| Komisyon Adı | : | PLAN VE BÜTÇE KOMİSYONU |
| Konu | : | Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi'nin (2/3740) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 12 .07.2021 |
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Efendim, herkese saygılarımı sunarak başlamak istiyorum.
Şimdi şöyle bir giriş yapayım düşüncelerimi daha iyi anlatabilmem bakımından. Demokrasiler esas olarak eşit haklara sahip olan bireylerin seçtikleri iktidarlarla yönetilir dolayısıyla da iktidarların yeteneği, kabiliyeti eşit yurttaşların olduğu bir sistemde belirlenmiş olur ama eğer iktidar bir biçimde, bir ayrımcılık yaparsa -gerekçesi ne olursa olsun- o zaman bu eşit yurttaşlar topluluğunun kendisine verdiği yetkilerden daha yüksek bir yetki gasbına gelir dolayısıyla artık demokraside bir delik açılmıştır, demokrasi eşit hakların sahiplerinin istedikleri biçimde yürüyen bir mekanizma olmaktan çıkmıştır. Şimdi örnek verirsem belki ne demek istediğimi daha iyi anlatırım, buradan, bu yasaya gelmek istiyorum. Bir zamanlar biliyorsunuz ülkenin yönetimi başörtüsü sembolü üzerinden bir ayrımcılık yaptı, yapıyordu zaten yıllardan beri, bu İslami cenah üzerine yapılmış bir ayrımcılıktı ve bu ayrımcılık esas itibarıyla o günlerde de demokrasinin delinmesi anlamına gelen bir ayrımcılıktı. Nitekim, hepiniz biliyorsunuz olay "28 Şubat postmodern darbe" dediğimiz sürece kadar geldi yani iktidarın o sırada elinde olduğu güç bu ayrımcılık vesilesiyle daha yüksek bir güç uygulama yeteneğinin kendisinde olduğunu varsayarak davrandı, bu bir örnek.
İkinci bir örnek de, Halkların Demokratik Partisinin belediyelerine yapılan kayyum atamaları. Tıpkı geçmişte muhalif olduğu anlayışa karşı iktidara gelmiş olan Adalet ve Kalkınma Partisi de yine bence bir ayrımcılık yaptı -gerekçesi ne olursa olsun dediğim gibi bir ayrımcılık yaptı- ve ekstra bir güç elde etti, olağanüstü hâl esasında bu ekstra gücü meşrulaştıran bir adımdı fakat bu gücü örneğin, Halkların Demokratik Partisinin seçmenleri tarafından seçilmiş olan belediyelere kayyum atayarak daha yüksek bir gücü elinde bulundurduğunu topluma anlatmış oldu. Nitekim bu, sadece belediyelere atanan kayyumların ötesine geçti ve bildiğiniz gibi Boğaziçi Üniversitesine de bir rektör kayyum olarak atandı dolayısıyla da bu güç zehirlenmesi diyebilirim; bunun sonu yok arkadaşlar. Benim görebildiğim kadarıyla bu güç zehirlenmesinin önüne geçecek kurallara sahip olan bir ülke değiliz biz.
Şimdi OHAL'le ilgili birkaç madde var burada. Düşünüyorum hâlâ beş yıldan sonra Durmuş Yılmaz'ın söylediği gibi beş yıl geçmiş aradan bir teşebbüs olmuş, bu teşebbüsün önü alınmış ve gerekenler yapılmış fakat aradan beş yıl geçtiği hâlde hâlâ OHAL kanunları içindeki bazı maddelerin üç yıl daha devam edilmesi gerektiğine izin verilmesini istiyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, ben hakikaten anlamakta zorlanıyorum. Sayın Soylu yanılmıyorsam "280" dedi galiba değil mi? Pardon "240'a düştü terörist sayısı." dedi. Yani hani terörle bağlantılı konuşuyoruz ya genellikle bu yasaları, böyle bir durum yok işte anlaşılan, uzun bir zamandan beri de zaten böyle bir şey olmuyor ülkede. Dolayısıyla, bir FETÖ meselesi kalıyor. FETÖ meselesinde de bu kadar teknik imkânlara sahip olan bir iktidarın illa da soruşturma sürelerinin uzatılması vesaire gibi önlemlerle buraya, bu taleple gelmesi bana çok tuhaf geliyor doğrusunu isterseniz.
Bir başka meselemiz -yani bir sürü mesele var da- burada yeri geldiğince konuşmaya çalışıyoruz, anlatmaya çalışıyoruz ama maalesef, Adalet ve Kalkınma Partisinin vizyonu içinde bir yere oturmuyor bu, "Cumhurbaşkanlığı hükûmet sistemi" denilen sistem bütün kararların merkezîleşmesi gerektiği üzerinden kurgulanmış bir sistem fakat bu, doğru değil arkadaşlar. Yani özellikle bazı kurumların sadece özel sektörden gelecek olan baskılara değil, aynı zamanda siyasetten gelebilecek baskılara karşı korunması lazım; örneğin, Rekabet Kurumu. Siyasetin de talepleri olacaktır, olmuştur, olmaktadır; aynı zamanda da özel sektörün de olmuştur, olmaktadır. Rekabet Kurumu gibi bir kurum esasında dizayn edildiğinde, bağımsızlığına çok özen gösterilmiş olduğu hâlde zaman içinde ve son olarak da Adalet ve Kalkınma Partisinin 2011'deki kararından sonra Ticaret Bakanlığına bağlı bir kuruluş hâline geldi dolayısıyla da bağımlı hâle gelmiş oldu dolayısıyla da özgür karar verme, bağımsız karar verme yeteneğini kaybetti. Bunları niye mi söylüyorum? Şunun için söylüyorum: Bir teklifte bulunuyorsunuz, diyorsunuz ki Rekabet Kurumunda çalışan -ilgimi çekti- personel ve bu personelin amirleriyle ilgili olarak: "İlgilendikleri sektörle bağlantılı olarak bir başka işe geçemezler istifa ettikten sonra iki yıl içinde." Bir kere, niye iki yıl? Benim hatırladığım kadarıyla 2513 sayılı Kanun'da üç yıl var yani vergi konusuyla ilgili olarak benzer bir madde orada dizayn edilmiş, orada üç yıl var. Burada niye iki yıl var? Bu, bir. İkincisi: Neden sadece soruşturmayı yürüten amirlere ilişkin. Mesela, kurul üyeleri ne olacak peki? Var mı kurul üyeleri?
ORHAN YEGİN (Ankara) - Var.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Buraya yazmamışsınız.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Var.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Tamam, peki.
ORHAN YEGİN (Ankara) - Ben sözünüzü kesmeyeyim diye cevap vermedim, hiç müdahale etmem normalde ama var.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Peki, tamam. Varsa mesele yok.
Ama bir mesele daha var; "Soruşturmaların konusu olan sektörde faaliyet gösteren tüzel kişilerde görev alamazlar." diyorsunuz. Bu da bence gerekli değil tam olarak çünkü Rekabet Kurumunda çalışan bir insanın... Tamam, daireleri var, farklı ilgi alanları var ama sonuç olarak lobi yapabilme yeteneği olarak orada çalışıyor olmak ve belli bir statüye gelmiş olmak bence etkili olacaktır. Dolayısıyla da sizin burada sadece sektör faaliyetleriyle bağlantılı olarak sınırlamaya çalışmanız bence yeterli olmaz.
Bir başka konu da yine dikkatimi çeken, deminki tartışmalarda da konu oldu... Ha, bu arada şunu da söyleyeyim, unuttum: Değerli arkadaşlar, mesele Trendyol'la ilgili. Trendyol, kendisiyle ilgili açılmış olan bir davaya bakan bir üst düzey yöneticinin emekli olmasını sağlayarak kendine kattı. Bu bütün dünyada da "conflict of interest" denilen bir meseledir, dolayısıyla da kanunlar bunu engellemeye çalışır ve engellenmesi de doğrudur. Fakat değerli arkadaşlar, bir de şöyle bir mesele vardır: Trendyol esasında piyasada bazı sektörlerde yüzde 70 civarında pazar gücü olan bir firmadır ve Çinli bir firmadır esas itibarıyla, her ne kadar "Türkiye'nin Trendyol'u" diye reklamlar veriyorsa da aslında Alibaba'nın devamıdır, Alibaba'nın buradaki karşılığıdır ve Alibaba esasında, benim bildiğim kadarıyla, Çin'de de benzer bir suçlamayla suçlandı ve ceza yedi. Dolayısıyla da burada meseleye bakarken, mesela, sektörde en önemli aktörlerin de bu karardan nasıl etkileneceğini bilmek lazım. Ben bilmiyorum doğrusu ama mesela, bu sektörde en büyük oyunculardan bir tanesi Amazon'dur yanılmıyorsam, Amerikan Amazon'u; bütün dünyada esasında Alibaba'yla çekişiyor. Buraya geldi, zaten aldı bazı küçük şirketleri ve dolayısıyla hızlı bir tekelleşmeye sebep oldu. Bir de Hepsiburada var, anladığım kadarıyla o, tekliflere açık, Amazon'la görüşmelerinin de olduğunu ben biliyorum ama henüz bir karara varılmadı. Bu kurumun önemiyle ilgili olarak bir saptama yapmak istedim bu cümlelerle. Yani şunu demek istiyorum...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Ne çabuk geçti on dakika. On dakika mı geçti?
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hocam, biz itiraz etmedik hiç.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - On dakika doldu, tamamlamanız üzere söz veriyorum.
Buyurun Sayın Katırcıoğlu.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Şimdi, bir de şöyle bir şey var, onu da söyleyerek bitireyim, tütün düzenlemesiyle ilgili olan meselede...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Hocam, burayı toparlamadınız.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Burada zaman kaygısıyla çok uzatmak...
ABDULLAH GÜLER (İstanbul) - Bitirin yani
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Peki.
Demek istediğim şu: Yapılacak olan...
KAMİL OKYAY SINDIR (İzmir) - Yani tasdik ediyorlar.
OTURUM BAŞKANI ABDULLAH NEJAT KOÇER - Arkadaşlar, müdahale etmeyin lütfen.
EROL KATIRCIOĞLU (İstanbul) - Yaptığım eleştirilerin ötesinde, bu kanun teklifinin ya da bu maddenin gelmiş olması anlamlı, doğru bir şey. Zaten 2513 sayılı Kanun vardı esas itibarıyla ama anlaşılan yetersiz bulundu, bir maddeyle biraz daha zenginleştirilmeye çalışıldı. Mahzurları olduğunun altını çizerek bağlamış olayım ama söylemeye çalıştığım, söylemek istediğim şey şu: Bir yasa önerisi getirdiğiniz zaman, özellikle tekelleşmenin yüksek olduğu alanlarda bir yasa önerisi getirdiğiniz zaman bu önerinin hangi aktörlerin yararına, hangi aktörlerin zararına olacağına da dikkat ederek bakmanız lazım. Yani "Serbest piyasa var, binlerce üretici var." gibi bir varsayımla bakıp da bir öneri getiremezsiniz. Çünkü bu az sayıda oyuncunun olduğu bir sektörde -oligopol bir sektör benim bildiğim kadarıyla- yaptığınız her düzenlemenin böyle etkileri olacaktır, "Bunları tarttınız mı? diye bir soru olarak sormak istedim.
Sayın Başkanım, son olarak, tütünle ilgiyi söyleyeyim: Arkadaşlar, tütün piyasası TEKEL'in satılmasından sonra, açıkçası, dünyadaki tütün kartellerinin kontrolü altına girdi. Eskiden TEKEL, iyi veya kötü ama mesela "2000" adlı sigarayla bu piyasayı regüle ediyordu, etme gücü vardı, özellikle filtreli sigara pazarını. Bir şekilde halledildi yani uluslararası tekeller bakımından baktığımızda, biz o zamanlar da karşı çıkmıştık bu işe ama neyse.
Şimdi geldiğimiz noktada bu karar ne için çıkıyor, bu uzatmak zorunda kaldığımız teklifle? Değerli arkadaşlar, kabul edin ki bizim ülkemiz iddia edildiği gibi serbest piyasa ekonomisinin her alanda işlediği bir ekonomi değil, mış gibi yapamazsınız. Yani öyleymiş gibi baktığınızda, yapmanız gerekenler... Evet, bu mesela öyle bir şey diyebiliriz ama şunu kabul edin: Türkiye sigara pazarını kim kontrol ediyor ve bu karar kime yarayacak? Ben size söyleyeyim, yine, tekellere yarayacak. Onun için, bunu doğrudan söylüyorum çünkü biraz bu piyasayı incelemişliğim olduğu için söylüyorum.
Değerli arkadaşlar, dolayısıyla, özetle şunu demek istiyorum: Demokrasilerde iktidar, eşit yurttaşların verdiği yetkiler çerçevesinde sınırlanır. Eğer iktidarlar bu sınırı aşarlarsa, mesela OHAL Kanunu gibi, -gerekçesi haklı olabilir, o anlamda bir şey söylemiyorum ama- güç zehirlenmesine yol açar. Emin olun -vaktim kalmadığı için söyleyemeyeceğim ama- mesela Kürt meselesi böyle bir meselesidir; Kürt meselesi demokraside bir delik açan ve dolayısıyla da sadece Kürtleri mağdur eden değil, Türkleri de mağdur eden bir meseledir. Dolayısıyla da olabildiğince hızlı bir şekilde çözülmesi lazımdır. Eğer bunu çözmezseniz, bakın -ben size söyleyeyim- bu güç zehirlenmesinin bizi getireceği yer neresidir, biliyor musunuz? Yolsuzluk, irtikâp ve kaçakçılıktır. Yani Türkiye'nin içine düştüğü veya düştüğüne dair emarelerin olduğu bugünleri hatırlatarak söylemiş olayım.
Dolayısıyla, bütün bunlar aslında bir bütünün parçaları ve bütün şunu gerektiriyor bence: Daha anlamlı, halka, millete daha olumlu olabilecek sonuçlar üretebilmesi için gerçekten demokrasinin gereğini yapmak lazım. Yani herhangi bir kesimin herhangi bir gerekçeyle bu sistemden koparılmaması lazım, koparıldığı zaman da işte bu güç zehirlenmesi vesaire gibi hadiseler oluyor.
Teşekkür ederim.