASI

GAMZE TAŞCIER (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Öncelikle, hoş geldiniz.

İlk başına katılamadım, belki sunumlarınız içerisinde cevabını verdiğiniz sorular olabilir, şimdiden ben bunu da söylemiş olayım. Şöyle, biz geçen sene "Dizilerin Şiddet Karnesi" diye iki farklı rapor hazırladık. Çıkış sebebimiz de şuydu: Emine Bulut cinayetiydi. Orada o cinayeti 18 yaşındaki bir genç çocuk telefonuna çekiyordu ve hiçbir tepki vermemesi nedeniyle kamuoyunda ciddi bir olumsuz tepkiyle karşılaştı bu genç arkadaşımız. Ama biz şunu biliyoruz ki toplumda maalesef şiddet o kadar içselleştirilmiş ki o çocuğun aslında o kameraya çekerken bir cinayeti değil, televizyondaki bir diziyi izler gibi ya da oynadığı bir PlayStation oyununu izler gibi bir algı içerisinde olduğunu düşünüyorum ben ve bu nedenle de biz bu çalışmayı yapma ihtiyacı hissettik.

Millî Eğitim Bakanlığının 2006 yılında yaptığı "Televizyon Programları İçeriklerinin Çocuk ve Gençler Üzerindeki Etkileri" diye bir raporu var, bunun üzerine başka da bir rapor hazırlanmamış. Buna göre, çocuklar, yılda yaklaşık dokuz yüz saati okulda geçirirken en az bin beş yüz saatini televizyon karşısında geçiriyor ve ilköğretim çağını tamamlamış bir çocuk yaklaşık 100 bin şiddet sahnesi, 8 bin ölüm ve öldürülme sahnesi izlemek zorunda kalıyor ve sonrasında, 2018'de yine RTÜK'e vatandaşların yaptığı şikâyetlerden 124 binin 48 bini diziler üzerine. Şimdi, ben burada bu çelişkiyi sormak istiyorum, evet, bu diziler çekiliyor, bunun bir alıcısı var muhakkak çünkü ratinglerden daha çok uzatıldığını görüyoruz bu dizilerin. Peki, bu, bir çelişki değil mi? Yani çok fazla dizilerden şikâyet var ama bir taraftan da bu diziyi talep eden bir kesim var, bu iki farklılık sizce nereden kaynaklanıyor?

Yine -Suzan abla kadar tabii, bütün dizleri izlemedim ama- biz bu raporu hazırlarken en çok rating alan 8 diziyi izledik, gerçi nasıl sabredebildim bilmiyorum, her dizi iki saat sürüyor, bu da çok ciddi bir sıkıntı. Aslında iki saat sürdüğü için şunu tespit ettik: Bu süreleri uzatmak adına aşırı ayrıntı veriliyor bu sahnelerde, dolayısıyla kadına yönelik şiddet ya da şiddet vakalarında da aynı ayrıntıya inildiğini gözlemledik. Bütün dizilerde istisnasız silah var kadına yönelik şiddet var, genel şiddet var, kadınların ağladığı, yalvardığı, âciz duruma düşürüldüğü sahneler var, psikolojik şiddet var, toplumsal cinsiyet eşitsizliğini destekleyen söylemler var, kadını âdeta kocasının bir malıymış gibi gösteren söylemler var ve hemen hemen izleyebildiğimiz bütün bölümlerde de benzer şeylerle karşı karşıyayız. Biz bu raporu hazırladığımızda yine Sen Anlat Karadeniz dizisinin senaristi bizim bu raporumuza bir cevap verdiğinde şunu söyledi, dedi ki: "Parmak kırma sahnesini verdiğim zaman 2 kata çıkıyor benim reytingim." Doğru, peki, biz bu çelişkiyi nasıl aşacağız? Reytinge, kadın cinayetlerine kadının toplumdaki görünürlüğünü kurban mı edeceğiz? Evet, orada bir sektör var, bir ticari durum söz konusu, evet ama bu kaygılarla bunu nasıl aşabiliriz sizce?

Bir diğeri "Radyolar da sesini duyurduğu araçlar olarak görülüyor." dediğiniz, biraz karışık olabilir yani kime söyleyeceğimi bilmediğim için, belki hepiniz cevaplamak isteyebilirsiniz çünkü. Kişiler radyolarda sesini duyurmaya çalışıyor bunu dönem dönem görüyoruz, işte muhakkak bir arkadaşı adına bunu soruyor. Peki, resmi kurumlardan hiçbir geri dönüş oluyor mu bu kişilere? Yani size bu kişilerle temas kurma ihtiyacı hisseden bir mekanizma işliyor mu? Bunu merak ediyorum.

Sinan Bey "Geleneksel yapıyı ayakta tutulmalı, yayınlar desteklenmeli." dedi, geleneksel yapıdan kastınız nedir? Terör, töre, töre kavramı mı, ağa dizileri mi, mafya mı? Yani bu gelenek kavramının ben ne olduğunu sizden merak ediyorum bir dernek başkanı olarak?

Senaristlere bir sorum. Senaryoların yazım aşamalarında pedagog, psikologlardan bir danışmanlık alıyor musunuz ve bu senaryoları yaparken toplumsal cinsiyet üzerine bir analiz de yapma ihtiyacı hissediyor musunuz? Son olarak da ben de şunu söylemek istiyorum: Evet, 6284 çok kıymetli, Anayasa'nın 10'uncu maddesi çok kıymetli ama İstanbul Sözleşmesi'nin önemi denetleme mekanizmasını ortaya koyuyor olması. Bizim en büyük sorunumuz bu. Kurumlara yapmaları yönünde tavsiyede bulunuyoruz ama ne yaptıklarını denetlemiyoruz. İşte, İstanbul Sözleşmesi tam da o noktada diyor ki: Kadına yönelik şiddeti, medyasıyla, eğitimiyle bütüncül olarak önle ve denetleme yetkisini devlete veriyor, bizim en büyük eksikliğimiz buradan kaynaklanıyor. Dolayısıyla, 6284 evet ama şu anki durumunda yeterli değil, bunu da söyleme ihtiyacı hissettim.

Her birinize tekrar teşekkür ederim.