| Komisyon Adı | : | DIŞİŞLERİ KOMİSYONU |
| Konu | : | Tekirdağ Milletvekili Mustafa Şentop'un, Paris Anlaşmasının Onaylanmasının Uygun Bulunduğuna Dair Kanun Teklifi (2/3853) |
| Dönemi | : | 27 |
| Yasama Yılı | : | 5 |
| Tarih | : | 05 .10.2021 |
OYA ERSOY (İstanbul) - Sayın Başkan, öncelikle merhabalar diyorum. Bütün Komisyon üyelerini selamlıyorum.
Evet, vakit ilerledi ama marttan beri -beş yıldır beklediğimiz bir tartışma- iklim krizi konusunda tartışmalar yürütüyoruz ve bir anda bir şey oldu ve anında Paris İklim Anlaşması Mecliste gündeme geldi, değil mi? Ve biz bunu muhalefetin isteğiyle ancak bugün sabah Çevre Komisyonunu toplayarak kısmen tartışabildik, burada da yine kısıtlı... "Hadi hadi, zaten onaylanacağı söylenmiş bir anlaşmayı bu kadar uzatmanın bir gereği yok." diye davranmayalım ve böyle de hissettirmeyelim diye öneriyorum.
Evet, onaylayalım diyenlerdeniz ancak bu anlaşmaya dair de birtakım kısıtlarımız ve ne olduğunu tartışmaya dair ihtiyaçlarımız olduğunu düşünüyorum ben. Neden böyle düşünüyorum? Çünkü birincisi, bu kadar para üzerinden tartışıyoruz, değil mi? Bir kredi tartışması var. Şunu sorarken...
DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Paraya takılmış durumdasınız.
OYA ERSOY (İstanbul) - Cümlemi bitirirsem eğer, pişman olabilirsiniz bu tepkiden çünkü ben size dair bir şey söylemiyorum, bir şey anlatmaya çalışıyorum.
DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Hiç pişman olmam.
OYA ERSOY (İstanbul) -Bugün burada yapılan tartışmalarda da görüldü ki çevre gerçekten politik bir kavram. Evet, çevre politiktir, çevre sorunları politiktir, bugün bütün dünyadaki yıkım politiktir.
DERYA BAKBAK (Gaziantep) - Politik değiliz.
OYA ERSOY (İstanbul) - Amazon Ormanları'nın yok edilmesinden Türkiye'deki Kaz Dağları'na kadar, Kuzey Ormanları'na kadar; şu an, çocukluğumuzdan itibaren doğduğumuz, büyüdüğümüz, içtiğimiz, yediğimiz topraklardaki on yıl öncesi ile bugün arasında yapıp yapamadığımız bütün her şey gerçekten bir politikanın sonucudur. Arkadaşlar, o nedenle "Neden onaylanmadı?" sorusunun nedeni... Şu an bir kriz tarif ediliyor değil mi, iklim krizi? Dünya artık "iklim değişikliği" lafından vazgeçti, G7 zirvesinde bu ortak karar olarak alındı. Ortada bir kriz varsa yirmi yıl, otuz yıl bir plan yaparak bu krize müdahale edilmez. Bu müdahalenin anında, acil yapılması lazım. Kalp krizi geçiren -ben sabah da aynı örneği verdim- bir insana "Otuz yıl sonra sana müdahale edeceğim." diyemezsiniz. Doğa, şu an sermayenin birikim hızını artık kaldıramıyor ve ölüyor. Yetişemiyor, kendini yenileyemiyor, asıl sorun bu ve o nedenle de doğa ölüyor.
Evet, kriz var, bu krizin de tek bir nedeni emisyonlar mevzusu değil ve bu gerçekten politik. Neden? Şimdi, Paris İklim Anlaşması'na dair ben şunu ilk baştan söyleyeceğim: 1990 ile 2015 yılları arasında bir sürü anlaşma yapıldı, değil mi? Bir çerçeve anlaşma var, buraya gelen sevgili Bakanlık temsilcileri de aynı şeylerden bahsetti; 1991, 1992... 1990 ile 2015 yılları arasındaki dönemde yıllık emisyonlar bütün azaltım hedeflerine rağmen yüzde 65 artmış, 2 katına çıkmış ve uluslararası iklim rejimi görülüyor ki bir başarısızlık içinde, değil mi? Zaten bu Paris İklim Anlaşması da bu başarısızlığı göstermektedir. Peki, o zaman, bugüne kadar vaat edilen, yapılan anlaşmalar neyi karşılayamadı da Paris İklim Anlaşması ne getiriyor, nasıl bir düzen getiriyor? Bu yeni yeşil düzen, işsizliği, yoksulluğu, iklim krizini çözebilir mi? Sormamız ve birlikte cevap aramamız gereken sorular bunlar. İflas etmiş olan bir iklim rejiminden yeni bir şey getiriyor mu bu Paris Anlaşması? Mali yükü kime yüklüyor? Evet, ben bunu sormak istiyorum: "Yeşil İklim Fonu" denilen fondan Ek-1 ülkeleri, Ek-2 ülkelerinin dışında kim yararlandı? Bugüne kadar bu fon oluştu, zaten hedeflenenin yüzde 10'u bile toplanamadı ve bu yüzde 10 hangi ülkelere verildi? Buna dair bir bilgi varsa mesela ben öğrenmek istiyorum. Bu yük, iklim krizinin sorumlusu olmayan halklara mı yükleniyor? Aynı zamanda bu anlaşma doğanın kapitalist talanına ne getiriyor, ne tür değişiklikler getiriyor? Mevcut düzen içinde yani mevcut rejim içinde bu öneriler, emisyon düşürme vaatleri, hedefleri, tavsiyeleri hayata geçirilebilir mi, geçirilmesi için neler yapılması lazım? Bunlar, sonuçta ortak cevaplanması gereken sorulardır.
Ben şunu söylemek istiyorum: Türkiye'deki talandan bahsetmeye zaman kalmadı, parça parça da bahsedildi, yıllardır da söylüyoruz. Gerçekten ormanlarımızdan kuraklığa kadar ciddi anlamda -eğer isterseniz madenlerin son verilerini veririm, zaman olmadığı için geçiyorum bunları ama- gerçek anlamda bizim de artık frene basmamız gereken -bu yağma ve talan konusunda- bir kriz alarmı içerisindeyiz.
Paris İklim Anlaşması'na gelince; aslında, Paris İklim Anlaşması bir finans anlaşması ve finans anlaşması olduğu için para bu kadar tartışılıyor. Evet, bir ekonomi anlaşması, sermayeyi bağlayan bir anlaşma ve yeni bir ekonomik düzen öngörüyor. Ekolojik varlıklar kaybolduğu için ve eski kaynaklar çok pahalı olduğu için küresel sermaye bir geçiş öngörüyor, daha az maliyetli, daha kârlı bir geçiş süreci öngörüyor ve bu, o karbon vergisini aşan bir sistem. Belki beş yılda bunun farkına varıldı, o nedenle alelacele bütün bu ekonomik kriz ve fonlar tartışması dışında geldi. Yeni sermaye planları ve projeleriyle kapitalizmin sürdürülebilirliğini sağlama çabası var, şu an bu geçişin içindeyiz.
Ben şunu söylemek istiyorum: Ne yeşil mutabakat ne yeşil düzen ne yeşil dönüşüm... Hatta, AKP Genel Başkanının ifade ettiği gibi "Yeşil Kalkınma Devrimi" laflarının tek amacı, sermayenin kâr oranlarını korumak. Halktan toplanan vergilerle oluşan kamu bütçelerinden sermaye için o enerjide dönüşümü sağlayacak altyapı yatırımlarının fonlanması, yapılması söz konusu ve fosil şirketlerin yerine bu kez yenilenebilir enerji şirketlerinin yani elektrikli otomobil şirketlerinin, düşük karbonlu bina yapan inşaat şirketlerinin, jeomühendislik şirketlerinin desteklenmesi öngörülüyor yani doğanın kapitalist yağmasında ortam değiştirilerek sürdürülüyor. O nedenle, yarın bir gün o Cengiz'in, Limak'ın vesaire, halkların kendi topraklarını korumak için mücadele ettiği şirketlerin, biz, yarın başka yerlerde aynen Jamaika'da başlayan o derin deniz madenciliği gibi rüzgâr enerji santralleri, güneş enerji santralleri kurduğunu göreceğiz.
Şimdi, İklim Sözleşmesi'nin imzalandığı 1992 yılından bu yana ülkelerin emisyonları artıyor, bunda hiçbirinin istisnası yok ve o kadar vaatlerin hepsi bir tavsiyeden ibaret olarak kalıyor çünkü sadece şirketlerinin, kendi şirketlerinin kâr oranlarını düşünüyorlar; o nedenle, hiçbir şekilde sözlerini yerine getirmiyorlar. Bugün yapılması gereken net bir şey var, acil iklim durumu ilan edilmelidir. Evet, sıfır karbon vesaire, bunların hepsine "evet" ama iklim acil durum planı çıkarmak için biz tartışmalıyız ve bunun için de doğanın kapitalist yağmasına bir an önce son verilmesi gerekiyor. Emisyon artışları, ekolojik yağma, iklim krizi, toplumsal eşitsizlikler, adaletsizlikler; bunların hepsi sonuçtur ve emisyonları azaltmanın tek bir yolu vardır, o da nedenleri ortadan kaldırmaktır.
Bu dünyada bütün emisyonlardan sorumlu olan 86 şirket vardır, bu 86 şirket hem emisyon sağlamaz hâle getirilmeli hem de halklara olan zararları bizzat bu şirketler tarafından karşılanmalıdır diyorum, teşekkür ediyorum.