KOMİSYON KONUŞMASI

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Ben anlaşmayla ilgili söz alma niyetinde değildim, size de bunu toplantı başlarken ifade etmiştim. Bizim, parti olarak, elbette görüşümüz Paris İklim Anlaşması'nın Meclise gelmesi ve acilen onaylanması yönündedir. Bununla ilgili tabii ki değerlendirmelerimiz ve eleştirilerimiz vardır. Onları da Çevre Komisyonundaki arkadaşlarımız partimiz adına ifade edeceklerdi fakat ben bu konuşma seyrine baktıktan sonra bir söz alma gereği hissettim.

Birincisi, biz şunun hepimiz farkındayız yani neden geç kalındı, neden Paris İklim Anlaşması'nı, bunu iktidar şimdi Meclis gündemine taşıdı; bütün bunlara dair yapılan değerlendirmelerde, birincisi, bizler şunun gayet iyi farkındayız: Dünyayı en fazla kirletenler bugün Sanayi Devrimi sonrasında özellikle sanayinin gelişimiyle birlikte artan enerji ihtiyaçları ve tabii ki yine gelişmiş kategorideki ülkelerin bu konudaki payının çok daha büyük olduğunu hepimiz biliyoruz. Bu şu anlama gelmiyor: "Başkası kirletiyor. Biz şu kadar kirletiyoruz, niye kendimizi eleştiriyoruz?" Böyle bakamayız, sonuçta iklim krizi sınır tanımıyor, sonuçta fırtınalar sınır tanımıyor, orman yangınları sınır tanımıyor. O yüzden, bu konuda görev ve sorumluluk ve duyarlılık... "21'inci yüzyılda öbürleri böyle, niye o tarafı eleştirmiyorsunuz?" Hayır, tam aksine, biz orayı daha çok eleştiriyoruz ama kendimizi de eleştiriyoruz. Bir kere, bunun ayrımına varalım diye bunu söyledim.

İkinci bir şey: Uçak meselesini AKP'li Vekilimiz Sayın Ceyda Hanım dile getirdi. Ben talihsiz buluyorum onun dile getirmesini, keşke dile getirmeseydi çünkü uçakla ilgili yani yıllar yılıdır uçan saraylardı, saraya hizmet eden uçaklardı; bunlarla ilgili eleştiriler bilinen eleştirilerdi yani bunu ilk kez bu Komisyonda dile getirmiyoruz ki.

MUSTAFA CANBEY (Balıkesir) - "Uçan saray" ne?

TULAY HATIMOĞULLARI ORUÇ (Adana) - Tabii, uçan saray vardı ya Katar'dan gelen, hediye olarak kabul edilen.

Şimdi, ortada uçakla ilgili saraya dönük bu kadar eleştiriler varken kalkıp muhalefet partilerine bu eleştiriyi yapınca elbette ki bir yanıtla karşılaşırsınız yani adil değil bu eleştiri; bunu geçiyorum.

Bir diğeri; Mesela saraya hizmet eden uçaklar ortadayken orman söndürecek uçak sayısının azlığını gördük biz, değil mi? Yani ciğerlerimiz yandı gerçekten bu ülkede ve bu konuda ne kadar hazırlıksız olduğumuzu bir kez daha gördük. Elbette, biz Paris İklim Anlaşması'nı konuşurken bunlara vurgu yapacağız. Bu eleştirileri de muhalefet yapmazsa zaten görevini yapmamış olur.

Bir diğer söyleyeceğim şey para meselesi. Para meselesi sanmayın ki sadece bu Komisyonda konuşuluyor. Eminim, sizler de gündemi hepimizden fazla takip ediyorsunuz. Yani Paris İklim Anlaşması'nın beş sene sonra bugün gelmesinin çeşitli sebepleri var. Muhalefet, iktidarın getirdiği bu anlaşmayı kabul etmekle birlikte, eleştirilerini sunarken elbette bunun ardından yatan... Ki bunu Cumhurbaşkanı bizzat kendisi bir şekliyle ifade etti.

İkincisi şunu hatırlatmak istiyorum; yine Cumhurbaşkanı kendisi ifade etti: Mülteciler meselesinde Merkel'e "Hani paralar?" diyen biz değildik ki. Cumhurbaşkanı söyledi bunu ve bu, kayıtlarda var yani bunu ben söylemiyorum.

Şimdi, dolayısıyla, bu tür insan hakları, doğa hakkı gibi konularda uluslararası sözleşmeleri, mülteci dostluğunu, mültecilerin araçsallaştırılması meselesini, bunları açarsak bu uzar, gider. O yüzden, açmasaydınız iyiydi. Siz açtınız, o yüzden biz konuştuk. Ben gerçekten söz alma niyetinde değildim ama bu konuşmalar bizleri bu yanıtları vermeye mecbur etti.

Bir diğeri, maden şirketlerine verilen ruhsatlar. Sayısız ruhsatlar verildi maden şirketlerine ve onlar hep ormanlık arazilere yakın yerler.

Bir diğeri, izlenen tarım politikaları, tarım arazilerinin imara açılması, iklim krizine ne kadar büyük katkı sağladıkları. Bunlar masaya yatırılması gereken konular.

Şimdi, Paris İklim Anlaşması'nı imzalıyoruz, evet, gereklilikleri yerine gelecek mi bilmiyoruz. Şimdi, bugüne kadar, birçok uluslararası sözleşmenin gerekliliklerini, ceza alma ihtimalini göz önünde bulundurduğu hâlde, bildiği hâlde yerine getirmeyen bir iktidar da var. Biz tabii ki bu samimiyetsizlikleri ifade etmek zorundayız muhalefet olarak.

Son olarak şunu söyleyip bitiriyorum: Sayın Ahmet Bey her toplantıda burada bir milletvekiline hakaret ediyor. Sayın Başkan, bunu ben sizin dikkatinize özel olarak sunmak istiyorum. Geçtiğimiz toplantılarda benzer hakareti benim şahsıma gerçekleştirmiştir. Burada biz eleştiri ve hakareti birbirinden ayırmak zorundayız, çok ağır eleştiri yapabiliriz. Zaten birbirimizi eleştirmeseydik aynı saflarda olurduk. Muhalefet, eleştiri demektir. Elbette sizlerin de eleştirileri olacaktır; bu, siyasetin doğasıdır. Demokrasilerde eleştiri olmazsa olmaz, muhalefet ve iktidar varsa eleştiri olacak demektir. Bunun usulünü dizayn ederken hiçbir milletvekiline ya da hiçbir şahsa... Onun "milletvekili" unvanını taşıyor olmasının da hiçbir önemi yok, hiçbir şahıs ötekine "terbiyesiz" lafını kullanamaz; bunu da ben burada kınıyorum. Aynı şekilde Meclis Başkanını da bu üslubu kınamaya davet ediyorum. Böyle bir erkek egemen dili, başta bu Komisyondaki kadınlar olarak asla kabul etmemeliyiz. Ben bir kadın olarak kabul etmiyorum, bir insan olarak da kabul etmiyorum. Ahmet Bey'in üslubunun ciddi bir biçimde eleştirilmesi gerektiğini, Sayın Başkan, sizin dikkatinize sunmak istiyorum.

Teşekkür ederim.