| Komisyon Adı | : | (10 / 4413, 4430, 4431, 4432, 4433, 4434, 4435, 4436, 4437, 4438) Esas Numaralı Meclis Araştırma Komisyonu |
| Konu | : | Çevre ve Şehircilik Bakan Yardımcısı Mehmet Emin Birpınar'ın, müsilajın tanımı, oluşumu ve Marmara Denizi'nin durumu hakkında sunumu |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 4 |
| Tarih | : | 13 .07.2021 |
HASAN KALYONCU (İzmir) - Sayın Bakanım, Sayın Başkanım; sunumlarınızdan dolayı teşekkür ediyorum.
Şimdi, sunumu dinleyemedim aslında, sunumu biraz kitapçıktan gözden geçirdim. Şimdi, milletvekili arkadaşlar "Problemin çözüldüğünü" söylediğinizi söylüyorlar. Aslında yani bu, bir doğal süreç, bu "alg patlaması" dedikleri patlama falan yok da fitoplanktonun aşırı çoğalması olayı. Bu her an bütün denizlerde olabilecek bir durum, hatta tatlı sularda göllerde de olabilecek bir durum. Şimdi, Sayın Bakan açıklama yaptı, evet büyük bir ölçüde temizleme işlemi tamamlandı. Zemine inen müsilajla ilgili yapılabilecek bir şey yok, orada zaten biyolojik süreçlerde parçalanacak. Oluşan yapı, organik yapı ve açıklamalarında "Toksik etki yönünden araştırıldığını, toksik etkinin olmadığını." ifade ettiler, bunlar önemli sonuçlar.
Şimdi, burada, bu olayı meydana getiren zannediyorum, bu müsilajdan sorumlu -yanlış hatırlamıyorsam- 5 veya 6 tane alg türü, fitoplanktonik organizma. Bunlar, çoğalırken kendilerine alan oluşturduklarında bu müsilajı diğer organizmaların gelişmemesi için de salgılıyorlar ve bu, alg türüne göre de değişiyor; toksik madde salgılayan bazıları da var, hatta eğer bu bozulma esnasında havaya karışırsa çevrede yaşayan insanları da üst solunum yolları açısından rahatsız eden, hasta eden örnekleri dünyada var.
Onun için, şu anda Bakanlığın yaptığı çalışmalar, yapılması gerekenlerdi zaten yani çözüm planları, öne sürdükleri maddeler, uygulamalarıyla -evet, biz de ilk başladığında aynı şeyleri söyledik- yapılabileceklerin hepsini uyguladılar. Şu anda dipte varsa onu mekanik yollarla almak gerekiyor, bu da mümkün değil; onun parçalanma sürecini beklemek gerekiyor, doğal süreçlerde parçalanacak organik madde. Bu ne yapacak? Bu organik madde, parçalanma süresinde eğer durgun bir zaman süreci yakalarsa farklı alg türlerinin çoğalmasına, fitoplanktonun çoğalmasına da sebebiyet verebilir çünkü doğal sistemler böyle işler ama eğer akıntı rejimi daha önceki gibi olmuş olsaydı belki de bu müsilaj sorunu büyük bir ölçüde az bir şekilde yaşanıp geçecekti, fakat kirlenme, olayı tetikliyor.
Benim merak ettiğim bazı şeyler var. Ayrıca şeyi de söyleyeyim: Şimdi, Komisyonun oluşturulması ve amacı, bu müsilajın nereden kaynaklandığının sebeplerinin araştırılması ve alınması gereken önlemlerin belirlenmesi; Marmara Denizi özelinde de değil, tüm denizlerimizde geleceğe yönelik. Ben bunu baştan beri söylüyorum. Yani şu anda eğer Marmara Denizi'ndeki şu anki müsilaj sorununu araştırıp çözme işine girişecekse bu Komisyon; zaten Çevre Bakanlığı büyük bir çoğunluğunu yaptı, o süreç neredeyse son yaklaştı. Bundan sonra olmayacak diye bir şey yok, bir ay sonra farklı bir alg türünün üreme döneminde eğer "nutrient" besleyici maddeleri yakalarsa tekrardan aynı şeyi oluşturabilir; İzmir Körfezi'nde de oluşturabilir, diğer durgun alanlarda da oluşturabilir.
Sayın Bakanım belki anlatmıştır, eğer anlattıysa kusura bakmayın, ben orayı kaçırmış olabilirim. Şimdi, asıl problem şu: Müsilajdan önce ve müsilajdan sonra veya müsilaj oluşumu esnasında kimyasal analiz yapıldı mı? Aradaki farklar ne? Bu çok önemli yani buna ne sebebiyet verdi? Çünkü bildiğimiz kadarıyla, denizlerde fosfat miktarı fazla; azot girişi bunu tetikliyor, tatlı sularda da fosfor girişi tetikliyor. Bu kimyasal analizler sonucunda değişimlerden neler elde ettiniz?
İkincisi, bu duruma sebebiyet veren fitoplanktonik çeşitlilik, müsilajdan önce nasıldı, o süreçte nasıl oldu, çeşitlilikte bir değişim var mı?
Üçüncüsü, şimdi, bunu sürekli tekrar ediyorum: İstilacı tür olarak sadece balon balığı özelinde istilacı türler mevcut veya gündemde fakat mikroorganizma açısından yani fitoplanktonik organizmalar açısından da istilacı türler olabilir. Bu türler istilacı türler arasında mı, değil mi? Yani Marmara Denizi'nin yerli biyoçeşitliliği mi bu olayı gerçekleştirdi? Şimdi, durgunluk, kirlenme yani besin maddelerinin fitoplankton için artışı ve sıcaklık değişimlerinin bu olay üzerinde etkin olduğunu biliyoruz veya bilim adamları da yapılan çalışmalarda bunu ifade ediyor. Şimdi, eğer durum böyle devam ederse biz kirlilik kaynaklarını sıfırladığımız zaman bu olaya önlem almış olabilecek miyiz? Eğer bu durum istilacı türlerden kaynaklanıyorsa bunun avcıları olmadığından dolayı bize bu sorunu sürekli yaşatabilir.
Soru olarak bir başkası; şimdi, Marmara'da... Marmara gerçi -sizin de ifade ettiğiniz gibi- dünyadaki nadir ekosistemlerden biri yani hemen hemen benzeri yok gibi bu ekosistemin; çok farklı dengeleri olan, çok farklı iç akıntıları olan, çok özel bir ekosistem fakat bizim diğer denizlerimiz ve körfezlerimiz var ve buralara da istilacı türlerin geldiğini biliyoruz; özellikle balıklar yönünden çok iyi bilinmeye başlandı; televizyonlar da aslan balığı ve yine balon balığı üzerinden gidiyor fakat mikroorganizma yani fitoplanktonik ve zooplanktonik organizmalardan denizlerimize giriş var mı?
Bu denizlerdeki kirlilik düzeyleri benim bildiğim kadarıyla, 2013'te başlatılan Tarım ve Orman Bakanlığının -eski Orman ve Su İşleri Bakanlığı- yaptığı çalışmalar var; iç sularda, denizlerde bütün kirlilik seviyeleri belirlenmişti. O günden bugüne Marmara Denizi'nde sürekli çalışmalar var, diğer denizlerimizde çalışmalar var. Bu durum nasıl engellenecek veya bu durumu tetikleyecek olan olayların sebebini, kaynağını tespit ettiniz mi? Mesela, bir şeyde denetimler ve cezalar kısmı gördüm zannediyorum.
Bir de bu denetimler, benim bildiğim kadarıyla... Yani ben hem bir milletvekili hem bilim adamı olarak söylüyorum: Denetimlerin yetersiz olduğu kanaatindeyim yani bu yaptığınız denetim çalışması da aslında bunu ortaya koyan bir şey değil mi? Bir denetim yapıyorsunuz, o kadar ceza kesiyorsunuz; kapatma, durdurma, vesair bir sürü şey yaptınız. Denetimleri farklılaştırmamız gerekmiyor mu? Bu denizlerimizdeki kirlilik kaynaklarına yönelik çalışmalarımız, deşarj standartları belli mi? Yani bir fabrikanın nereye, nasıl atık bırakacağı belli mi?
Bir de bu derin deniz deşarjı yapan şehirlerimiz, bu deşarjı sadece kaba arıtımdan mı geçiriyor, biyolojik arıtımdan sonra mı denize aktarıyor? Çünkü İzmir Körfezi'nde orta bölümden 25 metre derinliğe atık su deşarjı var.
Şimdilik sorularım bunlar, ileriki zamanlarda daha soru sorabilirim.
Teşekkür ediyorum.