KOMİSYON KONUŞMASI

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Şimdi, çok ilginç bir durumla karşı karşıyayız. Gerçekten, bu tasarı bir paranoya tasarısı, ciddi bir paranoya tasarısı ve paranoya altında hazırlanmış bir tasarı fakat şaşkın bir tasarı da. Aslında tarihî bir gün yaşandığını düşünüyorum ben bu Komisyonda. Onun nedeni de şu: Herhâlde bu Meclisin geleneğinde böyle bir şey ilk kez oluyor. Bu, dolayısıyla, bir teamül de meydana getirecek. Şimdi, bu tasarının aslında kamuoyuna sunulan biçimi, iktidar teröre karşı elini güçlendirmek istiyor, sokak hareketine karşı kamu düzenini sağlayabilmek için birtakım yetkiler talep ediyor ve bu tasarı da buna bağlı olarak demokratik hak ve özgürlükleri kısmak ve aynı şekilde, kolluk güçlerine artı birtakım yetkiler vermek suretiyle buraya getirmeye, bir sonuç almaya çalışıyor. Peki, o zaman, her olayda -olaya felsefi olarak bakarsanız- bir sebep-sonuç ilişkisi vardır. Hiç baktınız mı acaba, kamu düzeni ve güvenliğini bozan sebep ne? Hangi sebep meydana geldi de bunun sonucunda kamu düzeni bozuldu? Şimdi, bu, "kamu düzeni ve güvenliği tasarısı" diye ifade edilen bu tasarının getirilmesinin nedeni, "çözüm süreci" dediğiniz ve kelimenin tam anlamıyla ülkede devletin ve aynı zamanda, devletin kolluk güçlerinin elindeki yetkiyi kullandırtmamanın sonucu olarak ortaya çıkmış. O zaman, çözüm sürecini ortadan kaldırırsanız ne kamu güvenliği yasasına ihtiyaç vardır ne iç güvenliğe ne dış güvenliğe ihtiyaç kalır. Bir tarafı burası.

Şimdi, burada ben dikkat ediyorum, Hacivat-Karagöz oyunu oynanıyor gibi yani biz şimdi burada konuşacağız, siz -parmaklarınız fazla- bir süre sonra diyeceksiniz ki: "Arkadaşlar, çekiyoruz." çekilecek ve yukarıdan gelen talimat doğrultusunda bu da aşağıya, Meclise, Genel Kurula inecek.

BAŞKAN - Şu anda siz de çekilmesi yönünde verdiğiniz önergenin gerekçesi üzerine konuşuyorsunuz.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Külliyen çekilmesini istiyoruz, biz sizin gibi işi kitabına uydurup da bir an evvel geçirmek için uğraşmıyoruz.

Bakın, Sayın Başkan, ben size bir şey söyleyeyim: İnşallah, bir dahaki dönem milletvekili olmayız, beraber sokakta oluruz ve yine inşallah, bir vali, kafasına eser, bize de gıcık kapmıştır, "Bunların ikisini de al, bir kırk sekiz saat ben gözaltına aldırayım." der ve biz de oraya gideriz, o zaman benim sana söyleyeceğim bir şeyler olur. Anlatabildim mi? Yani bunu bir tarafa koyalım.

Şimdi, bu iktidarın çok korkunç bir noktada olduğunu söylüyorum, bundan sonraki konuşmam bilimsel olacak, bunları ifade ediyorum, kayıtlara girsin diye.

Şimdi, "Oligarşinin Tunç Kanunu" diye bir kanun var. Bu kanuna göre, iktidarı ele geçirenler hangi yoldan gücü ele geçirmiş olursa olsunlar bu gücü asla elinden bırakmak istemezler. Resmî seçimlerin, iktidarda olanlar için kendilerini onaylatmaktan başka bir anlamı yoktur. Yani seçimler yapılıyor ama iktidar kendisini onaylatıyor, her yolu deneyerek. "Böylece iktidarların türü, hatta yapıları, resmen demokratik olanların bile yapılarını fiilen oligarşiye dönüştüren tunçtan bir yasaya tabidir." diyor Robert Michels. Hatta, ondan biraz daha farklı, "İktidardan kim ki bahsediyorsa oligarşiden bahsediyor." diyor ki buna da baktığınız zaman, gerçekte yukarıdaki bir avuç insanın her şeye karar verdiği bir rejimin çok fazla demokratik bir ilkeyle hareket ettiği ifade edilemez. Bu teoriler ve yaklaşım tarzlarına göre, demokratik iktidarların bünyesinde oligarşik eylemler vardır ve "Kim ki demokrasiden bahsediyorsa aslında aynı zamanda, oligarşiden de bahsediyor demektir." der. Burada bozulmanın yani demokrasinin oligarşiye dönmesinin nedeni bürokratik iktidardır ve bu bürokratik iktidar, her lider bir kez bürokraside hâkimiyet tesis edince hâkimiyetini sürekli kılacak yol...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - ...ve yöntemler araştırmaya başlar. Bürokratlar iktidarlarını devamlı kılabilmek için, başlangıçta savundukları hedef ve amaçlarından saparlar. Şüphesiz...

BAŞKAN - Sayın Yeniçeri, eğer biraz uzayacaksa sesi açayım, kayıtlara da girsin.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Aç, aç, biraz Müslümanlık yapın.

BAŞKAN - Yani, bitecekse şey yapmayayım.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Ben kayıtlara girsin diye söylüyorum. Zaten size hiçbir sözün faydası olmuyor ki. Ama Allah için söyleyin, yanlış mı? Yani, şurada ben Albert Einstein gibi bir yasayı getirsem size, şey yapsam... Belli, sonuç şimdiden belli işte.

Yönetimi bir kez ele geçiren kişiler iktidarlarını sürekli kılacak her yola başvururlar. Hatta kendi seçtikleri kişileri işbaşına getirebilmek için seçimleri kontrol altına almaya çalışabilirler, şekil A'da olduğu gibi. Kuşkusuz, bu yöneticiler kendi görüşlerinden yana ya da hiç değilse onlara en az rahatsızlığı verecek türden kaypak, ne ak ne kara türünden önergeleri benimsetmek için kurultay ve kongreleri avuçlarının içine almaya da kalkışabilirler. Nihayet iktidara sahip olanlar iktidarın bütün nimetlerini kendi yandaşlarına tahsis ederler. Bütün gücün ya kendilerinde ya da kendilerini destekleyenlerde olması için elinden gelen her şeyi de yaparlar. Bütün kaynakları tekeline almış iktidar ile iktidara talip olanlar arasında ne kadar olabilirse ancak o kadar adil bir yarış olabilir. Bu oluşumu bütün iktidar türleri için genelleştirmek mümkündür. Yapılan bilimsel analizlerde bu var.

Yönetimde, siyasette ve bilimde bütün süreç, iktidarı ele geçirme mücadelesine endekslenmiştir. İktidar putu, ahlak, din ve hatta estetik değerleri ikinci sıraya iter. İktidarın tarihte, her yerde insanın aynı olan ihtiras ve çabalarının sonucu olarak ortaya çıktığını görüyoruz. Genelde iktidarın ahlak kurallarına uygun olması hâlinde meşru görüleceği ifade edilse bile her iktidar kendi ahlakını kendi icat eder. İktidarın ahlakı da kuvvete dayanır. Her kuvvet de kendi iktidarını kurar. Hiçbir kuvvet yoktur ki etkinliğini sürdürdüğü zaman zarfında kendi haklılığını kabul ettirmemiş olsun.

Halk tarafından seçilmiş olsa bile bir kesimin siyasi zihniyetinin bütün erkleri kendi tekeli altına alması demokrasinin ruhuna aykırıdır. Demokratik iktidar, kendisini dengeleyecek olan kurumların hem sınırlandırılmasını hem de kontrolünü öngörür. Demokratik iktidarlar bu manada güçlü bir fren-denge sistemine sahiptir. Kuvvetlerin ayrılığı ve dolayısıyla hukuk devleti böyle bu olgunun yan ürünüdür. Blackstone "Zulme dayalı bütün hükûmetlerde kanun yapma ve uygulama hakkı, aynı şahıs ve aynı grup üzerinde toplanmıştır." der. Bak, "Zulüm bundan türer." diyor. "Bu iki gücün birleştiği yerde özgürlük olmaz." der.

Demokrasilerde iktidarlar milli egemenliğin tamamını kullanırlar ama hiçbir zaman millî egemenliğin veya millî iradenin kendilerinden ibaret olduğunu iddia edemezler. "Ben her şeyim, her şey benim." anlayışı demokratik sistemin özüne aykırıdır. İktidar sahipleri zor kullanmayı tekelinde tutar. İktidarın doğasında baskı vardır. Maurice Duverger'in dediği gibi, her iktidar bir baskı aracıdır aslında ve iktidarı elinde tutan, doğal olarak onu kötüye kullanmak eğilimindedir. Aydın kafalı bile olsa zorbanın iyisi olmaz. Torbanın da iyisi olmaz. Bunu da ilave edelim.

Baskının tekelini elinde tutan iktidar sahipleri kendi iradesini zorla başkalarına kabul ettirmeye; yine kendi çıkarlarını, kendi tercihlerini, kendi fikirlerini ve kendi tutkularını öne çıkarmaya çalışırlar. Bu, insan bencilliğinin aslında bir sonucudur.

Asırlar öncesinde Platon "Devlet" adlı eserinde demokrasinin kötü uygulamasını ironik bir şekilde şöyle ifade eder, der ki: "Kendimize 'halkın dostu' dedirmek yeter. Bütün şerefler bununla kazanılır." Yani, hani diyoruz ya: Milletten aldık gücümüzü. Yani, milletten bir aldım mı, tamam artık. Ondan sonra..."Saygısızlık nezaket olur, kargaşalık hürriyet olur, israf cömertlik olur, yüzsüzlük yiğitlik olur. Hayvanlar bile bu devlette başka her yerdekinden daha hürdür. O kadar ki, insan gözleriyle görmese inanmaz." diyor Platon. Ne zaman? Milattan önce 550 yılında.

Bitireceğim yani çok şey değil.

BAŞKAN - Son saniyeleriniz, bir daha uzatmayacağım.

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Aristoteles "Politikaya Giriş" adlı eserinde faturayı halka kesip şöyle der...

Ben bunları bu kadar çok çalıştım, hazırladım. Sen de beş dakika sabırlı ol.

"Demokrasi, halkın hukuk ilkelerini hiçe sayarak, sayı çoğunluğuna dayanarak dilediğini yapmasıdır". Bu sebepten olacak, egemenlik kavramının nazariyecisi Jean Bodin "Devletin Altı Kitabı" adlı kitabında "Demokrasilerde rüşvet, adam öldürme, ahlaksızlık yaygındır. Bu hastalıklar demokratik devletlerin ortak özelliğidir." deyip demokratik sistemi reddetmektedir. Bodin âdeta Türkiye örneği gibi olgular yüzünden demokrasi düşmanı olup çıkmıştır. Siz de bizi bu yüzden, herhâlde fena hâlde demokrasi düşmanı yapacaksınız.

Alphonse de Lamartine demokrasi ve cumhuriyette şöyle bir tanımlama yapar...

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - "Demokrasi ve ulus deyince bir halkı tüm sınıflarıyla, tüm yaşam biçimleriyle, tüm meslekleriyle düşünmek gerekir. İşte demokrasi, işte demokratik cumhuriyet". Böyle der.

Lamartine, görüşlerini örnekleyerek sınıfların imtiyazlara ayrılmasının karşısına ulusun birliğini, "aristokrasi" denilen tepeden yönetmek ve "demagoji" denilen aşağıdan yönetmek yerine de hükümetin evrenselliği kavramını koyar. Ardından da demokratik cumhuriyet olgusunu şöyle tanımlar... Son zamanlarda bu çok şey yapıldığı için literatüre girsin. "Biz ne aristokrasiyi seçtik ne de demagojiyi. Aristokrasi uygar ulusların aşağılanmasıdır. Demagoji ise uygar ulusların öldürülmesi, parçalanması ve yutulmasıdır. Demokratik cumhuriyet, aristokrasiyi de demagojiyi de reddeder. Demokratik cumhuriyet, ulus bünyesinde iki, üç, on halk yaratılmasını reddeder, ulusu tek halk olarak kabul eder".

Asırlar sonra Bernard Shaw hukuk ve demokrasiyi "memnuniyetsiz kitleler için yegâne umut kapısı, biricik teselli sarayı" olarak tanımlar. Hukuk ve demokrasinin toplumu memnun olunmayan bir gücün iktidarına karşı sınırlayıcı, farklılıkları koruyucu liman, toplumsal kaoslara karşı paratoner olarak niteler.

"Astığım astık, kestiğim kestik." modelinin demokrasi söylemi içerisinde sizin yaptığınız gibi "Dediğim dedik, dayattığım yasa" biçimine çevrilmesi, aslında barış değil çatışma getirir.

Son cümle: Türkiye'de mevcut onlarca farklı siyasal ve sosyal grubu bir arada ve dengede tutabilecek tek formül vardır: O da iktidarı dengeleyecek hukuk devleti ve demokrasinin gerçek anlamda yerleşmesidir. Hâlbuki siz iktidarı daha da fazla güçlendirmeye, baskıyı daha da fazla artırmaya çalışıyorsunuz. Böylece "Sık ulan, sık!" ideolojisini toplumun her tarafına yaygınlaştırmaya çalışıyoruz. Bu da halkımız için önümüzde zulüm getirecektir ve bu tasarı buradan gidecek ve çıktıktan sonra hem bu Komisyon hem de Mecliste buna "evet" diyenler bu çıkacak sonuçtan sorumlu tutulacaklardır.

Teşekkür ediyorum.