KOMİSYON KONUŞMASI

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Teşekkür ediyorum Sayın Bakanım.

Öncelikle Sayın Bakanım, sunumunuz için ben de ayrıca teşekkür ediyorum.

Şimdi biz arkadaşlarımızla beraber aynı zamanda Çevre Komisyonu üyesiyiz ve daha önceden de 2 tane yasa çıkardık. Çevre Komisyonunda özellikle "poşet yasası" olarak tabir edilen yasada da hemfikir olup oy birliğiyle de geçirdik. Neticede, önümüzdeki gelecek günlerde de yine hem diğer konularda, çevre konusunda da biz her şeye, size katkı sunmaya da hazırız çünkü çevreye baktığımızda, çevre sadece bir siyasi malzeme olarak bir kısım kişilerin kullandığı gibi değil yani torunlarımıza bile hesap veremeyeceğimiz, önem arz eden bir konudur.

Sayın Bakanım, yirmi yıllık AKP hükûmetleri döneminde Sayın Bakandan önce birçok bakan sorumluluk aldı, çalışmalar yaptı. Hem ülkemizin yirmi yıldır şehircilik çalışmalarında hem de çevre yani canlı yaşamını yöneten bir Bakanlığı da yönetmektesiniz. Sayın Bakandan önce de AKP hükûmetlerinin farklı bakanları aynı işi yirmi yıldan bu yana da yapıyordu. Şehircilikten, izin verirseniz, başlamak istiyorum ben Sayın Bakanım. Yirmi yıldır hükûmetlerinizin uyguladığı şehircilik politikaları sonucunda tam bir kaosun içine düştüğümüzün de en önemli göstergesi Sayın Cumhurbaşkanının itirafı olsa gerek. "Silüeti bozan binaları kim yaptı?" diye inanın soruyu bize sordu. Burada, açıkça söylüyorum, güler misin ağlar mısın, öyle bir duruma gelmiştik. Nefes alamayan, güneş görmeyen binaları inşa ederek dar alanlarda akıl dışı nüfus yoğunlukları yaratarak altyapı ve trafiği de âdeta büyükşehirlerde maalesef felç ettiniz, bunlar eleştirilerimiz. Şehirleri de yaşanılabilir olmaktan çıkarmaya başladınız, âdeta bir beton denizi hâline de döndü Sayın Bakanım. Bugün yirmi yıllık politikalarını yaşama geçiren siz 8'inci Çevre Bakanısınız. Bakanların tek güç olarak yönettiği ve uygulamaya koyduğu şehircilik politikaları sonucunda geldiğimiz noktada, ifade etmem gerekirse, insanların yaşam kalitesinin arttığını, iklim değişikliğine olumlu katkı sağladığınızı, çevreyle barışık bir betonlaşma uygulamaları yapıldığını siz söyleyebilir misiniz Sayın Bakanım? Sorum bu. Bu konuda yanlışlar yapıldıysa, Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi, bunun sorumlusu kimdir ya da kimlerdir? Ben onları da sizlerden öğrenmek istiyorum. Tüm bunların ötesinde 2002 yılında iktidara geldiğinizde, ülkemizde üç yıl önce Marmara depremini yaşamıştık, yaşanan acı olaylarda binlerce, on binlerce vatandaşımızın yaşamını yitirdiği deprem gerçeğine karşı riskli bölgelerde, özellikle de İstanbul'da yirmi yılda sorunları neden çözemedik? Bunu öğrenmek istiyorum.

Riskli yapıları neden yirmi yıldır vatandaşlarımızın böyle bir huzur çatısı altına, hâline getiremedik? Bunun nedenini öğrenmek istiyorum. Neden engellendi ya da kimler engelledi ya da niye başarılamadı? Bunları sizlerden öğrenmek istiyorum.

Açıklamalarınıza baktım, az önce de izledim yani Komisyonumuza ve raporumuza önemli bir veri olarak da katkı sağlayacaktır. Mevzuat yetersiz ise, yasa yeterli değilse, sözlerimin başında dediğim gibi, kaynak da yok ise biz zaten bu konuda, sizlere her konuda, daha önceki Komisyondan çıkanlar, kanunlar doğrultusunda nasıl yardımcı olduysak bunlarda da yardımcı oluruz.

Yine, bugün siz kurumun sorumlusu bir Bakansınız. Marmara Bölgesi'ne baktığımızda hatırlıyorsanız bundan belli bir süre önce müsilaj meselesi gündeme geldiğinde 5 büyükşehir belediye başkanımız ve aynı zamanda Marmara Denizi'ne kıyısı olan belediye başkanlarımızla bir toplantı yaptık Sayın Bakanım ve o toplantıda ben de vardım, hatta konuşmaların arasında geçerken "Marmara Belediyeler Birliği olarak evet bizi buraya topladınız, çok da iyi ettiniz, herkes kendi düşüncesini, fikrini söylesin ve sorunun çözümü bir an önce de çözümlensin." demiştik. Orada o gün gündem Kanal İstanbul değildi ama konuşmanın içeriğinde ben sizden izin alarak da şunu söylemiştim: "Yani Kanal İstanbul'la ilgili ilk kazma vurulmadan önce -Sayın Bakanım- yine Marmara Birliği Belediyelerinin yaptığı gibi bizi bir araya getirirseniz, bizi bir araya toplarsanız ve Kanal İstanbul'la ilgili düşüncelerimizi alırsanız seviniriz." demiştik, siz de "Tamam." demiştiniz fakat ilk kazma vuruldu maalesef böyle bir toplantıyı yapamadık Sayın Bakanım.

Şimdi, yirmi yıldır uygulanan şehircilik politikalarının sonucunda da kum, çimento ve su karıştırarak beton üreten ülke hâline dönüştük Sayın Bakanım. Milyon, milyar liralarımızı, kıt kaynaklarımızı betona yatırarak hatta bunlar için dövize endeksli kullanma garantili anlaşmalar yapıp önümüzdeki yılları da borçlanarak yapılan şehirleşme sizce akılcı, modern bir şehirleşme modeli midir? Bunu da sizden öğrenmek istiyorum. Bu şekilde, varını yoğunu, hatta geleceğini borçlanarak betona yatıran ve bu sayede yüksek teknoloji üreterek gelişim gösteren dünyada başka bir ülke örneği var mıdır? Sizden bunu da öğrenmek istiyorum.

Yine, göz göre göre gelen facia olan Marmara Denizi'nde görülen müsilaj probleminin çözümüne yönelik 22 maddeden oluşan Marmara Denizi Eylem Planı'nı hazırlayarak kamuoyuyla paylaştınız; biz de oradaydık, hatta ben de imzamı attım. Hep birlikte destek veriyoruz fakat Marmara Denizi'nin bu hâle gelmesi mi gerekiyordu bu çalışmalara başlamak için? Çünkü bunlar 2012'de, 2017'de yine görülmüştü, yine aynı kararlar alınmıştı.

Yirmi yıldır bu konudaki sorumlular kimlerdir Sayın Bakanım? Bunları sizden öğrenmek istiyorum çünkü her Çevre Bakanı geldiğinde inanın ki bir şeyler söylüyor: "Tamam, tamam, tamam, tamam..." "Cak"lar, "cek"ler konuşuluyor ama yirmi yılın sonuna baktığımızda, emin olun ki elle tutulur bir mesafe, bir arpa boyu yol aldığımızı da göremiyorum.

Yine, şöyle başlamak istiyorum: Artık kirleri temizlemek yerine kirletmemeyi öğrenelim ve öğretelim. Bunun için çalışmalar nelerdir? Bunları öğrenmek istiyorum.

Birkaç soru da, Sayın Bakanım, kendi seçim bölgem Trakya'dan; oralarla ilgili de hem sizden bilgi almak istiyorum hem birkaç tane olayı da sizinle paylaşmak istiyorum.

Öncelikle, artık tüm Türkiye'nin yakından takip ettiği Ergene Nehri'mizi sormak istiyorum. Niye bunu sormak istiyorum? Çünkü her sayın bakan geldiğinde -dediğim gibi, 8 bakan geçirdik- öncesinde "Merak etmeyin, su temizlenecek." dendi, daha sonrasında "Biz burada yüzeceğiz." dendi, daha sonrasındaki bir bakan çıktı, "Merak etmeyin; yaptığımız çalışmalardan sonra burada balık tutar hâle geleceğiz." dedi, hatta ben de karşılıklı konuşmaya girdiğimizde "Oltaları da ben alacağım. Gelin, hep beraber tutalım." demiştim ve şimdi geldiğimiz noktada, 2021'de maalesef aynı şekilde giden bir durum var.

Yıldız Dağları'ndan doğan, 283 kilometre uzunluğunda bir nehir Ergene Nehri. Maalesef sanayi atıklarının yanında ziraat, ilaçlama, gübreleme, evsel atıkların da karıştığını hepimiz biliyoruz; artık halk sağlığını da tehdit ediyor, gıda güvenliğini de sorunlu hâle getiriyor. Şu anda, bütün uzmanların ve bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucunda, beşte 1'ini su, beşte 4'ünü de sıvı, ne olduğu belli olmayan kimyasal atıkların çevirdiği ve aktığı bir sıvı olarak niteleniyor Ergene Nehri. Çevre Bakanlığı olarak sizler mutlaka bir şeyler yapıyorsunuz, yatırımlar yapıyorsunuz ama sonuç itibarıyla, denetimsizliklerden dolayı sonuç alamadığımızı da görüyoruz Sayın Bakanım.

Az önce verdiniz, birtakım denetlemeler yapıldığını söylediniz ama şunu açıkça ifade etmem gerekirse: Şu anda özellikle nehrin akmış olduğu ve sonlarına doğru belirlendiği kısımda öyle fabrikalar var ki kaçak deşarjlar dahi yapılıyor Sayın Bakanım, bunu da bilginize sunarım.

Şimdi, baktığımızda, yine Ergene'de kadmiyum, kurşun -not almışım buraya- krom, çinko, siyanür, sülfat, bakır, demir, yağ, florür, fosfor, zehirli bütün kimyasal maddeler var; yok yok yani öyle bir havaya geldik. Bir zamanlar bu ova bereketiyle ünlüydü ve hâlâ, şu anda, Trakya'ya baktığımızda, pirincin Türkiye genelinde yüzde 43'ünün çıktığı bir yer, ayçiçeğinin de yaklaşık yüzde 60'ın üzerinde çıktığı bir yer ve maalesef hâlâ Ergene de temiz değil.

Yani, kısaca sormak istiyorum: AKP hükûmetlerinin yirmi yıl sonra 8'inci Bakanı ve iki yıldır da görevde olan birisi olarak, Ergene Nehri'nin hâlâ gözlerimizin önünde zehir akmaya devam etmesinin nedeni gerçek anlamda nedir Sayın Bakanım? Bunu öğrenmek istiyorum. Mevzuat mı, yasama mı, irade mi yetersiz? Bunlara siz karar vereceksiniz.

Yine, yirmi yıldır 8 bakanın, tek başlarına yetkili ve güçlü hükûmetler arkalarında olmasına rağmen sorunu çözememesinin nedeni nedir? Bunu da sizden öğrenmek istiyorum ve açık yüreklilikle ifade edeceğinizi de biliyorum çünkü bunu en iyi siz biliyorsunuz Sayın Bakanım. Siz bizi aydınlatırsanız gelecek için önemli bir adımı bizler de atmış olacağız.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Evet, teşekkür ederiz.

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Bir saniye, bitmedi daha Sayın Bakan.

BAŞKAN VEYSEL EROĞLU - Bitirelim. Tamam da yani neredeyse Bakanlık kadar soru soracaksınız.

VECDİ GÜNDOĞDU (Kırklareli) - Bitireceğiz, bitireceğiz ama zaten hazır burada Bakanı bulmuşken, dolayısıyla, hem sorularımızı hem düşüncelerimizi aktarmak istiyoruz. O da, Sayın Bakanım da, sağ olsun, bugün vaktini ayırdı, "iklim krizi" ve "kuraklık" olarak adlandırdığımız bu Komisyona geldi; biz de onurlandık, gururlandık. Zannediyorum ki Sayın Bakan da zaten bunları bizden alıp ona göre değerlendirmelerde de bulunacaktır.

Şimdi, Sayın Bakanım, bizim bölgemiz Kırklareli olarak baktığımızda muhteşem bir coğrafyası var. Yani âdeta böyle Batı'ya açılan bir cennet köşe fakat Kırklareli halkı plansız ve hatalı yer seçimi yapılan RES'ler istemiyor, ciddi anlamda geliyor ve hâlâ biz engelleyemiyoruz.

Yine bütün dünyanın, özellikle Almanya'nın "2038'den itibaren termik santralleri kapatıyoruz." dediği bir süreçte biz Trakya'ya yeni termik santraller yapmak istiyoruz. ÇED başvurularından sonra çeşitli başvurularımızı yaptık, mahkemeler açıldı ve Kırklareli İnece Ovası'ndaki termik santral iptal edildi, aynı zamanda Vize'deki termik santral de iptal edildi fakat hâlâ Trakya'nın başka illerine, başka ilçelerine bunlar yapılmak isteniyor. Ve şu anda bizim Kırklareli Pınarhisar ilçemizde Limak'a ait bir tane çimento fabrikası var. Daha önce birçok ÇED başvurusunu mahkeme kararlarıyla iptal ettirdik çünkü uygun değildi fakat hâlâ baktığımda önümüzdeki süreçte ısrarla yine 7 tane kalker ocağının ihalesinin açılması durumu var. Bunu öğrenmek istiyorum; bu doğru mudur, değil midir, Bakanlığınızın böyle bir düşüncesi var mı? "Neden?" diye sorarsanız çünkü Limak'ın etrafında özel şahıslara ve kişilere ait zaten kalker ocakları var. Oradaki şirket gitsin, o kalker ocaklarından satın alsın. Öbür türlü sanki sadece gelip burada kamuya ait alanda ki kalkerleri bedavaya alma düşüncesi gibi bir düşüncesi var. Bunu da size aktarmak istiyorum.

Yine yer altı sularımız ciddi anlamda çekiliyor, topraklar verimsizleşiyor. Bunlardan sizin bilginiz olmasını istiyorum.

Trakya bölgemizde çarpık sanayileşmenin yaşandığı -not almışım- geri dönüşü mümkün olmayan bir Marmara Bölgesi istemiyoruz Sayın Bakanım. Artık Trakya'nın tümüyle tarımsal sit alanı olarak ilan edilmesini de konuşmak zorundayız burada. Marmara'yı belki kurtaramayacağız ama sadece rehabilite edebiliriz fakat Trakya'yı da kurtarabiliriz. Bu da nasıl? El ele verip aynı sorunların Trakya'da yaşanmasına izin vermeyerek olur. Trakya'da Trakya halkı, Kırklareli halkı toprağını, merasını Bakanlıktan korumaya çalışıyor Sayın Bakanım. Evvelsi gün burada yine Komisyon toplantımızda söylemiştim, bizim Lüleburgaz'ımızda, Sakızköy'de maalesef böyle meralar var ve Bakanlığa karşı biz dava açıyoruz. O konuda bilginiz olsun, mutlaka da olacaktır ve bu bir trajedidir diye bakıyorum.

Devam edeceğim bir iki konu daha var. Onları da sorduktan sonra zaten sunumumu da sorularımı da bitireceğim.

Şimdi, bir de vahşi rant hırsıyla açıp kapatanların yapacağı yatırımların planlaması yapılıyor. Bunları sakın yapmayın Sayın Bakanım. Koruyup kollama gibi göreviniz de var. Bilindiği gibi arazi bozulmalarının en önemli nedenlerinden biri enerji ve maden politikaları. Bu doğrultuda, Trakya bölgesinde Kırklareli'mizde bereketli toprakları ve su kaynaklarını korumak için yani gıda ve suyumuzu korumak için, kirli sanayi yatırmaları için tam koruma alanı ilan etmeyi düşünüyor musunuz? Bunu sizden öğrenmek istiyorum.

Yani yaşadığımız bölgeyi savunan üreticimiz, çiftçimiz, köylümüz topraklarını koruma altına almak istiyor Sayın Bakanım. Sizlere bunlara sormak istiyorum.

Beni dinlediğiniz için teşekkür ederim, sağ olun.