KOMİSYON KONUŞMASI

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Peki, Sayın Başkan, teşekkür ediyorum.

Tabii usulümüz de böyle aslında. Gruplar adına önce grup sözcüleri geneli üzerinde konuşuyor, sonra da dileyen üyelerimiz de geneli üzerine söz alıyorlar, biterse tabii ki maddelere geçeceğiz. Teşekkür ediyorum ayrıca.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri ve salonumuzda bulunan çok kıymetli bürokratlarımız, değerli basın mensupları; hepinizi saygıyla selamlıyorum. Aynı zamanda, Komisyonumuzu teşrif eden diğer demokratik kitle örgütleri, kurum ve kuruluşlarının temsilcilerini de saygıyla selamlıyorum.

Evet, 25 maddelik bir kanun teklifi var. Yürürlük ve yürütme maddelerini bir kenara koyarsak 23 madde. 23 maddeyle 20 ayrı kanunda veya 18 kanun, 2 kanun hükmünde kararnamede değişiklik öngören bir kanun teklifi. Yani neredeyse her madde farklı bir kanunu... Yakında bu da aşacak herhâlde yani performans oraya doğru gidiyor. Yani 23 maddeyle belki 30-40 kanunu bile değiştirme teklifleri de gelecek herhâlde.

Değerli arkadaşlar, tabii, bu konudaki sözlerimi bırakıyorum. Çünkü benden önce Sayın Kaboğlu da ve diğer arkadaşlarımız da, milletvekillerimiz de olmak üzere eleştiri yapıldı, hep yapıyoruz. Etki analizi nerede, bunu hep soruyoruz gibi.

Şimdi, bakın, 20 ayrı kanun, ben bunları tek tek çıkardım. Malum Köy Kanunu var mesela, Köy Kanunu'nda değişiklik, Tababet ve Şuabatı yani bu tabipleri ilgilendiren bir mesele, Türk Parasının Kıymetini Koruma Hakkında Kanun, Orman Kanunu, afetlerle ilgili bir kanun, 7269, Sağlık Bakanlığına bağlı sağlık kurumlarıyla ilgili kanun, Kooperatifler Kanunu, İmar Kanunu, Terörle Mücadele Kanunu, Merkez Bankası Kanunu, Rekabetin Korunması Hakkında Kanun, Gümrük Kanunu, Kamu Mali Yönetimi ve Kontrol Kanunu, Engelliler Kanunu, Çek Kanunu ve torba birkaç kanun da bunun içerisinde, coronavirüs salgınıyla ilgili kanun, gümrük personeliyle ilgili kanun. Yani tabii, kanunların isimlerini tek tek özellikle saymak istedim. Çünkü ne kadar farklı alanlara değinildiğini teklifte daha iyi algılamak adına.

Şimdi, benden önceki değerli milletvekilimiz yaptığı konuşmasında işte bu tutukluluk süresi vesaire... Değerli arkadaşlar, bunun burada ne işi var? Biz, Plan ve Bütçe Komisyonuyuz, Adalet Komisyonunu ilgilendiren bir meseleyi burada kim tartışacak? Yani yasama kalitesi diyorsak kaliteli bir yasama faaliyetini sağlayabilmek, üretebilmek, yerine getirebilmek bu Komisyonda mümkün mü? Adalet Komisyonunu ilgilendiren, tamamen hukuki bir işlem olan, tamamen hukuki bir niteliği olan bir düzenlemenin burada nesini biz konuşuyoruz, tartışıyoruz? Yani "Hani bu kâğıt oyunlarında joker vardır, her şeyin yerine geçer, bütün komisyonların yerine geçer. Bu Plan ve Bütçe Komisyonu joker komisyonu gibi, her şeyi buraya verelim, torba torba buradan çıkaralım." bunu diyorsanız artık bu, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığına, o yüceliğine -İbrahim Kaboğlu hocamın altını çizerek vurguladığı- ona halel getirmez mi?

Değerli arkadaşlar, bu doğru bir şey değil, bunu bir kez daha altını böyle kalın çizgiyle çizerek söylüyorum. Yani orman içinde tesis yapılmasına yönelik izin verilmesinin bizim Komisyonumuzla ne ilişkisi olabilir, ne alakası olabilir Plan ve Bütçe Komisyonuyla? Yani bütçeyle, planlamayla ilgili bir mesele midir bu? Bunlar anlaşılır şeyler değil. O nedenle, bu konudaki eleştirimi bir kez daha vurgulamak istiyorum.

Bakın, Köy Kanunu kapsamında güvenlik korucularının maaşıyla ilgili... Tabii ki mağdur olmasınlar, bu konuda maaşları insanca yaşamı gerektirecek düzeyde olsun vesaire; kabul ediyorum. İyi ama Köy Kanunu'nda köyün tanımı var, nüfusu 2 binin altında olan yerleşim bölgesi kanunda da var. Hatta Köy Kanunu'nda der ki: "Güvenlik korucularının görev alanı, görevli oldukları köyün hudutları içinde kalan alandır." Güzel. Şimdi, bu güvenlik korucuları Diyarbakır'da yok mu? Var değil mi? Malatya'da yok mu? Var değil mi? Mesela, Gaziantep'te yok mu? Var değil mi? Var. Buralarda köy kaldı mı değerli arkadaşlar? Bir tane köy kaldı mı bana söyleyin? Köy tüzel kişiliği diye bir şey var mı bu illerde? Köy Kanunu'ndaki tanımında "Güvenlik korucularının görev alanı, görevli oldukları köyün hudutları içinde kalan alandır." der ve köyün tanımını da yapar, köy tüzel kişiliğini, köy ihtiyar meclisini, köy muhtarını, hepsinin açıklamasını, tanımını yapar. Köy mü var orada? Yani güvenlik korucusunun maaşını Köy Kanunu üzerinden artıralım; güzel, iyi ama biz burada yanlış bir şey yapmıyor muyuz? Yani kanuna aykırı bir durum yok mu? Fiilî bir durum, defakto bir durum yok mu? Köy Kanunu sadece köyleri kapsar. Bakın, 6360 sayılı Kanun'la büyükşehir sınırları içerisinde bulunan köylerin tüzel kişilikleri kaldırıldı, hepsi mahalle oldu. Köy diye bir şey kalmadı, biz hâlâ köy korucularının maaşlarını Köy Kanunu üzerinden artıralım; güzel, ama buna bir düzenleme getirelim, bu doğru değil; önce onu getirirsiniz, yasama kalitesi budur, ondan sonra gerekli işlemi yaparsınız. Yani şu anda aslında kanuna aykırı fiilî bir durum var ortada, bunu özellikle belirtmek isterim.

Şimdi, değerli arkadaşlar, yürürlük maddesi üzerinde, 18'inci maddede değişiklik yapılıyor ancak torba kanunun, mesela, 7061 sayılı Kanun'un 63'üncü ve 93'üncü maddeleri, ilgili kanunlara işlenmiş olduğu için kanun metnine baktım mevzuattan "İlgili kanunlara işlenmiştir." deniliyor. Yani o kanunun içerisinde ne olduğunu göremiyorsun; ilgili maddelerine, ilgili kanunlara dönüp işlenmiş hâline bakıyorsun. E, biz burada o torba kanunun süresini yeniden düzenliyoruz, hâlbuki işlenmiş olduğu ilgili kanunlarda değişikliği niye öngörmüyoruz? Direkt oraya, oralara atıfta bulunarak o kanunlara yönelik düzenlemeyi getirin. Niye torba kanunun öngördüğü süreyi bir daha torba kanunla uzatıyoruz? Ben bunun mantıken de pek doğru olmadığı düşünüyorum.

Tabii, teklifin 19'uncu maddesinde, bu 6758 sayılı OHAL Kapsamında Bazı Düzenlemeler Yapılması Hakkında Kanun'un 19'uncu maddesinin (2)'nci fıkrasındaki süre üç yıldan altı yıla uzatılıyor. Yani bu, aslında OHAL Kanunu'nun süresinin üç yıl daha uzatılması. Şimdi bu üç yıl daha uzatılıyor da yani OHAL düzenlemesi, yani OHAL düzeni sekiz buçuk yıla uzatılmış olacak toplamda. Yani biz, bir OHAL rejimi, OHAL ülkesi ve bunu da artık kanıksamış, alışkanlık hâline getirmiş bir ülke hâline geldik.

Değerli arkadaşlar, polisimiz, güvenlik kuvvetlerimiz, jandarmamız terörle mücadele de asayiş de ve can ve mal güvenliğimizin korunmasında her zaman her yerde olmalıdır, güçlü olmalıdır bizim kendi can ve mal güvenliğimiz için ama artık şu şehir girişlerinde böyle anlamsız kontroller, sürekli denetimler yani biz buna alıştık, belki kanıksadık ama artık demokrasinin var olduğu ülkelerde görülmeyen uygulamalar ülkemizde de bir alışkanlık hâline getirilmeye çalışılıyor; bu da ayrı bir mesele.

Tabii, mesela, Diş Hekimleri Birliğinin görüşü veya diş protez teknikerlerinin, teknisyenlerinin örgütlü yapılarının görüşleri var mı bilmiyorum. Onlar buradalar mı, gelecekler mi o konuyla ilgili...

Ormanlık alanlarda hava ayrıştırma tesisleriyle oksijen, azot ve argon gazları ayrıştırılarak depolanacak. Güzel, zaten "orman" diye bir şey kalmayacak yakında, her önüne gelen tesis... Daha önce bir kanun değişikliğiyle zaten orman alanlarında her şeyin, tesislerin kurulabilmesinin önü açılmıştı. Peki, bunun orman ekosistemine olumsuz etkileri konuşulmayacak mı, tartışılmayacak mı? Bu Komisyonda hepimiz bu konuda belki bir söz sahibi olabiliriz ama yetkin bir komisyon olan Tarım, Orman ve Köyişleri veya Çevre Komisyonu niye görüşmüyor? Neden Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonunun tali komisyonlar arasında yeri yok?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Buyurun, tamamlayın Sayın Sındır.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Tali komisyon olarak bile yok Tarım, Orman ve Köyişleri Komisyonu veya Çevre Komisyonu.

Şimdi, bakın, teklifin 5'inci maddesiyle sözde "Mağduriyetlerin giderilmesi sağlanacak." deniliyor. Oysa ki burada -bakın, şu ifade- "meydana gelen ve genel hayata etkili olan deprem afetleri nedeniyle" ibaresinin yerine "meydana gelen deprem afetleri sebebiyle genel hayata etkili afet bölgesi olarak kabul edilen yerlerde" ifadesi getiriliyor. Aslında burada gözden kaçırılan bir şey var: İzmir depreminde afet bölgesi kabul edilen bir yer yok. İşte, o nedenle yapılan itirazlar var, deprem mağdurlarının o nedenle yaptıkları itirazlar var. Şimdi, o itirazların karşılığında, bir kanun değişikliğiyle afet bölgesi kabul edilen yerlerde olan kişilere yönelik bir uygulama getiriyorsunuz yani afet bölgesi ilan edilmediyse ki edilmedi, ki bunu hep tartışıyoruz, "Neden ilan etmediniz, neden bu konuda teklifin 5'inci maddesiyle 7269 sayılı Kanun'un gereğini yapmıyorsunuz?" diyoruz. Şimdi, oraya, aslında böyle çok kısa bir ibare ekleniyor, sanki kanunda başka bir şey yapılıyormuş gibi: "Mağduriyet gideriyoruz." Tam tersine, mağduriyet büyütülüyor, yasal olarak bir itirazın önüne geçilmeye çalışılıyor. Kısaca, afet bölgesi kabul edilmemiş yerler kapsam dışına çıkarılıyor.

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Sındır, tamamlar mısınız lütfen.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Tamamlıyorum.

Bakın, bir konu daha çok önemli: TÜİK'in 5018 sayılı Kamu Malî Yönetimi ve Kontrol Kanunu'nda genel bütçe kapsamındaki kamu idareleri listesinden çıkarılarak özel bütçeli diğer idareler listesine eklenmesi öneriliyor. Kabul etmezsek ne olacak? Diyelim ki biz Komisyonda kabul etmedik veya Genel Kurulda kabul etmedik "Hayır, bu özel bütçeli diğer idareler listesinde kalsın." dedik. Olur ya ama ne oldu? Kanunla yapılması gereken söz konusu değişiklik aslında 76 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararnamesi'yle yapılmış. Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle bu değişiklik yapılıyor, sonra geliyor biz de kanunla o özel... Ya, böyle bir şey olabilir mi? Kanunu değiştirmeden Cumhurbaşkanlığı kararnamesiyle özel bütçeli diğer idare olarak TÜİK üzerinde nasıl iş ve işlem yapılabilir? Kanun değişmemiş ve Cumhurbaşkanlığı kararname çıkarmış. Yine, biz fiilî, yasal olmayan, kanun dışı bir durumu şimdi burada kanunlaştırmaya çalışıyoruz. Böyle bir çelişki olabilir mi? Bizim, yasama organının, Türkiye Büyük Millet Meclisinin saygınlığı, yüceliği nerede; millî irade nerede değerli arkadaşlar?

Evet, yani Engelliler Kanunu'yla ilgili yeri geldiğinde yine söyleyeceğim ama... Sürekli uzatıyoruz, sürekli uzatıyoruz. Yani belediyelerin, kamu kurum ve kuruluşlarının, umuma açık hizmet veren yapıların, açık alanların maliklerinin, toplu taşıma araçlarının sahiplerinin eksiklerini tamamlaması için yeniden...

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Sındır, teşekkür ediyorum.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Ya, engellilerin hakları ne oldu? Sürekli bu hakkı uzatıp duruyoruz, sürekli bu hakkı uzatıp duruyoruz. Ya, altı yıl süre veriliyor yani yirmi yıldır engelli vatandaşlarımız bir türlü insanca yaşam koşullarına sahip olamadılar süre uzatımı nedeniyle. Belediyeler yapsın artık şu işlerini. Niye yani Covid vesaire gibi...

Son sözüm, tütün ticareti yapanlara uygulanacak cezanın tarihi... Ya, bu ne cömertlik, altı ay süre uzatımı verilmiş. Ya, değerli arkadaşlar, açık açık söyleyin, "Tütün üretmeyin." deyin ya. Başka bir şey üretecek durumları da yok zaten. "Aç kalın, sefil yaşayın, tütünü üretmeyin, ben sana ceza vereceğim; çok uluslu sigara şirketleri ve onların kartelleri istemiyor; yerli ve millî tütünümüzü istemiyoruz." deyin.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Sayın Sındır, sözünüzü tamamlayın lütfen.

KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Daha iyi anlaşılır, daha açık olur, vatandaşa da daha samimi olmuş olursunuz, dürüst olmuş olursunuz.

Teşekkür ediyorum Sayın Başkanım.