KOMİSYON KONUŞMASI

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar, değerli bürokratlar, basının değerli emekçileri, sivil toplum kuruluşlarımızın değerli temsilcileri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; uzun bir ara verdik bütçe görüşmelerinden sonra ve biz buna alışkın değiliz aslında onu söyleyeyim. Uzun süredir çalışmıyoruz ama mutsuzluğumuz şu yönde: Çalışırken de hep palyatif tedbirler yönünde çalışıyoruz Sayın Başkan. İnanın altı yıldır bu Meclis, bu Komisyon tek bir reforma imza atmadı Sayın Başkan ve siz 3'üncü Başkansınız. Biliyorsunuz, Merkez Bankası Başkanları gelip gidiyor, TÜİK Başkanları gelip gidiyor, diğer kurumların başkanları gelip gidiyor, Plan ve Bütçe Komisyonu Başkanları da değişiyor ama hamam değişmiyor, tas değişmiyor. Bu anlamda sizden istirhamımız, bakın, bu Komisyonun reform yapma iradesi ve bu birikimi vardır Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu birikim burada var, bütün arkadaşlarımız için söylüyorum, hep beraber artık reform yapalım ve yürütmeye de bunu telkin etmenizi öneriyoruz size. Yani bu palyatif tedbirleri yapa yapa bakın ne hâle geldik. Her duruma göre bir refleks veriyoruz palyatif olarak "Hadi borçları erteleyelim, hadi şunu yapalım, hadi vergiyi yükseltelim, hadi vergiyi düşürelim." diyoruz. Bakın ne hâle geldik: Dolar 8'i geçti, kredi faizleri yüzde 30'a vurdu, enflasyon resmî rakamlara göre -TÜİK'in- yüzde 16 TÜFE, yüzde 31 ÜFE. Bu ne demektir, yüzde 31 ÜFE? Önümüzdeki aylarda TÜFE'nin yani tüketici enflasyonunun daha da yükseleceği anlamına gelir, vatandaşlarımız yoksullaşıyor. Bakın, eğer ki şu ana kadar yaptıklarımız doğru olsaydı, gayrisafi hasılamız şu anda bu durumda olmazdı, işsizliğimiz bu durumda olmazdı, yoksulluğumuz bu durumda olmazdı. Hani ünlü bir laf vardır "Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek ancak -sözüm Meclisten dışarı- ahmakların işidir." der. O yüzden farklı şeyler yapalım Sayın Başkan, ihtiyacımız olan, ülkemizin reformlar yapması, halkın yararına reformlar yapmasıdır deyip sözüme başlayayım.

Sayın Başkan, ülkemiz, dümeni kırılmış bir gemi gibi, gerçekten nereye gittiği belli değil ve dışarıdan bakıldığında şu anda bırakın parlayan yıldız olmayı şu anda sönen bir yıldız olarak gözüküyor. Bakın, bütün bürokratlara, Nilgün Hanım'a, bütün arkadaşlara söylüyorum, sıkıntımız şu arkadaşlar: Dünyada trilyonlarca dolar bol para var, 30 trilyon dolar, sıfır faiz veya eksi faiz dururken, Merkez Bankaları deli gibi para basıp piyasaya sürerken yani su bolken biz bu kuraklığı çekiyoruz. Bakın, arkadaşlar, 2013 yılına kadar Merkez Bankası parayı genişletti. 2013 yılında Bernanke dedi ki: "Artık para genişlemesini durduruyorum." En çok kimler etkilendi? Bizim gibi ülkeler 2013 yılında etkilendi; üç, dört yıl büyük sıkıntı çektik. Değerli arkadaşlar, o dönemde rezervimiz vardı, stokumuz vardı, bankacılık sistemimizin belli bir gücü vardı ve o rüzgâra karşı bunları kullandık. Bankacılık sisteminin birikmiş gücünü kullandık, Merkez Bankası rezervlerini kullandık.

Şimdi, bakın, su çekildiğinde yani yağmur bittiğinde Amerikan Merkez Bankası Başkanı üç ay, beş ay sonra veya altı ay, sekiz ay sonra "Artık para basmıyorum arkadaş." dediğinde, Amerika'da faizler yükselmeye başladığında, Avrupa'da faizler yükselmeye başladığında bizim gibi ülkeler inanın büyük sıkıntı çekecekler. Yani biz bolluk döneminde böyle yokluk çekiyorsak döviz bazında, para çekemiyorsak, bırakın, para kaçıyorsa, yokluk döneminde ülkemiz maalesef iflasa doğru sürüklenme riskiyle karşı karşıya; şapkayı önümüze koyup düşünelim. Bizim belki üç ay, beş ay, belki altı ayımız var bakın, tekrar reform gündemine dönmemiz için yani ülkemizi tekrar parlayan bir yıldız hâline getirebilmemiz için üç, beş, altı ayımız var. Aksi takdirde bu ülke daha büyük bir ekonomik yıkıma giderse arkadaşlar, ondan sonra bir sarmala girmiş oluruz. Bakın, o sarmaldan Arjantin yirmi yıldır çıkamadı Sayın Başkan, Arjantin yirmi yıldır o sarmaldan çıkamadı, bazı Latin Amerika ülkeleri öyle. Biz de bu sarmala girdiğimizde uzun dönem bu sarmaldan çıkamayız, faiz-enflasyon-kur sarmalından, yabancı yatırımcıyı çekememe sarmalından çıkamayız. O açıdan hepimize önerim: Mademki yürütme bu sorumluluğu almıyor, biz halkın, milletin vekilleri olarak, Meclis olarak, bu sorumluluğu alalım diyorum Sayın Başkan.

Değerli arkadaşlar, bakın, gümrük birliği genişlemesiyle ilgili dün Avrupa Birliği Komisyon Başkanı 2 Başkan geldiler buraya değil mi? Tayyip Bey'le sarayda görüştüler. Orada, bakın, bir umut verildi. Az önce söylediler, niye Romanya'ya, Bulgaristan'a yatırım yapılıyor? "Çünkü AB ülkesi" dediler. Biz gümrük birliği genişleme anlaşmasını yapabilsek dahi AB ülkeleriyle eşit şartlarda ticaret yapma imkânına kavuşacağız. Yalnız oradaki sıkıntı nedir? Bakın, belki müzakereler yıllara sâri olacak; sıkıntı, demokrasi krizidir arkadaşlar, demokrasi krizini çözemediğimiz sürece... Dün AB Başkanı, Komisyon Başkanı, 2 Başkan da şunu söyledi: "Türkiye insan hakları konusunda adım atmalıdır ki biz bu gümrük birliği genişlemesi anlaşmasını yapabilelim." Ama olay neye indirgenmeye çalışılıyor? "Aman sen mültecileri tut, Doğu Akdeniz'de de arıza çıkarma, ben sana 3-5 kuruş para vereyim."e indirgeniyor. Biz hem kendimiz için öncelikle tabii ki demokrasi konusunda adımlar atarak o 3-5 kuruşun yüzlerce mislini kazanabiliriz hem de gümrük birliği genişleme anlaşmasıyla o 3-5 milyar doların, euronun onlarca mislini ticaretle kazanabiliriz ve yatırımcılarımız buraya yatırım yaparlar, insanlarımız istihdam kazanırlar Sayın Başkan. Bu açıdan yapılması gereken, demokrasi krizini çözmektir arkadaşlar. Demokrasi krizini çözersek ekonomik krizi çözebiliriz; aksi takdirde işimiz çok zor değerli arkadaşlar.

Şimdi, dünya Covid konusunda adımlar attı biliyorsunuz, az önce Bülent Bey de söyledi, yurttaşlarına trilyonlarca dolar yardım yaptılar, destek verdiler, doğrudan gelir destekleri verdiler. Değerli arkadaşlar, Bülent Bey söylediği için tekrarlamayayım, bizim bütçeden toplam olarak vatandaşımıza doğrudan gelir desteği verdiğimiz rakam 1 milyar dolar arkadaşlar; 8 milyar TL, 1 milyar dolar. Amerika trilyonlarca dolar verdi yani bu rakamın binlerce katını verdi, Avrupa bunun binlerce katını verdi. Bakın, bir yıldır vatandaşlarımız zaten derin bir ekonomik kriz yaşıyordu, bu krizin üzeri katmerlendi değerli arkadaşlar ve hâlâ, Covid'de 3'üncü dalgadayız, vaka sayısı 50 binin üzerine geçmiş resmî rakamlarla, 3'üncü dalganın içindeyiz, biz bu şartlarda çalışıyoruz ama vatandaşımıza merhem olacak bir torba yasayı burada görüşmüyoruz, bir yasayı görüşmüyoruz. Bu torbadaki rakamlardan bahsetmedi Nilgün Hanım arkadaşlar, birazdan rakamlardan bahsedecek; kaç kuruş destek veriyorsunuz esnafa? Kaç kuruş? Milyarla değil milyonla konuşuyor Nilgün Hanım, biliyor musunuz? Verilecek destek milyonla konuşuluyor, milyar bile değil, 1 milyar bile değil verilecek destekler; biliyor musunuz bunu? Ya, 2 milyon esnafımız var, 2 milyon esnafa biner lira bile destek çıkmıyor buradan, biliyor musunuz siz bunu? Bunu mu konuşacağız arkadaşlar? Ya, bir yanda trilyonlarca dolar verebilen sonuç olarak bir demokratik ülkeler sınıfı var, bir yanda esnafına 3 kuruşla sahip çıkamayan Türkiye gerçekliği var; bundan utanmıyor muyuz? Niye bu durumdayız?

Bakın, biz pandemi çıkar çıkmaz yasa teklifi verdik "Kaynaklar saraylara, savaşlara ve yandaşlara gidiyor. Gelin, bu bütçe tercihlerinden vazgeçin. Bunun sonucunda faize paralar gidiyor, bu yılın bütçesinden 240-250 milyar lira faize ödeyeceğiz. Hani 'Faize karşıyız.' diyorsunuz ya. Gelin bu iklimi değiştirelim, kaynakları yandaşlara, saraylara akıtmayalım, faize gitmesin kaynaklar, doğrudan vatandaşlarımıza gelir desteği verelim." dedik, ilgilenmediniz bununla.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Net konuş, hangi yandaşa gidiyor bu paralar?

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - İlgilenmediniz arkadaşlar. Gelin, yasa teklifini değerlendirin.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Hangi yandaşa, hangi saraya para gidiyor söyle de bir öğrenelim yani. Canlı yayın yapıyorsun, söyle de bilelim yani.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Ya, yazlık saray yapılıyor Marmaris'e git, bak; git, bak. Canlı yayın...

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Karşılıklı konuşmayalım lütfen.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Ama öğrenelim diye söylüyorum Sayın Başkanım.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Marmaris'te yazlık saray inşaatı devam ediyor, durdu mu zannediyorsun sen?

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Gerçekmiş gibi anlatınca...

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Marmaris'teki yazlık saray inşaatı devam ediyor; git, bak. Buyur, 300 odalı yazlık saray inşaatı devam ediyor; durdurdu mu Sayın Cumhurbaşkanı? Durdurmadı arkadaşlar.

Van Ahlat'ta saray devam ediyor. Ya, bari bu dönemde durdursun saray inşaatlarını. Yandaşlara on milyarlarca lira para gidiyor arkadaşlar, durdurdu mu bunları? Durdurmadı arkadaşlar.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Plan ve Bütçedesin, Van'daki saraydan bahsediyorsun.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Uğur Bey, size sıra geldiğinde görüşlerinizi ifade ediniz.

Teşekkür ediyoruz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Bakın, yapılması gereken, burada 3 kuruşluk düzenlemeler değil. Bütün vatandaşlarımızı güvence altına alabilecek düzenlemeyi yapalım, bari 3'üncü dalgada yapalım. Bakın, bu 3'üncü dalga en az üç ay çok yakıcı bir şekilde sürecek, hem ölümlere yol açacak hem ekonomik bir yıkıma yol açacak.

Bakın, görürsünüz, pazartesi günü Bakanlar Kurulu toplantısından kapanma kararları çıkacak kuvvetle muhtemel, yeniden esnafı kapatacaklar kuvvetle muhtemel. Peki, Nilgün Hanım'ın getirdiği teklifteki 3 kuruş esnafa, yaraya merhem olacak mı arkadaşlar ya? Onu, esnafı geçtik, işçiye günlük 50 lira öneriyor biliyor musunuz Nilgün Hanım, 50 lira? Ben Nilgün Hanım'ı vicdanlı bir insan bilirdim ya. Bir ailede 50 lira günde 1 kişiye, 4 kişi saysanız, 12,5 lira yapar arkadaşlar, 12,5 lira. 1 kişiye günde 12,5 lira, 1 öğünde 4 lira yapar; 1 öğünde 1 çay, 1 simidi reva görmüyor Nilgün Hanım.

UĞUR AYDEMİR (Manisa) - Aynı evde 3 kişi çalışıyorsa, hepsi çalışıyorsa evdekilerin; ona göre hesapla.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Siz de altına imza atmışsınız AK PARTİ'li 50-60 vekil olarak. 1 öğünde 1 çay, 1 simidi reva görmemişsiniz yine ya; bu mudur vicdan arkadaşlar? Bir yıl geçmiş, hadi ilk iki ayı anladık. Ya, bir insan 1 çay, 1 simitle bir ay hayatta kaldı, bir yıl nasıl hayatta kalsın ya? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor ya? Hiç mi vicdanınız sızlamıyor?

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Toparlayın lütfen Sayın Paylan.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tamam.

Üstelik de bu, işçilerin fonu ya, işçilerin fonu; niye saklıyorsunuz? Zaten desteklerin yüzde 80'ini patronlara verdiniz, bari şu 3'üncü dalgada işçileri rahatlatacak bir rakam verelim arkadaşlar, işçilere bir nefes aldıralım ya. Günlük 50 lira değil, 100 lira, 150 lira verelim; ne olacak ya? İşçinin parası bu arkadaşlar. Vallahi, saray halktan kopmuş arkadaşlar ama siz halkın içindesiniz, halkın içindesiniz ve halkın sıkıntılarını biliyorsunuz. Her yerde büyük bir öfke birikimi var, bu sizi götürecek, bunu bilin. Hani, bu yalnızca sizi götürse benim derdim olmayacak ama vatandaş intihara sürükleniyor, esnafı iflasa sürükleniyor. Gelin, bu yoldan vazgeçin.

Bakın, çiftçilerle ilgili bir düzenleme var. Ya, Cemal Bey'e soruyorum, size soruyorum arkadaşlar: Altı yıldır Komisyon üyesiyiz, 6'ncı kez mi, 7'nci kez mi, 8'inci kez mi Kredi Kooperatiflerine borçları erteliyoruz; yaraya derman oluyor mu erteleme? Derman oluyorsa "Derman oluyor." deyin ya 8 kere ertelenir mi, 7 kere, 6 kere ertelenir mi?

Ya, arkadaşlar, çiftçiye biz borçluyuz, bakın, kamu olarak borçluyuz. Gayrisafi yurt içi hasılanın her yıl yüzde 1'ini çiftçiye destek olarak vermek zorundayız. Çiftçi borç sarmalı içinde. Yapılması gereken, bakın, bir rakam belirleyin, küçük çiftçiye doğrudan bunu gelir desteği olarak vermemizdir; borcundan mahsup edip silmemizdir borçlarını. 20 bin lira mı belirleriz, 50 bin lira mı belirleriz, bunu belirleyip bir sefer silmemiz gerekiyor. Ya, 3 tane yandaş müteahhidin ödemesini mücbir sebep sayıp durdurursak, 2 milyon çiftçinin borcuna derman oluruz. O açıdan, arkadaşlar, bu borç sarmalından çiftçiyi kurtarmamız lazım.

Sürem bittiği için burada bitiriyorum, maddede konuşacağım.

BAŞKAN CEVDET YILMAZ - Çok teşekkür ederiz.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, kurumlar vergisiyle ilgili de -kayda geçsin diye söylüyorum- 900 bin mükellef var Sayın Başkan, bin mükellef sonuç olarak yüksek vergiler ödüyor biliyoruz. Bakın, dünyada şöyle bir gidişat var arkadaşlar: Şimdi, siz ne yapıyorsunuz? Gelir İdaresi Başkanımıza da söylüyorum. 900 bin mükellefin büyük çoğunluğu zaten zarar bildiriyor -çünkü vergi ahlakı da bu anlamda- kazanan da kazanmayan da zarar bildiriyor zaten bunu biliyoruz; çok büyük bölümü çok küçük rakamlar bildiriyor, vergi denetimleri sınırlı, üç yılda bir matrah artırımı nasıl olacak belli değil, düşük bildiriyor. Bir vergi ahlakı yok arkadaşlar. Ya, bir torba yasada 5'inci kez vergi oranlarını düşürüp çıkarmak yaraya merhem olmaz. Yapılması gereken, kurumlar vergisi reformunu yapmamız ve gerçekten bir vergi sistemini yani korkulan ve sonuç olarak hesap verebilir vergi sistemini kurmamızdır Sayın Başkan.

Bir de benim önerim şu; bakın, Amerika şuna geçiyor, Biden yönetimi -bizim de yıllardır önerdiğimiz- şunu öneriyor: Nasıl ki gelir vergisinde bir kademeli sistem varsa arkadaşlar, kurumlar vergisinde de olmalı. Küçük işletmeler, biliyorsunuz, tabii ki doğruyu bildirsinler ama verebilecekleri güç belli yani onu düşük oranlı vergilendirmekte bir sıkıntı yok. KOBİ'leri, küçük işletmeleri yüzde 20'de tutabiliriz mesela ama büyük şirketlerde bütün dereler BİM'e akıyor, A101'e akıyor, Migros'a akıyor, bakkallar kapanıyor; onlar kâr edebiliyorlar veya bir avuç banka kâr edebiliyor, Telekom şirketleri kâr edebiliyor. Büyük şirketleri de yüzde 30 vergilendirebiliriz mesela kademeli bir sisteme geçebiliriz. Arkadaşlar, bu anlamda bir kademeli sistemi tartışmamız gerekiyor diye düşünüyorum.

Cezaevi meselesi... Sayın Başkan, gerçekten memleketi zaten bir istibdat ülkesine çevirdiniz. Cezaevlerinde de bir insanın ailesiyle, çocuklarıyla görüşürken kaydedilmesi mahreme aykırıdır arkadaşlar, aile mahremine. Ya, bu anlamda düşünmüyor musunuz hiç? Düşünün, bu devran döndü, yarın Allah korusun sizi cezaevine attılar, eşinizle, çocuğunuzla görüşmeye kalkıyorsunuz ve kaydediliyor bu arkadaşlar; bu nasıl bir vicdana sığar ya? Böyle bir şeyi... Bakın, gün döner hesap döner, gün gelir keser döner, hesap döner. "Keser döner, sap döner; gün gelir hesap döner." diye bir laf var, bunu hiç unutmayın bakın.

İBRAHİM AYDEMİR (Erzurum) - Tehdit, işin gücün tehdit.

GARO PAYLAN (Diyarbakır) - Tehdit değil asla bakın çünkü öfke birikimi var ortada. Hep devran dönmüştür arkadaşlar yani buna "etme bulma dünyası" mı dersiniz, ne derseniz deyin; bu yasaları getiriyorsunuz, yarın öbür gün cezaevine girdiğinizde, çoluk çocuğunuzla, eşinizle görüştüğünüzde başınıza bir kamera konulup izlendiği zaman "Ah, ben ne yapmışım!" demeyin değerli arkadaşlar. Bu açıdan, ben, bu yola girmeyin diye tekrar uyarıyorum arkadaşlar.

Hepinize saygılar sunuyorum.