| Komisyon Adı | : | (10 / 96, 234, 409, 501, 698, 1743, 1747, 1912, 2187, 2203, 2303, 2353, 2389, 2477, 2673, 2675, 2697, 2830, 2976, 2979, 3019, 3109, 3206, 3430, 3476, 3479, 3482, 3484, 3485, 3493, 3504, 3505, 3508, 3510, 3685, 3723, 3918, 3919, 3920, 3921, 3922, 3923, 3924) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Türkiye Aile Platformunu temsilen İKADDER Başkanı Funda Akyol, AKDER Başkanı Fatma Zehra Güneşer ve BİLKA Başkanı Alev Sezer tarafından yapılan sunumlara ilişkin görüşmeler |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 24 .06.2021 |
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Teşekkür ediyorum.
Teşekkürler geldiğiniz için, sunumlarınız için.
Ben, aslında, gelen belki her kişiye izah ettiğim gibi, özellikle 1 Temmuza kadar ısrar ettiğimi söylemek isterim İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararına karşı, gerçekten bu karardan vazgeçilmesi için ve aynı zamanda, buraya gelen özellikle kadın örgütlerine tabii bu çağrıya destek vermeye... Sizin başta ne söylediğinizi dinleyemedim, geciktim, kusura bakmayın, duruşmadaydım ama böyle bir yaklaşımınız varsa bilemiyorum, sizde öyle bir yaklaşım dinlemedim anlatımlarınızdan ama özellikle bunu vurgulamak isterim. İstanbul Sözleşmesi de nerdeyse bütün kadınların ortak noktasıydı, siz sunumunuzda bir yerde "toplumda kabul görmek" ifadesini kullandınız. Ben de onun üzerine bununla ilgili en azından anketlere baktım bir kez daha. Mesela, Metropoll'ün Mart 2021 anketinde yüzde 52,3 bu kararı desteklemiyor, çekilme kararını; yüzde 26,7 onaylıyor, gerisi de zaten bilmiyor ya da "Fikrim yok." diyor, farkında değil. KONDA'nın anketinde de sözleşmenin ne olduğunu bilenlerin yüzde 16'sı "Çıkılmalı." diyor, yüzde 84'ü ise "Sözleşmede ısrar edilmeli, kalınmalı." diyor. Yani "toplumda kabul görmek" dediğiniz zaman mesela bu rakamlar yeterli oluyor mu sizin için? Bu sözleşmeyi kastediyor muydunuz sözlerinizde?
Bir de millî duruş nedir? Bunu ben anlamak isterim. Gerçekten, bulunduğumuz çağda biraz daha artık evrensel ilkelerle, dünyadaki mesela bütün kadınlar aslında ayrımcılığa uğrar ve ezilirken daha evrensel ilkelerle hareket etmemiz gerekmiyor mu? Bundan şunu kastetmiyorum: Her ülkede aynı kurallar aynı biçimde uygulanır değil; aksine, her ülkenin gerçekten o evrensel yani eşitlik kıstasını öne alarak arkasında başka ve belki daha ileri kriterler de oluşturması gerekir diye de düşünüyorum.
Ben, ergen cinselliğinin ayrıca yasal olarak düzenlenmesi gereken bir şey olduğu kanaatindeyim ama bu çok fazla tartışılamadı çünkü hep çocuk istismarıyla birlikte gündeme geldi ama çocuk istismarında özellikle söz konusu olan gerçekten ileri yaştaki erkeklerin aslında istismarıydı ve bundan dolayı da cezasız kalmalarıydı yani en büyük sorun ve kadın örgütlerinin de zaten en fazla karşı çıktığı şey buydu.
Şiddetle ilgili bir tanımınızda -yine yanlış anladıysam benim yorgunluğuma verin ama- siz aile içinde mi tanımlamak istiyorsunuz şiddeti?
BİLGE KADIN ARAŞTIRMA MERKEZİ BAŞKANI ALEV SEZEN - Hayır, hayır. Şimdi mi, sonra mı cevap veriyoruz?
OTURUM BAŞKANI ÇİĞDEM ERDOĞAN ATABEK - Sonrasında alalım.
FİLİZ KERESTECİOĞLU DEMİR (Ankara) - Tamamlayayım isterseniz, bitiyor zaten.
Çünkü kusurlu eşin, o 4320'deki kusurlu eşin şiddeti tanımından vazgeçebilmek ve bunu gerçekten aslında yaygınlaştırabilmek için çok mücadele ettik bütün kadın örgütleri olarak yani bunu sadece aile içi şiddete de bağlamamak, boşanmış eşin uyguladığı şiddeti ya da aynı çatı altında yaşayan bireylerin şiddetini de kapsayabilmesi için çok mücadele ettik. O anlamda yanlış anlamış olmak istemem, onu sormak istedim.
"Ev değil, hane olsun." derken ne maksatla öneriyorsunuz çünkü çok sayıda isim değiştirme öneriniz oldu, hepsini takip edemedim açıkçası. Ama bana çok da isimleri değiştirmek bir çözümmüş gibi gelmiyor yani asıl olması gerekenin zaten uygulama olduğunu sizler de söylediniz, uygulama eksiklikleri olduğunu sizler de söylediniz.
Evet, bu iki üç soruyla, tabii İstanbul Sözleşmesi'yle ilgili soruna zaten ortak yönelttiğim bir şeydi. Evet, yine bu devirde zinanın tekrar suç olarak düzenlenmesini ben gerçekten rahatsız edici bulduğumu söylemeliyim çünkü "aile" dediğiniz şey gerçekten sevgiyle kurulan bir şeydir, sevgiyle kurulmayan bir şey eğer dağılıyorsa orada insanları sadece cinsel ilişkileri nedeniyle evlerini polislerle basacak noktalara üstelik de ortada çocuklar varken çoğu zaman, bir avukat olarak da sizin bunu önermenizi aslında tavsiye etmem çünkü çocukların görebileceği zararları da düşünürseniz eğer bunun aslında ne kadar intikam duygusuyla yapıldığını da düşünürseniz gerçekten Ceza Kanunu'nda tekrar yer alması bence bu devirde insan haklarına aykırı bir şeydir ama bunun tazminat olarak karşılığı zaten vardır, bunu hepimiz biliyoruz yani medeni hukukta karşılığı vardır, tazminat olarak, manevi zarar olarak karşılığı vardır, manevi tazminat davası da açılabilir.
Bir de soyadıyla ilgili yani şu anda hâlâ davası beklemekte olan bir kişi olarak soyadıyla ilgili... Gerçekten, bir kadın olarak garipsedim bunu. Dediniz ki: "Bir kere, kadının evlenmeden önceki soyadını evlilik içerisinde tek başına kullanmasına Anayasa Mahkemesi yani tam anlamıyla fırsat vermedi, daha doğrusu verdi, AİHM'de de hatta bununla ilgili bir karar tescil edildi fakat ondan sonra her kadının tek tek dava açması gerekiyor bununla ilgili. Ben de bunu yapmak istemediğim için bu düzenlemenin iptali yani bütün kadınları bu kapsasın ve kendi soyadını yani evlilik öncesi soyadını kullanmak isteyen kadınlar bunu kullanabilsin diye dava açtım ama süründükçe süründü bu dava takdir edersiniz ki bu yargı sisteminde.
Şimdi, şöyle diyorsunuz "Bu uygulamalar... Ha, bir de kadının boşandığında velayeti kendisine verilen çocuklara kendi soyadını verebilmesinin yolunu açmıştır. Bu uygulamalar 'Aile toplumun temelidir.' anlayışına tamamen zıttır." Aileyi erkek mi kuruyor yani onun kurduğu bir şey mi aile de, bu aile toplumun temelidir anlayışına tamamen zıt? Yani bunun farklı ülkelerde farklı çözümlerini bulmuşlar, her iki soyadı da kullanılabilir, çocuk her iki soyadını da alabilir. Bugün, biz, mesela, ortak velayeti de savunuyoruz gerçekten boşandıktan sonra çocukların zarar görmemesi için, çocuk kendisi daha sonra hangisini tercih ediyorsa tercih edebilir yani ona çocuk haklarına göre de bu hak verilebilir ama bu anlayış, bence, aile bireyleri arasındaki birlik beraberliği zedeleyecek, biz duygusunu, aidiyet hissini yok edecektir, daha evlenmeden boşanmayı düşünen yeni nesil üzerinde yıkıcı etkisi olacak, aile birliği kurulurken boşanma sürecine de girecektir diyorsunuz. Yani ne alakası var, ben anlayamadım hakikaten. Yani zaten evlilik niyeti olan, o evliliği de güzellikle sürdüren insan sürdürür yani ben boşanayım da şimdi kendi soyadımı alayım diye boşanan bir kadın görmedim hayatımda yani bunca yıldır avukatlık yapıyorum, inanılmaz şiddet görüyor kadınlar ve siz de söylediniz, ne kadar, sonra başvuruyorlar mahkemelere, ne kadar vaka aslında içeride kalıyor, ne kadar kadının sesini biz hâlâ duymuyoruz? O nedenle, bunların gerçekten eşitlik ilkesine aslında aykırı uygulamalar olduğunu, ayrımcı uygulamalar olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle bunları da vurgulamak istedim.
Teşekkür ediyorum.