| Komisyon Adı | : | ADALET KOMİSYONU |
| Konu | : | Tokat Milletvekili Yusuf Beyazıt ve İstanbul Milletvekili Numan Kurtulmuş ile 63 Milletvekilinin; Ceza Muhakemesi Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/3697) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 22 .06.2021 |
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Teşekkür ederim.
Sayın Başkan, kıymetli hazırun; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bu, kamuoyunda dördüncü yargı paketi olarak biliniyor ve ciddi şekilde vatandaşın beklentisi var. Adalet Komisyonunda görüşülen her yasa teklifinden önce çok sayıda vatandaşın mesajıyla, mailiyle, telefonuyla karşılaşıyoruz. Ciddi şekilde hak ihlalleri var, bunların düzeltilmesi lazım ama şu ana kadar Adalet Komisyonunda görüşülen yasaların -bugünkü de biraz öyle- bir reform niteliğinde olduğunu söyleyemeyiz, daha çok palyatif bazı düzeltmeler yapılan hususlar. Genel itibarıyla katıldığımız noktalar ağırlıkta, bunları da dile getireceğim ancak önce, müsaadenizle, bir genel tabloyu dikkatinize sunmak isterim.
Şimdi, 27'nci Dönemin Dördüncü Yasama Yılındayız ve bu 5'inci teklif oluyor. Burada baktığımızda, biz ilk olarak neyi görüştük? 43 maddelik kitle imha silahlarının yayılmasının önlenmesine ilişkin bir kanun teklifi görüşüldü, daha sonra 19 maddelik İcra ve İflas Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi, onun üzerine 13 maddelik başka bir kanun, sonra 20 maddelik Askeri Ceza Kanunu yani şu ana kadar toplamda 95 maddelik bir değişikliğe imza attık. Şimdi, bu 95 maddeye, günler içerisinde yapılan konuşmalara, Genel Kurul görüşmelerine şöyle bir baktığımda, evet, zaman zaman müzakere ettiğimiz oldu, parti grupları olarak davet üzerine konuştuğumuz oldu ama 95 maddeden ne, ne kadar değiştirilmiş ya da bu görüşlerin ne kadar önemi olmuş derseniz birkaç cümle dışında ben pek anımsamıyorum açıkçası, anımsayan varsa hatırlatsın bunu da. Dolayısıyla böyle yapıldığı zaman ortak aklın ürünü bir şey çıkmıyor ortaya, bunun sonuçları oluyor hâliyle. Mesela, daha önce biz burada özellikle seri muhakeme usulüne ilişkin bazı itirazlarımızı dile getirdiğimizde -tutanaklarla da sabittir- o zaman bu itirazlarımız nazara alınmadı ama sonunda bir mahkeme Anayasa'ya aykırılık iddiasıyla Anayasa Mahkemesine başvurdu ve Anayasa Mahkemesi seri muhakeme usulünde önemli bir kısmını iptal etmiş oldu. Şimdi, şöyle bir şey çıkıyor işte ortaya: Yani o seri seri yasalaştırdığımız zaman onları seri seri de değiştirmek zorunda kalıyoruz. Bakarsanız, neredeyse her toplantıda, çok yakın bir zamanda çıkan kanunların tekrar düzeltildiğine yönelik kanun maddeleri de görüyoruz. Burada tabii şöyle de bir hız var: Bugün burada bunu konuşurken, aynı zamanda Genel Kurul gündeminde de Askeri Ceza Kanunu'nun görüşüleceğini de not düşmek isterim; yani dolayısıyla buna bir yerde ara verilecek, o gündem itibarıyla da aşağıya gidilecek.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu kanun teklifi Yargı Reformu Strateji Belgesi'ne dayanarak açıklanan reform paketlerinin 4'üncüsü olarak sunuluyor. Ben Yargı Reformu Strateji Belgesi'ni satır satır inceledim, arkadaşlarımız da aynı şekilde ve orada çok büyük hedefler ileri sürülmüştü. O amaçlanan hedeflerin ne kadar gerçekleştiğine baktığımızda, şu ana kadar böyle bir adım görmüyoruz, bunu örnekleriyle dikkatinize sunacağım. Ancak başka bir husus var burada yani yine daha çok usulü ilgilendiren bir mesele. Şimdi, bunun sunuşu, biz yasamayız; yürütme var, yargı var. Evet, mevcut sistemde siz ısrarla bunun, yeni dönemin daha keskin kuvvetler ayrılığı getireceğini söylediniz ama uygulamada inanılmaz bir kuvvetler birliği var. Evet, burada milletvekilleri kanun tekliflerini veriyor göstermelik ama bunların milletvekilleri tarafından hazırlanmadığını biz sizin uygulamalarınızdan görüyoruz.
Mesela, 1 Haziran 2021 günü İnsan Hakları Eylem Planı kapsamında dördüncü yargı paketinde yapılacak düzenlemeye ilişkin değerlendirme toplantısı Cumhurbaşkanlığında yapılıyor; toplantıya kim başkanlık ediyor? Cumhurbaşkanı Yardımcısı. Hani bir partinin faaliyeti kapsamında hadi deseniz ki "AK PARTİ Genel Merkezinde bu hazırlandı, başına da AK PARTİ Genel Başkanı sıfatıyla Erdoğan katıldı." belki bir yere oturtabiliriz ama şimdi, burada malumun ilanı yani gerek katılan bürokratlar, Bakanlık yetkilileri. Orada Komisyon Başkanı olarak siz olmasanız Yılmaz Bey, zannediyorum Komisyondan hiç kimse yok sizin dışınızda; yani toplantıdan basına yansıyan kısmı böyle.
Buradan şimdi Yargı Reformu Strateji Belgesi'ne geri dönersek ne diyorsunuz orada, ne vadettiniz vatandaşa: Hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı, yargının tarafsızlığı ve şeffaflığının geliştirilmesi, insan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması, performans verimliliğinin artırılması, savunma hakkının etkin kullanımının sağlanması, adalete erişiminin kolaylaştırılması ve hizmetlerden memnuniyetin artırılması, ceza adaleti sisteminin etkinliğinin artırılması, hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılması, alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması; şimdi, bu 9 amaç, bununla birlikte 63 hedef var. Hedeflerin hepsini saymayacağım ama bakın, bazılarına dikkat çekmek istiyorum. İfade özgürlüğüne ilişkin mevzuat ve uygulama analiz edilecek, bireylerin hak ve özgürlük alanları daha da genişletilecek, ifade özgürlüğünü ilgilendiren yargı kararlarına karşı kanun yolu güvencesi artırılacak, hâkim ve savcıların atama, nakil ile tercih sistemlerinin nesnel ve liyakate dayalı ölçütlerle geliştirilmesi sağlanacak, belirli bir mesleki kıdeme sahip hâkim ve savcılar için coğrafi teminat getirilecek, -bakın, şu ana kadar saydıklarımdan böyle olmayanların çok sayıda örneği var çok kısa sürede, bazılarını birazdan dile getireceğim- etik ilkeler belirlenerek uygulama yakından izlenip denetlenecek, niteliğin artırılması hedefi çerçevesinde avukatlık mesleğine giriş usulü değiştirilecek, adalet sistemi konusunda kamuoyunu bilgilendirme mekanizmaları güçlendirilecek, başta adil yargılanma hakkı olmak üzere, hak ve özgürlüklerin korunması ilkesinin gözetilmesi suretiyle suç ve yaptırım dengesi bütünüyle gözden geçirilecek ve yeniden düzenlenecek.
Şimdi, değerli arkadaşlar, ifade özgürlüğü... Bir rekor var, bu rekoru bir kez daha dile getirelim. Şu anda Sayın Erdoğan'a yönelik sözleri nedeniyle 70 bin kişiye hakkında işlem yapılmış durumda, Türkiye tarihinin rekoru, yani bundan önceki o görevi yapan bütün herkesin şikâyetiyle yapılan soruşturmaları üst üste koyduğumuzda bunun yanına bile yaklaşamıyor; öyle ki herkesin ortak parası olan, yani 84 milyonun ortak parası olan 128 milyarın akıbetinin sorulması bile Cumhurbaşkanına hakaret suçu kapsamında değerlendiriliyor yani afişler dahi bu gerekçeyle toplatıldı. Burada, yargıdaki vesayetin birçok kez hani böyle devletler arası pazarlık sonucu, taahhütler sonucu bazı isimlerin nasıl salıverildiği, nasıl teşekkürler alındığı, önceden salıverileceğinin nasıl bilinip organize edildiğine ilişkin çok sayıda örneğimiz var; gerek son dönemde tartışılan parti kapatılma değerlendirmeleri... Burada tabii çok bağımlı bir ilişki var yani biz hızlandırmakla, yargıya yönelik işleri çabuklaştırmakla bu bağımlılık ilişkisine bir şey yapamıyoruz. Bir de mesela, o kadar pervasız bir durum var ki yani işte, bir mesele ucu iktidar partisine dayanıyorsa soruşturma asla yapılmıyor çok çok basında tartışılsa, kamuoyu vicdanı yaralansa bile belki göstermelik soruşturmalar açılabiliyor. Muayene sırası gelmemesine karşın ayrıcalıklı muamele görmediği için savcı tarafından işte, işlem yapılan doktorları, gözaltına alınan doktorları görüyoruz yani bunu, efendim, münferit bir olay olarak değerlendiremeyiz. Bu tip olaylar münferit değil çok duyuluyor ve içinde bulunduğumuz psikolojiyi ve o işlemleri yapanların cesaretini göstermesi açısından ibret verici bir durum da.
Şimdi, son dönemde çok çarpıcı iddialar somut delillerle kamuoyunda tartışılıyor; bunlardan biri Sezgin Baran Korkmaz hakkında verilen karar. Şimdi, bakın, bu karar bugün gündeme gelmeden evvel basında çok daha az düzeyde tartışılırken o dosyayı incelediğimizde şunu görüyoruz: İki farklı mahkeme kararı, tedbir kararı konuluyor mal varlığı üzerinde, iki farklı MASAK kararı ve yurt dışı çıkış yasağının kaldırılması; adama "Kardeşim, al paranı da git." deniyor âdeta. Bakın, çok kısa, on on beş günlük süre zarfında; bunun izahı yok ortada. Sonra, ortaya çıkan kayıtlar gösteriyor ki milyonlarca euroluk aracılıklarla yürütme üyeleri referans gösterilerek paralar isteniyor iş adamlarından ve burada bu işlemleri yapanların başına bir şey gelmediği gibi kendi kariyerinde de ciddi ilerleme gösterdiğini görüyorsunuz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN YILMAZ TUNÇ - Buyurun.
ZEYNEL EMRE (İstanbul) - Şimdi, bir diğer husus, yine, hedefler kapsamında belirlenen -dedim ya yeri geldiğinde belirteceğim- etik ilkeler belirlenecek, uygulamada izlenip değerlendirilecek. E, şimdi, çok yakın bir zamanda yine çıktı işte, Ankara Bölge İdare Mahkemesi Başkanının durumu; geceliği 100 bin liraya yaklaşan otellerde kalması, aracı, vesairesi, yapılan açıklamanın hiç tatminkâr olmayışı yani bütün bunlar hepimizin gözü önünde gerçekleşiyor ve burada peşinen hızlı bir şekilde bir etkin denetim ve kamuoyu bilgilendirilmesi yok. Yani hedefler arasında "Yargıya güveni artıracağız." diyorsunuz ya; böyle yargıya güven nasıl artacak?
Devam ediyorum, avukatların durumunun iyileştirilmesi... Bakın, hedefler arasında gösterilen durumlardan biri. Bir avukat... Hani ben 2 olayı geçtiğimiz günlerde bir televizyon ekranında kıyasladım. Bir yerde bizim Genel Başkanımıza yönelik linç girişimine karşı yargının verdiği bir karar, öte yandan AKP Genel Başkanının -kendisine yönelik bir işlem yok- konvoyunun gürültüsünden rahatsız olup tepki gösteren bir avukatın ağzı, burnu morarırcasına kadar dövülmesi ve hakkında Bakanın dahi arayıp "Gereken yapılacak." demesine rağmen, kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi. Şimdi, burada yazmışsınız, açıklıyorsunuz Yargı Reformu Strateji Belgesi'yle, "Avukatların durumları iyileştirilecek" nasıl iyileştirilecek? Avukatlar bölünerek mi, barolar bölünerek mi, bu tür muamelelere maruz kalınarak mı? Yani şimdi, bakıyorsunuz, hedefler arasında "Adil yargılanma hakkı olmak üzere hak ve özgürlükler korunacak." Yani nasıl korunacak, nasıl bir adil yargılanma şeyi olacak? Şimdi, hakikaten insan gözüyle görüp yaşamasına rağmen, okumasına rağmen, gördüğü şeylere inanamıyor.
Bakın, Soma davası, Soma katliamı davası... Yedi yıl boyunca siyasi müdahalelere şahit olduk, peşinden, 16 Haziran 2021 tarihinde bir mahkûmiyet kararı, Can Gürkan'a yirmi yıl; ondan sonra indirim var; işte adli kontrolle serbest, vesaire; açıkçası pek fazla da kimseye ceza yok. Şimdi, hâlbuki biraz geriye gidiyorsunuz, Yargıtay 12. Ceza Dairesi bilinçli taksirle öldürme suçundan değil, 301 kez olası kastla öldürme ve 162 kez yaralama suçundan cezalandırılması gerektiğine karar veriyor, o 30 Eylül 2020'de. Böyle baktığınızda, gerçekten bu katliama sebebiyet verenlerin binlerce yıllık cezayla karşılaşması söz konusu olunca Yargıtay Başsavcılığı daire kararına itiraz ediyor; o dairenin üyeleri değişiyor, peşine dairenin yeni gelen üyeleri on gün içinde yaklaşık 6 bin sayfalık dosyayı inceliyor ve itirazı haklı bularak "Olası kasıtla öldürme yok, bilinçli taksir." diyor ve bundan sonraki ilk duruşma gününde de Akhisar'a döndüğünde genelde üç ay daha bekleyen dosyalar hemen böyle bir celsede bitiyor ve aynen ona göre karar veriliyor. Şimdi, herkesin gözü önünde yargıya müdahale var; nasıl adil yargı var? Yani burada yargı bağımsız diyebiliyor muyuz? Yüksek yargı bir de Yargıtay; Yargıtayda gerçekleşen bir şey bu da.
Bir diğer, kamuoyu vicdanını yaralayan mesele, öldürülen küçük yaştaki kardeşimiz Berkin Elvan, küçücük çocuk... Bakın, bunun yargılaması, sekiz yıl sonra karar açıklanıyor ve bu çocuğa o işlemi yapana, o öldürme fiilini gerçekleştirene önce müebbet veriliyor, sonra yirmi yıl, sonra on altı yıl hapsine karar veriliyor ama tek bir gün içeride yatmamasına rağmen sadece yurt dışı çıkış yasağı konularak hüküm okunuyor. Hâlbuki çocuğa karşı işlenen bir suç var orada yani aslında 82/1-e'nin fıkrası açık ama burada da o kadar kamuoyu tepkisine rağmen verilen karar bu.
Şimdi, buradaki meseleye gelince; bakın, hakikaten Cumhuriyet Halk Partisi Grubu için de büyük bir deneyim, büyük bir şans Sayın Profesör Doktor İbrahim Özden Kaboğlu aslında sadece bizimle değil, Parlamentoyla da yılların birikimini, bu deneyimi paylaşıyor. Geçtiğimiz iki yıl evvel Meclis çalışmasına ara verdiği zaman, yaz dönemi toplantılar silsilesi eşliğinde Mecliside grubu bulunan, grubu bulunmasa da Mecliste bulunan, tüm partilere devam ederek, çok kapsayıcı bir şekilde adil yargılanma hakkı ilkeleri gereğince bir dizi değişiklik yapılmasına ilişkin kanun teklifi hazırlandı ve biz bunu, 189 maddelik 12 kanun teklifinden birisi olan, Adil Yargılanma Hakkı İlkeleri Gereğince Ceza Muhakemesi Kanunu'nda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'ni Meclise sunduk; yani burada baktığımızda bu teklifle de 3 yerde çakışan noktalar olduğunu görüyoruz. Yani bu çakışmayı, bizim teklifin daha kapsayıcı, daha iyi olduğunu şimdi birazdan dikkatinize sunacağım.
Genel olarak biz, bu teklifteki değerlendirmelerin birçoğuna katılıyoruz, bunu ifade ettim girişte ama şunları not düşmem lazım: Bakın, 1'inci ve 5'inci maddeler arasındaki değerlendirmeye baktığımızda, bunlar, aslında gerekçeyle birlikte değerlendirdiğimizde diyor ki: "Hukuk devletinin geliştirilmesi ve birey odaklı yönetim anlayışının kuvvetlendirilmesi" Şimdi, burada sürelerin kısaltılması var, işte, daha çok hızlandırılmasına yönelik işler var. Ama yani sizin de açıkladığınız Yargı Reformu Strateji Belgesi'nde o adil yargılanmayı, yargı bağımsızlığını, oralara yönelik bir düzenlemeyi yapmadan sadece burada hızlı yargılamayı hedef etmek pek bir şeyi çözmez açıkçası yani adaletsizliğe daha hızlı gitsek de oradaki süratin bir anlamı olmaz.
6 ve 9'uncu maddelere baktığımızda da; burada kasten öldürme, kasten yaralama, eziyet ve kişi hürriyetlerinden yoksun kılma suçlarının faili tarafından boşandığı eşine karşı işlenmesi hâli suçun nitelikli hâllerine dâhil edilmekte. Şimdi, bunlar tabii, önemli ama burada hem gerekçe bakımından hem de bazı eksiklikler bakımından itirazlarımız var; birincisi şu: Yani eski eşe karşı olmasının nedeni, ağır sebep olarak addedilmesine dayanak yaptığımız şey bizim ne burada? Aslında, toplumsal cinsiyet eşitsizliği ve erkek şiddetine atıf yapılmamış yani gerekçenin aslında bununla birlikte değerlendirilmesi lazım. Eşler arası şiddet olgusu, cinsiyetler arasındaki güç ilişkisi, burada erkeğin failliği ve kadının mağdurluğuyla tanımlanan tek yönlü bir tahakküm süreci oluşturduğu gerçekliği yani bunların -biraz nötr ifadelerle- göz ardı edildiğini düşünüyoruz.
Burada, "eş" sözcüğünün kullanılması doğru ama öte yandan, bunu şu bakımdan da değerlendirmemiz lazım. Yani hem teklifin genel gerekçesi bakımından hem de özellikle kadına karşı şiddet eylemleriyle daha etkin mücadele edilmesi ve caydırıcılığının amaçlanması bakımından da burada iki noktada itirazımız var; birincisi: suç tipi bakımından yani boşanmış eşler arasında faillik ve mağdurluk ilişkisi belli suçların nitelikli hâline dönüştürülmüştü buna karşı, bu kadına karşı şiddet olgusuyla mücadelenin cezai ayağı açısından bir suç ihdas edilmesi konusunda sessiz kalınmıştır. Yani bu, sizin "İnsan Hakları Eylem Planı" isimli belgede açıkladığınız tek taraflı ısrarlı takip fiilinin ayrı bir suç olarak düzenlenmesini öngörmekte. Yani biz böyle bir ısrarlı takip suç tipine yönelik bir ihdas görmüyoruz. Burada, Türkiye'nin taraf olduğu esasen İstanbul Sözleşmesi'nin de taciz amaçlı takip, 34'üncü maddesini de dikkatinize sunmak istiyorum, şu hükmü içeriyor: "Taraflar başka bir şahsa yönelik olarak gerçekleştirilen ve bu şahsı, şahsın kendisini güvende hissetmesini önleyecek şekilde korkutacak, kasıtlı bir biçimde tekrarlanan tehditkâr davranışların cezalandırılmasını temin edecek gerekli yasal veya diğer tedbirleri alacaklardır." Şimdi, burada, evet, İnsan Hakları Eylem Planı'nda ısrarlı takip suç ihdası için belli süre öngörülmüş ama Komisyonda bu konuda düzenleme yapılırken bunun da kapsayıcı bir şekilde yapılması gerektiğini düşünüyoruz.
Bir diğer nokta da şimdi, bu suçun faili bakımından dikkat çekmek istiyorum: Şimdi, boşanmış eş, eş, işte imam nikahlı ama bunu aynı zamanda birlikte yaşayan kimseler için de gözetmek lazım çünkü bu kanunun gelmesindeki temel amaç hem caydırıcılığın sağlanabilmesi hem de Türkiye'nin Anayasası'nda yazdığı gibi, işte, seküler bir devlet olmanın gereğini yerine getirmesi ve hak ve özgürlüklere dikkat etmesi, insanların yaşam tarzına saygı göstermesi, bununla birlikte hiçbir ayrım gözetmeden de kadınları koruyacak düzenlemeleri yapması. Dolayısıyla mağdurla birlikte ikamet eden biri tarafından veya yetkisini suistimal eden biri tarafından da gerçekleştirilmesi durumunun da aynı şekilde fail olarak bu kanunda düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani biz, bunu söylerken de Anayasa ve uluslararası insan hakları sözleşmeleri tarafından korunan hayat tarzları ve yaşam tercihleri sebebiyle bir mağduriyet oluşmaması, bir ayrıma maruz kalmaması açısından özellikle bunu dile getiriyoruz. Şimdi, aksi çünkü başka yorumlara gebe kalabiliyor, bunun kanun koyucu, yasa yapıcı tarafından gözetilmesi lazım. Yani bu özellikle birlikte yaşayan, evlilik dışı birlikte yaşayan kadınları işte zımnen âdeta şiddete müstahak addedilmemesi amacıyla buradaki bir ayrımı kamuoyunun katmanlarında nasıl etki yapacağını bilmiyoruz, biz yasa koyucu olarak doğru bir yerden almamız lazım.
13'üncü maddedeki düzenleme; işte, katalog suçlar olarak belirlenen şeyde "somut delile dayanan" ifadesi ekleniyor yani aslında bu, malumun ilamı. Biz, kendi teklifimizde ise Meclise sunduğumuz adil yargılanma hakkı ilkelere gereğince Ceza Muhakemesi Kanunu'nda değişiklik yapılmasına dair kanun teklifinin 9'uncu maddesinde katalog suç müessesinin ilga edilmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yani şartları gerçekleştiğinde zaten tutuklama kararları verilebilir ama burada katalog suç olsa dahi bazı durumlarda baştan aşağı o soruşturma da değerlendirildiğinde varsayıma dayalı bir tutuklamanın önüne geçilmesi, delile ve süjeye dayandırılması amacıyla somutlaştırılması taraftarıyız.
Yine, teklifin 16'ncı maddesinde adli kontrolle alakalı en geç dört aylık aralıklarla karar verilmesi gerektiğine ilişkin düzenleme öngörülmektedir; bu, uygulamada sanki dört ayda bir -yani bu en geç derken- yapılır gibi bir sonuç çıkarabilir. Bizim burada kendi hazırladığımız teklifte bunu biz otuz gün olarak hazırlamışız, bunun otuz gün olarak değiştirilmesini öneriyoruz.
19'uncu maddesinde; mesela, burada yazılan şey aslında, biraz da enteresan yani bir iddianamede "Kamu Davası Açma Görevi" başlıklı 170'inci madde yani iddianamede yüklenen suçu oluşturan olaylar ve suçun delilleriyle ilgisi bulunmayan bilgilere yer verilemeyeceğine ilişkin olarak ekleme yapılması. Ya demek ki savcılar uygulamada dava konusu olayla ilgisi olmayan birçok hususa da yer veriyor, açıkçası bu çarpıcı. Ha, bunu zaman zaman da biz de görüyoruz, doğru, bazı davalarda bunu gördük ama bunun kanun yapılarak önüne geçilmeye çalışılması da başka çarpıcı bir durumu ifade ediyor.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bu seri muhakeme usulüne ilişkin Anayasa Mahkemesi kararı var, bunun detayından bahsetmeyeceğim ama orada da Anayasa'da yer aldığı gibi, mahkemelerin karar vereceğine ilişkin o genel teamülün dışına çıkıp savcıların yapmış olduğu hazırlığın âdeta tasdik makamı hâline gelinmesini açık bir şekilde Anayasa Mahkemesi iptal etmiş yani bunun dışında bir düzenleme yapmamak lazım.
24'üncü maddede de sulh ceza hâkimliğinin tutuklama ve adli kontrole ilişkin verdiği kararlara karşı itiraz yolu tekrardan asliye ceza mahkemesi olarak gösteriliyor; "asliye cezanın olmadığı yerde ağır ceza mahkemesi başkanı" deniliyor; geçmişte zaten benzer bir metot vardı, onu bir süreliğine kaldırdınız, tekrardan böyle bir düzenleme geliyor. Biz, getirdiğimiz teklifte ise sadece tutuklama ve adli kontrol kararlarına ilişkin değil, her türlü kararına karşı bu itiraz ilkesinin uygulanmasını ve bir üst mahkeme tarafından karara bağlanmasını dile getiriyoruz. Bu bütünsellik açısından yani sulh ceza mahkemesi kararlarının bazı kararlarına itiraz bazı yerlere, bazı kararlarına itiraz farklı yerlere gibi uygulamada da problem yaratacak bir düzenlemenin önüne geçmiş olacağız diyorum. Daha spesifik maddelere ilişkin söyleyeceğimiz hususlar var, onları da maddelerde kısaca izah ederiz.
Teşekkür ederim.