KOMİSYON KONUŞMASI

UTKU ÇAKIRÖZER (Eskişehir) - Sayın Başkan, Sayın Bakan Yardımcıları, değerli milletvekilleri, diğer komisyonlardan katılan değerli milletvekili arkadaşlarımız, değerli basın mensupları; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Geç de olsa bugün burada bu anlaşmayı görüşüyor olmamız tabii ki sevindiricidir. Çevre Komisyonunda da Grup Sözcülerimiz, Genel Başkan Yardımcılarımız dile getirdi, burada da az sonra dile getirecekler daha detaylı bir şekilde, keşke beş yıl beklemeseydik bunun için ya da işte, altı yıl beklemeseydik. Ve tabii, bir başka konu da böylesine işte, 190 küsur ülkenin imzacısı olduğu ama sadece -işte, az önce sayıldı ülke isimleri- 6 ülkenin kaldığı bir durumda aslında ülkemiz açısından ayıplı bir durumu ortadan kaldırmak için bu kadar beklemeseydik ve bunu yapmak için de işte, 2 uçak protokol, 1 uçak ya da 2 uçak makam araçlarıyla New York'a gitmeye de gerek yoktu, Beştepe'den buraya bu şey gönderilebilirdi. Bunun bir tarafı siyasi söylemdir, bir tarafı da bu anlaşmanın içeriğiyle ilgili biliyorsunuz, teknik bir söylemdir, o da şu: Biliyorsunuz, en önemli şey -daha tekniğine gireceğiz inşallah onaylarsak, Meclisimizden geçerse- bizim sadece işte, imza atmak, Mecliste onaylamak değil, bireyler olarak, toplum olarak tüketim şeklimizi değiştirmemiz lazım. Yani daha az uçağa binmeyi denemeliyiz, yani 2, 3, 4 makam uçağıyla New York'a gitmeyi bırakın, yani belki bir kişi gidecek o beyanı yapacak, diğerleri gitmeyecek, uçak kalkmayacak. Yani sadece bir... Hatta biliyorsunuz, uçak biletlerine bile belki biz işte, artık zaten yapıyoruz, karbon emisyonu payı vesaire. O yüzden işte, hatırlarsınız, birkaç yıl önce, sanırım ismi Greta'ydı, bunun sembolik anlamını göstermek için BM zirvesine yelkenliyle gitti, yani sırf böyle bir sera gazı yayılımı olmasın diye. O yüzden böylesine yani Türkiye'nin aslında ayıplı kaldığı bir konuyu düzeltmek için bu kadar protokolle gitmeye New York'a gerek yoktu. Gidilmiştir, açıklanmıştır, Meclise gelmiştir, hayırlı olsun. Bundan sonra yani daha yeni başlıyor, biz de öyle söylüyoruz, bunun uzmanları da öyle söylüyor, yeni başlıyor ve geçmiş deneyimlerimize baktığımızda... Ben teşekkür ediyorum her 2 Bakan Yardımcısına da sunumları için, aydınlattılar bizi. Ama hem yıllar süren bekleme hem de anlaşmalar imzalandıktan sonra Meclisimizde, Türkiye taraf olduktan sonra, bakıyorsunuz, o sırada yine müthiş bir işte, tarım alanlarının, orman alanlarının işte, termik santrallerle, hidroelektrik santralleriyle bir şekilde o alanların yok edilmesinden bahsediyoruz, hâlâ yani on yıllardır böyle.

Mesela son beş yılda anlaşma imzalandığı günden bu yana -en azından ben kendim Parlamentodayım, sizlerle de bazen zaman zaman paylaşıyorum- o kadar işte, Kyoto, Birleşmiş Milletler Çerçeve Anlaşması, Paris, hepsini imzalamışız, şey yapmışız ama mesela ben Eskişehirli olarak şu örneği vereyim: Hâlâ -işte, Murat Bey de bunu ifade etti- 7 kez iptal edilmiş Alpu'ya termik santral yapacağız diye mesela -tarım alanına- uğraşılıyor. Müşteri bulunamadığı için kalıyor, yoksa bulsalar hiç gözünü kırpmayacak idare, onu da söylemek istiyorum. Yani atılan imzaların, Meclisten geçirmelerin, büyük iddialı sloganların hiçbir anlamı yok çünkü pratiğe dönüşmüyor bu. Bunu biz nerede görüyoruz? İşte, dediğim gibi, mesela az önce örnek verilen bazı şeyler var. İşte, fidan dikiyoruz, işte, Sıfır Atık Projesi'nden bahsettiniz, tabii ki olumlu bunlar ama uzmanlarının değerlendirmelerini okursanız bunlar yeterli değil yani iklim değişikliğiyle mücadelede yeterli değil. Yapmamız gereken tüketim şeklini değiştirmek, yaşam şeklimizi değiştirmek, hem bireyler olarak hem aileler olarak hem devlet olarak bu konuda ne kadar samimi olacağız, bu konuda ne kadar kendimizi bağlayacağız, asıl mesele dünyanın konuştuğu, tartıştığı, diğer ülkelerdeki agresif planlara baktığınızda gerçek anlamda işte, tamamen fosilden uzaklaşma yani her türlüsünden uzaklaşma... Biz bunu ne ölçüde yapabileceğiz? Şu güne kadar başarılı olamadık. Yani tam tersine mesela çerçeve anlaşmayı, Kyoto'yu imzaladıktan sonra işte, redevanslı kömür şeyleri arttı. İşte, sabah Genel Başkan Yardımcımız Ali Bey de söyledi, Murat Bey de yine söyleyeceklerdir, bakıyorsunuz, yatırımlar iklim için, çevre için değil de inşaat için oluyor. Mesela uzmanların dile getirdiği -işte, az önce Sayın Erozan ifade etti- yani bunun arkasında bir para geliyor havası var. Evet, bir finans geliyor, gerçekten bugüne kadar finans beklendi. Bu işin en az konuşulan konusu işte, "Biz hayatımızı nasıl değiştireceğiz?" yani fosil yakıtlara bağımlılığımız nasıl değişecek bunu hiç konuşmadık ama "Para var mı?" işte, "Biz aman para vermeyelim?" Şimdi gelen para, bir para geliyor, hatta bugün işte, haberlere yansıdı bir miktarı ama "Bu para gerçekten bizim hayat standardımızı değiştirmeye, gerçekten tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeye mi harcanacak, yoksa işte, çok büyük bir görüş ayrılığı yaşanan, toplumun üzerinde mutabık olmadığı Kanal İstanbul gibi projelere mi harcanacak?" diye hepimiz soruyoruz, uzmanlar da soruyorlar. O yüzden bu süreçteki geçmiş tecrübelerimiz -uzun bir süreç sizlerin de söylediği gibi ve bu bir başlangıç şu anda buradaki konuşmamız- bize Türkiye'nin kullandığı kaynakları, ki sizler, özellikle Bakanlıktan gelen temsilciler ve ilgili komisyonlardaki arkadaşlarım benden daha iyi biliyor... Aslına bakarsanız, Türkiye, bu konuda çok miktarda fon kullanan bir ülke. Yani iklim değişikliği alanında Avrupa Birliğinin çok fonundan, yüksek fonlarından faydalanan bir ülke ama "Bizim tüketim alışkanlıklarımıza nasıl yansıdı?" dediğinizde, işte artan otomobil sayısına bakabilirsiniz, işte artan termik santral sayısına bakabilirsiniz. O yüzden, umarım uygulama alanında da bu kararlılığı gösterebiliriz, bu kadar geç gecikmeli değil, daha hızlı... Çünkü aslında bayağı da geç kalmış durumdayız. İnsanlar bir şekilde kendi taahhütlerini güncelliyorlar, hızlandırmaya çalışıyorlar çünkü en nihayetinde, verdiğimiz söz aslında kendi evlatlarımız için verdiğimiz söz. Yani tamam, soğuk cümleler, BM anlaşması vesaire ama işin özü kendi evlatlarımızın nasıl bir ülkede, nasıl bir dünyada yaşayacağı meselesi. O yüzden verdiğimiz söze ne kadar bağlı olursak, sözleri ne kadar hızlı yerine getirebilirsek bizler değil ama evlatlarımız, onların evlatları işte bu yıl yaşadığımız orman yangınlarını yaşamasın, kuraklığı yaşamasın, işte tarım alanlarının yok olmasını görmesin; o yüzden bu konuya böyle bakmamız lazım ve verdiğimiz sözleri sadece "Ya, işte söz yani, imzayı atarız, Meclisten geçiririz, fonları alırız, istediğimiz gibi kullanırız." şeklinde bir yaklaşımın -belki kısa vadede bizleri, sizleri yani rahat ettirebilir ama- ülkenin, evlatlarımızın geleceğine hiçbir faydası olmayacaktır. O yüzden uzun süredir biz söylüyorduk "Yani, gelsin, bir günlük iş." diye hakikaten bir günde inanıyorum ki bugün buradan, yarın inşallah Genel Kuruldan bu geçecek ama bunun hayata geçmesi bizim tüketim alışkanlıklarımızı, fosil yakıtlardan kendimizi kurtarmamızı sağlayacak olan süreç uzun, zorlu, bu alışkanlıklardan kolay vazgeçemiyoruz. Bu konuda en iddialı ülkelere baktığınızda dahi, işte, yani otomotiv sektöründen tutun enerji sektörüne kadar çok büyük dirençler olacak, o dirençlerin kırılmasında bence Türkiye'de "milletin iradesi" dediğimiz Meclisin kararlılığı, iradesi çok etkili olacaktır. Umarım, dediğim gibi, bu başlangıcın gerisi kararlı bir uygulamayla gelir.

Çok teşekkür ediyorum verdikleri brifingler için.

Şimdiden hayırlı olsun anlaşma.