| Komisyon Adı | : | (10 / 77, 372, 491, 534, 693, 817, 868, 992, 1004, 1018, 1150, 1170, 1221, 1305, 1434, 1518, 1806, 1815, 1943, 2009, 2139, 2206, 2391, 2909, 2929, 3031, 3032, 3382, 3558, 3575, 3581, 3583, 3647, 3677, 3682, 3690, 3708, 3740, 3769, 3798, 3817, 3831, 3840) Esas Numaralı Meclis Araştırması Komisyonu |
| Konu | : | Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un, iklim değişikliği ve Bakanlık olarak iklim değişikliği çatısı altında yapmış oldukları projeler hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 29 .06.2021 |
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.
Hoş geldiniz Sayın Bakanım.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bakanımızın da vakti sınırlı olduğu için sadece soruları "efradını cami, ağyarını mâni" şeklinde sorarsanız...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Mümkün olduğu kadar kısaltarak görüşlerimizi bildirmeye çalışacağız.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Tamam, teşekkür ederiz.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Şimdi, sunumunuzda şöyle bir bilgi yanlışlığı var gibi geliyor. "Türkiye'deki üretilen elektriğin yüzde 52'si yenilenebilir enerji." diye bahsettiniz, oysa Türkiye'deki...
ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANI MURAT KURUM - Kurulu gücün, "kurulu güç" dedim.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Yok, sunumunuzdaki baskıya da baktım, orada bir yanlışlık var, yüzde 42 olması lazım, onu öncelikle belirteyim.
İkincisi, arıtma tesislerinden bahsettiniz.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yalnız, o yüzde 52 rakamı doğru.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Kurulu güç ama.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Kurulu gücün yüzde 52'si.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Ama ürettiğimiz elektriğin yüzde 42'si ancak şeyden kaynaklanıyor.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Öyle olabilir, bazı mevsimlerde HES'lerde azalma ve artış oluyor, yüzde 52'yi de aşıyor bazen sulak dönemlerde.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Evet.
Arıtma tesislerimizden bahsettiniz, 1.189 atık su arıtma tesisimiz olduğundan bahsettiniz ve yüzde 89 da sularımızın arıtıldığından bahsettiniz. Ancak şöyle bir sıkıntı var burada: Gene bakanlıkların vermiş olduğu bilgilere göre, Türkiye'deki arıtma tesislerinin yüzde 40'ının ya yeniden revize edilmesi lazım ya da tekrardan yapılması lazım. Yani ben Türkiye'deki suların yüzde 89'unun arıtıldığına inanmıyorum, bu oranın daha düşük olduğunu düşünüyorum. Özellikle OSB'lerimizin yüzde 55'inin henüz arıtma tesisi bulunmadığı göz önünde bulundurulduğu zaman ben bu rakamların doğru olduğuna inanmıyorum. Bunun sonucunda ne oluyor? Bunun sonucunda nehirlerimiz ne yazık ki kirleniyor. Türkiye'deki nehirlerin, yer sularının yüzde 40'ının kalitesi 3'üncü ve 4'üncü kalitede ve denizlerimiz kirleniyor.
Sunumunuzda da bol bol gündemimizdeki konulardan, Türkiye'nin konularından bir tanesi olan müsilajdan, deniz salyasından bahsettiniz. İklim değişikliğinin Türkiye'deki etkilerinden bahsederken müsilajı örnek olarak gösterdiniz. Evet, müsilaj iklim değişikliğiyle de alakalı çünkü deniz sıcaklığının artmasından da kaynaklanıyor ancak önemli sebeplerinden bir tanesi kirlilik yani insan kaynaklı. Bu nelere sebebiyet veriyor? Görüntü kirliliği, canlı hayatı ortadan kaldırılıyor, tehdit ediyor, ekonomik hayata da ciddi sıkıntılar veriyor, balıkçılar özellikle ciddi sıkıntı içerisinde, böyle giderse turizm sektörü de ciddi sıkıntı içerisine girecek bundan kaynaklı. Siz de bu müsilaj olayının bütün Marmara'ya, daha sonra ardından Ege'ye de sıçramasından sonra 4-5-6 Haziranda bir çalıştay düzenlediniz. Partnerlerinizden bir tanesi Marmara Belediyeler Birliğiydi hatırladığım kadarıyla. Eylem planı hazırladınız, ayrıntılarını burada verdiniz, 22 maddelik bir eylem planı. Bu çalıştayda partneriniz olan Marmara Belediyeler Birliği esasında 1970 yılında kurulmuş. 1970 yılında kurulurken kurulma amacı Marmara Denizi'ndeki kirliliği engellemek. Şimdi, bu Marmara Belediyeler Birliği 2012, 2015 ve 2017 tarihlerinde 3 defa Marmara Denizi Sempozyumu düzenlemiş ve toplamda da 9 defa çalıştay yapmış. Ayrıca Çevre ve Şehircilik Bakanlığınızın TÜBİTAK MAM'la yaptığı 2014 yılından bugüne kadar süren Denizlerde Bütünleşik Kirlilik İzleme Programı (DEN-İZ) hâlâ daha sürmekte, 2023 yılında sonlanacak ve bu projede 2 defa Ulusal Denizlerde İzleme ve Değerlendirme Sempozyumu düzenlemiş. Baktım, sayısız araştırma var, rapor var, makale var ve elimde Marmara Belediyeler Birliğinin -250 sayfalık bir rapor bu- 2017 yılında yapmış olduğu sempozyumun sadece sonuç kısmı var. Şimdi, Sayın Bakanım, bu 2017 yılındaki raporun sonuç kısmıyla yani neler yapılması gerektiği önerilen kısmı ile sizin eylem planınızı karşılaştırdığımız zaman yüzde 95'i örtüşüyor efendim. Demek istediğim şey şu: Ben bu rakamlara, bu raporlara baktığım zaman kendimi... Marquez'in biliyorsunuz bir Kırmızı Pazartesi romanı var; bir cinayet işleniyor, cinayetin işlendiğini herkes biliyor, bütün kasaba biliyor fakat o cinayet işleniyor. 2017 yılından beri, daha da geriye götürebiliriz, Sayın Bakanımız 1989 yılında yapılmış araştırmalardan bahsetti Marmara Denizi'yle ilgili, elimizdeki rapor 2017 en azından dört yıl evvelinde Marmara Denizi'nde kirliliği önlemek için yapılması gereken her şey belliyken biz... İşte, bir bilim insanının söylediği bir laf var: "Marmara Denizi öldü, şu an yaşadığımız süreç cesedin kokması." Yani biz Marmara Denizi öldükten sonra, ceset kokmaya başladıktan sonra bir eylem planı hazırlıyoruz ve bu eylem planı zaten elimizde dört yıl evvel var, öncelikle bunu belirtmek istedim size. Ayrıca Marmara Belediyeler Birliğinin hazırlamış olduğu eylem planının en altında "İstanbul'a yeni kanal, Kanal İstanbul" başlığı var; 8'inci. "İstanbul'a yapılacak olası bir kanalın Marmara ve boğazlar sistemi üzerindeki hidrodinamik ve ekolojik etkilerinin bilimsel ve nesnel temeller çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir." diye yazıyor. Şimdi, bu Kanal İstanbul'u biz özellikle Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak bu Komisyon çalışmalarımızda sıklıkla tartışmaya açıyoruz. Tartıştığımız konular... Burada hukuki boyutundan bahsetmiyoruz, ekonomik boyutundan bahsetmiyoruz, ekonomik olarak yapılır yapılamaz, söke söke alınır alınamaz, bunlardan bahsetmiyoruz, siyasi boyutundan bahsetmiyoruz; daha çok, Kanal İstanbul'un İstanbul'un iklimine, ekosistemine, Marmara Denizi'ne, ormanlara, tarım alanlarına muhtemel şekilde vereceği -belki kaçınılmaz olan- zararları tartışmaya çalışıyoruz, tartışmaya açıyoruz.
Öncelikle size bir soru sormak istiyorum: Aynı Kabinede görev aldığınız Ulaştırma Bakanımız geçen gün Kanal İstanbul'la ilgili bir açıklama yaptı, diyor ki: "Karadeniz'den Marmara'ya akış olacak." Ki siz de bunu söylüyorsunuz, bilimsel veriler de bunu söylüyor, çalışmalar da bunu söylüyor, yani eğer Kanal İstanbul açılırsa, bu proje gerçekleşirse Karadeniz'den Marmara'ya bir akış olacağını ve bu akış sayesinde Marmara'nın kurtulacağını iddia etti Sayın Ulaştırma Bakanımız. Ben size soruyorum: Siz aynı Kabinede yer alan bir Bakan olarak Sayın Ulaştırma Bakanımızın bu teorisine, tezine katılıyor musunuz? Umarım katılmıyorsunuzdur çünkü elimizde Orman ve Su İşleri Bakanlığının Marmara Denizi Kirlilik Raporu var, 2013 tarihinde yayınlanmış; bu raporda Marmara Denizi'ne kirlilik yükünü oluşturan kaynakların hepsi tespit edilmiş. Sayın Bakanın biraz evvel bahsetmiş olduğu çalışma, bu çalışma herhâlde. En önemli kirlilik yükünün Tuna Nehri kaynaklı olduğundan yani Karadeniz kaynaklı olduğundan bahsediliyor. Buna göre, Tuna Nehri'yle Karadeniz'e taşınan kirlilik yükünün yani Tuna Nehri'nin Karadeniz'e taşıdığı kirliliğin yüzde 50'si akıntıyla Marmara Denizi'ne taşınmakta hatta yapılması planlanan -ve başladı zannedersem- bu derin deşarjla Ergene havzasından gelecek olan toplam kirlilik yükünün yaklaşık 3,5 kat artacağından da bahsedilmekte.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi, Ahmet Vehbi Bey, o projeyle ilgili müsaade edersen biraz bilgi vereyim.
Ergene'den gelen sadece ileri biyolojik arıtma var ve sadece renk ve tuzluluğu gidermek için biz derin deşarjı veriyoruz yoksa durup dururken...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Şöyle, ben bu rapora dayanarak yani Orman ve Su İşleri Bakanlığının 2013 tarihli Marmara Denizi Kirlilik Raporu'na dayanarak bu bilgileri verdim.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yani onu özetle söyledim. Ben şu anda sadece ve sadece Ergene Nehri'nden...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Neyse...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Zaten deniz deşarjı tam olarak çalışmadı bir kere, bir. İnşallah önümüzdeki yıl sonunda tam devreye girecek, bunu da özetle belirteyim.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Tamam.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Orada sadece tuzluluk... Zaten deniz tuzlu, bir de renk problemini çözmek için...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Dediğim gibi, Sayın Bakanım, büyük ihtimalle muhtemelen sizin Bakanlığınız döneminde de yazılmıştır bu.
Devam edeceğim.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Toparlarsak çünkü çok soru...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Çok fazla bir şey kalmadı, devam edeceğim. Bakanımızı hazır yakalamışken meramımızı, derdimizi anlatalım.
Marmara Denizi'ne eğer bu Kanal İstanbul... Marmara Denizi'ne her yıl 2,2 kilometreküp organik yük deşarj edilmekte. Marmara Denizi bu yükü kaldıramadığı için bugün komaya girmiş durumda, bugün yaşadığımız hâl koma. Eğer Kanal İstanbul projesi... ÇED raporuna göre, Karadeniz'den gelecek ilave su miktarı 21 kilometreküp. Bunun yüzde 10'unun organik yük olduğu kabul edilirse ki ÇED raporu böyle kabul ediyor yani bu da 2,1 kilometreküpe tekabül eder, toplam organik yük 2 katına çıkacak. Bu da bugün koma hâlinde olan Marmara Denizi'nin tam anlamıyla ölmesi anlamına ne yazık ki gelmekte. Projeye göre, Sazlıdere ve Küçükçekmece gölleri iptal oluyor, bu kanal açımına başladık ama kanalı tam olarak açamadık ancak Sazlıdere ve Küçükçekmece göllerinde çalışmayı yaptığımızı varsayalım. Bu Sazlıdere ve Küçükçekmece göllerinin dip taramasıyla 90 milyon metreküplük organik madde zengin kütlenin Marmara Denizi'ne girmesi söz konusu yani bu bile -daha bitmese bile- çok ciddi sıkıntılar getireceğini göstermekte. Esasında bilim insanlarının tartıştığı konu, beton kanalın yani Kanal İstanbul'un Marmara Denizi'nin oksijen seviyesine etki edip etmeyeceği değil, edeceği kesin, bu etkinin ne kadar zamanda olacağıdır. Yani esasında bakılırsa şöyle bir ikilemle karşı karşıyayız: Bizim Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu şunu söylüyor: "Ya Kanal ya İstanbul" diyor. Ben bu raporları okuduğum zaman aklımda şu belirdi: Ya Kanal ya Marmara Denizi. Esasında böyle bir tercihle de karşı karşıyayız.
Ayrıca Kanal İstanbul'un yer altı ve yer üstü su kaynaklarına etkisinin son derece hayati olacağını biliyoruz. Projeyle İstanbul'un önemli su kaynaklarından bir tanesi olan Sazlıdere Barajı'ndan vazgeçeceğiz. Acaba şu anda böyle bir lüksümüz var mı?
Ayrıca, İstanbul'un en önemli su kaynağı olan Terkos Gölü'nün su toplama havzasının önemli bir kısmı da heba edilebilecek. Esasında en iyi tablo, DSİ'nin...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Şimdi Ahmet Bey, su meselesine girdiğin için ben söyleyeyim.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Buyurun.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Terkos'un etkilenme oranı yüzde 1 bile değil.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Vallahi, ben DSİ'nin raporlarından bahsediyorum Sayın Bakanım.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Biliyorum, DSİ'nin raporu...
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Benim aldığım rakamlar tamamıyla DSİ'nin raporunda hatta basında "sümen altı rapor" diye geçen rapordan bahsediyorum, aldığım rakamlar bunlar.
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Sazlıdere Barajı'nın yerine 3 tane baraj yapılacak, onu da özetle belirteyim.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Benim söylemek istediğim, benim vermiş olduğum bu rakamlar...
BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Yani İmamoğlu'na söyleyin, İstanbul'un su meselesinden dolayı korkmasın.
AHMET VEHBİ BAKIRLIOĞLU (Manisa) - Demek DSİ biraz daha endişeli bu konuda, bu konuda bir rapor yazmış. Benim söylediğim bütün rakamlar, veriler, devletin rakamları, DSİ'nin raporlarından bahsediyorum, görüş yazılarından bahsediyorum. DSİ diyor ki: "Terkos Gölü'nün tuzlanması durumunda -ki bu da bir ihtimal- İstanbul'un, suyunun yüzde 30'unu kaybetmesiyle karşı karşıya kalabiliriz." Yani 6 milyon insanın suyundan bahsediyoruz.
Sayın Bakan, Marmara Denizi'yle alakalı yapmış olduğu sunumda şehirleşmeden bahsetti, şehirleşmenin bu denize vermiş olduğu yükten bahsetti, kirlilikten bahsetti. Eğer Kanal İstanbul yapılırsa en iyimser ihtimalle 500 bin insan, 2 milyon insana kadar çıkacağı da söyleniyor... Yani burada ciddi bir şehirleşme olması da söz konusu. Ancak ben ÇED raporlarına baktığım zaman, ÇED raporlarında bu husus yani özellikle bu şehirleşmenin İstanbul'a, Kanal İstanbul'un İstanbul'a vereceği havayla ilgili, iklim değişikliğiyle ilgili konular es geçilmiş. Yapılan araştırmalar da bunun yoğun sis ve alçak bulutlar oluşturabileceğini bizlere gösteriyor, bu bir ihtimal dâhilinde. Yani yeni bir havalimanı yapıldı kuzeyinde, şayet bu gerçekleşirse bu havalimanının ulaşımı konusunda ciddi sıkıntılar olacak gibi gözüküyor.
Özetlemem gerekirse -daha konuşacak çok şeyim var ama arkadaşlarım da konuşacaklar- bu Kanal İstanbul'un gerçekleşmesi durumunda, bırakın İstanbul'u, Marmara Denizi; bırakın Marmara Denizi'ni, Marmara Denizi'ne çevresi bulunan, o çevrede yaşayan bütün insanların hayatını etkileyecek bir felaket olacaktır ve ne yazık ki bunu geri döndürme şansımız yok. Bu riski almaya değer mi? Bu riski ne için alıyoruz? Bunun iyi hesap edilmesi gerektiğini düşünüyorum.
Teşekkür ediyorum.